bugün
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz36
- memesi küçük olmak18
- emmanuel emenike17
- suriyeliler suriye'ye dönsün15
- iğrenç bir his tarif et31
- karınıza kaşarlı poğaça yapar mısınız15
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek16
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği9
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi12
- icardi190526
- insana kendini kötü hissettiren şeyler26
- bik bik bu sözlüğün divasıdır10
- anın görüntüsü14
- yazarların ruh hali10
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekler arasından seri katil çıkmaması9
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- sel felaketinin nedeni cehapedir13
- fake hesabım için nick önerileri8
- türkiye de 120000 atatürk heykeli olması17
- mustafa sandal'ın 1 mayıs paylaşımı14
- ben bu davanın savcısıyım9
- sözlüğün en götü güzel kızı21
- düşün ki o bunu okuyor13
- 1 mayıs8
- ahirette sorulacak ilk soru9
- en yaşlı özelliğiniz13
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- oksijensizsu14
- güne bir şarkı bırak11
- 1 mayıs 2024 borussia dortmund psg maçı9
- uludağ sözlüğün bitmiş olması19
- sözlük kızlarını kategorize eden utanmazlar18
- kocamsunun hazırladığı sürpriz15
- tilki ailesi9
- japonyada düşen insana yardım edenler12
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge42
- club'a gidiyor musun diyen erkek9
- hamas bir terör örgütüdür9
- sözlük erkeğinden damat olmaz30
- temizlik hastası eşle sevişme öncesi diyaloglar12
- 30 nisan 2024 bayern münih real madrid maçı24
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız8
- fatih terim'in yuhalanması16
- sürekli milletin entrylerini eleştiren tip11
- crop giyen erkek11
- nazar değdi sözlük12
entry'ler (83)
25 yaşını aşmamış, 5 yıl ilişki tecrübesi olan, askerlik sorunu olmayan. cümlesindeki gizli kevaşeyi bulunuz.
tanım: zaman kaybı olarak nitelendirilen kadın.
tanım: zaman kaybı olarak nitelendirilen kadın.
atları da vururlar.
yeni bireyde olası genetik bozuklukları, sakatlıkların oluşmasını sağlayacak insandır.
ütü yapacak biri.
başarılı bir psychedelic trance dj i.
(bkz: hectic)
http://www.youtube.com/watch?v=B0o8TbgLuQM
http://www.myspace.com/djdali5
(bkz: hectic)
http://www.youtube.com/watch?v=B0o8TbgLuQM
http://www.myspace.com/djdali5
Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Kıyıda köşede gülüşün kaybolmuş
Ne olur terketme yalnızlık çok acı
Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte
Sen kadınım.
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Kıyıda köşede gülüşün kaybolmuş
Ne olur terketme yalnızlık çok acı
Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte
Sen kadınım.
becerilerini gösterebilmek için daima başkası tarafından desteğe, poh pohlanmaya ihtiyaç duyan erkektir.
ağır kesiklerin ardında,
kesilir nefesim.
ve güzelsin sen
bulutların süzülüşü gibi,
denizin üzerinde.
ayrı renklerinde
farklı tonların.
kesilir nefesim.
ve güzelsin sen
bulutların süzülüşü gibi,
denizin üzerinde.
ayrı renklerinde
farklı tonların.
ilk öpüşmedir.
sevgili aşamasına geçilmemiştir henüz ve hisleri belli etmek, açılabilmek için içersin zurna gibi olursun da görüntü ikili üçlü gelmeye başlar ya o an bulunan ilk musluğun altına baş sokulur, kafa bir nebze toparlanır ve arkanı döndüğünde oradadır. elinde havluyla başını kurulamaya başlar. işte o an çekersin belinden ve yapışırsın dudaklara...
sevgili aşamasına geçilmemiştir henüz ve hisleri belli etmek, açılabilmek için içersin zurna gibi olursun da görüntü ikili üçlü gelmeye başlar ya o an bulunan ilk musluğun altına baş sokulur, kafa bir nebze toparlanır ve arkanı döndüğünde oradadır. elinde havluyla başını kurulamaya başlar. işte o an çekersin belinden ve yapışırsın dudaklara...
korhan futacı ve kara orkestra parçası.
