bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

özlüyorum. burası su götürmez bir gerçek evet. ama yaptığın saygısızlık, umursamazlık artık yetti. aklıma geldikçe de sinirleniyorum zaten. seni gördüğüm zaman yüzüne bakasım gelmiyor. özlediğim için de bakmıyorum zaten o ayrı.

muhtemelen bir daha konuşmayacağız. en azından ben konuşmayı düşünmüyorum sen yaptığın saygısızlığın farkına varana kadar. vardığında da, ki bunu anlayabileceğini sanmıyorum, çok geç olacak her şey için belki ben o zaman da seninle konuşmak istemeyeceğim.
en çok ne koyuyor biliyor musun? çok değil 2 ay 4 gün önce 1 saatte olsa sen benim yanımda uyurken o güzel yüzüne baka baka dünyanın en huzurlu yerindeydim. senin yanındaydım ve doyasıya senin yüzüne bakıyordum. diyordum ki içimden "allah'ım bitmesin bu, gitmesin bu kız. bu kızla ben sonsuza kadar yaşarım." ama sonucunda o günden sonra sen benden elini ayağını çekmeye başladın. hani klişe vardır ya, "kimi en çok sevdiysem o gitti." diye. yani bir yerde öyle oldu.
biz seninle bu noktadan bugünkü duruma nasıl geldik? sen benim için "konuşmayacağım artık" dediğim kişi haline nasıl geldin? başıma ilk defa böyle bir şey geliyor ve bu sürece bazen hatırladıkça şaşırıyorum.
ben senin için allah'a böyle dualar ederken nasıl oldu da görüşmeme noktasına geldik. şaka gibi gerçekten.

biz şimdi konuşmuyoruz ya, ben evimin salonunda o koltukta sana baktığım anı hatırlıyorum. senin yüzüne şükranla baktığım anı hatırlıyorum. böyle sınanmayı hak edecek ne yaptım bilemiyorum. kimin ahını aldım da bir nefes kadar yakınında olduğum insanla "el" olduk.

evet sözlükçü arkadaşlar; hayat gerçekten, doğru kelimeyi bulmaya çalışıyorum, acımasız. tuhaf ya. tuhaf.