bugün

entry'ler (885)

kendimiz olmanın bedelini ödeme için yaşıyoruz

olabilmenin daha doğru tabir ama karaktere takıldı. öyle işte.

kendimiz olmanın bedelini ödeme için yaşıyoruz

olabilmenin daha doğru tabir ama karaktere takıldı. öyle işte.

kendinle övünme yap

Oğlum olursa vereceğim nasihat. Ancak 35 yaşından sonra keşfedilen, hayata dair hep aynı şekilde olumlu sonuçlar doğuran bu sırrı kendisiyle paylaşcağım. Bilmiyorum, belki spoil etmemek adına babalarımız bizimle paylaşmıyor, kendimizin deneyimlemesini istiyordurlar.

Yok, hayat süper, her şey çok harikasın, çok başarılısın gibi sonuçlar üretmiyor. Sadece total resimde herşeyin toplu halde bi level daha güzel olmasını sağlıyor.

elden ring

milletin youtube'da 40 levelda yendiği bossu 126. levelda yenemiyorum aq. grindelayıp kendimi 135 level falan yapıp öyle yeneceğim muhtemelen. hani boss fight sırasında hiç öyle aman iyi dövüşeyim gibi bi çabam yok, şu bossu geçelim de hikaye akmaya devam etsin modundayım. demek ki ben işyerinde de öküz gibi inekleyip anca öyle başarılı olabilen yeteneksiz götverenin teki olabilirim. sokayım yapacağınız oyuna. excel tablosunda gibi hissediyorsun kendini bi yerden sonra oyunda, hani yeterli statların yoksa ne yaparsan yap bi katakulliye getirip alacak karşıdaki boss oyunu gibi bi his yaratıyor eli kolu çok kuvvetli bi counter oyuncusu değilsen.

p.s. bu konuda sövdüm ama hayatta en sevdiğim 3 cansız şeyden biri. diğerleri true detective ve vagabond. anasını skim çok iyi bi estetik duygum var. neyin güzel olup neyin olmadığına dair kuvvetli fikirlerim. yaradılışıma dair teşekkür edeceğim tek konu olabilir.

yaşamayı istememek ama ölmeyi istememek değil

şöyle bir his, birşeyleri yapmak istiyorsun, hayatın için istediğin şeyler var, yapıyo olman gereken aynı zamanda yapıyo olmayı kendinin de istediği. güzel şeyler. sonra şansın yaver gidiyor, bunların bir kısmında emeklerin ve varsa değerin karşılık buluyor, sen de bunları yapıyor ve başarıyorsun. ama yolun bir yerinde yoruluyorsun ve nefesin kesiliyor, çünkü bir süredir bu yorucu rutini sürdürmüşsün.

o noktada fark ediyorsun ki senin yaptığın şeyler yapmayı istediğin şeyler olmaktan çıkmış, yapıyor/yapmış olmayı istediğin şeylere dönüşmüş. yani mümkün olsa bu şeyler yine benim tarafımdan yapılıyor olsa ama ben şu köşede karşımda yutub açık bunların yapılıyor olmasını göz ucuyla takip edeyim, ama ben yatayım noktasındasın. ve bunun aslında tek sebebi yorgun olman, ahlaki herhangi bir kararı yanlış vermiş değilsin, hala. yine de var bi enayilik tüm bu durumda. instagram'a yaşayan kız sendromu da denebilir buna, bunda sadece seyirci tek bir kişi, kendinsin.

konuma gerek yok işi düşen bulur günaydın

-ne lazım?
-iki kilo esrar, bi kap koko, 4 tane şeker, bir adet lsd, sekiz kristalize meth, 6 mdma, iki paraşüt, bir pasiflora.

konuma gerek yok işi düşen bulur günaydın

torbacı mısın kardo?

bir fikri çok fena eğip bükebilirim

çöpçatanlık sitesi foto altı bio tümcesi. feci skiştirir adamı, gel gör ki sevdiğim var. bad boy tayfa avi için birebir.

