bugün
- arda güler19
- cenk tosun12
- manyak olmaya karar verdim8
- galatasaray lobisi11
- 22 haziran 2024 türkiye-portekiz maçı8
- barış alper yılmaz14
- 26 haziran 2024 çek cumhuriyeti türkiye maçı21
- gideon reid morgan jj28
- anın görüntüsü18
- bel çantası kullanan erkek13
- diyanet işleri başkanlığı24
- kazara evlilik teklif etmek9
- türkçe ezan zulmü13
- sözlüğün en hanımefendi yazarı48
- karınızın kapanmak istemesine ne dersiniz31
- etle beslenmenin her zaman ucuz olması19
- kuranda tomurcuk göğüslü kızlar ifadesi geçmiyor14
- butun erkeklerin ayni olmasi22
- özgür özel'in giydiği akp ceketi18
- true yu izmir'e bırakıp kaçmak8
- ismi uğur olanların uğruna inanmak11
- kimseyle konuşmak istememek19
- et yemesinler ot yesinler diyen gurbetçi9
- arkadaşlar sizce bu pantolon nasıl8
- yürürken kollarımızı niçin sallıyoruz8
- astrolojiciler bi bitmediniz amk10
- zengin bir kayınbaba bulup piyasadan çekilmek8
- menemen soğanlı mı yenir soğansız mı14
- sporcu motorcu müzisyen uzun boylu olmayan erkek10
- hacca gitmek çok mu önemli19
- sevgilisi olduğunu belli etmeye çalışan insan15
- rafa silva9
- bik bik ve insan olmaya ceyrek kala dansı16
- bir isme yazılmış en güzel şarkı10
- hangi dizinin başrollerinden olmak isterdiniz8
- onu çok seviyorum ne yapmalıyım14
- cennette ne var15
- okumak istediğiniz kitaplar9
- en sevdiğin pozisyon8
- whatsapp da engellenen kişi durumu nasıl görür9
- geri dönülmek istenen tarih10
- düşün ki o bunu okuyor8
- bayanlar hakkında bilmedikleriniz10
- ekonomiden bir bok anlamayıp önüne gelene sallamak11
- tekno faşizm çağına herkes uyanmalıdır15
- erkeklerde ses tonu14
- selahattin demirtaş adam gibi adamdır15
- kasap dükkanına saldıran koyun11
- karınızın mini giymesine izin verir misiniz25
- 2 kişilik yiyorum hihihi diyen hamile12
ağlayan bir ses vardı telefonun diğer ucunda...
güçlükle, "hamileyim" dedi.
buz gibi bir mantıkla,"doğurmayı düşünmüyorsun herhalde!" dedim.
hıçkırıkları arasında "karnımda canımdan bir parça var! ben ondan nasıl vazgeçerim?" diyordu...
sessizlik oldu...
o, o sessizlikte parçalanıyordu... köşeye sıkışmış yaralı bir kedi yavrusu çaresizliğinde kıvranıyor, acı çekiyordu.
bense, içim delice sızlasa da, hayatına yeni parmaklıklar getirip, onu bir daha asla kurtulamayacağı zindana kilitleyecek olan kararından vazgeçirmeye çalışıyordum.
evet minicik bir can vardı karnında. tüm masumiyetiyle can buluyordu oracıkta. bense en sevdiğim arkadaşıma onu öldürmesini öneriyordum. o an için ben de ölmek istedim. hayat ne kadar da acımasızdı.
keşke büyük bir sevinçle, "yaşasın! yeniden teyze mi oluyorum? tebrik ederim tatlım!" diye neşeyle şakıyabilseydim...
keşke,
yeni güne uyuşturucu kullanarak başlayan,
bir önceki evliliğinden olan oğlunun yüzünü görmeyi arada sırada yapılması gereken bir mecburiyet olarak gören,
"evine gel" dediği için, bir süre önce hastalıkta sağlıkta yanında olacağına söz verdiği eşini döven,
kazandığı üç kuruşu sokak fahişelerine yediren,
onu haketmeyen bir adam olmasaydı keşke!
bu her şeyden habersiz anneciğinin karnında hayat bulan masum miniğin babası...
arada sırada uğradığı evine bir gün sarhoş gelip, içki kokan ağzı ve uyuşturucudan sersemlemiş bedeniyle sahip olmuştu karısına. ve bu masum ruh o gün düşmüştü bu yüzü gülmeyen kadının rahmine. ne acı!
onu öldürmesini öneriyordum en sevdiğim arkadaşıma. küretajdı adı bu vahşi cinayetin. aldırmalısın diyordum. sanki kuaföre gidip kaşlarını aldıracakmışcasına...
peki ya yaşaması?
o daha günah değil miydi?
