bugün

entry'ler (17)

beşiktaş maçlarını hep en kötü spikerin anlatması

aynı durum fenerbahçe için de geçerlidir. bu yüzden avrupa fatihi beşiktaş'ın avrupada kazandığı zaferler, her yerinden öpüyorum rüştü gibi, auta gitti yok yok hayır gooool gibi, boğuk sesli, tecrübesiz, ve en kötüsü emre tilev anlatımlarla heba olurken, galatasaray'ın zaferleri ercan taner'in anlatımlarıyla sanat eserine dönüşmektedir.

örneğin beşiktaş'ın italyan devi napoli'yi deplasmanda son dakikalarda attığı golle 3-2 yendiği maçta anlatım yapan boğuk sesli spiker coşması - coşturması gerekirken, değil coşmak golü anlayamamış, gol olduğunu çok sonra anlatabilmiştir. istim üstünde italyan takımını hem de orada son dakika golüyle yeniyorsun ve ortada spikerlik namına hiçbir şey yok. inanın maçları ben anlatsam siz anlatsanız hiçbir farklılık olmaz. 3-0 dan 3-3 e gelen unutulmaz benfica maçı, kalbe zarar lyon zaferi bu sene portoyu parçaladığımız ve leipzig'i 2-0 yendiğimiz maçlarda, bir türk takımının şampiyonlar liginde ilk defa 2 maç üst üste kazandığı haftada aynı şeyler devam ediyor.

farklılık nedir diyen olursa, sneijder'ın juventus'a attığı golde "allah'ım goool, arena ayakta istanbul ayakta" anlatımını hatırlamasını öneririm, rapid wien maçındaki "hagi hagi hagi" veya drogba'nın real'e attığı goldeki anlatım " efsaane gol efsane" anlatımları unutulmaz. her zaman hatırlanır. böyle sikoo spikerlerin sikko anlatımlarıyla devam ederse fenerbahçe ve beşiktaş'n avrupa maçlarıysa sittin sene hatırlanmaz unutulur gider.

bir hayli

klibindeki senaryoda adaletsizlik olan şarkı, düyanın en kibar kızına çok fena haksızlık yapılmış.

hatun bi defa kesinlikle çok başarılı, herhangi bir eksiği görünmüyor, ayrıca klipten anladığımız kadarıyla şarap içmeyi, makyaj yapmayı, yürümeyi, giyinmeyi bilen insan ilişkileri sağlam, sofra adab ve kültürüne haiz bir tip. fakir veya daha kötüsü orta gelir seviyesinde olmadığı da açık. aramakla bulamazsın.

üstüne üstlük dış görüşe önem vermiyor, dış görünüşe önem veren biri olsa, murat dalkılıç'ın uzun saçlı-şişman halini görür görmez semtini değiştirmesi lazım. binaenaleyh ilişki kurup, evine yemeğe kadar gidiyor. hatta uzun zaman sonra hatırlayıp mesaj atması muazzam bir vefa örneği.

ancak uzun saçlı şişman herifin bir de aptal olduğunu görünce yemeği kibarca sonlandırıp evine gitmesi gayet normal. daha telefonuna gelen mesajın ne olduğu bile belli değilken hatunun hatası olarak gösterilen kısım kalkıp birden dışarı çıkmasıysa, buna da hata demek artık adaletsizliktir. hatun eşyanın tabiatını zorlayarak elinden geleni yapmış.

bir diğer açıdan bakımsızlığın reddedilmesi insanı motive eder, estetik arayışına sokar. bir faydadır. anlatılan devam eden senaryoya göre murat dalkılıç kendi aczini değil de olabildiğince yumuşak yaşatılan bu geçişi dert etmemeli, kıza minnet duymalıdır.

yani kızceğiz tüm özelliklerinin yanı sıra bu herif için bir motivatör, yaşam koçu da olmuştur. yani bu kızın ancak eli öpülür, küstah küstah masadan kalkıp gidilmez. adamın saçını kesince sarışın olması da ayrıca ilginç. o konuya hiç girmiyorum.

uber ultra tas bagyan yazar

geçmiş olsun. hakkaten taş olmuş yazar. dokunsan tık tık ses gelir bundan.

ince belli bardak yasaklansın

(bkz: ajda bardak)

ozan tufan

oğuzhan'ın yer bulamadığı milli takıma bu adamın seçilmesi enteresan ama bir bakıma iyi oldu, bunun yorgunluğu var, sakatlanması var, yıpranması var, arda-selçuk-burak gibi fena tiplerle yüz göz olması var, kaptanı zaten kaybedeceğimiz maçlarda hırpalamamak en güzeli.

