bugün
- gecenin şarkısı11
- utopyalarkralicesi8
- anın görüntüsü13
- sözlük yazarlarının yapmayı en çok istediği meslek11
- true ile utopyalarkralicesi11
- larisalisa öldü mü12
- galerinizde bulunan en saçma fotoğraf12
- sözlük yazarlarının taytları8
- true'nun ölmesi8
- gozlerinmeyhanesi'nın vefat etmesi23
- profilinizden karakter analiz ediyorum toplanın16
- sözlükte birbirine yakıştırdığınız yazarlar11
- sözlükteki ruh hastaları24
- true neden evlenemiyor10
- yazarların çektiği çiçek fotoğrafları13
- mantı8
- nervio abla36
- akp belediyesinin 85 milyon liraya konser vermesi12
- en son ne yediniz13
- 1 milyon dolar'a ismet'in tırnaklarını yer misiniz8
- seküler yaşamın faşist bakış açısı15
- larisalisa17
- sabah ereksiyonu olamıyorum11
- yaşı geldiği halde evlenmeyen insan11
- kız kardeşini date'e hazırlayan abi22
- wolverine gibi tırnakları olan kız8
- rusya nükleer güç kullanılır mı sorusu23
- gece dışarıdan gelen hav hav hav sesleri11
- an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı34
- chatgpt ile yazarların görselleri14
- güzel erkek isimleri11
- etek giyersen tecavüzü hakedersin10
- erkeklerin erkeklere taktığı kırıcı lakaplar13
- ellerim bos gonlum hos11
- kürdüm 5000 yıllık tarihim var var mı diyeceğin19
- amerika'nın icat ettiği bir şey söyleyin13
- geceye bir şarkı bırak8
- insan olmaya ceyrek kala23
- hayatı seviyorum eylemleri14
- doktorların hastalara sevgi göstermemesi8
- true'nin iki kadın arasında kalması16
- 200 tl lik banknot16
- hobileriniz10
- yüz yıkama jeli kullanan erkek21
- ak parti'nin gideceğini sanan enayi15
- namaz16
- 20 cm in üzerinde tam 4 saat zıplamak16
- escortların tehlikeli olması17
- diana luna hekate8
- abdülkadir selvi21
entry'ler (878)
çöpçatanlık sitesi foto altı bio tümcesi. feci skiştirir adamı, gel gör ki sevdiğim var. bad boy tayfa avi için birebir.
kişisel kötümserlik seviyem.
kendini yaptığın iş adama ve herhangi bir konuda gösterilen incelikli, amansız bir çabanın hayata anlam katabileceğine inanma yollarına başkoyma eylemini parmağının ucuyla yapma eylemidir. yapıyorsun ama olayın özündeki prensiplerine aykırı yapıyorsun elinin ucuyla yaparak, tüm konstantrasyonunu vermiyorsun.
ilk 1-2 yıl herhangi bişeyin daha iyi olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. büyük bi kaos ortamı olacak bana kalırsa. 25 yıllık alışkanlıkla, zayıflamış devlet ve kurum refleksleriyle, işimiz zor. sonrası iktidara kimin geldiği, nasıl davrandığına bağlı.
favori şeyim. sadece sevdiceğimi önüne koyarım, onu da şey olarak adlandırmayacağım için favori şeyim diyebilirim bu dünyaya ilişkin. daha öncesinde true detective işgal etmişti bendeki o yeri bi 10 yıl.
ancak; bu griffith dallamasının başına gelenlerden gatts'ı sorumlu tutup tutulmaya sebep olması bi saçma lan. tüm hikayenin bunun üzerine kurulu olması falan. adamın tek yaptığı senin yanından ayrılmak. dallama gibi gidip kralın kızıyla skişen sensin, sonuçlarına katlanan da sensin. yani o noktada kalkıp gatts'ı suçlamak için hakkaten sosyopat olmak lazım. bu olaydaki; "griffith'in behelit vasıtasıyla belirlenmiş kader çizgisi gatt'sın çelikten iradesiyle kesişince aslında önceden belirlenmiş şan ve şöhretle dolu kaderi tuzla buz oldu" şeklindeki arc'ı anlıyorum, güzel de, ama yine de bi insan sırf yanında olmaktan vazgeçti diye başına gelen tüm felaketlerin sorumlusu olarak bi başkasını belleyemez be. hele de bu derece intikam ateşiyle dolacak şekilde. bi saçma geliyor orası bana. hatta animeyi ilk izleyip bitirdiğimde anlamamıştım bile, sonra ordan burdan okuyarak uyandık mevzuya.
