bugün
- arda güler21
- barış alper yılmaz15
- 26 haziran 2024 çek cumhuriyeti türkiye maçı24
- manyak olmaya karar verdim9
- cenk tosun12
- galatasaray lobisi11
- 22 haziran 2024 türkiye-portekiz maçı8
- gideon reid morgan jj28
- anın görüntüsü18
- bel çantası kullanan erkek13
- diyanet işleri başkanlığı24
- kazara evlilik teklif etmek9
- türkçe ezan zulmü13
- sözlüğün en hanımefendi yazarı48
- karınızın kapanmak istemesine ne dersiniz31
- etle beslenmenin her zaman ucuz olması19
- kuranda tomurcuk göğüslü kızlar ifadesi geçmiyor14
- butun erkeklerin ayni olmasi22
- özgür özel'in giydiği akp ceketi18
- true yu izmir'e bırakıp kaçmak8
- ismi uğur olanların uğruna inanmak11
- kimseyle konuşmak istememek19
- et yemesinler ot yesinler diyen gurbetçi9
- arkadaşlar sizce bu pantolon nasıl8
- yürürken kollarımızı niçin sallıyoruz8
- astrolojiciler bi bitmediniz amk10
- zengin bir kayınbaba bulup piyasadan çekilmek8
- menemen soğanlı mı yenir soğansız mı14
- sporcu motorcu müzisyen uzun boylu olmayan erkek10
- hacca gitmek çok mu önemli19
- sevgilisi olduğunu belli etmeye çalışan insan15
- rafa silva9
- bik bik ve insan olmaya ceyrek kala dansı16
- bir isme yazılmış en güzel şarkı10
- hangi dizinin başrollerinden olmak isterdiniz8
- onu çok seviyorum ne yapmalıyım14
- cennette ne var15
- okumak istediğiniz kitaplar9
- en sevdiğin pozisyon8
- whatsapp da engellenen kişi durumu nasıl görür9
- geri dönülmek istenen tarih10
- düşün ki o bunu okuyor8
- bayanlar hakkında bilmedikleriniz10
- ekonomiden bir bok anlamayıp önüne gelene sallamak11
- tekno faşizm çağına herkes uyanmalıdır15
- erkeklerde ses tonu14
- selahattin demirtaş adam gibi adamdır15
- kasap dükkanına saldıran koyun11
- karınızın mini giymesine izin verir misiniz25
- 2 kişilik yiyorum hihihi diyen hamile12
bir kadının hava boşluğunu yaran keskinlikteki yakarışı. bu bir soru değildir, bu bir kavramdır. doğanın insan üzerine oynadığı iğrenç oyunların, fütursuzlaştırdığı insan evladının yakarış kavramıdır. başkada bir şey değil.
yirmi yaşındaydım. henüz aseksüel olmamış, cinsellikten gayet hoşlanan, kanındaki testosteron miktarının, hayatı katlanıabilir bulma eşiğinde bir gençtim. onlar romantik ilişki yaşamış, doyasıya sevişmiş, kadına olan esrik tutkum tatlı bir doygunluğa dönmüştü. beynimi kurcalayan şeylerle uğraşmam o döneme denk gelir. erkin verdiği dürtüler, kadınla kompanse olmuş varoluşumu farklı şekillerde araştırmaya ve ifade etmeye adamıştım kendimi. bir kadınla tanışmıştım. fena halde çirkin bir kadınla. gözerli birbirine yakın, keçe gibi saçları olan, kirli gözlğ bir kadınla. üst dudağı incecik, halka burunlu, avurtları çökük bir kadınla. sağlıklı bir erkeğin tahammül edemeyeceği çirkinlikte bir kadınla.
bu kadnın ismi cerendi. sakın ismindeki ilüzyona aldanmayın. sadece ismi cerendi. cismi ise bir müzeyyenden, bir hanifeden farksızdı. cerenin inanılmaz bir entelektüel birikimi vardı. hayat hakkında, sanat hakkında, insan hakkında okadar çok şey biliyordu ki ona olan bağımlığım gün geçtikçe artıyordu. sürekli buluşuyor, saatlerce konuşuyorduk. bir kadına cinsellikten ırak bir yakınsanma bana muazzam bir özgürlük hissi veriyordu. sanki tüm hayatım ejekülasyon (boşalma) sonrası 10 dakika özgürlüğündeydi. zamandan ve mekandan; doğadan ve onun türlü oyunlarından münezzeh altın zamanlar. bethoven'dan konuşur , tüm sonatlarını zevkle dinler. rilke'nin muazzam dizelerini okur kendimizden geçerdik. kimi zaman dorian gray olurdum ben, oysa benim hüzünlü portrem. günler bu heyacanlı telaşlarla geçip gidiyordu ve ben çok mutluydum.