5 yaşındaki yavrusuna, bin bir parasızlık, bazen moraran gözler ve evine uğramayan bir kocayla bakan kadına yazık günah değil miydi?
aklı erdiğinde ilgilenmeyecek, rol model olarak şiddeti, uyuşturucuyu öğretecek bir babayla yaşam bulmak, gözü yaşlı çaresiz bir anneyle yaşamak, nasıl bir yere geleceğinden habersiz bu minik meleğe günah değil miydi?
ne zor bir karardı...
işe yaramayacak saçma teselli cümleleriyle cinayet önerimi karıştırıp cümleleri uç uca eklerken kanıyordum...
o, canından bir parçayı mezara mı, yoksa bu mezardan beter yaşamamı göndereceğini düşünüyordu...
med cezirlerde sürüklendik.
mucize bekledik. her şey düzelsin istedik. ama mucizeler yalnızca masalarda oluyordu ve biz masal kahramanı değildik.
yedi gün yedi gece düğün yapmamışlardı,
sonsuza dek mutlu da yaşamayacaklardı,
bu bebek de birbirini çok seven prensesle prensin aşk meyvesi değildi.
sarhoş ve uyuşuk bir spermin mecburi açılan bacaklar arasında kendine bulduğu adresti...
masalda değildik. masum meleğin yaşamı, yaşama başladığı gibi olacaktı.
aşikardı...
ağladık...
içinden çıkamadığımız kör bir kuyuydu telefon konuşmamız.
daha da derine sürüklenerek kapattık...
güçlükle, "hamileyim" dedi.
buz gibi bir mantıkla,"doğurmayı düşünmüyorsun herhalde!" dedim.
hıçkırıkları arasında "karnımda canımdan bir parça var! ben ondan nasıl vazgeçerim?" diyordu...
sessizlik oldu...
o, o sessizlikte parçalanıyordu... köşeye sıkışmış yaralı bir kedi yavrusu çaresizliğinde kıvranıyor, acı çekiyordu.
bense, içim delice sızlasa da, hayatına yeni parmaklıklar getirip, onu bir daha asla kurtulamayacağı zindana kilitleyecek olan kararından vazgeçirmeye çalışıyordum.
evet minicik bir can vardı karnında. tüm masumiyetiyle can buluyordu oracıkta. bense en sevdiğim arkadaşıma onu öldürmesini öneriyordum. o an için ben de ölmek istedim. hayat ne kadar da acımasızdı.
keşke büyük bir sevinçle, "yaşasın! yeniden teyze mi oluyorum? tebrik ederim tatlım!" diye neşeyle şakıyabilseydim...
keşke,
yeni güne uyuşturucu kullanarak başlayan,
bir önceki evliliğinden olan oğlunun yüzünü görmeyi arada sırada yapılması gereken bir mecburiyet olarak gören,
"evine gel" dediği için, bir süre önce hastalıkta sağlıkta yanında olacağına söz verdiği eşini döven,
kazandığı üç kuruşu sokak fahişelerine yediren,
onu haketmeyen bir adam olmasaydı keşke!
bu her şeyden habersiz anneciğinin karnında hayat bulan masum miniğin babası...
arada sırada uğradığı evine bir gün sarhoş gelip, içki kokan ağzı ve uyuşturucudan sersemlemiş bedeniyle sahip olmuştu karısına. ve bu masum ruh o gün düşmüştü bu yüzü gülmeyen kadının rahmine. ne acı!
onu öldürmesini öneriyordum en sevdiğim arkadaşıma. küretajdı adı bu vahşi cinayetin. aldırmalısın diyordum. sanki kuaföre gidip kaşlarını aldıracakmışcasına...
peki ya yaşaması?
o daha günah değil miydi?
5 yaşındaki yavrusuna, bin bir parasızlık, bazen moraran gözler ve evine uğramayan bir kocayla bakan kadına yazık günah değil miydi?
aklı erdiğinde ilgilenmeyecek, rol model olarak şiddeti, uyuşturucuyu öğretecek bir babayla yaşam bulmak, gözü yaşlı çaresiz bir anneyle yaşamak, nasıl bir yere geleceğinden habersiz bu minik meleğe günah değil miydi?
ne zor bir karardı...
işe yaramayacak saçma teselli cümleleriyle cinayet önerimi karıştırıp cümleleri uç uca eklerken kanıyordum...
o, canından bir parçayı mezara mı, yoksa bu mezardan beter yaşamamı göndereceğini düşünüyordu...
med cezirlerde sürüklendik.
mucize bekledik. her şey düzelsin istedik. ama mucizeler yalnızca masalarda oluyordu ve biz masal kahramanı değildik.
yedi gün yedi gece düğün yapmamışlardı,
sonsuza dek mutlu da yaşamayacaklardı,
bu bebek de birbirini çok seven prensesle prensin aşk meyvesi değildi.
sarhoş ve uyuşuk bir spermin mecburi açılan bacaklar arasında kendine bulduğu adresti...
masalda değildik. masum meleğin yaşamı, yaşama başladığı gibi olacaktı.
aşikardı...
ağladık...
içinden çıkamadığımız kör bir kuyuydu telefon konuşmamız.
daha da derine sürüklenerek kapattık...
güncel Önemli Başlıklar