ancak; bu griffith dallamasının başına gelenlerden gatts'ı sorumlu tutup tutulmaya sebep olması bi saçma lan. tüm hikayenin bunun üzerine kurulu olması falan. adamın tek yaptığı senin yanından ayrılmak. dallama gibi gidip kralın kızıyla skişen sensin, sonuçlarına katlanan da sensin. yani o noktada kalkıp gatts'ı suçlamak için hakkaten sosyopat olmak lazım. bu olaydaki; "griffith'in behelit vasıtasıyla belirlenmiş kader çizgisi gatt'sın çelikten iradesiyle kesişince aslında önceden belirlenmiş şan ve şöhretle dolu kaderi tuzla buz oldu" şeklindeki arc'ı anlıyorum, güzel de, ama yine de bi insan sırf yanında olmaktan vazgeçti diye başına gelen tüm felaketlerin sorumlusu olarak bi başkasını belleyemez be. hele de bu derece intikam ateşiyle dolacak şekilde. bi saçma geliyor orası bana. hatta animeyi ilk izleyip bitirdiğimde anlamamıştım bile, sonra ordan burdan okuyarak uyandık mevzuya.
olm tartışmadan yeni haberim oluyo, yorumları okudum, iki tarafa da hak verdim, aynen kılıçdar'da vatandaşın parasıyla lüks şatafat içinde yaşamamalı, hükümet kadroları da, bu bu kadar basit. kalkıp taraflardan birisinin yaşamasını desteklemenin bi alemi de yok.
bu lüks yaşam avantaj sağlanmaksızın, kendi çabasıyla, günün piyasa şartları kapsamında serbestçe ve adil bi şekilde edinildiyse söylecek bişey yok. ama şuanda netiz değil mi? Şu veya bu taraftan, her taraftan bu şekilde suistimale maruz kalıyor düz vatandaş olarak. komple karşı çıksak buna, he??? birbirimizi yemek yerine. ha olayın bizzat faydalanan tarafısınızdır o zaman lafım yok, buyurun survive etme hakkınızı çirkefçe de olsa kullanın. ama yok be olm o adamlar da sözlüklerde falan takılmıyo zaten. e o zaman bi susun mk doğru yorumu becerip yapamayacaksanız.
bu lüks yaşam avantaj sağlanmaksızın, kendi çabasıyla, günün piyasa şartları kapsamında serbestçe ve adil bi şekilde edinildiyse söylecek bişey yok. ama şuanda netiz değil mi? Şu veya bu taraftan, her taraftan bu şekilde suistimale maruz kalıyor düz vatandaş olarak. komple karşı çıksak buna, he??? birbirimizi yemek yerine. ha olayın bizzat faydalanan tarafısınızdır o zaman lafım yok, buyurun survive etme hakkınızı çirkefçe de olsa kullanın. ama yok be olm o adamlar da sözlüklerde falan takılmıyo zaten. e o zaman bi susun mk doğru yorumu becerip yapamayacaksanız.
osmanlı 1299'da kuruldu, 50 sene sonra 1353'te kadıköyü aldı osmanlılar, 100 sene sonraysa avrupa yakası alındı. halıcıoğlu'nun oralar falan, o zamanki constatinople yani. o aradaki yüz senede anadolu yakasında türkler, avrupa yakasında bizanslılar yaşadı. o yüzden istanbul'un en eski cami 1350'ler kadıköy'de yapılmıştır.
türkiye'de mevcutta yaşanan versiyonunun; konut ve otomobil gibi temel ve büyük montanlı harcamaların artık bir çok insanın hedef ve hayal range'ından çıkmış olması sebebiyle yaşanan görece gelir efekti kaynaklı olduğunu düşünüyorum. örneğin memur maaşları, ev araba almak isteyen insanlar için düşükken bunlardan vazgeçmiş insanlar için de fazla yüksek. bu şekilde, tüm gelirini tüketime kanalize etmeyi rasyonel bulan tüketici hangi fiyattan ne sunulursa tüketiyor, çünkü harcanabilir geliri fazla. avrupa'daki restoranlardan pahalıya yemek yiyoruz olayının da temelinde bu var diye teşhis ediyorum.
yani aslında konut ve araç fiyatlarında olası bi reel düşüş tüm ekonomideki önlenemez enflasyonu önleyebilir bi etki yaratacaktır.