Öbür dünyanın kralıyım
Donmuş mabette soytarıyım
Siyah kumlarım denizim ah
Bu yüzden seni her gün sayıklarım
Büyük kuşların avcısıyım
Uzun yolların ayaklarıyım
Öbür dünyanın kralıyım of
Bu yüzden seni her gün sayıklarım
Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
Gideceğim yeri severim derdin sonunda
Artık yoksa varsa kalan aklımda
Öleceğimi bilmek kollarında
Büyük kuşların avcısıyım
Uzun yolların ayaklarıyım
Öbür dünyanın kralıyım of
Bu yüzden seni her gün sayıklarım
Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
Gideceğim yeri severim derdin sonunda
Artık yoksa varsa kalan aklımda
Öleceğimi bilmek kollarında
Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
Gideceğim yeri severim derdin sonunda
Artık yoksa varsa kalan aklımda
Öleceğimi bilmek kollarında Hey
Öbür dünyanın kralıyım
Yuvarlanır giderim kollarından aşağılara
Öbür dünyanın kralıyım
Yuvarlanır giderim kollarından aşağılara
Yeni bir mahsulüm kalırım
Yeni bir mahsulüm kalırım
Yuvarlanır bilirim dallarımdan aşağılara
(bkz: pavurya)
https://www.youtube.com/watch?v=09gh4sAEWGs
Öbür dünyanın kralıyım
Donmuş mabette soytarıyım
Siyah kumlarım denizim ah
Bu yüzden seni her gün sayıklarım
Büyük kuşların avcısıyım
Uzun yolların ayaklarıyım
Öbür dünyanın kralıyım of
Bu yüzden seni her gün sayıklarım
Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
Gideceğim yeri severim derdin sonunda
Artık yoksa varsa kalan aklımda
Öleceğimi bilmek kollarında
Büyük kuşların avcısıyım
Uzun yolların ayaklarıyım
Öbür dünyanın kralıyım of
Bu yüzden seni her gün sayıklarım
Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
Gideceğim yeri severim derdin sonunda
Artık yoksa varsa kalan aklımda
Öleceğimi bilmek kollarında
Ölmek varsa yoksa bir gün kollarında
Gideceğim yeri severim derdin sonunda
Artık yoksa varsa kalan aklımda
Öleceğimi bilmek kollarında Hey
Öbür dünyanın kralıyım
Yuvarlanır giderim kollarından aşağılara
Öbür dünyanın kralıyım
Yuvarlanır giderim kollarından aşağılara
Yeni bir mahsulüm kalırım
Yeni bir mahsulüm kalırım
Yuvarlanır bilirim dallarımdan aşağılara
(bkz: pavurya)
https://www.youtube.com/watch?v=09gh4sAEWGs
insanların hayvanlardan çok şey öğrenmesi gerektiğini anlatan belgeseldir. öğreneceğimiz yerde istilacı tutumumuzla varlıklarını tehlikeye atmamızda cabası.
(bkz: the humans are coming)
(bkz: the humans are coming)
amerikan orta sınıfının bencil, ikiyüzlü ve kendisine ve çevresine yabancı tavrını filmlerinde hicivsel bir şekilde eleştiren todd solondz, mutluluktan (happiness, 1998) 11 yıl sonra çektiği savaş sırasında yaşamda eleştirel tavrını farklı meselelerle de geliştirme ve daha geniş bir alana yayma imkânı buluyor.
filmlerinde yerleşik değerlere, aile bireylerinin tiyatrovari yaşantılarına, sözde ahlakçılara, cinsel istismara ve sağ/sol ayrımı yapmaksızın yerdiği amerikanın politikalarına değinen solondz, son filminde 11 eylül sonrası amerikanın haletiruhiyesine de vurguda bulunarak; karakterlerinin kişisel olarak yaşadığı affetme/unutma ikilemini kolektif bir bilinç düzeyine taşıyor. bu sayede, amerikanın savaşlar nedeniyle dünyada yol açtığı yıkımlar üzerine de önemli tespitlerde bulunuyor.
