bugün
- yazarların ihtiyacı olan şeyler24
- derdini kimseye anlatamamak11
- yaşı geldiği halde evlenmeyen insan9
- true'nin iki kadın arasında kalması11
- an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı26
- anın görüntüsü11
- doktorların hastalara sevgi göstermemesi20
- ak parti'nin gideceğini sanan enayi12
- 200 tl lik banknot16
- diana luna hekate8
- abdülkadir selvi21
- bulunduğunuz yerin hava durumu13
- namaz13
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri8
- güzel erkek isimleri10
- yüz yıkama jeli kullanan erkek19
- yapılan tatlının olmaması13
- türk sosyalizmi16
- true yi evlendiriyoruz13
- keçinin yediği ayet9
- hala akp ve mhp'yi savunan güruh10
- 21 kasım 2024 istanbul yağmuru10
- afad'ın başında tasavvufçu mahruki hapiste10
- kürdüm 5000 yıllık tarihim var var mı diyeceğin17
- escortların tehlikeli olması16
- 20 cm in üzerinde tam 4 saat zıplamak13
- akp belediyesinin 85 milyon liraya konser vermesi10
- sana şimdi ne mesajlar geliyordur8
- yazarların çektiği çiçek fotoğrafları12
- bir kediye verilebilecek en güzel isim16
- kale3112 entry ni beğendi favladı14
- chatgpt ile yazarların görselleri24
- yenidoğan çetesi19
- hayatı seviyorum eylemleri9
- 20 kasım 2024 nasuh mahruki'nin tutuklanması23
- sözlükteki ruh hastaları13
- seküler yaşamın faşist bakış açısı14
- gecenin şarkısı18
- esnaf enflasyon bahanesiyle vurgun yapıyor23
- manyak olmaya karar verdim8
- rusya nükleer güç kullanılır mı sorusu14
- almanyadaki büyük küçükbaş hayvan sayısı bizden az29
- hobileriniz9
- true'nun artık evlenmesi gerektiği9
- insan olmaya ceyrek kala17
- kuzeniyle evlenen insan13
- ay çok sıkıldım12
- aynı evde yaşıyormuş gibi entryler11
- 19 kasım 2024 karadağ türkiye maçı23
- geceye bir şarkı bırak10
entry'ler (735)
uzun zamandır ortalıkta görünmeyen yazar arkadaşım. nerelerde olduğu merak konusudur.
neden levent kırca geliyor benim aklıma anlamadım.
tarlası yanmış köy ağasıymışçasına oturup halıyı incelemek.
şu sıra tek isteğim ve hayalim ankara'ya evime geri gidebilmek.
hitler'in bıyığı.
çünkü tonla olaya rağmen makam koltuklarına oturan totolar, ölen yüzlerce insandan daha kıymetli.
son olaylardan sonra nasıl bir ülkede yaşadığımı ben de bilmiyorum.. ama nasıl bir ülkede yaşamadığımı çok iyi biliyorum. güvenli bir ülkede yaşamıyorum örneğin..insan haklarını gözeten, adalet kavramının geliştiği, insanların mutlu ve huzurlu olduğu, devlete güvendiği, adalete güvendiği, herşeyden önce birbirine güvendiği bir ülkede yaşamıyorum. siyasilerin önce kendilerini değil, halkı düşündüğü, kendi koltuklarını değil, insanlarını öncelikli tuttuğu, sadece para kazanmayı değil halkın onurunu gözettiği, torpilin olmadığı ve hakkaniyetin olduğu bir ülkede de yaşamıyorum. kadın haklarının had safhada olduğu ve kanunlarla sabitlenmiş şekilde ezilen insanların korunduğu, benim gibi engelli statüsünde sayılan insanların haklarının savunulduğu ve ihtiyaçlarının karşılandığı, çocuklara yapılan tacizlerin, tecavüzlerin engellendiği ve dahi cezasında hiçbir şekilde indirim almadığı bir ülkede zaten yaşamıyorum. sahi ben neden yaşıyorum? artık onu da bilmiyorum. tek bildiğim bir şey var; bu patlama olayından sonra çıkıp da teröre alışmalıyız diyenler adına, şiddetle kınıyorum demekten öteye gitmeyen ve o meşhur sözün bittiği yere gelmekten bir türlü bıkmayıp koltukları uğruna insanların hayatının içine edenler adına artık ben insanlığımdan utanıyorum. evet ben nasıl bir ülkede yaşadığımı değil, yaşamadığımı çok iyi biliyorum. hayatımda bana kötülük yapılsa dahi yapamayan ben, bunu bana öğreten herkesin bir gün öğrettikleri şeyi yaşamalarını diliyorum. başka da bir şey istemiyorum.
evet ödül ceza sistemi işe yarar belki de rahatlarız.
şaka olmasını umduğum haber diyecektim ama şaka falan değil gerçekmiş.. "bir polisiye edebiyat dergisi beni niye kapak yapsın?" diye kendi kendine sormuyor da, bir de tehdit ediyor yok mahkeme yok bilmem ne diye. bu kadar egoyu bünyesinde nasıl barındırıyor merak ediyorum zira iç organ ağırlığından bile fazla egoya sahip bir şahsiyet..
evimde olamamak. yakın bir zamanda kavuşmak istiyorum..
