bugün

bu yazıyı babama yazdım

bir gün bir filozofla karşılaştım...

kaleme kağıda girişmenin , kendi ellerinle , ruhunu bin yerinden bıçaklamaktan
farkı yoktur.

öyle '' kekremsi '' bir his gelir yerleşir ki, son noktayı koyana kadar
gitmez. yazdırır, ağlatır ve yok olur. kahrolur umudun, kahrolur.

- sadece yürüyüşüne bakarak kendine ne kadar acıdığını ben görebiliyorum , sen görmüyor musun ? sahte gülüşlerle salındığın cübbenin solunda, kan ağlıyor bir parça.

bir tek sensin, bitse de gitsek diyen. huzursuzsun çünkü yemin edebilirim, her mimik seni ele veriyor. güzel olacak sandın, fazla geldi bu iki yüzlülük.

hani neredeyse utanacaksın varlığından, dokunsam yağmur gibi yağacaksın. bir düşündüğün annen var, bir de her beş dakikada bilinçaltına ittiğin baban.

ellerine dalmasın gözlerin, sakın yazma.

bu kadar mı yakışmaz düşünmek bir insana? sen sakın filozof olma.

sana aşağılamak yakışır kendini. mütemadiyen ağlamak. yürürken adım saymak yakışır, dudak kıpırdatmaya korkmak.
şık durmaz sende tuttuğunu koparmak, sana yakışan bırakmak.

sorsak birçoklarından daha çok çabaladım dersin, başarmak için. oysa çok safsın, çok kendine kapalısın, hep bu yüzden çok fırsat kaçırdın. ince ince dalga geçildi senle, güldün geçtin hırslanmak yerine.

fikrin sorulduğunda kısıktı ses tonun, sen sus ve dinle.

hali hazırda çok şükür, depresif bir ruh babadan yadigar, büyüttün besledin onu, dinle !

tatmin olsun diye milyonlarca gözyaşı kurban ettin , sorumlulukları düşünmemek için bir ekran karşısında günler geceler geçirdin. zerre inanmadın, zerre güvenmedin. sen , seni hafife alma şansını herkese ellerinle verdin. bitmek bilmeyen bunalımların, bir türlü sindiremediğin acıların, tükenmeyen saçma sapan kaprislerin, kuruntuların ... ve şimdi asla olmak istemediğin yerdesin.

öyle uzağa bakma, baban gelir aklına. illa gelir. gelince de gitmez, bitmez baba özlemi.

mahcupsun çokça ona , olmadı. yapamadın. kafanı kaldırıp duvardaki resmine bile bakamadın.
sayfalarca yemin ettin ona, birini bile tutamadın. '' her şeyini kaybet '' demişti, ''güvenini kaybetme''. sense hiç kazanmadın.

bir yer sofrasında
bir kuru ekmek dilimi,
küçük bir dereye düşmüş
ömürsüz kelebek olsam
varoş bir sokakta
boyanmamış bir tuğla,
karıncanın ağzındaki
minik çekirdek olsam
ne kadar küçülsem ne kadar
ne kadar anlamsızlaşsam
ceplerime sığmayan hataları
hangi çöpe boşaltsam
nasıl rahatlasam nasıl
nasıl akıllansam
yaşamın hakkını vermeye
nerden başlasam
ne zaman ölsem
ne zaman ölümsüzleşebilsem
ne zamana dek bu zayıflıklar
hangisini , nasıl öldürsem
nasıl yok olsam değil
nasıl var olabilsem...