bugün
- içinde hiç'a harfi geçmeyen bir cümle yazınü16
- peygamberlerin yahudi olması9
- hangi sözlükçüyü dövmek istersiniz21
- zalbert ramstein18
- güçlü kadınların ortak özellikleri20
- herkesle iyi geçinmek11
- bugün yaşadığınız en üzücü olay13
- bi derdim var10
- anın görüntüsü11
- dini eleştirmeyi dün düşmanlığı ile bir tutmak8
- elini cebine atınca en az 5000 lira olmalı14
- meral akşener14
- kadir mısıroğlu mezarı13
- albay kemal21
- karıncaları öldürmeden evden uzaklaştırma yöntemi15
- sokak ortasında ilişkiye giren muhafazakar çift22
- kablosuz sütyen20
- yazarların cinsel tercihi9
- icardi190537
- arkadaşlar sizce yakışıklı mıyım31
- müge anlı ile anadolu irfanı8
- seni allaha şikayet ediyorum erdoğan8
- meral akşener'in sarı saçları10
- gizli samyel24
- 6 haziran 2024 meb ile ilgili skandal iddia25
- kuresel ikinma'nın sözlüğe dönüşü10
- aşkım ben hiç osurmuyorum bizde genetik diyen kız11
- estetikle 30 yaşına dönen teyze8
- belediye otobüsüne kaçak binme yöntemleri10
- türklere peygamber gönderilmemiş olması19
- türk tarihinin en büyük komutanı rte dir18
- kadınlar konusunda bilmek istediğiniz ne var12
- okula gidiyorum sözlük9
- ronaldo'nun fenerbahçe'ye gelme ihtimali12
- kadir mısıroğlu üstadın hoplattığı oğlanlar18
- zalbert ramstein'in kürt olması15
- jose mourinho27
- sarılma ihtiyacı9
- havalar ısınınca orospu gibi giyinen kadınlar19
- kaç tane gerçek istanbullu tanıdınız17
- biz bu hayata çalışmaya mı geldik8
- sözlüğün bağımlılık yapması11
- 48 cm penisi olan adam12
- türk kadınlarındaki en büyük sorun19
- türk polisinin güzel kızlara karşı olan nezaketi21
- merve boluğur11
- nude isteyen kız12
- şanlıurfa da damattan istenilenler listesi13
- kocasına kahvaltı hazırlamayan kadın kusurludur10
- sözlüğün en iyi iki erkek yazarı12
entry'ler (238)
deli mi bu da deli herhalde.
güneş bi taraflarımızı kızarttı bu neyin seli ankara hafif yağmurlu gösteriyor. abartıyor musunuz sanki biraz?
hepinizi dövmek isterim imkan verilirse fırsat olursa.
kesbişolsun neoltu.
balkonum yok az önce biraz dışarı çıkayım dedim gece gece bu ne sıcaktır. tadı kaçtı artık bu yaz işinin.
"hümanizm"i keşfetmeye çalışan ivan ilyiç'in hikayesi. dostoyevski'nin bu kısa romanını çok uzun zaman önce okumuştum aklıma geldi yeniden hatırlamak istedim tolstoy'un "ivan ilyiç'in ölümü" kitabıyla da karıştırmışım aslında onu okuyacaktım. yanlışlıkla yanlış kitap okumak da kendimden bekleyeceğim bir hareket. neyse bu iki kitabı bir takım gibi düşünüyorum. şimdi sadece "tatsız bir olay"dan bahsedeceğim.
kahramanımız ivan ilyiç yüksek tabakadan bir memur. derecesi 9 1 değil çok yükseklerde. alt tabakadan insanların sevgisini kazanmak için hümanizme kafayı takmış, hümanizme olan bu düşkünlüğü ve inancıyla da alkış toplamayı amaçlayan hatta bir gün heykelinin dikileceğini bile düşünen bu hayalle mutlu olan biri ivan ilyiç.