yani aslında konut ve araç fiyatlarında olası bi reel düşüş tüm ekonomideki önlenemez enflasyonu önleyebilir bi etki yaratacaktır.
itici bi herif. babala tv'deki 5 dakikalık izlenimim bu. değişmez de kolay kolay.
son bölümün son sahnesinde yılmaz bilerek mi yaptı o yanlış değerlendirmeyi anlamadım. ilkkan'nın başka birisi olma ihtimalini, 450 bin TL maaşı, ara ara patronuna blowjob yapmanın karşılığında alma fırsatını teperek, başka birisi olma fırsatını elinin tersiyle ittiğini söyleyerek. aslında tam aksine illkan bu parayı istemediği birşeyi yapmamak adına redderek tam olarak başka biri olarak ayrılmıştı geceden.
ispatlamak mümkün değil tabi ancak teorik bir idea. denilebilir ki bak işte dindar ayağı yapan bazı insanlara, dünya sevgisi mi var onlarda diye, haklısın derim ama belki de içinde, en özünde seviyordur ve sevgisini aktarma şekli budur yani.
fikir özetle şu; bi insan bu hayatı tüm kusurlarıyla falan herşeyiyle sevdiğini fark ediyorsa, ki genelde üzgün, dipte hissedilen anlarda gelebilecek bi duygu aslında, o kısa anlarda içi bi şükran hissiyle doluyor, o an fark ediyorun ki lan biz bilmiyoruz amına kodumun yerinde yaşamayı, müthiş bir amusement park sunmuş sana adam, olup olabilecek en kusursuz deneyimi, yani en baba simülasyon oyununun milyonda biri varyetede deneyim sunma şansının olmadığı, kusursuz bi tasarım. al diyo sana, al şimdi bunla ne yapmak istiyorsan onu yap, nasıl bi insan olmak istiyorsan onu ol. sonra biz gidip yarrak gibi adamlar oluyoruz, yarrak gibi şeyler yapıyoruz. bunu fark ettiğin o an sürekli omuzlarında bi yükmüş gibi taşıdığın o yarrak gibi bi adam olma hissinden tamamıyla arındığın tek anlar oluyor zaten. bikaç gün önce ataşehir trafiğinde sıkışmış kalmışken hissettiğim bazı hislerin bugünkü anımsaması bu. şöyle bi histi, birisine teşekkür etmek, şükran duymak istiyorsun bunun için, boşa gitsin istemiyosun o derece takdir edesin, tapınasın var çünkü. sonra tapınıyorsun da, herhangi bir yöntemle değil, o saniyelik hissi yaşayarak.
dün sabahsa açık, geniş otoparkta huzursuz düşüncelerle arabaya yürürken ağzımdan istemsiz şu cümlenin çıktığını duydu kulaklarım; "mutluluk yok mu lan bu dünyada"...
fikir özetle şu; bi insan bu hayatı tüm kusurlarıyla falan herşeyiyle sevdiğini fark ediyorsa, ki genelde üzgün, dipte hissedilen anlarda gelebilecek bi duygu aslında, o kısa anlarda içi bi şükran hissiyle doluyor, o an fark ediyorun ki lan biz bilmiyoruz amına kodumun yerinde yaşamayı, müthiş bir amusement park sunmuş sana adam, olup olabilecek en kusursuz deneyimi, yani en baba simülasyon oyununun milyonda biri varyetede deneyim sunma şansının olmadığı, kusursuz bi tasarım. al diyo sana, al şimdi bunla ne yapmak istiyorsan onu yap, nasıl bi insan olmak istiyorsan onu ol. sonra biz gidip yarrak gibi adamlar oluyoruz, yarrak gibi şeyler yapıyoruz. bunu fark ettiğin o an sürekli omuzlarında bi yükmüş gibi taşıdığın o yarrak gibi bi adam olma hissinden tamamıyla arındığın tek anlar oluyor zaten. bikaç gün önce ataşehir trafiğinde sıkışmış kalmışken hissettiğim bazı hislerin bugünkü anımsaması bu. şöyle bi histi, birisine teşekkür etmek, şükran duymak istiyorsun bunun için, boşa gitsin istemiyosun o derece takdir edesin, tapınasın var çünkü. sonra tapınıyorsun da, herhangi bir yöntemle değil, o saniyelik hissi yaşayarak.
dün sabahsa açık, geniş otoparkta huzursuz düşüncelerle arabaya yürürken ağzımdan istemsiz şu cümlenin çıktığını duydu kulaklarım; "mutluluk yok mu lan bu dünyada"...