zulüm big bang le başladı

kişisel kötümserlik seviyem.

bedelli samuraylık yapmak

kendini yaptığın iş adama ve herhangi bir konuda gösterilen incelikli, amansız bir çabanın hayata anlam katabileceğine inanma yollarına başkoyma eylemini parmağının ucuyla yapma eylemidir. yapıyorsun ama olayın özündeki prensiplerine aykırı yapıyorsun elinin ucuyla yaparak, tüm konstantrasyonunu vermiyorsun.

akp nin iktidardan düştüğü gün

ilk 1-2 yıl herhangi bişeyin daha iyi olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. büyük bi kaos ortamı olacak bana kalırsa. 25 yıllık alışkanlıkla, zayıflamış devlet ve kurum refleksleriyle, işimiz zor. sonrası iktidara kimin geldiği, nasıl davrandığına bağlı.

berserk

favori şeyim. sadece sevdiceğimi önüne koyarım, onu da şey olarak adlandırmayacağım için favori şeyim diyebilirim bu dünyaya ilişkin. daha öncesinde true detective işgal etmişti bendeki o yeri bi 10 yıl.

ancak; bu griffith dallamasının başına gelenlerden gatts'ı sorumlu tutup tutulmaya sebep olması bi saçma lan. tüm hikayenin bunun üzerine kurulu olması falan. adamın tek yaptığı senin yanından ayrılmak. dallama gibi gidip kralın kızıyla skişen sensin, sonuçlarına katlanan da sensin. yani o noktada kalkıp gatts'ı suçlamak için hakkaten sosyopat olmak lazım. bu olaydaki; "griffith'in behelit vasıtasıyla belirlenmiş kader çizgisi gatt'sın çelikten iradesiyle kesişince aslında önceden belirlenmiş şan ve şöhretle dolu kaderi tuzla buz oldu" şeklindeki arc'ı anlıyorum, güzel de, ama yine de bi insan sırf yanında olmaktan vazgeçti diye başına gelen tüm felaketlerin sorumlusu olarak bi başkasını belleyemez be. hele de bu derece intikam ateşiyle dolacak şekilde. bi saçma geliyor orası bana. hatta animeyi ilk izleyip bitirdiğimde anlamamıştım bile, sonra ordan burdan okuyarak uyandık mevzuya.

adalet ve kalkınma partisi

olm tartışmadan yeni haberim oluyo, yorumları okudum, iki tarafa da hak verdim, aynen kılıçdar'da vatandaşın parasıyla lüks şatafat içinde yaşamamalı, hükümet kadroları da, bu bu kadar basit. kalkıp taraflardan birisinin yaşamasını desteklemenin bi alemi de yok.

bu lüks yaşam avantaj sağlanmaksızın, kendi çabasıyla, günün piyasa şartları kapsamında serbestçe ve adil bi şekilde edinildiyse söylecek bişey yok. ama şuanda netiz değil mi? Şu veya bu taraftan, her taraftan bu şekilde suistimale maruz kalıyor düz vatandaş olarak. komple karşı çıksak buna, he??? birbirimizi yemek yerine. ha olayın bizzat faydalanan tarafısınızdır o zaman lafım yok, buyurun survive etme hakkınızı çirkefçe de olsa kullanın. ama yok be olm o adamlar da sözlüklerde falan takılmıyo zaten. e o zaman bi susun mk doğru yorumu becerip yapamayacaksanız.

gerçek osmanlıların kadıköylüler olması

osmanlı 1299'da kuruldu, 50 sene sonra 1353'te kadıköyü aldı osmanlılar, 100 sene sonraysa avrupa yakası alındı. halıcıoğlu'nun oralar falan, o zamanki constatinople yani. o aradaki yüz senede anadolu yakasında türkler, avrupa yakasında bizanslılar yaşadı. o yüzden istanbul'un en eski cami 1350'ler kadıköy'de yapılmıştır.