her ne kadar savaş sırasında yaşam, mutlulukun devam filmi olarak ifade edilse de, yönetmen filmini, önceki filminin devamından çok bir döngünün yeni bir halkası olarak yorumluyor. bencilliklerinden dolayı mutluluğu bir türlü bulamayan farklı yaş gruplarından karakterlerin yaşadıklarını ekrana getiren mutluluk; sözde mutlulukların ve yalnızlığını saklayarak rol yapmaya çalışan, baskı altında kalmış çaresiz insanların hikâyesini anlatıyordu. filmde, yönetmen sadece kazananların ayakta kaldığı bir sistemi eleştirerek, sistemin bireylere dikte ettiği değerlerin altını oymaya gayret ediyordu. bu şekilde, sisteme uyum sağlamış gibi görünen ama aslında rol yapmaktan öteye geçemeyen sözde mutlu insanların da bir parodisini sunuyordu. üç kuşak amerikalının yaşamlarından kesitler aktararak, amerikan hayat tarzının bireyler üzerinde bıraktığı etkilere değinen solondz, böylece sıradanlaşma ve normal olma eğiliminin kökenlerine inme imkânı yakalıyordu. savaş sırasında yaşamda ise, bu eğilimin nedenlerinden çok sonuçlarını görüyoruz. daha doğrusu solondzun şimdiye kadar ki filmlerinde araştırdığı, tartıştığı ve eleştirdiği meseleleri 11 eylül sonrası toplumsal yaşama sinen paranoyayla birleştirerek, bir harman yaptığına tanık oluyoruz. yönetmenin kariyerini ve tavrını ifade etmesi bakımından bir özet niteliği taşıyan film, ayrıca bundan önceki filmlerinde kullandığı temaların daha genel bir söyleme de aracılık etmesi sebebiyle daha katmanlı bir yapıya sahip.
affetme/unutma ikilemi
mutlulukta sistemin dayatmacı tutumu nedeniyle sürekli dışarıda kalma korkusu yaşayan, kendini ifade etmekte zorluk çeken ve sürekli bir içsel çatışma yaşayan karakterlerin mutluluk arayışlarının sonuçlarına şahit olduğumuz savaş sırasında yaşam, bu nedenle bireylerin kendilerine ve çevrelerine verdikleri zararların da boyutlarını gösteriyor. eski sevgilisi intihar eden joyun sürekli onun hayaletini görmesi ve ondan af dilemeye çalışması, eski kocası küçük çocuklara tecavüz etmekten dolayı hapiste yatan trishin kocasını çocuklarına unutturmaya çalışması, helenin ailesini yok sayması ve küçük timmynin pedofili hastası olan babasının öyle olmadığına dair inkar çabaları bizlere mutluluk arayışının sonuçlanmadığını, tersine yeni sorunlarla devam ettiğini de göstermiş oluyor.
bu açıdan bakıldığında, film karamsar bir tablo çiziyor olsa da, filmin karamsarlığı esasında karakterlerin kendi çevrelerine ördükleri duvarları yıkmadıkça yüzleşmenin gerçekleşemeyeceğini ifşa etmesinden kaynaklanıyor. af dileyen karakterler unutmayı tercih ederek, sorunlarını bilinçaltına atıyor. bu davranışın yansımalarıysa her karakter özelinde farklı sorunlara yol açıyor. joy intihar eden eski sevgilisinden bilinçaltında bile af dilemekten çekinirken, onun bu sorunla yüzleşmeyerek kendini affettirmek için ölen sevgilisine benzer insanlara yardım etmeye çalışması aynı olayın tekrar etmesini ve joyun büyük bir çıkmazın içinde kalmasına sebep oluyor. helene baktığımızdaysa, onun ailesini unutma çabasının aidiyet sorununa, yabancılaşmaya ve ikiyüzlülüğe neden olduğunu görüyoruz.