ancak yine de lucescu o peltek konuşmasıyla yanındaki asistanına milli takımı yazdırırken, "yaz bakayım, arda, selcuk, oğuzhan" dedi de, asistan "oğuzhan" kelimesini "ozan" mı anladı bilemiyorum. sonuçta oğuzhan'ı hızlı telaffuz ederseniz ozan olarak çıkıyor ağızdan. olur mu olur, bizimkilerden her şey beklenir.

sivas ülkü ocağı eski başkanının çocukla basılması

instagram hesabının birinden "DEĞERLi REiSMiZ SAYIN SEDAT PEKER E KENDiNCE ÇAMUR AT iZi KALSIN POLiTiKASINI iZLEYEREK ÇAMUR ATMAYA ÇALIŞAN OĞUZ BULUT DENiLEN ONUR ŞEREF NAMUS YOKSUNU BU KAHPE 15 YAŞINDA BiR ERKEK COCUĞUYLA CiNSEL iLiŞKiYE GiRERKEN ÇEKiLEN BU ViDEOSUNDAN DOLAYI DEĞERLi REiS iMiZ SEDAT PEKER KENDISI ILE OLAN DIYALOGUNU BITIRMISTIR. " şeklinde duyrulmuştur.

demek ki herifin başı büyük belada çamurun tillahı başına yığılmış şimdi.

dahası bu videoda erkek çocuğuyla ilişki filan yok. eve bir aşüfte atmış olabilirler gibi geldi bana.

aşk

imkanı olup da çok güzel bulduğu bir kadını köpek gibi kullanan, her istediğinde cinsellik yaşayan, o kadın tarafından övülen, hediyelere boğulan bir erkek aşkı anlatsın da ben de dinleyeyim.

hal böyleyken aşk maalesef safi olarak kadınsızlık, kadınsız kalma korkusu ve güzel bulunan kadına hayranlıktan ibarettir sevgili liseli ve hala liseli kalan dostlarım. bahsettiğim duygular bir s.kiş fırsatı kovalarken günler ve belki haftalar boyu yer değiştirerek sizin saçmalamanıza neden olur. işin kadın tarafı, kadınların nasıl aşık olduğu biz erkekleri ilgilendirmeyen konular tabi. anlayabileceğimiz bir dünya da değildir zaten ama aşağı yukarı aynı şeylerin yaşandığı aşikar.

sonuç olarak sevgili liseliler şu dünyada anneniz dışında hiçbir kadınla özel bir bağınız yoktur, olamaz. tecrübeyle sabit ki eğer ilk fırsatta o kızın ağzına vermiş olsaydınız romantik şarkılar, o güzellik, o endam, o bakışlar ve daha milyon kere saçmalıklar aklınızın ucundan bile geçmeyecekti. tek ihtiyacınız olan art arda gelen ve saatler süren cinsel birlikteliklerdir. cinsel organınız yabancı bir vücuda girip amaç vasıl olunca bütün büyü yanar, kül olur. böyle ucuz şeyler içinse kendini paralamanın zerre kadar değeri var mıdır? onun da kararını zekanız yettiğince siz verin.

kumar borcu yüzünden öz kızını satan baba

şimdi sen adama fırsat verip yasa dışı kumar oynatıyorsun. eyvallah. ben hiç kumar oynamadım da izlediğim kadarıyla söylüyorum. adam kazanırsa kazanıyor, kaybederse borcunu ödeyip çıkıyor. yok eğer ödeyemezse, gidip dışarıdan borç alıyor. yine olmadı, karısını bi kerecik satıp o parayı bi şekilde ödüyor. ona da eyvallah.

peki madem sen adamdan bi şekilde tehditle para alabiliyorsan, neden tekrar tekrar kumar oynatıyorsun ki? hiç oyun oynamasına gerek yok, git tehdit et, parayı al.

eğer ben bazı insanlardan cebren para alabilecek biri olsaydım, o bazı insanların kumarda kaybetmesini beklemezdim.

olayın felsefesini çözemiyorum

ii abdülhamid vs recep tayyip erdoğan

ben pek anlamam ama siyasetle ilgilenen herkes bilir ki cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan siyasi hayatı boyunca daima abdülhamit'in uluslararası denge ve ümmetçilik politikilarını devam ettirmiştir. bu bakımdan kendisi ikinci abdülhamittir. ancak abdülhamitin kendisi de zaten ikinci abdülhamittir. bu durumda cb recep tayyip erdoğan abdülhamit politikalarına ömrünü vakfetmiş ama ikinci abdülhamit olamamıştır. ancak üçüncü abdülhamit olabilmiştir.