tatsız olay onun ani ve yanlış bir kararla yoldan geçerken düşük rütbeli bir memurun düğününe davetsiz misafir olarak katılmasıyla başlıyor. içeri girer girmez herkesin çok şaşırıp çok sevineceğini ona nasıl hürmet edeceklerini bilemeyeceklerini hayal ediyor. onun gibi yüksek bir kişinin yüce gönüllülük gösterip de bu aşağı insanlarla bir arada bulunmasının herkesin hayranlığını kazanacağını düşünüyor. ama içeri girdiğinde kendisiyle içten içe alay edildiğini, olması gereken saygıyı sevgiyi bir türlü kazanamadığını hissederek içtikçe içmeye gittikçe daha da paranoyak olmaya başlıyor. hümanizm için yola çıkmışken düğündeki herkesten nefret etmeye ve onların da kendisinden nefret ettiğini düşünmeye kadar götürüyor işi. çeşitli şekillerde kendini rezil edip fakir insanların ne kadar içkisi yemeği varsa hepsini götürüyor oturduğu yerden. "ısrarlara rağmen yemeğe kalmam bir görünüp çıkarım." diye girdiği düğünü itibarını temizlemek, durumu düzeltmek umuduyla bir türlü terk edemiyor. çaresizlik içinde battıkça batıyor sahte hümanist. çok eğlenceli yani onu diyorum. efrafına tükürükler saçarak kendini rezil etmesi ivan ilyiç gibi gösteriş meraklısı insanların tam da düşmesini istediğim vaziyet. kısacık ve çok dostoyevski bir roman. mini roman.
kahramanımız ivan ilyiç yüksek tabakadan bir memur. derecesi 9 1 değil çok yükseklerde. alt tabakadan insanların sevgisini kazanmak için hümanizme kafayı takmış, hümanizme olan bu düşkünlüğü ve inancıyla da alkış toplamayı amaçlayan hatta bir gün heykelinin dikileceğini bile düşünen bu hayalle mutlu olan biri ivan ilyiç.
tatsız olay onun ani ve yanlış bir kararla yoldan geçerken düşük rütbeli bir memurun düğününe davetsiz misafir olarak katılmasıyla başlıyor. içeri girer girmez herkesin çok şaşırıp çok sevineceğini ona nasıl hürmet edeceklerini bilemeyeceklerini hayal ediyor. onun gibi yüksek bir kişinin yüce gönüllülük gösterip de bu aşağı insanlarla bir arada bulunmasının herkesin hayranlığını kazanacağını düşünüyor. ama içeri girdiğinde kendisiyle içten içe alay edildiğini, olması gereken saygıyı sevgiyi bir türlü kazanamadığını hissederek içtikçe içmeye gittikçe daha da paranoyak olmaya başlıyor. hümanizm için yola çıkmışken düğündeki herkesten nefret etmeye ve onların da kendisinden nefret ettiğini düşünmeye kadar götürüyor işi. çeşitli şekillerde kendini rezil edip fakir insanların ne kadar içkisi yemeği varsa hepsini götürüyor oturduğu yerden. "ısrarlara rağmen yemeğe kalmam bir görünüp çıkarım." diye girdiği düğünü itibarını temizlemek, durumu düzeltmek umuduyla bir türlü terk edemiyor. çaresizlik içinde battıkça batıyor sahte hümanist. çok eğlenceli yani onu diyorum. efrafına tükürükler saçarak kendini rezil etmesi ivan ilyiç gibi gösteriş meraklısı insanların tam da düşmesini istediğim vaziyet. kısacık ve çok dostoyevski bir roman. mini roman.
tabii ki biri ben.
öyle mi usta?
sen bir canlının bokunun üstünü kapatmasını senin için yapılan bir şey olarak gördün bunu hak ettiğini düşündün sonra aynısını köpek niye yapmıyor diye düşündün ve bundan şikayet ediyorsun. vay canına köpekten beklediğin bu hizmete layık olmak için ne yaptın?
sabahları erk*k bireylerin tükürükleri yüzünden yere bakamıyorum önce aklı olan canlılardan bir şeyler bekleyelim mümkünse. tabii gerçekten bu sokağa tükürenlerin aklı varsa. onu da ispat etmek lazım bir ara.
sen bir canlının bokunun üstünü kapatmasını senin için yapılan bir şey olarak gördün bunu hak ettiğini düşündün sonra aynısını köpek niye yapmıyor diye düşündün ve bundan şikayet ediyorsun. vay canına köpekten beklediğin bu hizmete layık olmak için ne yaptın?
sabahları erk*k bireylerin tükürükleri yüzünden yere bakamıyorum önce aklı olan canlılardan bir şeyler bekleyelim mümkünse. tabii gerçekten bu sokağa tükürenlerin aklı varsa. onu da ispat etmek lazım bir ara.