affetmekle unutmak arasındaki ikilemin yaşanmasının önemli nedenlerinden biri, affetmenin bir kabul, unutmanın ise bir reddi içinde barındırmasıdır. af dilemek ve affetmek bir huzuru, unutmak ve unutturmaya çalışmak ise beraberinde yeni çatışmaları getirir. bu çatışmaların ortasında sıkışan karakterlerin özelinde bunların farklı anlamları olsa da, yönetmen bu ikilemin yol açtığı çatışma üzerinden savaş zamanında amerikaya da göndermede bulunur. film süresince diyaloglar ve televizyon haberleri aracılığıyla amerikanın neden olduğu savaşları hatırlatan ve bu şekilde ülkenin bilinçaltına gizlediği şeyleri yüzeye çıkarmaya çalışan yönetmen, bireylerin sadece içsel dünyalarında değil, dış dünyalarında da aynı çatışmayı yaşadığını ortaya koyar. kendisiyle yüzleşmesi gereken sadece bireyler değil, aynı zamanda ülkenin kendisidir de. amerikanın dışında, çok aleni bir şekilde belirtilmese de, örtük olarak yahudilik üzerinden avrupa da bu yüzleşme meselesine dâhil olur.
tiyatrallik ve kurmaca ilişkisi
başta pedofili olmak üzere diken üstü konuları filmlerinde anlatarak, dışarıdan normal gibi görünen amerikan orta sınıf ailelerinin yaşadığı yozlaşmayı açık eden todd solondz, filmlerinin sürekli bir kurmaca olduğunun da altını çizer. yönetmenin ele aldığı temaların diken üstü konumu düşünüldüğünde, bu bir gerekliliktir aynı zamanda. biri film içinde film şeklinde geçen ve kurmacaya gönderme yapan, diğeri ise şimdiki zamanda geçen ve bir orta sınıf ailenin yaşantısından bir kesitin aktarıldığı iki hikâyeden oluşan storytellingde (2001) yönetmenin bu tavrının nedenleri daha net bir şekilde ortaya çıkar. livingston ailesinin çözülüşünün belgeselini çeken yönetmen tobey, daha sonra çekmiş olduğu belgeseli bir eğlence malzemesi olarak sunar ve livingston ailesinin yaşadıklarının bir tüketim ürününe dönüşmesini sağlar. solondz, bu sayede yaşanmış olayların kameraya alınmasıyla aslında gerçekliğin yeniden üretildiğini ve bu şekilde gerçekliğin kurgulanarak bir pazarlama aracına dönüştürüldüğünü gösterir. mutluluk filminde olduğu gibi savaş sırasında yaşamda da bu yüzden, filmin kurmaca yanının altını çizen ve seyirciyi filme yabancılaştıran bir müzik kullanımı ve abartılı oyunculuklar vardır. yönetmen, aile yaşantısını, birlikte yenen yemekleri ve çiftlerin bir restoranda oturup konuşmalarını sık sık arka planda giderek yükselen ve diyalogları bastıran aryalarla keser ve yaşanan mizansenin tiyatralliğine vurgu yapar.
insanları kazananlar ve kaybedenler diye ikiye ayıran bir sistemde, bireylerin hayata tutunmak ve mutluluğu bulmak için çıktığı yolculuğu filmlerinde anlatan yönetmen, amerikan orta sınıfının ikiyüzlülüğünü, ailelerin bencilliğini, iletişimsizliği ve yabancılaşmayı da karakterlerinin yolculuklarında ortaya döker. didaktik bir anlatıma kaçmadan, karakterlerini iyi ve kötü diye tanımlamadan amerikan orta sınıfını hicv eder. mutluluk ve savaş sırasında yaşamda görüldüğü gibi solondzun dünyasında meleklere ve şeytanlara yer yoktur. kurbanlar da mağdurlar da aynı yolun yolcusudur. bir bebek sahibi olarak mutluluğu bulacağına inanan palindromesdaki (2004) aviva karakteri gibi solondzun karakterlerinin de yaşları değişir, ten renkleri değişir, içinde bulundukları yerler değişir, ama bir şey kalıcıdır: aviva hangi isimde olursa olsun, hangi bedende karşımıza çıkarsa çıksın o sadece mutluluğu arayan bir çocuktur. tıpkı oyun evine hoşgeldinizin (welcome to the dollhouse, 1995) dawn wienarı, mutlulukun joyu ya da savaş sırasında yaşamın trish gibi solondz filmlerinin melankolisi de belki bu mutluluk arayışının her seferinde yeni sorunlarla ağırlaşmasından kaynaklanır. savaş zamanını yaratan unsurlar onların kendilerine acı veren şeylerle yüzleşmekten kaçınmasında saklıdır. acı veren şeyler unutuldukça, karakterler de mutluluğun peşinde koşmaya devam eder. fakat yüzleşme gerçekleşmeden böylesi bir arayış nafiledir.