pahalılık

türkiye'de mevcutta yaşanan versiyonunun; konut ve otomobil gibi temel ve büyük montanlı harcamaların artık bir çok insanın hedef ve hayal range'ından çıkmış olması sebebiyle yaşanan görece gelir efekti kaynaklı olduğunu düşünüyorum. örneğin memur maaşları, ev araba almak isteyen insanlar için düşükken bunlardan vazgeçmiş insanlar için de fazla yüksek. bu şekilde, tüm gelirini tüketime kanalize etmeyi rasyonel bulan tüketici hangi fiyattan ne sunulursa tüketiyor, çünkü harcanabilir geliri fazla. avrupa'daki restoranlardan pahalıya yemek yiyoruz olayının da temelinde bu var diye teşhis ediyorum.

yani aslında konut ve araç fiyatlarında olası bi reel düşüş tüm ekonomideki önlenemez enflasyonu önleyebilir bi etki yaratacaktır.

erdal beşikçioğlu

itici bi herif. babala tv'deki 5 dakikalık izlenimim bu. değişmez de kolay kolay.

gibi

son bölümün son sahnesinde yılmaz bilerek mi yaptı o yanlış değerlendirmeyi anlamadım. ilkkan'nın başka birisi olma ihtimalini, 450 bin TL maaşı, ara ara patronuna blowjob yapmanın karşılığında alma fırsatını teperek, başka birisi olma fırsatını elinin tersiyle ittiğini söyleyerek. aslında tam aksine illkan bu parayı istemediği birşeyi yapmamak adına redderek tam olarak başka biri olarak ayrılmıştı geceden.

tanrı inancının dünya sevgisinden kaynaklanması

ispatlamak mümkün değil tabi ancak teorik bir idea. denilebilir ki bak işte dindar ayağı yapan bazı insanlara, dünya sevgisi mi var onlarda diye, haklısın derim ama belki de içinde, en özünde seviyordur ve sevgisini aktarma şekli budur yani.

fikir özetle şu; bi insan bu hayatı tüm kusurlarıyla falan herşeyiyle sevdiğini fark ediyorsa, ki genelde üzgün, dipte hissedilen anlarda gelebilecek bi duygu aslında, o kısa anlarda içi bi şükran hissiyle doluyor, o an fark ediyorun ki lan biz bilmiyoruz amına kodumun yerinde yaşamayı, müthiş bir amusement park sunmuş sana adam, olup olabilecek en kusursuz deneyimi, yani en baba simülasyon oyununun milyonda biri varyetede deneyim sunma şansının olmadığı, kusursuz bi tasarım. al diyo sana, al şimdi bunla ne yapmak istiyorsan onu yap, nasıl bi insan olmak istiyorsan onu ol. sonra biz gidip yarrak gibi adamlar oluyoruz, yarrak gibi şeyler yapıyoruz. bunu fark ettiğin o an sürekli omuzlarında bi yükmüş gibi taşıdığın o yarrak gibi bi adam olma hissinden tamamıyla arındığın tek anlar oluyor zaten. bikaç gün önce ataşehir trafiğinde sıkışmış kalmışken hissettiğim bazı hislerin bugünkü anımsaması bu. şöyle bi histi, birisine teşekkür etmek, şükran duymak istiyorsun bunun için, boşa gitsin istemiyosun o derece takdir edesin, tapınasın var çünkü. sonra tapınıyorsun da, herhangi bir yöntemle değil, o saniyelik hissi yaşayarak.

dün sabahsa açık, geniş otoparkta huzursuz düşüncelerle arabaya yürürken ağzımdan istemsiz şu cümlenin çıktığını duydu kulaklarım; "mutluluk yok mu lan bu dünyada"...

iyi davranışın insanları rahatsız etmesi

bana kalsa hep iyi davranırdım. ama bi süre sonra batıyor insanlara iyilik...

yakınlaşınca uzaklaşıp uzaklaşınca yakınlaşmak

bu tavrı tiye alarak kartları lehine çevirebilirsin. bozulup, içerlemek yerine altını çiz, tiye al, sonra yaslan arkana izle. doğru gününüzdeyseniz her şeyin çözümü var.