-ne okuyorsun yavrum?
+halkla ilişkiler teyzeciğim.
-tövbe estağfurullah o nasıl bölümmüş öyle ilişki milişki? doktor falan olsaydın ya.
-...
+halkla ilişkiler teyzeciğim.
-tövbe estağfurullah o nasıl bölümmüş öyle ilişki milişki? doktor falan olsaydın ya.
-...
eleni vitali - balamo.
james bay - let it go. (bearson remix)
hissiz ama bir o kadar da hisli. heyecanlı ama heyecan bile duyamayacak kadar yorgun. umutlu ama umutsuz. nötr gibi ama değil gibi de.. saçma hissediyorum.
kurunun yanında yaşı da yakmayın efendiler.. *
hayatımda duyduğum en saçma cümlelerden biri olmaya hak kazanmış cümle..
çiftlerin evliliğe kadar olan zamanda ve teklif sonrasında birbirlerine söz vererek bu sözü yüzük ile taçlandırmasıdır. ama günümüzde daha çok ailelerin tanışması ve onların önünde evleneceklerine dair alametleri bir bir sergileme olarak görülen bir aktivite haline gelmiştir. (bkz: kızımız da pek hamaratmış) (bkz: oğlumuzun da işi pek iyi) evlilik aşamalarında ayrılmalar en çok bu evrede görülür.
mitolojide zeus'un ve bilimum diğer tanrıların yaptığı haksızlıkları açıklayıp onları kızdırması sonucu lanetlenen ilk insan. cezası da insan boyundan yüksek mermer bir taşı dik bir dağa çıkarmaktır. yalnız sıkıntı şu ki her tepeye varışında taş bir daha aşağı yuvarlanır. bu mitolojik gariban da yeniden aşağı düzlüğe inip, mermer taşı yeni baştan yukarı tepeye çıkarmaya çalışır derken olay bir kısır döngü halini alır. ömrünün sonuna kadar gece gündüz, yağmur çamur demeden bunu çekmek ile lanetlenen sisyphos anlamsızlığın simgesi olarak da bilinir. aslında kurnaz bir şahsiyettir kendileri.
lisede vardı bu isimli bir arkadaşım.. eski türk filmlerindeki jönler gibi konuşmaya çalışıp aynı zamanda feminen hareketler yapıyordu. bir keresinde böyle garip mahalle abilerinin takıldığı bir cafede düzenlenen, garip bir okul arkadaşımızın kırmamak için gittiğimiz doğum gününde shakira dansı yaparak bizi bir şoktan çıkarıp başka bir figürle bir daha şoka sokmuştu. tabi iş dans olunca her çeşit figür barındırıyor içinde. ve biz her gelen yeni figürde kendimizi kaybedip hayatı sorgulama moduna giriyorduk. dumur olmuştuk. hareket bile edemedik uzunca bir süre, donduk kaldık. bir keresinde de yaz tatilinde saçını pembeye boyadı. "ulvi normal bir kenar mahallede zorluklar içerisinde yaşayan dört çocuklu bir ailenin yine zorluklar içerisinde okuyan bir çocuğusun. bu tip ne!?" dedik. (burada kenar mahalle diyerek orada oturan insanları yermek değil anlatmak istediğim. yaşadığı ortamın bunu kaldıramayacağını anlatmak istemiştik..) "tamam haklısınız hemen gidip başka renk yapacağım." deyip bu seferde maviye boyayarak gelmişti saçını. başkaları ezmeye çalışırdı dalga geçerlerdi hep. biz de korumak isterdik o yüzden biraz tahammül ettik ezdirmemek için.. bu saç olayından sonra "amacı ne acaba bu çocuğun?" diyene kadar zaten seneler geçti. yıllar sonra üniversiteye gitmek için ayrıldık tabi. 1-2 sene sonra görüşelim dedik. toplaştık 3-4 kişi. gördük ki hala değişmemiş. sonradan öğrendik ki bir arkadaşımıza "üniversitede kızlar beni kaçırdı. 5-6 kişilerdi. bana bir şeyler içirip bayılttılar. sonra sandalyeye bağladılar, ben sandalyede ayıldım ve bana tecavüz ettiler." demiş. şaşırdık mı? elbette hayır. sahip olmadığı hayatlara, insanlara ve hatta tiplere özenirdi bu arkadaş.. onlar hakkında kafasında kurduğu ve öyle olduğuna inandığı hayatları yaşamak isterdi. telefona yüklenen garip fotoğraf düzenleme programları ile suratını kapatır gibi yapıp çektiği fotoğraflarına, yine bu programlar ile sahte time dergisi kapağı yapardı dergiye manşet olmuş gibi görünmek için. velhasılkelam gerek bu sebeplerden, gerek başka sebeplerden okulu bitiremeyen arkadaşımız, şimdilerde satış elemanı olarak çalışıyormuş bir mağazada. yine de bazen aklıma gelir hüzünlenirim bu arkadaşım için. yazık yani ne bileyim. ah ulvi ah.
çok özlediğim evim. genelde akşam yatarken de aynı oluyor.