adam asmaca oyunundaki inanılmaz mantık hatası

oyunun ismi adam asmaca olmasına rağmen oyunu kazanınca adamın asılmaması, beraat etmesidir. mesela fethullah gülen asmaca oynuyorsunuz diyelim. her harfi doğru bilip oyunu kazanınca fethullan gülen'in güzelce bi sallandırılmasını beklersiniz ama bu oyunda maalesef öyle olmuyor. kollarını açıp özgürlüğe koşuyor.

tragic clown

the sims 3'deki trajik palyanço. hayaleti geceleri mezarlıkta dolanır durur, benim en sevdiğim karakter. bu yakışıklı bir o kadar bahtsız adamın hayat hikayesi hakkında çok söylenti var ama size kimsenin bilmediği bir şey söyleyeyim,

asıl adı "hannie hablarb" diriltmiştim binbir zorlukla, sonra da ana karakterim yaptım. politik kariyer yürütürken parti liderliğine yükselince opportunuties yoluyla hayat hikayesini yazması istendi. halka dağıtılacakmış. işte o hayat hikayesine başlarken kitabın default isminde,"hannie hablarb'ın gerçek hayat hikayesi" deniyor. değiştirmedim. trajik polyaço'mun gerçek ismini bulmuş oldum.

tuvaletten bir kabin seçip hep ona işemek

örneğin 6 kabini 6 da pisuvarı olan bir tuvalette, kabinlerden birine duygusal yakınlık duyup, hep aynı tuvaleti kullanmak, aynı pisuvara işemektir. böyle bir alışkanlığım olduğunu bugün farkediyorum. pisuvarların birini benimsedikten sonra diğerine işemek içinden gelmez. hatta başka birini kendi pisuvarına işerken görünce kızar, kabininin de temiz tutulmasını istersin.

bu hassasiyete sahip erkekler eşine, sevgilisine veya flört ettiği kıza karşı çok anlayışlı; duygusal, romantik ve sadık olur. gözü sevgilisinden başkasını görmez. öyle tuvalate girip de herhangi bir kabini alelade kullanan erkekler gibi kaba saba, hovarda ve pis değillerdir. eşlerini iyi seçerler ve bir ömrü onunla tamamlamak isterler.

en başta 53 kg olan kız sevgilinin 71 kg a çıkması

hayata dair çük burkan bi detay. insan sevgilisini şöyle bi kucağına alıp oturtmak ister lan, bi erkek için hayattaki en önemli şey çüküyse ikinci önemli şey de sevgilisidir. insan çükünün kırılma, bükülme, eğilme riski olmadan sevgilimi şöyle bi hissedeyim der, sarılıp havalara kaldırmak ister, kucağına oturduğunda bacakların uyuşuyorsa, şakacıktan vurduğunda kolun felç oluyorsa çok moralin bozuluyor. badi çalışmayan ince kollu zayıf erkeğim, yetmiş beş kilogram çok fazla oldu ya.

şapka devriminden dolayı atatürk ü çok sevmek

bu ilginç devrimin bir hikayesini de benden dinleyin. eminim çok hoşlanacak ve çok gururlanacaksınız.

stalin çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. vodka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. kafalar iyice dumanlanmıştı.

stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu: -saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, abürokraside ağartmış dostlarım; söyleyin bana; halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?

her dumanlı kafadan ayrı bir ses çıktı. kimisi adaletten, haktan söz etti. kimisi demokrasiden, kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten... stalin, adamlarının izahatlarını beğenmedi, bir kadeh daha vodka çekerek şöyle dedi: -yönetimi eline geçiren hükümdar en yücedir! halkın karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım!

hemen hizmetçileri çağırıp emretti: -çabuk bana büyük bir fötr şapka ve bir de tavuk getirin! şaşkın bakışlarla emre itaat eden uşaklar aceleyle bir tavuk ve şapka bulup getirdiler. stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde getirilen tavuğu odanın ortasına salıverdi.

lider: -şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk?”

bakın kaçıyor yoldaş stalin” dedi dinleyenlerden biri.