bana kalsa hep iyi davranırdım. ama bi süre sonra batıyor insanlara iyilik...
bu tavrı tiye alarak kartları lehine çevirebilirsin. bozulup, içerlemek yerine altını çiz, tiye al, sonra yaslan arkana izle. doğru gününüzdeyseniz her şeyin çözümü var.
genelde bu eski sovyet ülkelerinin türkiye'de faaliyet gösteren fuhuş emektarlarında böyle bir jargon var, kocacım derler. bana da denmişliği var. çok ironik gelmiştir hep, aslında hayattan en büyük beklentisi evden kaçmak, ev dışındaki bi dünyayla açılan en net galaktik portalden geçip bi anda kendini o tay gibi uzun bacaklı, mini etekli, renkli gözlü sarı saçlı yavruların cirit attığı ve o zamana dek sandığının aksine aslında bu insanlarla aynı evrende var olduğunu gördüğü bi dünyaya paralel geçiş yapmak olan bi adama, "kocacım" demek. adam zaten evli, 3 çocuklu, zaten karısından bu kocacım tarzı, jargonu yüzünden kaçmakta, bi de sen halin tavrına hiç de uygun olmayan o tarzı benimsemiyo musun be güzelim, tanrının bu dünyaya imza olarak serpiştirdiği ilginç ironilerden birisisin.
kendisini "genaralissimo" yapıp, sonrasında bunu fazla şaşalı, abartılı bulup mareşal brövesi takmaya tekrar geri başlamış bi süre sonra.
askeriyedeki unvanları biliyorsunuz; asteğmen-teğmen-üsteğmen-yüzbaşı-binbaşı-yarbay-albay-tuğgeneral-tümgeneral-korgeneral-orgeneral diye giden hani. bunların da üzerinde mareşal vardır. tüm bir orduya savaş zamanı komuta etmiş ve zafer kazanmışlara verilen ünvan. onun da üzerinde genrralissimo var işte. agam, babam paşam yetmiyor biz bu adama allah diyek tapak noktasına gelen toplumlarda icat edilmiş. toplumlar genellikle bundan kaçınmış, sınırların dışına çıkıldığında işlerin manasızlaşacağının ayırdına varmış ve bu unvan çok nadir dönemlerde çok az insana verilmiştir. tüm tarihte bu unvana ciddi bir otorite tarafından layık görülmüş 5-6 kişi ancak var.
bi tanesi alexander svorov mesela, çariçe katerina'nın büyük generali, osmanlı'yı, avusturyalı'ları, italyan'ları, hatta yanlış değilsem küçük bir muharebede napolyon'u (bizzat napolyon'a karşı savaşmamış olsa da karşısındaki napolyon'un ülkesini yenmiştir) falan bile yenen rus general. ona verilmiş bir. çin'de komünistler chai-shek'mi ne öyle bi herife vermişler ki kendisi sonrasında 40 yıl çin'i öyle ya da böyle yönetmiştir. ispanya'da yalandan bi franco (kendi açgözlülüğü, yoksa hak edecek birşey yapmadı) falan filan gibi üç beş adam.
çünkü böyle unvan, mertebe dağıtma olayında bu gibi bi risk var, ölçüsünü kaçırırsan olayın kendisi tümden anlamsız hale geleceği için ince bi çizgide yürümeli insanlara tapınmada, insanın kendisine tapmasında.
stalin gaza gelmiş işte, çevrenin de gazlamasıyla vermişler bu unvanı kendisine. jukov'a verilmeyip bu reise verilmiş. almanya'daki dengi bu unvanın Reichsmarschall
oluyor, o da sadece hermann göring'e verilmiş.
stalin unvanı alıyor, bir süre sonra ulan bu da çok abartı oldu deyip bir altındaki mareşal uniformasıyla gezmeye başlıyor tekrar. insan nefsine dair güzel bir detay bence.
askeriyedeki unvanları biliyorsunuz; asteğmen-teğmen-üsteğmen-yüzbaşı-binbaşı-yarbay-albay-tuğgeneral-tümgeneral-korgeneral-orgeneral diye giden hani. bunların da üzerinde mareşal vardır. tüm bir orduya savaş zamanı komuta etmiş ve zafer kazanmışlara verilen ünvan. onun da üzerinde genrralissimo var işte. agam, babam paşam yetmiyor biz bu adama allah diyek tapak noktasına gelen toplumlarda icat edilmiş. toplumlar genellikle bundan kaçınmış, sınırların dışına çıkıldığında işlerin manasızlaşacağının ayırdına varmış ve bu unvan çok nadir dönemlerde çok az insana verilmiştir. tüm tarihte bu unvana ciddi bir otorite tarafından layık görülmüş 5-6 kişi ancak var.
