bugün

köpek

hüseyin abi geçimini çiftliklerde çobanlık yaparak sağlayan bir adamdı. yoksuldu, kimsesizdi, kırk sekiz yaşındaydı. doğrusu ya hayat ona pek cömert davranmamıştı. roman açılımından payını alamamış bir çingeneydi o. her daim açlığın soğuk nefesini ensesinde hissederek yaşamıştı. inadına neşeli, bol kahkahalı, deliler gibi apansız gülüveren bir adamdı. bir köpeği vardı. iyi ki de vardı. aslında köpek kimsenin değildi. en az onun kadar yalnız, en az onun kadar garipti ve başıboştu köpek. sokaklarda yaşayan, hiç kimseye minnet etmeyen bir köpekti. ama hüseyin abi yi gönülden severdi. hüseyin abi de onu severdi. sarıya çalan tüyleri olan, ağzı burnu biçimsiz, son derece tipsiz bir köpekti. ırkı soyu sopu belli değildi. herhangi birimizin yanında gezdirmekten gurur duyacağı o afili köpeklerden biri değildi anlayacağınız. hüseyin abi biçimsiz köpeğine “paşa” adını vermişti. bir paşanın ihtişamından çok uzaktı oysa. hüseyin abi nerede işe girse orada işe başlar, hüseyin abi kovulduğunda o da istifayı basardı. köy köy gezerlerdi birlikte. paşa alt tarafı bir köpekti. it dediğimiz, hoşt! dediğimiz köpeklerden biri.

köpek on iki bin yıl kadar önce evcilleştirildi. büyük bir ihtimalle evcilleştiğine pişman olmuştur ama geri de dönemez artık. bizzat koyun avlayan etçil bir hayvanken koyun sürüsü çeviren, çobanlara yarenlik eden, görev bilinciyle hareket eden bir hayvana dönüşmüştür. amca çocukları, hala oğulları olan kurtlara ve çakallara karşı eskiden yediği koyunları savunan bir hayvana dönüşmesi akıl alır şey değildir. ve bunu bir kuru ekmek karşılığında yapmaktan hiç şikayetçi olmamıştır.

doğadaki bu amansız var olma savaşında insanın safında yer alması için hiçbir neden yoktur aslında. o sadece sevmiştir insanı. insan tarafından yediği kazıklara aldırmadan inatla, azimle, kimi zaman canını dişine takarak yürümüştür homo sapiens in yanında.

köpekle çok farklı düzeylerde ilişkilerimiz oldu. antik mısır’da taptılar köpeğe, çin’de ise pişirip yediler. köpekler hayatımızda çok farklı görevler aldılar. kimi zaman engellilere yardım ettiler, kimi zaman uyuşturucu bulmak için bağımlı oldular, kimi zaman ise karda kışta göçük altında depremzede aradılar amma ve lakin yine yaranamadılar bize.

biz bunca vefa ve emek karşılığında kızdığımız insanlara "köpek!" diyerek hakaret ettik aklımız sıra. köpekleşmek ruhlarımızın orospulaşmasından daha kötüymüş gibi “köpekleşme!” dedik birbirimize. köpeğe benzetilmek onurumuzu kırdı. “köpek gibi sürünmek” “it gibi titremek” ağırımıza gitti.

oysaki köpek tahmin edemeyeceğiniz kadar onurlu bir hayvandır.
maskesiz ve riyasızdır. öfkesi de okunur gözlerinden sevgisi de. muhabbetinizden hiç sıkılmayan bir dert ortağıdır. sizi gerçekten sevdiğinden emin olabileceğiniz ender dostlarınızdandır. dostları için paramparça bir kavgaya atılmakta tereddüt etmeyen yiğitlerdendir.

olur olmaz ayaklarımıza kapanışı köpekleştiğinden değil, vefasındandır. ince hesapları ya da kafalarının karanlık tarafları yoktur. ya severler ya sevmezler. asla sever gözükmezler. kazık atmazlar. rüşvet almazlar, avanta peşinde koşmazlar, resmi dairelerde kadrolaşmazlar, soykırım ya da sömürü yapmazlar, kitle imha silahı üretmezler. bir fincan kahvenin hatırını kırk yıl taşırlar. mutlulukları da uçlardadır hüzünleri de.

hüseyin abi’nin paşa’sı geçen hafta çarşamba günü öldü. hızla giden bir kamyonun altında kalmış. yolun kenarına kadar sürüklenip orada can vermiş. hava soğuktu o gün. ince bir yağmur yağıyordu üzerimize. kötü bir gündü, kasvetliydi. paşa’nın ölümü yeryüzünü sarsmıştı sanki. dağ taş hüzne kesmişti. hüseyin abi bir gecede yaşlandı. paşayı tek kişilik büyük bir merasimle gömdü. sonra kulubesine kapandı. bir büyük rakıyı devirip sabaha kadar ağladı. “insandı o” dedi paşa için.
“insandı…”