bugün

wifi

WiFi

O kadar geç olmuştu ki saati tanıyamıyodum. Bilgisayarımın sağ alt dibindeki rakam beni çok korkutmuştu. Son hız gece olmuşuz. Ben yazımın finaline dokunmamıştım bile. Ellerim geç kalmanın korkusuyla otobüs camı gibi titriyo. Sesli titriyo. Final gidiyo-gitmiyo tarzı bi şey. Öyle stres üretimi yaptım ki saçlarım pıt, pıt diye klavyeme paraşütle iniyo.

***

Baya oldu. G.tümü hızlandırıp klavyedeki tozları hoplatmaya devam ettim. Yazımın finaline füzeleme girdim. Ağlaya ağlaya yazdım finali, paketledim yazıyı. Word’e save save save diye vurdum. Ordan mutlulukla Gmail’e geçiş. Dergiye yollayıp ohhh çekicem. Sonra gelsin zurnalar. Bi sn. Ekranı delicem ama girmiyor? internet can bırakıyo şu an? Daha sonra dinozor resmi çıktı! Hah! Ben yaşamayı bıraktım. internetim bitmiş! Kotam cortlamış sonuç olarak. Tel’de zaten yok. 2 fatura üst üste bindi. Aramam, aranmam yasak. Öyle dinozora bakakaldım. Ekranın sağ alt köşesinde delirmiş gibi işleyen saate baktım. Şerefsizlik yapmıştı: 02:00… Çekyatın arkasına yatmış bir keskin nişancı tarafından vurulmuşum gibi bedenim sarsıldı. Pisler.
Hemen yazımı elden geçirip, ilkelleşerek kabloyla telefonuma aktardım. Aktarım kutusu yeşil ışık verince 3. dünya ülkesi evimden çıktım. Medeniyete… internete… Medeniyeti nerde bulabilirim? internet kafeler ölümüne kapalı. At çöpe. Komşularım zaten uyku. Çöp. AVM’ler çoktan gitti. Kırmızı çarpı ona da. Yazıyı yazmadan önceki o HD ötesi vidyoyu hiç ellemiycektim ben. O emdi kotayı. Lokum gibiydi çünkü görüntüler. Bir gram internet bıraksaydı yeterdi ya.
Ev kıyafetlerimle sokaklarda gezmeye başladım. Wifi açtım tarıyorum etrafı lap lap. Açık bi kafe görürsem yapışıcam garsonların yakasına. Abi bana kahve verin nolursa olsun verin diycem. Alcam wifi’yi, çekcem wifi’yi. Gönder tuşuna basıcak kadar int yeter.

***

Yürüyorum. Etrafta bir ben varım, bir de kadrolu sokak köpekleri. Açık mekan sıfır. Stres-sinir-korku karışımıyım… Şimdi dergidekiler beni arayıp arayıp inliyolardır. Belki de yok, kovulmuşumdur. Saat 10’da göndermem gereken yazı, saat 2 olmuş, şu an cep telefonumda bekliyo. Onu canlandıracak interneti bekliyo. Köpeklerle oynaştım. Telefona baktım; wifi listeme… Turan93, Eliffb, YılmazPastane, Trendy_girl gibi şeyler vardı manyak manyak. Ama üzerleri can sıkan minik ‘kilit’ler kaynıyo. Kaldırıma oturup bi tanesini delmeyi denedim. Eliffb. Hmm. Kız belli FB takılıyo. Hemen bir refleksle 1907 girdim. Bekle. O kadar kolay değildi. 1991, 92, 93 diye diye 2000’lere kadar on yıllarca doğum tarihi girdim Elif için. Bir yüzyılı bitirdim. Kaçlısın sen be zilli! Kelime oyunları denedim, ismini rakamlarla yazdım ama kız FBI çıktı. Azim yapmış internetini yedirmemeye. Ah Elif ah. Şu an sen uyurken sadece mini mini ışıklar çıkaran o tozlu modemin benim hayatımı kurtarabilirdi.
Pes. Biraz yürüdüm. Köpeklerimle birlikte. Karşıda uzaklarda bir bina sırıtıyodu bana. Evet, evet, belediye binası! Binamız! Canım belediyemiz! Belediye demek ücretsiz wifi demek! Başkanım seni seviyorum. Hemen o bölgeye doğru koşmaya başladım. Ama bildiğimiz anlamda koşma değil. Benle koşan azılı sokak köpeklerini bile geçtim. Köpekliği bıraktılar. internete yaklaştığımı, radyasyon yediğimi hissediyo gibiydim. Neyse köpek arkadaşlarımla belediyenin önüne gelmiştik. Wifi’yi kökledim. Çek çek çek… Belediyemizin ismi kocaman belirmişti. Ah be belediye olduğun nasıl belli, hepsini büyük harflerle yazmışın! En güzeli üzerinde mini ‘kilit’ illeti yoktu. Serbestti dört diş! Resmen gülüyodu bana! “Çile bitti Memoli” diyodu. Tıkladım buna. Döndü, döndüüü… Benle beraber yanımdaki köpekler de sevindi resmen. Yazıyı yollıyım hepsini eve alıcam lan. Bi sn! Bi baktım ekranda bi şeyler çıktı. Resmi resmi bi sayfa. “Üye girişi” filan diyo bu. TC istiyo durmadan. Ivvvvv! Çıldırma geldi! Yanımda cüzdan, ehliyet, hiçbi şey yok! TC’sini ezberleyemeyen bi insanım ben. Binanın önünde, etrafımda köpeklerim, kendime kızmaya başladım:
“25 yıl olduuu! Bir TC’yi ezberleyemedin. 497… Gerisi yok.”

***

Köpeklerimi aldım ve evime dönüp ağlamaya karar verdim. Derken yana yöne bi baktım. Metrobüs durağı kocaman! E metrobüste bedava internet yok muydu? Köpeklerimle birlikte coştuk. Gişeye koştuk. Adam. Güvenlikçi. Zaten kimse olmadığı için bütün bakışları bende. Biraz turnikeyle oynadım. Sonra “Abi yanıma hiçbi şey almadan çıktım evden. Gördüğün gibi ev kreasyonumlayım. Ama bu metrobüse binmem şart şu an. Ölüm kalım meselesi” dedim. Hiçbi şey demeden “Sie” anlamında el yaptı. Tabi kıyafetlerim tarumar, yanımda var 10 tane köpek. Dilenci sandı. Bi kere daha insan gibi anlattım durumu. Daha fazla insanlığımı koruyamadım. Saldım köpekleri bunun üstüne! Hav hov elbiselerini parçaladılar sağolsunlar. Ben atladım gişeden, ağır çekimde metrobüsüme, özgürlüğüme koştum! internetime. Medeniyetime. Tek diş de çekse yeter be. ilk gelene bindim, direklerine sarıldım. Wifi’ye saldırmak için telefonumu açtığımda telefonum bana “by by” diyodu! Şarjım bitti! Ekranım açılmamacasına söndü. Kafamı direğe çaldım. Bunu gören bomboş otobüsün tek yolcusu beni çağırır gibi yaptı. iki adım ötedeydi. Yanına gittim, oturdum. “Acil bi durum mu var? Benimkini kullanabilirsiniz” dedi. Son model telefonunu korkmadan elime teslim etti. Eski yazımı tamamen sildim attım kafadan. Gücümü topladım. Sıfırdan yeni bir yazıya başladım:
“O kadar geç olmuştu ki saati tanıyamıyodum. Bilgisayarımın sağ alt dibindeki rakam beni çok korkutmuştu. Son hız gece olmuşuz…”