bugün

entry'ler (97)

recep tayyip erdoğan

bir de burdan buyurun.
(bkz: http://b4ds3ct0r.devianta...ayyip+erdogan&qh=b%3F)

ain t no sunshine

uyutmayan şarkıdır...

kız küfürleri

ana(sı)nın pipisi *
ağzına tüküreyim *

mustafa

can dündar, turgut özakman' ın ankara' daki evine konuk oluyor ve 'mustafa' yı birlikte izliyorlar. dündar, özakman' ın belgeseli izledikten sonra, yapılan eleştirileri acımasız olarak değerlendirdiğini; fakat atatürk' ün işlenen 'insani' yönünün yansıtılmasının 'zamansız' olduğunu belirtiyor.

(bkz: http://www.milliyet.com.t...a=Can%20Dündar&ver=80)

o'ndan uzaklaştırılmaya çalışılan bir toplumun zihniyetlerinin daha da serbest bırakılmasına sebep olduğu için evet 'zamansız' dı.

koliba

rumelilerin 'kulübe' dedikleri şey. ankara söğütözü'nde atatürk'ün kendisiyle kalabilmek için yaptırdığı tek göz odalı kerpiçten bir kolibası varmış.

temel fıkraları

Bizim Temel ile Cemal bir gün lüks bir otelin lobisinde güzel bir kadın
görürler. Temel der ki,

- Ula Cemal, gidip bi bakayım, bu kadın bize pas verir mi?

Temel yaklaşır kadına, sorar :

- Benimle bir yemek yemek ister misunuz ?

-Kadın temeli tepeden aşagı bir süzer ve..

- Bahse girerim şu kapıdaki Mercedes sizin degil.

- Değildur.

- Söyle iyi durumda bir banka hesabınız da yoktur sanırım.

- Yoktur.

- Karadeniz kıyılarında şöyle iki katlı bir çiftlik eviniz de yoktur
herhalde.

- Yoktur.

- Hadi o zaman çek arabanı!

Temel boynu bükük döner Cemal`in yanına :

- Ula Cemal, benim Limuzini sana versem Mercedesini bana verir misun?

- Verirum Temel`im

- Bir telefon etsem kendi bankamda bana hesap açarlar mi ?

- Açarlar tabii Temel, niye açmasınlar ki o banka senin zaten

- Tamam o da kolay daa, ammaa işin pok tarafi, bizim peder çiftlik
evinin uçüncü katını yıkmama kesinlikle izin vermez...

not : zekana hayranım temel.

yaran kişisel iletiler

- kullanamıyorsan çıkar at beynini, hayvan ol kurtul.

- yapma azrail, süper mario' nun bile üç canı var.

bana bu entry i yazdıran listemde yeni farkettiğim, zengin iletileri olan bu şahıslara teşekkürler.

ev arkadaşı

oyleleri vardır ki, onu ev arkadaşı diye tanımlamak yetersiz kalır, başka anlamlar yüklemek istersin. bir süre sonra bir bakarsın o anlamı kendisi coktan kazanmış bile. ondan başkasıyla olmak zorunda kaldığında beklersin yine anlamını kendisi kazansın diye. aslında tanıdıktır, bildiktir. her başlangıcın verdiği heyecan gibi her şeyin mükemmelliğine inanırsın. adapte olma zorunlulugunun gereğidir belki de, bilemezsin. kendine geldiğinde bir bakmışsın bir şeyler eksik. zamanla yabancılaşmayı sakinlikle izlersin, geçicidir dersin, birlikte geçirilen yılların gücüne inanırsın. bir süre sonra da kaybetmemek adına korumaya çalıştığın her şeyden aslında çoktan vazgeçildiğini görürsün. kontrolünün dışında gelişen her şey canını sıkmaya başladığında kendini kayırmak zorunda kalırsın. bu sefer de kalanları korumaktır derdin. yılgınlıkla çabalarsın. boşa zaman kaybıdır aslında, kırıldıkça anlarsın...

not: gerçekten yılgınlıkla yazdım, nasıl bağlayacağımı bilemedim. soyutta kayboldum. *

yaran diyaloglar

*

On iki yaşındaki oğlan on dört yaşındaki amcaoğluna soruyor:

- Abi ablam nişanlanıyor biliyorsun...

