bugün

feride

güne koşerken çocuklar güne erkenden
ya deniz yada dağ kokmalı yolları
çocuklar çocuk olmalı
aç bakmalı sevgiye
çocuklar bazen bir ülkedir
gözleri gök(yüzünde)

ter ve güneş kokarken işçiler evlerinde
herkes gibi olmalı, adı gibi
yoksa sonumuz olur feride
utanır rüzgarlar hak edilmiş iklimlere

çarşılarda kalabalık yürüyor
sanki topyekün bir ülke toprağın şiddetinde
ansızın o kalabalık soluyor 'faili meçhul'lerde

çarşılarda kalabalık yürüyor
her yanım kalabalık ve kabarık
duramıyorum böyle
çarşılara abanıyorum ben de

-gülüşleri, konuşmaları, oturuşları nerde?
hani çocuklar mavi esintilerde?
bu kanlar da ne?

bir bilsen o an gömleğimi parçalıyorum günün orta yerinde
çatırdıyarak kopuyor düğmelerim
suçlulular nerde?

bıyıklarımı kemiriyorum, bitiyor
çekip koparıyom saçlarımı
bir bilsen ter damlıyor yüreğimden yerlere
bileklerim kesilmiş, damarlarım dökülmüş caddelere

çarşılara abanıyorum işte
çarşılar yalnız, çarşılar yalan
çarşılar bana abanmıyor feride...

keder bile yıkar bendini
yağmur iner, gök boşaltır içini
büyür
mü benim yüzyılım?
b e n i m y ü z y ı l ı m h a n i ?

çoğaldım ve bir soruyla dolaştım sokakaları
bir soruyla açıp her sabah penceremi
benim yüzyılım hani?
benim yüzyılım hani?

sonra susamışlık oldum gitgide
ağlamışlık, kanamışlık birdenbire
artık bütün sularda bir susuzluğum
yankısı yok sesimin caddelerde
'bir yudum' diyorum
sonra 'bir yudum, halkım!'
çarşılara abanıyorum işte
çarşılar yanlız, çarşılar yalan
çarşılar bana abanmıyor feride...

artık böyle başlar gün:
tomurcuk patlar, bir dal kırılır apansız.
birileri düşer yağmurlara, yağmurlar zamansız...
belki ağzının kıyısı kansız
yarım kalır türküsü;
dağılır, yiter sesi
anlatılır rüzgarlara öyküsü...

daha önümde ardımda korkunun kokusu
dağlarda kırılan alevin, yanlızlığın
vahşetin böhründe zulmün tortusu!

sonra güne koştum, güne çoştum
kucağımda dünyaların türküsü;
çıkıp kentin en geniş meydanına
boğazımı gömleğim gibi yırtıyorum:
susmayın! bir şey bilmiyorsanız küfredin,
düpedüz küfredin işte!

bir şey anlamıyorlar bile!
o an gökyüzünde dingin bir bulut,
duvarları aşabilen rüzgarlar çarpıyor yüzüme...
(bakıyorum da kanım pıhtılaşıyor
üstüm başım kir karanlık!)

kapıyı yağmur diye çaldılar oysa
açtık:
k a s ı r g a!
(bu hep böyle sürmese
aşk, önce!)

bir kahve önünde duruyorum
insanlar öylece oturmuş kendilerini turşuluyorlar
tuzsuz...

-dikkat dikkat!
ülkem dolaylarında yatmakta olan insanlar için
. guruplarında kan
aranmıyor!
yitirdik infazda günlerimizi
can aranıyor! can aranıyor!

birden ön masadan üç adam kalkıyor,
'kes ulen' diyorlar:' -ne canı? can burada
işte! oturmuş pişti oynuyor çayına kahvede!'

utanıyor, çok utanıyorum
benim yüzyılım hani?
ülkem nerede?
arkadaşlar, su su yok mu be!

çarşılar yalnız
kentlerin üzerinden sessiz...
sensiz gidiyoruz feride...

ey kasırgalarda okyanuslar çiğneyen gemi
ayrılıksa: vur sineme öldür beni!'