bugün

entry'ler (377)

cennetin çok güzel bir yer olduğu gerçeği

cennetin nasıl bir yer olduğunu merak edenler buyrun kur'an ışığında;

15-16- cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedir, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.

17- çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır;

18- maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.

19- bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.

20- (onlara) beğendikleri meyveler,

21- canlarının çektiği kuş etleri,

22-23- saklı inciler gibi, iri gözlü hûriler,

24- yaptıklarına karşılık olarak (verilir).

25- orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.

26- söylenen, yalnızca "selâm, selâm"dır.

27- sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!

28- düzgün kiraz ağacı,

29- meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları,

30- uzamış gölgeler,

31- çağlayarak akan sular,

32-33- tükenmeyen ve yasaklanmayan, sayısız meyveler içindedirler;

34- ve kabartılmış döşekler üstündedirler.

35- gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.

36-37- onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kıldık.

38- bütün bunlar sağdakiler içindir.

vakıa suresi

allah bizi sağdaki lerden eylesin amin.

yaratıcının fakire zengin gibi muamele etmesi

allah'ın en fakir adama en zengin adam gibi en zenginede en fakir adam gibi muamele etmesi durumu.

hakikaten öyle, bakıyorsun fakir adam, kimine göre öyle küçük şeylerle o kadar mutlu ki insan kıskanıyor.

cenab ı hakkın sonsuz cömert oluşuyla alakalı bir sır tabi bu;

"cenab-ı hak kemal-i kereminden, en fakir adama en zengin adam gibi ve gedaya (yani fakire) padişah gibi, lezzet-i nimetini ihsas ettiriyor.
evet bir fakirin, kuru bir parça siyah ekmekten açlık ve iktisad vasıtasıyla aldığı lezzet, bir padişahın ve bir zenginin israftan gelen usanç ve iştahsızlık ile yediği en a'lâ baklavadan aldığı lezzetten daha ziyade lezzetlidir." (lem'alar)

şimdi soruyorum kim daha zengin?

en etkileyici ayetler

Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.

bakara, 214.

en etkileyici ayetler

onlardan seni (kur’an okurken) dinleyenler de vardır. fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler çektik, kulaklarına da ağırlık verdik. onlar her türlü mûcizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. hatta o kâfirler sana geldiklerinde, “bu kur’an eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyerek seninle tartışırlar.

- enam suresi, 25.

dua etmek

dua etmenin en güzel neticesi nedir?

üzerindeki ağır hayat yükünü bırakmak isteyenlere..

buyrun okuyalım;

"duanın en güzel, en latîf, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: dua eden adam bilir ki, birisi var ki; onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. onun kudret eli herşey'e yetişir. bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir kerim zât var, ona bakar, ünsiyet verir. hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def'edebilir bir zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp (elhamdülillahi rabbil alemin) der."

-mektubat, rnk.

rızık

şualar isimli eserden herbirimizin yiyeceği rızkın belli olması fakat tesadüfe bağlı gibi gözükmesi ile ilgili bir bölüm.

‘’rızık ise hayattan sonra nimetlerin en büyük bir hazinesi ve şükür ve hamdin en zengin bir menbaı ve ubudiyet ve dua ve ricaların en cem'iyetli bir madeni olmasından, suret-i zahirede mübhem ve tesadüfe bağlı gibi gösterilmiş. tâ her vakit rezzak-ı kerîm'in dergâhına iltica ve rica ve yalvarmak ve hamd ve şükür şefaatiyle rızık istemek kapısı kapanmasın. yoksa muayyen olsa idi mahiyeti bütün bütün değişecekti. şâkirane, minnettarane ricalar, dualar belki mütezellilane ubudiyet kapıları kapanırdı.’’

menba:kaynak
suret-i zahire: dış görünüş
mübhem:belirsiz
muayyen:belirli
şakirane:şükreder gibi
mütezellilane: kendi kusur ve aczini bilerek.
ubudiyet:kulluk

+plus isteyenlere;

"rızkın aşka lâyık bir sureti var; o da, şükür ile o suret görünür. yoksa ehl-i gaflet ve dalaletin rızka aşkları bir hayvanlıktır." (-mektubat, rnk.)

said nursi

vefatının seneyi devriyesinde rahmetle andığımız kişi.

