bugün

orhan kemal

ve bir gün, fabrika revirinde doktoru görmeye giderken, elinde filesi, filesinin içinde çeşitli sebzeler, iki somunuyla benimkine rastladım. evet " benimki"ne! tek laf etmeden, ikimiz de durduk.
- merhaba, dedim.
- merhaba, dedi.
ne dudaklarında ruj, ne yüzünde pudra, ne tırnaklarında oje. aşırı derecede titriyor, ama yine belli etmemeye çalışıyordum. Onunsa ne halde olduğunu kestirecek durumda değildim.
- nerelerdesin?
parmağındaki alyansı gösterdi:
- evlendim!
içimden bir şeyler aktı buz gibi.
- kiminle?
- tanımazsın.
- Ne iş yapıyor?
- bir tamirhanede usta.
- seviyor musun onu?
- hayır, saygı duyuyorum.
- sevmeden nasıl evlenebildin?
omuz silkti:
- sevip evlendim de ne oldu? ama inan, sana dargın falan değilim. en doğru hareketi yaptın. kendini de, beni de kurtardın. hayatımız sadece aşk, maceradan ibaret değil. çabucak anladım ki ekmek her şeyden önce geliyor. kocama aşık değilim ama, hayranım ona. çok namuslu insan. gebeyim. çalışıyorum. ikimiz de çalışıyoruz...
- sen de mi?
- evet. bir biçki dikiş yurdunda. kocama yardım ediyorum. az kazanıyor. ikimizin kazandığı birleşince...
- anlıyorum. Peki baban, annen?
- onlar artık beni ilgilendirmiyorlar!
- niçin?
- bir zamanlar sana karşı nasıldılar? şimdi de kocama karşı... makine yağları içinde üst başıyla kaba saba biriymiş. makine yağları yalnız üstünü başını değil, ailemizin şerefini de kirletiyormuş...
- beni unutabildin mi?
- hayır.
- eski günlerimizi?
- yeniden dünyaya gelecek olsam, ardına takıldığım o günleri yeniden yaşamak isterdim. ama, artık...
iç geçirdi.
anlamıştım:
- ber şey bitti mi?
- bitti...
(bkz: arkadaş ıslıkları)