bugün

sevdiği entry'ler

duman

Grup üyelerinden birinin karısıyla Kaan tangözenin sevgilisi saç baş birbirine girmiş.

Uludağ magazin servisi iyi günler diler.

dangal

amir khan'ın 2016 yılında çektiği, gerçek bir hikayeyi anlatan filmi.

--spoiler--

tek hayali güreş dalında ülkesine madalya kazandırmak olan bir sporcunun, ülkesinden yeterli desteği bulamadığı için başarısız olması ve bu hayalini çocukları üzerinden gerçekleştirmek için giriştiği mücadeleyi konu alıyor.

hindistan'ın sosyokültürel yapısına dair ciddi tespitler sunan film, türk insanının kendisinden çok şey bulması yönüyle de dikkat çekiyor. mesela benim en çok dikkatimi çeken güreş federasyonundaki yetkilinin tavrıydı. tam türk kafa yapısı. başka bir örnek de kız çocuklarının hint toplumundaki yeri. filmin asıl teması da bunun üzerine kurulu.

bu filmi her türk insanı izlemeli. kız çocuğunun eğitiminin ya da sosyal statüsünün neden daha önemli ve hassas olduğunu, neden kızlarımızın okumak ya da kendini geliştirmek zorunda olduğunu, neden bu yolda onlara engel değil destek olmaya mecbur olduğumuzu zihnimize bir bıçak gibi saplayacak. bir kız babası olarak bana çok şey kattı.

--spoiler--

dünya sözlük te atatürk e gırla hakaret edilmesi

önce kendi bahçemizi süpürelim, sonra komşunun kapısının önündeki pisliğe takılırız. atatürk'e hakaret edilmesinden rahatsızsanız bu sözlükte bolca rahatsız olacaksınız.

8 yılda sözlükte değişen şeyler

ulan benim hayatım komple değişti. medeni halim değişti. baba oldum. bu sözlükte bir bok değişmedi.

sözlük yazarlarını hayata bağlayan şeyler

kızım.

entry ciğerimin taa en içinde.

gbng

aslında "beyin" kıvrımlı irice bir et parçası...

onu özel kılan ise; sinir sisteminin temel yapıtaşı olan sinir hücresine verilen isim. yani "nöron". normal bir insanda yaklaşık 75 milyon olması gerek bu sayı bazılarında, ondalık yada en fazla yüzlük diye ifade edebileceğimiz bir rakamda.

naçizane bir soru geliyor aklıma; acaba bu bir kaç yüz nöronu sadece uludağ sözlüğe "login" yapmak için mi kullanıyor yoksa kapasitesi başka hayat aktivitelerine de yetebiliyor mu?

bir şeyler yazmayı falan geçtim onu zaten götüyle yapıyor da insan şaşırmıyor değil! beynin bir şeyler yazmaya yetmediğine göre koyacaksın götünü klavyeye ve ekranda çıkacak harf dizilimi ne büyük bir şanstır ki türkçe dilbilgisi kurallarına uygun bir şekilde olacak ve sen bir şeyler yazdığını düşüneceksin bu organizmanın...

insan gerçekten hayret ediyor!

ne büyük bir mucize ama...

günah keçisi

tüm bunlar çok eskiden de vardı ama şekli biraz farklıydı...

toplumdaki herhangi bir sorun biraz kendini göstermeye, birilerinin canını yakmaya başladığında hemen bir "günah keçisi" bulunur, sonra da bu "keçi" büyük bir törenle kurban edilerek vicdanlar rahatlatılırdı. keçinin kanı toprağı suladığında her şeyin yoluna gireceği, sorunların biteceği, eski güzel günlerin geleceği düşünülürdü...

tabi ki bunların hiçbiri olmazdı, çünkü adı üstünde, seçilen "keçi" çoğunlukla durumdan habersiz ve tamamen ilgisiz olurdu. gariban bir keçinin "ölümü" tüm toplumları ilgilendiren ve çoğu zaman kendi ürünleri olan sorunları nasıl çözsün ki?