"ey üçyüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitane nur'un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temaşa eden said'ler, hamza'lar, ömer'ler, osman'lar, tahir'ler, yusuf'lar, ahmed'ler vesaireler!.. sizlere hitab ediyorum. başlarınızı kaldırınız, "sadakte" deyiniz. ve böyle demek sizlere borç olsun. şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır..."

tarihçe-i hayat, risale-i nur.

edit: üçyüz seneden sonraki' den kasıt hicri 1300 dür.

ek bilgi: şuan hicri 1442 yılındayız.

cennette huri verilmesi

ekl ve şürb ve muâmele-i zevciye gerçi bu dünyada bir ihtiyaçtan gelir, bir vazifeye gider; fakat, o vazifeye bir ücret-i muâccele olarak öyle mütenevvi’ leziz lezzet içlerine bırakılmıştır ki, sâir lezâize tereccüh ediyor.
mâdem bu dâr-ı elemde bu kadar acîb ve ayrı ayrı lezzetlere medâr, ekl ve nikâhtır; elbette, dâr-ı lezzet ve saadet olan cennette, o lezzetler, o kadar ulvî bir sûret alıp ve vazife-i dünyeviyenin uhrevî ücretini de lezzet olarak ona katarak ve dünyevî ihtiyacı dahi uhrevî bir hoş iştihâ sûretinde ilâve ederek, cennete lâyık ve ebediyete münâsip, en câmi’ hayattar bir mâden-i lezzet olur.

ekl: yeme.
şürb: içme.
muamele-i zevciye: karı koca ilişkisi.
ücret-i muaccele: peşin ücret.
tereccüh: üstün olmak.
dar-ı lezzet: lezzet yeri.
cami’: toplayıcı, kapsayıcı.
maden-i lezzet: lezzet kaynağı.

-sözler, rnk.

bir kadının en büyük serveti

sanılanın aksine;

"içtimaî hayatta yer alan süslenmek, vücudlarını teşhir etmek olmayıp, terbiye-i islâmiye dairesinde âdâb-ı kur'aniye zînetidir."

şükretmek

Âkıl odur ki ferahlı ve güzel şeylerle meşgul olup çirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez, şekva ve merak yerinde şükreder, sevinir.

-Şuâlar, rnk.

kuvve i ruhiye

insanın kuvve-i ruhiyesi tahdid edilmemiştir.

Enaniyet ile o kadar aşağı düşerler ki, zerreye müsavi olur.

Ubudiyet ile de o kadar yükseğe çıkıyor ki, iki cihanın güneşi olur.

-Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm gibi.-

-Mesnevi-i Nuriye, rnk.

dünya malı

''Onlar mukaddesatını feda ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ...''

-Risale-i Nur

çirkinlik

çirkinlik,

çirkinlik için kâinata girmemiş;

belki güzelliğin bir hakikatı çok hakikatlara inkılab etmek için çirkinlik bir vâhid-i kıyasî olarak hilkate girmiş.

-hutbe-i Şamiye, rnk

risale i nur

risaleler aynı zamanda erkân-ı imaniyeden bahsetmekle hem iman, hem ilim, hem marifetullah, hem zikir olduğundan; okuması dahi bir nevi ibadettir.

-Mesnevi-i Nuriye, rnk.

herşey para mıdır

parayla alacağınız her şey yalandır, çünkü hepsi fanidir.

dünya

ahiretin mezrasıdır. Burada ek orada sonuçlarını bekle.. vakit ilerliyor, hazırlanınız!

yanlış kişiyi sevmek

o yüzden ''kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme.
Çünki bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve ona mahsustur.''

''ayine-i Samed olan kalp'' üzerinde bir ömür boyu düşünülür.

ahiret

varlığından şüphe duymadığımız alem ve hakiki hayata başlayacağımız mekan.

o yüzden hazırlanınız!

yanlış kişiyi sevmek

''Allah kalbin bâtınını(içini) iman ve marifet ve muhabbeti için yaratmıştır.

Kalbin zahirini(dışını), sair(başka) şeylere müheyya etmiştir.

Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri(putları) içine idhal eder.

Allah darılır, maksudunun aksiyle mücazat eder(cezalandırır).''

-Said Nursi

Evet bu put her şey olabilir; kadın, makam, para, dost.

allah var gam yok

''Kadere iman eden kederden emin olur'' sözünü hatırlatır.