yaşamın değişmeyen ve eksilmeyen tek bir kuralı vardır. bilir misiniz? her şeyin mutlaka nihayete erecek olması kuralı. herşeyin mutlaka bitecek olması. bir gün ceren beni aradı yine. ilçekis bana gelsene sana en sevdiğin yemeklerden yaptım hem böğürtlen şarabımda var, dedi. hayattaki iki büyük fenomenden biri olan yemek ve onunla olan tutkulu arkadaşlığım işi gücü bırakıp ona koşmama sebep oldu. evine yaklaştım, apartman girişinde iki liseli kız bana bakıp gülüştüler. henüz toy olan bu canlılar cinselliklerini böyle kıkırdamlar eşlğinde güvenli sınırlar içinde yaşıyorlardı. bende onlara bakıp güldüm ve yukarı çıktım. ceren beni kapıda karşıladı içeri girdik. o gün yine herzamanki gibi çirkindi. özenli bir makyaj yapmıştı; bu durum onu kendini kıyafetle değiştirebileceğini sanann kenar mahalle dilberleri gibi gösteriyordu. bu kadar yüksek zihinsel işlerliği olan bir kadının bunları yapması beni şaşırtmıştı.
yemekeler yendi, beatles'in, girl şarkısı refakatinde konuşmaya başladık. bi elimde böğürtlen şarabı, bir kulağımda girl , girl ezgileri ve öteki kulağımda ceren'in dili. inanılmaz bir şekilde rahatsız hissettim kendimi. kulağımdan dudaklarıma doğru cürretkar bir hamleyle atağa geçmişti, hemen kucağıma oturup kasıklarını kasıklarıma delice sürtüyor, dudaklarımı ısırıyor beni mükemmel bir şekilde rahatsız ediyordu. üzerimden atmaya çalıştıkça histerik hamlelerle vücuduma abanıp, düğmelerimi açıyordu. içinde bulunduğum durum beni patlayacak noktaya getirmişit. üzerimdeki canlının bu kadar kendinden geçmesi ve tek entelektüel dostumu yitirme arefesi bende tarifi mümkün olmayan bir stress oluşturmuştu. bir hamlede kanepenin üzerine attım ceren'i. hemen kaçıp kurtulmak peşindeydim. kendimden geçmiş bir şekilde kapıya doğru yürüyordum ki, çevik bir hareketle önüme geçti. yalvarırım dur, dedi. gitme, ne olur gitme diye yakardı. kollarından tutup yolumu açtım elim kapı koluna gitti ve bana tüm hayatı sorgulatacak o insanı hiçsizliğe sürükleyen cümleyi söyledi:
'sırf çirkin bir kadınım diye sevişmeyecek miyiz? '
ne diyebilirdim ki? kapıyı açıp kaçtım, zaman daralmış artık nefes alamıyor gibiydim. tanrım bu nasıl bir yarqadılıştı? ne yaptın sen bu insanlara?
iki küçük liseli hala kapı boşlığuna gömülmüş konuşuyorlardı. yüzlerine iyice baktım ikisinin de. ikisinide yıllar sonra sevişmeye hakları vardı; çünkü ikiside güzeldi.
yirmi yaşındaydım. henüz aseksüel olmamış, cinsellikten gayet hoşlanan, kanındaki testosteron miktarının, hayatı katlanıabilir bulma eşiğinde bir gençtim. onlar romantik ilişki yaşamış, doyasıya sevişmiş, kadına olan esrik tutkum tatlı bir doygunluğa dönmüştü. beynimi kurcalayan şeylerle uğraşmam o döneme denk gelir. erkin verdiği dürtüler, kadınla kompanse olmuş varoluşumu farklı şekillerde araştırmaya ve ifade etmeye adamıştım kendimi. bir kadınla tanışmıştım. fena halde çirkin bir kadınla. gözerli birbirine yakın, keçe gibi saçları olan, kirli gözlğ bir kadınla. üst dudağı incecik, halka burunlu, avurtları çökük bir kadınla. sağlıklı bir erkeğin tahammül edemeyeceği çirkinlikte bir kadınla.