mesela orta çağ Avrupa'sında insanlar pek yıkanmazlardı. yıkanmakla ilgili o kadar tuhaf inanışlar ve korkular vardı ki, modern insanlar için bunlar "batıl inanç" bile sayılmayıp, doğrudan aptallık statüsüne girer. tabi pislik içinde yaşayan insanlar için başta veba olmak üzere her türlü hastalığa yakalanmak çok doğaldır. ancak o dönemde tıp bilimi de günah ve batıl sayılırdı, çünkü "kutsal" insan bedenine onu yaşatmak amacıyla da olsa dokunmak, cehennemde sonsuza dek yanmak demekti.

haliyle orta çağ Avrupa'sı tam bir cehennemdi, başta veba olmak üzere her tür hastalık soyluyu ziyafetinde, yoksulu kulübesinde öldürüyordu. insanlar yıkanmak ve ilaç geliştirmek yerine başlarına gelen yıkımlar için "günah keçisi" arıyorlardı. sonuç olarak cadı avcıları önlerine geleni tutuklayıp ağaçlara bağlayarak yakıyorlardı. çünkü ne de olsa veba gibi hastalıklar "kötü ruhlar" yüzünden ortaya çıkıyordu ve bunları davet eden herkes yok edilmeliydi...

ancak ne var ki yakılan tüm o "günah keçileri" salgınları durdurmadı, hatta hafifletmedi bile. ne zaman ki tıp bilimi ilerlemeye başladı, bu hastalıklar o zaman önlendi. çünkü bunların gerçek sebepleri bulunmaya ve onlarla savaşılmaya başlanmıştı. yani artık günah keçileri aramaya gerek yoktu, en azından o konuda...

bunları yazıyorum çünkü dünya farklı bir çağda olmasına, bugün sırf viral için uzaya araba bile gönderiyor olmamıza rağmen eski delilikleri yaşamaya devam ediyoruz. dünyanın çeşitli ülkelerinde görünüşte hiçbir problemi olmayan gencecik insanlar ellerine silah alıp okullar basabiliyorlar, hırsızlık yapabiliyorlar. kendilerini tıka basa uyuşturucu ile doldurup çalıntı arabalarla tam gaz duvarlara kamikaze dalışı yapıyorlar. daha oyun oynayacakları yaşta sokaklarda tanımadıkları insanlarla akla zarar maceralara atılıyorlar, sonu hemen her zaman facia ile biten maceralara...

küçücük çocuklar kendilerinden büyük silahlarla birbirlerini öldürmek için siperlere gönderiliyorlar. sokak köşelerinde dilendirilip, hamamböceklerinin bile yaşamadığı yerlerde en ağır işlerde çalıştırılıyorlar. bir lokma ekmek bulunamadığı için dünyanın dört bir tarafında daha yürümeyi öğrenmeden, daha gülümsemeyi bile öğrenmeden milyonlarla ifade edilen sayılarla ölüme terkediliyorlar. sıcak ve sevgi dolu bir ev bulamadıkları için, "anne-baba" dedikleri kişilerden akla zarar eziyetler gördükleri için kaçıp, soğuk sokak köşelerinde donarak ölüyorlar.

şimdi bize bir günah keçisi lazım...

bizi tüm ölen, öldüren, intihar eden, cinayet işleyen, hırsızlık yapan, kısacası dünyadayken cehennemi tadan o masum meleklerin yok edilişlerinin getirdiği vicdan azabından kurtaracak bir "günah keçisi" lazım...

tabi ki sorumlular "biz yetişkinler" değiliz!

onlar için her şeyi yapmadık mı?

onlar için silah ve savaş dolu bir dünya hazırlamadık mı?

para ve gücü her şeyin önünde tutup onları karanlıkta yalnız bırakmadık mı?

kendi anlık zevklerimizi ve ölümlülere has sonu gelmez açlıklarımızı doyurmak için onları gözümüz kapalı kıyma makinesinin ağzından içeri itmedik mi?

onları kendi başarılarımız için bozuk para gibi harcayıp, sonra da utanmadan istatistiklere bakıp kafa sallamadık mı?

başarısızlıklarımızın ve yenilgilerimizin acısını güzelce onlardan çıkarmadık mı?

daha ne yapabiliriz ki, elimizden gelen her şeyi yapıyoruz! tabi ki sorumlular "biz" değiliz!

hadi, eziyet gören tüm çocuklar için bir günah keçisi bulalım; ancak böyle timsah göz yaşlarımızı döküp, alçak vicdanlarımızı birazcık rahatlatabiliriz...