bugün

kopenhag

danimarka'nın başkenti... yerel halkın söylemiyle koopınhaagın...

ayrıca benim de "vay arkadaş, uçak biletleri ne kadar da ucuzmuş" diyerek görme şansına eriştiğim ve büyük beklentilerle gitmememe rağmen kendisine aşık etmiş şehir. ha ucuz uçak bileti falan dedim ama akıllara düşük bütçeli bir seyahat gelmesin. zira bir şişe suyun yaklaşık 10 TL olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. evet, kopenhag açık ara gördüğüm en pahalı şehir. yine de gezmeye görmeye değer.

kopenhag'ı seyhat etmeyi planlayanlarınız varsa ilk iş bir copenhagen card almanızı öneririm. bu kartla hem toplu taşıma araçlarından ücretsiz olarak yararlanabiliyorsunuz hem kanal turlarından şehrin önemli müzelerine kadar bir çok aktiviteyi bedavaya getirebiliyorsunuz.

toplu taşımaya alternatif olarak bisiklet de kiralayabilirsiniz. zira bisiklet zaten şehrin temel ulaşım araçlarından biri. yerel halk arabadan çok bisiklet kullanıyor zaten. ayrıca yollar çok geniş ve bisikletler için ayrı bir şerit var.

gezilecek görülecek yerlere gelince. malum kopenhag carlsberg'in ana vatanı, hal böyle olunca carlsberg'in eski bira fabrikası olan ve bugün bir müze haline getirilen visit carlsberg'i görün. dünyanın en büyük bira şişesi koleksiyonuna bir göz gezdirin, tur ücretine dahil olan biranızı alıp bir faytona atlayın ve etrafa baka baka biranızı yudumlayın falan...

visit carlsberg'i ziyaret ederken carlsberg markasının kurucusu jacobsen ailesinin şehrin gelişiminde büyük bir etkisi olduğunu fark edeceksiniz. hatta aileye ait sanat eserleri koleksiyonu "ny carlsberg glyptotek" diye ayrı bir müzede sergilenmekte. tabi müzenin içeriği böyle anlatılınca kulağa biraz tırt geliyor. fakat açık ara ziyaret ettiğim en iyi sanat müzelerinden biriydi. özellikle roma döneminden kalma heykeller bir hayli etkileyici...

kopenhag'a gitmişken, nyhawn'a yani, limana uğramadan olmaz. burada ince bir boğaz tadı var. limana demir atmış yelkenliler, limanın etrafında restoranlar falan... size biraz tuzluya patlasa da küçük bir bütçe ayırıp nyhawn'da, limanın kenarındaki restoranlarda bir yemek yiyip manzaranın tadını çıkarın derim...

bu arada ne yenir, ne içilir diye merak edenler için; diğer iskandinav ülkelerinde de olduğu üzere danimarka mutfağında da deniz mahsülleri ön planda. özellikle karidesli salatayı ve ıstakozu bir deneyin derim...

çok övülen bir deniz kızı heykeli var açıkçası bir numarası yok gibi geldi bana.

ha bir de mutlaka ziyaret edilesi bir christiania town var. burası kopenhag'ın tam merkezinde bir mahalle. 70'lerde bizdeki gezi parkı direnişi tadında bir toplu protesto sonucunda polis bu bölgeden çekilmiş ve zamanla bu mahalle evsizlerin konakladığı bir yer olmuş. içerideki yıkık dökük evler hala hobo hobo tipler yaşıyor. polis mecbur kalmadıkça buraya bulaşmadığından burası özerk bölge tadında. hal böyle olunca içeride marijuana ve bilimum soft drug satışı serbest. küçük küçük külübelerden alıp semtim tam ortasında pub'larla çevirili alanlarda oturup tüttürülüyor. karışan eden yok. zaten içerisi ana baba günü...

ancak chiristiana town'ın paspal görüntüsü kopenhag için büyük bir istisna. zira şehir pahalı olduğu gibi, hayat standartlarının da bir hayli yüksek olduğu kolaylıkla fark ediliyor. insanlar çok şık, ve giyimlerine kuşamlarına bir hayli dikkat ediyorlar. bunun altını neden çiziyorum ? çünkü kopenhag'da gece hayatına bulaşıp şehrin gözde klüplerine girmek istiyorsanız kılığınız kıyafetiniz önemli. yoksa tipinize bakıp almıyorlar. bu duruma türkiye'den alışkınız ancak özellikle gece hayatının patladığı orta avrupa ülkelerinde sıkça görülen bir şey olmadığı için beni bir hayli şaşırttı...

aslında yazılacak daha çok şey var, ama hem anlatmakla bitmez hem de ben yazmaktan sıkıldım. velhasıl mini minnacık brugge'e gidip anlata anlata bitiremiyenler kopenhag'ın mimarisini görünce ağlarlar, o yüzden avrupanın popüler tatil noktalarından biri olmadan gidip görün derim...