özleyince tevfik fikret'in sis şiiri okunabilir. istanbul dışında herhangi bir yerde olmaktan mutluluk duyarsınız. büyüleyici bir nefret bu. ilk bölümünü yapıştırayım. aşağıdaki şiirin üçte biridir, sözlük de lazımdır:
Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ,
Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!
Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı
Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;
Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret
Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;
Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde
Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,
Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;
Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,
Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.
Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün
Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!
Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;
Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.
Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet
Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!
Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,
Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.
Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';
Yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.
Milyonla barındırdığın ecsâd arasından
Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?
Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..
Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ,
Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!
Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı
Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;
Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret
Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;
Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde
Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,
Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;
Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,
Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.
Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün
Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!
Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;
Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.
Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet
Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!
Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,
Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.
Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';
Yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.
Milyonla barındırdığın ecsâd arasından
Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?
Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..
şeytanlık.
ölmüş galiba bu sefer. zahmetle anıyoruz.
"kişi kendi ölüm törenine bizzat katılmalıdır!"
diye bir mısra mırıldanıyorsun gene!
oğul, arka balkondasın belli ki ve tüfeğin var
sen bu saçmalardan dışarlardasın!
incir ağaçlarını müjdeliyor serçeler
bir arkadaş seni bekliyor görüş kulübesinde
sırtına bir kazak, al cemreler düşüyor
ateşi birlik yaktık halkımız ısınsın diye
yüzünde bir gülüş bulunmalı
canın istemese bile"
diye bir mısra mırıldanıyorsun gene!
oğul, arka balkondasın belli ki ve tüfeğin var
sen bu saçmalardan dışarlardasın!
incir ağaçlarını müjdeliyor serçeler
bir arkadaş seni bekliyor görüş kulübesinde
sırtına bir kazak, al cemreler düşüyor
ateşi birlik yaktık halkımız ısınsın diye
yüzünde bir gülüş bulunmalı
canın istemese bile"
hayatım kendi kendime şaşırmakla geçiyor.
"neden üzüldüm şimdi? neden güldüm? neden ağladım? nasıl öyle söyledim?" gibi şeyleri sorguluyorum. cevabı da yok.
ben kendimi hiç mi kontrol edemedim yoksa ipler yeni mi kaçtı elimden bilmiyorum.
"neden üzüldüm şimdi? neden güldüm? neden ağladım? nasıl öyle söyledim?" gibi şeyleri sorguluyorum. cevabı da yok.
ben kendimi hiç mi kontrol edemedim yoksa ipler yeni mi kaçtı elimden bilmiyorum.
bekleme yapmak, okuma yapmak gibi şu an aklıma daha fazlası gelmeyen ama çok kullanılan bu kalıplar gereksiz yardımcı fiil kullanımıdır. elimizdeki mis gibi fiili fiilimsiye dönüştürüp yanına başka fiil getiriyoruz. hayret verici.
dedem hala ecevit e veriyor oyunu oy pusulasına ecevit yazıyor herhalde. kasketini de takıyor.
herkes. nasıl bir şehre geldiysem bir kişi de sağa geçeyim demiyor. bindiği yerde duruyor öyle.
ya da
daha çok sinirlenmek suretiyle sakinleştirmek. aniden caner gibi al bardağı kafanda kır şok etkisiyle adamda sinir kalmaz. hemen sakinleşir.
daha çok sinirlenmek suretiyle sakinleştirmek. aniden caner gibi al bardağı kafanda kır şok etkisiyle adamda sinir kalmaz. hemen sakinleşir.
çok komikmiş sen yat hadi uyu biraz.
hissetmek için ne yapacağımızı şaşırırdık muhtemelen. birbirimizi kesmeye başlardık belki bir şeyler hissederim umuduyla. seri katil hastalığı bu. allahım korusun.
kavga tartışma severim. gerekirse, fırsat verilirse, tesis sunulursa tartışamayacağım çok az konu var. ama işte tesis yok.