- Yaz sonu nikah varmış, bizim evde de konuşuyorlardı.

- Ben sana bir şey sormak istiyorum...

- Söyle...

- Bu nişan dedikleri ne? Evde sordum, 'Eh evlenecekler işte' diyorlar ama nişanlanınca ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim.

- Hıııım... Zor soru, bak ben sana bir örnekle anlatayım...

- Dinliyorum.

- Diyelim ki Şubat'ta yarıyıl karnesini aldın, hepsini pekiyi getirdin. Sana bir bisiklet alıyorlar ve 'Haziran'da bütün dersleri pekiyi getir, sınıfı geç, bu bisiklet senin' diyorlar. işte Şubat ile Haziran arasındaki o süre var ya, bisiklet senin ama binemiyorsun; o süreye 'nişanlılık dönemi' deniyor.

- Haa şimdi anladım, bisikletin var, evde duruyor; sen ona bakıyorsun o sana bakıyor; ama binemiyorsun ta ki sınıfı geçene kadar. Peki dokunmaya izin var mı?

- Vallahi onu ben de tam bilemiyorum; binmek kesinkes yasak da, galiba ziliyle oynayabiliyorsun. *

j adore

sloganı; 'tapılacak kadın kokusu.'

kizlarima mektuplar

kitabı okuyup özümsedikçe aslında okumak için ne kadar geç kaldığımı duyumsuyorum. kongar' ın fikir dünyasının içine girmek kuşkusuz bir kitabın verebilceklerinin çok ötesinde şeyler katıyor insana. baba kimliği ile toplumbilimci kimliğini çok iyi sentezlemiş. kütüphanede yer verilmesi gerekenlerden.

30 yaşına gelip hala evlenmeyen kız

evlenememesinin bir çok sebebi vardır elbette ; bundan sonrası için de şunu söylemeliyim ki otuzdan sonrası daha zor; çünkü armudun sapı üzümün çöpü durumu devreye giriyor. bir bakıyorsun sözlükte '40 yaşına gelip hala evlenemeyen kız' diye bir başlık açılmış. seneler sonra kendinden bir şeyler bulmanın hüznüyle sözlüğü kapatıyorsun... velhasılıkelam, her şey zamanında... *

futurolog

gelecek bilimi ile uğraşan kimse.

william shakespeare

yıldızları süpürürsün farkında olmadan
güneş kucağındadır, bilemezsin
bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür
ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın
koca bir sevdadır yaşamakta olduğun anlamazsın
uçar gider, koşsan da tutamazsın.

inglourious basterds

çekimlerine ekim ayında almanya' da başlanacakmış. pitt, filmin konusu olan 2.dünya savaşı' nda nazilere karşı yahudi direnişçilerinin başı olan teğmen aldo raine' yi canlandıracakmış. pitt ile tarantino'nun birlikte olduğu ilk proje.

geceleri sokakta havlayan köpekler

bir de üstüne o saatte on birinci kattan aşağıya suusss hooşşt diye bağıran manyak bir alt komşunuz varsa gecenizi şenlendiren süper bir kombo oluyor.

zamandan intikam almak

en büyük intikam, zamanı bükebilme özelliğine sahip olmaktır sanırım. *

yari ingilizce yari turkce

beynin hayata dair bir amaç için kullanılmadığı bünyelerde çok sık rastlanır bu duruma. alsancak kordonda tanık olduğum bi durum; dialog aynen şöyle:

- saçım nasıl olmuş tatlım yaaa yeni boyattım daaa?
+ ı don't believe yaniii esraaa, süpeerr *

ben de size inanamıyorum gerçekten.

aldatıldığını öğrenen kadının ilk tepkisi

tepkisizliktir.

bu kalp seni unutur mu

ne hayal kırıklığıyla söylenir, ne yılgınlıktır hissedilen... benliği alır, uzaklara götürür gerçekten.