-nereye! diye tekrar sordu. bir aslan gibi kükremişti yılların eskitemediği büyük önder.

derin bir nefes aldıktan sonra nicedir elinde duran şapkayı kaldırıp tavuğun üzerine doğru fırlattı. amacı tavuğu şapkanın içine hapsetmekti ancak tavuk gelen şapkadan keskin bir manevrayla kurtuldu. çok sinirlenen stalin, masadan mağrur adımlarla kalkıp tavuğun üzerine üzerine yürümeye başladı. onu kendi elleriyle yakalayacaktı. tavuksa tehlikeyi fark etmiş ufak ufak kaçmaya başlamıştı bile...

ilk denemesi başarısız oldu. ikincisi de. bu denemeler çok geçmeden amansız bir kovalamacaya dönüştü. stalin elinde fötr şapkasıyla tavuğun peşinden koşuyor ama tam yakaladım derken tavuk her defasında bir yolunu bulup stalin'in elinden kaçmayı başarıyordu. stalin'se tavuğu yakalayamadıkça sinirleniyor ve ona ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. odadakiler şaşkındı. kimse stalin'in ne yapmak istediğini anlayamamıştı.

o sırada durumun vehametini kavrayan uzun boylu genç bir muhafız tam önünden geçen tavuğa sağlam bir tekme aşketti. darbenin etkisiyle havaya uçan tavuk önce svaroski kaplama kristal avizeye sonra da doğu cephesine bakan büyük pencerenin camlarına çarptı. sersemleyen tavuğu ani bir müdahaleyle yakayıp stalin'e uzattılar. herkes rahatlamıştı. tavuk peşinde koşarken kan ter içinde kalan stalin kovalamaca sona erince rahat bir nefes aldı. etrafına dizilmiş insanlara buğulu gözlerle şöyle bir baktı ve sağ cebinde her zaman taşıdığı ekose desenli kızıl ipek mendilini çıkarıp yüzünü sildi. ardından şu sözleri söyledi:

-işte bu gördüğünüz yoldaşlar, alın teridir.

odadakiler hep birlikte alkışladılar. -masama getirin. dedi ardından.

-yoldaş tavuğu tam masamın üzerine getirin!

büyük mareşal bir kadeh vodka daha yuvarladı. ardından tuttuğu şapkayı tavuğun üzerine geçirdi. ancak tavuğun cüssesi şapkanın içine giremeyecek kadar büyüktü, belli ki iyi beslenmişti. kremlin'deki tüm hazineyi bu tavuğa mı yediriyorsunuz diye mırıldandı sessizce. yanıbaşındaki muhafız, “bi şey mi dediniz yoldaşım” dediyse de ona aldırış etmedi. bastırdı, taki tavuk şapkanın içine tamamen hapsolana kadar. ağızları bir karış açık kendisini izleyen dostlarına bakıp, şu tarihi nutku attı stalin:

-yoldaş tavuğa iyi bakın dostlarım. şimdi hiçbir yere kaçamaz. işte halk dediğimiz güruh da bu tavuktan pek farklı değildir. eğer kafasına bir şapka koymayı akıl edebilirseniz, yönetmek çok daha basit olacaktır! derin bir sessizlik oldu.. lider sözlerini şöyle tamamladı:

-tüm bunları çok önceden gören güneydeki büyük devrimci mustafa kemal'e selam olsun!

stalin'in sofra dostları hayretler içinde kaldılar. -vay anasını birader, adamdaki akıla bak diye başlarını salladılar. yaşasın stalin! yaşasın mustafa kemal! yaşasın spartak moskova! diye bağırdı biri. alkışlayanlar da oldu.

gta san andreas

hastahane görevlerini (paramedic) idlewood bölgesindeki county hospital'de tamamlamak hastahanenin önünden geçen otoban yüzünden çok zordur. haritada iki sokak ötesiymiş gibi görünen yerlere ulaşmak için kot farkı bulunan otobanı engebeli coğrafyaya rağmen enlemesine aşmak zorunda kalır ve zaman kaybedersiniz. bu yüzden görevleri batı los santos "market" bölgesinde hizmet veren all saints general hostipal'da yapmak çok daha kolaydır. bu hastahanenin etrafı araç sürmek için ideal yollarla çevrili. dahası doğu los santos'ta karşımıza çıkan ve ambulansa binmesi dakikalar süren fakir nineler batıda yok. batı los santos biliyorsunuz birazcık zengin muhiti. ayrıca hastahane görevlerini yaparken bizi bekleyen tehlikeler şunlardır,

1-"d" ile sağa kırayım derken hemen yandaki "f" tuşuna basıp ambulanstan inmek! en büyük tehlike de budur. yirmi otuz dakika süren bir görevin tam sonuna gelmişken yanlışlıkla araçtan inip görevi iptal ettirmek çok can sıkıcı. klavyemden f tuşunu söküp o şekilde devam ettiğimi hatırlıyorum.

