bugün

polis

gerçeklikle alakalı olmamak sanırım bir sinema türü. kesişen hayatlar türü gibi.

daha dakika bir, gol bir bir dövüş sahnesiyle alaycı sırıtışlarım baş göstermiştir. cüneyt arkın'ın malkoçoğlu'sunun 21. yüzyıl polis versiyonuydu karşımdaki.
dövüş sahnelerinde öteden beri sakil ve itici bulduğum nokta işte bu.başrolün herkesi dövebilmesi. üstelik başrol, filmdeki gibi 60'lı yaşlarında , yürürken bile her an düşecekmiş gibi duran biri olsa da. o atletik olmayan fizikten çıkan''önüme gelene bin tekme''fırlatışlarına sırıttım taa derinden.

gerçi başta da belirttiğim gibi bu tür filmlerin sanırım sinema tekniği ve/veya sanatsal açıdan bir anlamı var.fakat ben filmde gerçeklik aradığım için böyle absürt, sürrealist filmlerden zevk almıyorum. ve yerdikçe yeriyorum.

bir kere oradan buradan kopyala yapıştır gibi bir film. özellikle de kill bill'den.
filmin müziklerinde bile yer yer aşırmalar var.ayrıca bazı müzikleri, bazı sahnelere yakıştıramadım. rap müzik var mesela arada. ne alaka çözemedim. gerçi ben filmin genelini çözemedim.

bir de şu noktayı belirtmek isterim.

--spoiler--

musa rami'nin çocuklarından biri istanbul'u terkediyor ya. işte yolu dolanarak gidecekler mafyaya yakalanmamak için. ama tabi yakalanıyorlar ve öldürülüyorlar, trafik kazası süsü verilerek. işte bu trafik kazası televizyonda gösteriliyor. ama bütün ölüler, mozaiklenmemiş bir şekilde , kanlı kanlı , ayan beyan gözüküyor. hiçbir tv kanalı ölüleri bu şekilde göstermez. bu bir.

musa rami, arabada annesi deli olan torunu ile konuşuyor:
torun:sınıfta bir çocuk var, sürekli saçımı çekiyor.
musa rami: belki sevdiğindendir.
torun: sevdiğinden mi? seviyorsa niye saçımı çekiyor?
musa rami: bunu anlayamazsın.
torun: büyüyünce anlarım herhalde.

yeter, artık yeter. vallahi burama kadar geldi. bıktım artık dizilerde, filmlerde boyundan büyük laf eden veletlerden. şimdi bütün senaristler, yönetmenler ve yapımcılar. hepiniz beni dinleyin. yok kardeşim, böyle çocuk yok, olmaz. 8 yaşındaki veletlerden böyle akıllıca laflar çıkmaz. sizin bu yaptığınız, düğünlerde 5 yaşındaki kız çocuğuna gelinlik, erkek çocuğuna takım elbise giydirmek gibi.sırıtıyorum mütemadiyen.*

--spoiler--

filmi bir kez izlediğim için çok net hatırlayamıyorum ama filmde sanki fon yoktu. yani arka planda bir tane insan yoktu. hani yoldan geçen adam falan. ı-ıh. işte o zaman düşündüm bir ara, hani bu musa rami'nin beyninde ur var ve ara ara bilinci gidebilirmiş ya, acaba dedim onun iç dünyasında mıyız?ama bu dediğimin cevabını bulamadım.

bu arada beynindeki urdan söz etmişken, 2 aylık ömrü kalan adamın yapabileceği en doğru şeyi yaptı kendisi. namaza başladı. ben de misal bikaç aylık ömrüm kaldığını öğrensem hemen dünya işlerinden elimi eteğimi çeker, kendimi dine imana verir, günahlarımın affı için yalvarırdım. gerçi şu an bile birkaç aylık ömrüm kalmadığını kimse iddia edemez ya neyse, o başka bir konu.

şimdi türk filmlerine çamur atarak karizma yaptığını sanan insan modeli yaftasına hazırım, ve diyorum ki beğenmedim. ama şunu da belirteyim. türk sineması açısından iyi bir adım denebilir. güzel şeyler bunlar. siz çekeceksiniz, biz eleştireceğiz, siz çekeceksiniz, biz yine eleştireceğiz.eleştireceğiz ve sonunda bakacağız ki türk sineması almış başını yürümüş, hollywood'a parmak ısırtmış.