bu kadnın ismi cerendi. sakın ismindeki ilüzyona aldanmayın. sadece ismi cerendi. cismi ise bir müzeyyenden, bir hanifeden farksızdı. cerenin inanılmaz bir entelektüel birikimi vardı. hayat hakkında, sanat hakkında, insan hakkında okadar çok şey biliyordu ki ona olan bağımlığım gün geçtikçe artıyordu. sürekli buluşuyor, saatlerce konuşuyorduk. bir kadına cinsellikten ırak bir yakınsanma bana muazzam bir özgürlük hissi veriyordu. sanki tüm hayatım ejekülasyon (boşalma) sonrası 10 dakika özgürlüğündeydi. zamandan ve mekandan; doğadan ve onun türlü oyunlarından münezzeh altın zamanlar. bethoven'dan konuşur , tüm sonatlarını zevkle dinler. rilke'nin muazzam dizelerini okur kendimizden geçerdik. kimi zaman dorian gray olurdum ben, oysa benim hüzünlü portrem. günler bu heyacanlı telaşlarla geçip gidiyordu ve ben çok mutluydum.
yaşamın değişmeyen ve eksilmeyen tek bir kuralı vardır. bilir misiniz? her şeyin mutlaka nihayete erecek olması kuralı. herşeyin mutlaka bitecek olması. bir gün ceren beni aradı yine. ilçekis bana gelsene sana en sevdiğin yemeklerden yaptım hem böğürtlen şarabımda var, dedi. hayattaki iki büyük fenomenden biri olan yemek ve onunla olan tutkulu arkadaşlığım işi gücü bırakıp ona koşmama sebep oldu. evine yaklaştım, apartman girişinde iki liseli kız bana bakıp gülüştüler. henüz toy olan bu canlılar cinselliklerini böyle kıkırdamlar eşlğinde güvenli sınırlar içinde yaşıyorlardı. bende onlara bakıp güldüm ve yukarı çıktım. ceren beni kapıda karşıladı içeri girdik. o gün yine herzamanki gibi çirkindi. özenli bir makyaj yapmıştı; bu durum onu kendini kıyafetle değiştirebileceğini sanann kenar mahalle dilberleri gibi gösteriyordu. bu kadar yüksek zihinsel işlerliği olan bir kadının bunları yapması beni şaşırtmıştı.
yemekeler yendi, beatles'in, girl şarkısı refakatinde konuşmaya başladık. bi elimde böğürtlen şarabı, bir kulağımda girl , girl ezgileri ve öteki kulağımda ceren'in dili. inanılmaz bir şekilde rahatsız hissettim kendimi. kulağımdan dudaklarıma doğru cürretkar bir hamleyle atağa geçmişti, hemen kucağıma oturup kasıklarını kasıklarıma delice sürtüyor, dudaklarımı ısırıyor beni mükemmel bir şekilde rahatsız ediyordu. üzerimden atmaya çalıştıkça histerik hamlelerle vücuduma abanıp, düğmelerimi açıyordu. içinde bulunduğum durum beni patlayacak noktaya getirmişit. üzerimdeki canlının bu kadar kendinden geçmesi ve tek entelektüel dostumu yitirme arefesi bende tarifi mümkün olmayan bir stress oluşturmuştu. bir hamlede kanepenin üzerine attım ceren'i. hemen kaçıp kurtulmak peşindeydim. kendimden geçmiş bir şekilde kapıya doğru yürüyordum ki, çevik bir hareketle önüme geçti. yalvarırım dur, dedi. gitme, ne olur gitme diye yakardı. kollarından tutup yolumu açtım elim kapı koluna gitti ve bana tüm hayatı sorgulatacak o insanı hiçsizliğe sürükleyen cümleyi söyledi:
'sırf çirkin bir kadınım diye sevişmeyecek miyiz? '
ne diyebilirdim ki? kapıyı açıp kaçtım, zaman daralmış artık nefes alamıyor gibiydim. tanrım bu nasıl bir yarqadılıştı? ne yaptın sen bu insanlara?
iki küçük liseli hala kapı boşlığuna gömülmüş konuşuyorlardı. yüzlerine iyice baktım ikisinin de. ikisinide yıllar sonra sevişmeye hakları vardı; çünkü ikiside güzeldi.
güncel Önemli Başlıklar