2-polis! şehrin her yerinde yıldız bulunmuyor ve ambulans pay n spray ceplerine giremiyor. girse de tamir edilmiyor. girdiğiniz gibi çıkıyorsunuz. bu yüzden mümkün olduğunca polisten uzak durmak lazım. tek yıldızlı aranma seviyesi bir noktadan sonra kaybolur ama seviyeyi iki yıldıza çıkarırsanız işiniz çok zor. bu noktada hastaları felan bırakın gidin bir yerlerden yıldız bulun.

3-ambulansı mahvetmek! bildiğiniz gibi pay n spray çalışanları ambulans tamir etmiyor. resmi araçların hiçbirine dokunmuyorlar. bu yüzden ambulans'ı oraya buraya çarpmadan hasarsız götürmek gerekir. tam görevin sonuna gelmişken ambulans patlarsa çok ama çok üzülürsünüz. klavyenize yazık.

4-yolda bekleyen hastayı ezmek! hastalar hiçbir zaman yolun ortasında beklemez, kaza nerede olursa olsun çıkıp kaldırımda dururlar. ama bi heyecan bi sürat yapayım derken böyle böyle çok hastalar ezdiğimi hatırlıyorum. hani taksi görevlerinde müşteriyi ezince yeni müşteri arayabiliyorsunuz ama hastahane görevlerinde hasta ölürse görev biter. bir anlık dikkatsizlik görevi iptal eder.

5-yolları karıştırmak! başta dediğim gibi batı los santos'taki hastahaneyi kullanırsanız yol pek fazla karışmaz. ama doğudaysanız bu engebeli arazide yollara ve köprülere çok dikkat etmelisiniz.

peki bu görevi neden los santos'ta yapıyoruz? onu da açıklayayım. görevi tamamladığımızda health'ımız yani canımız yani yukarıdaki kırmızı bar upuzun oluyor, fulleniyor. böyle olunca ballas saldırılarından kurtulma ihtimalimiz, görevler sırasındaki dayanıklılığımız, polisle çatışırken kurtulma ihtimalimiz felan artıyor. dahası ambulans kullanırken araba sürme kabiliyetimiz artacak ve kurtardığımız her hasta başına para aldığımız için paralanacağız. tam emin değilim ama 30000 dolar civarı para var işin içinde. işte tüm bunlar oyunun devamında çok işimize yarayacak özelliklerdir. ilk fırsatta tamamlamak gerekir. kolay gelsin, diyemeyeceğim çünkü bu oyunu pek oynayan kalmadı. işte ancak benim gibi hastaları varsa...

banknot

büyük kağıt.

100 ve 200 liraları cebimde taşıyamıyorum. insanı nakit taşımaktan soğutan bir durum bu. sanırsın ki millet bu parayı çerçeveletip duvara asıcak. işim gereği parayı nakit olarak cebinde bulundurmak zorunda kalan insanım. hiç de sevmem üstümde para taşımayı ama işletmeciyiz, toptancılarla, vergi daireleriyle, esnaf kefalet olsun, avukatlar, muhasebeci olsun, bir dünya insanla para alış verişi yapmam gerekiyor. hani diyorum keşke imkanım olsa da dolar veya avro'yla yapsam ödemelerimi. eloğlu yapmış. bugün dolara bakınca insan imreniyor, adamlar ergonomik para yapmışlar, insan eline uygun, bir deste doları at cebine gez. hiç ağırlık yapmaz.

dahası işin tersliğine bakın ki, beş lira gibi on lira gibi piyasada pek kullanılmayan paraları da küçük yapmışlar. bu parayı kim tasarlamışsa yani nasıl anlatayım ben? bunları anlamak hakikaten imkansız. hadi kimliği küçültmek için kenarlarını kestik, paranın da mı kenarlarını keselim? hangi birini keselim? işi gücü bırakıp da para mı keselim? ayıp vallahi ayıp.

cemal süreya

insanların kızlık soyadını korumak uğruna iki hatta üç soyadı kullandığı; sanatçıda karakterin, sağlam ve kararlı duruşun en önemli meziyet sayıldığı çağımızda cemal süreya için sanatçı diyebilmek?.... bilemiyorum....

sen kahvehanede otururken loto oynayan adamların arasına dalıp haftaya oynanacak beşiktaş fener maçına iddiaya gir, fener kaybetmez, kaybederse adımı değiştiririm de... sonra kartalım beş tane sallayınca da utanmadan soyismini değiştir.

kimse kusura bakmasın ama bu adam hangi şiiri yazmış olursa olsun, kendisinden beklenen sanatçı duruşunu gösterememiş demektir. daha da beteri var ki, sanatçı çağına ve hayatın gerçeklerine hakim olup, ileri görüşlüdür. fenerbahçe'ye güvenip iddiaya girmez.