bi tanesi alexander svorov mesela, çariçe katerina'nın büyük generali, osmanlı'yı, avusturyalı'ları, italyan'ları, hatta yanlış değilsem küçük bir muharebede napolyon'u (bizzat napolyon'a karşı savaşmamış olsa da karşısındaki napolyon'un ülkesini yenmiştir) falan bile yenen rus general. ona verilmiş bir. çin'de komünistler chai-shek'mi ne öyle bi herife vermişler ki kendisi sonrasında 40 yıl çin'i öyle ya da böyle yönetmiştir. ispanya'da yalandan bi franco (kendi açgözlülüğü, yoksa hak edecek birşey yapmadı) falan filan gibi üç beş adam.
çünkü böyle unvan, mertebe dağıtma olayında bu gibi bi risk var, ölçüsünü kaçırırsan olayın kendisi tümden anlamsız hale geleceği için ince bi çizgide yürümeli insanlara tapınmada, insanın kendisine tapmasında.
stalin gaza gelmiş işte, çevrenin de gazlamasıyla vermişler bu unvanı kendisine. jukov'a verilmeyip bu reise verilmiş. almanya'daki dengi bu unvanın Reichsmarschall
oluyor, o da sadece hermann göring'e verilmiş.
stalin unvanı alıyor, bir süre sonra ulan bu da çok abartı oldu deyip bir altındaki mareşal uniformasıyla gezmeye başlıyor tekrar. insan nefsine dair güzel bir detay bence.
niyazla alakalı bi durum olmadığını biliyordur bence."..
annemin bana bi sonraki dine uygun olmayan davranışıma dair çıkışında alacağı karşılık.
annemin bana bi sonraki dine uygun olmayan davranışıma dair çıkışında alacağı karşılık.
çok güzel bi yer. aksine güzel bi yer olduğunu varsaymaya başladığında ise tam bi cehennem. kötü olduğunubilelim ya da aslında ne kadar daha çok kötü olabileceğini tahayyül edelim, ona göre yaşayalım.
spor salonu size bi şeyi öğretir, bana 10 yıllık bi süreçte öğretti, bi gym sloganıdır; "yorulduğunda değil, bittiğinde biter"... bu sözü sırf duymuş olmak, ya da üzerine düşünerek kararlar almak tabi ki tek başına yeterli değil ama hiç duymamaktan iyidir. ben duyalı bikaç sene oluyor, sporun bana neler kattığını anlamama yardımcı oldu.
bu sözü içselleştirmeniz gerekiyor, onu da o salona yıllar boyu yılmadan giderek, yorulduğunuzda değil, bittiğinde bırakarak, bu alışkanlığı edinerek yapabilirsiniz. sözü içselleştirmiş olsanız dahi ne zaman bittiğine karar verme inisiyatifi sizde olacağı için yine de buna uygun davranacağınızın bi garantisi yok. kendi adıma nadir zamanlar dışında kendimi aman aman sıkmadım hiç sporda. tam olarak istediğim gibi bi vücudum var. daha fazla kaslı olmak isteseydim, daha fazla çalışırdım, buna çok önceleri karar vermiş durumda, bundan eminim sadece.
bittiğinde bırakanlara saygılarımla.
bu sözü içselleştirmeniz gerekiyor, onu da o salona yıllar boyu yılmadan giderek, yorulduğunuzda değil, bittiğinde bırakarak, bu alışkanlığı edinerek yapabilirsiniz. sözü içselleştirmiş olsanız dahi ne zaman bittiğine karar verme inisiyatifi sizde olacağı için yine de buna uygun davranacağınızın bi garantisi yok. kendi adıma nadir zamanlar dışında kendimi aman aman sıkmadım hiç sporda. tam olarak istediğim gibi bi vücudum var. daha fazla kaslı olmak isteseydim, daha fazla çalışırdım, buna çok önceleri karar vermiş durumda, bundan eminim sadece.
bittiğinde bırakanlara saygılarımla.
olm olmayan şansını bitirirsin böyle. bırak sen, hiç bişey yapma, olduğun gibi dur 2-3 tanesi çarpar, 2-3 skorla bitirirsin ömrü güzelcene. böyle devam edersen 0.
Siniri olanl, acısını bi yerlerden cıkarmak isteyenlerle gidelim kıralım.