alıntı.
filmlerinde yerleşik değerlere, aile bireylerinin tiyatrovari yaşantılarına, sözde ahlakçılara, cinsel istismara ve sağ/sol ayrımı yapmaksızın yerdiği amerikanın politikalarına değinen solondz, son filminde 11 eylül sonrası amerikanın haletiruhiyesine de vurguda bulunarak; karakterlerinin kişisel olarak yaşadığı affetme/unutma ikilemini kolektif bir bilinç düzeyine taşıyor. bu sayede, amerikanın savaşlar nedeniyle dünyada yol açtığı yıkımlar üzerine de önemli tespitlerde bulunuyor.
her ne kadar savaş sırasında yaşam, mutlulukun devam filmi olarak ifade edilse de, yönetmen filmini, önceki filminin devamından çok bir döngünün yeni bir halkası olarak yorumluyor. bencilliklerinden dolayı mutluluğu bir türlü bulamayan farklı yaş gruplarından karakterlerin yaşadıklarını ekrana getiren mutluluk; sözde mutlulukların ve yalnızlığını saklayarak rol yapmaya çalışan, baskı altında kalmış çaresiz insanların hikâyesini anlatıyordu. filmde, yönetmen sadece kazananların ayakta kaldığı bir sistemi eleştirerek, sistemin bireylere dikte ettiği değerlerin altını oymaya gayret ediyordu. bu şekilde, sisteme uyum sağlamış gibi görünen ama aslında rol yapmaktan öteye geçemeyen sözde mutlu insanların da bir parodisini sunuyordu. üç kuşak amerikalının yaşamlarından kesitler aktararak, amerikan hayat tarzının bireyler üzerinde bıraktığı etkilere değinen solondz, böylece sıradanlaşma ve normal olma eğiliminin kökenlerine inme imkânı yakalıyordu. savaş sırasında yaşamda ise, bu eğilimin nedenlerinden çok sonuçlarını görüyoruz. daha doğrusu solondzun şimdiye kadar ki filmlerinde araştırdığı, tartıştığı ve eleştirdiği meseleleri 11 eylül sonrası toplumsal yaşama sinen paranoyayla birleştirerek, bir harman yaptığına tanık oluyoruz. yönetmenin kariyerini ve tavrını ifade etmesi bakımından bir özet niteliği taşıyan film, ayrıca bundan önceki filmlerinde kullandığı temaların daha genel bir söyleme de aracılık etmesi sebebiyle daha katmanlı bir yapıya sahip.
affetme/unutma ikilemi
mutlulukta sistemin dayatmacı tutumu nedeniyle sürekli dışarıda kalma korkusu yaşayan, kendini ifade etmekte zorluk çeken ve sürekli bir içsel çatışma yaşayan karakterlerin mutluluk arayışlarının sonuçlarına şahit olduğumuz savaş sırasında yaşam, bu nedenle bireylerin kendilerine ve çevrelerine verdikleri zararların da boyutlarını gösteriyor. eski sevgilisi intihar eden joyun sürekli onun hayaletini görmesi ve ondan af dilemeye çalışması, eski kocası küçük çocuklara tecavüz etmekten dolayı hapiste yatan trishin kocasını çocuklarına unutturmaya çalışması, helenin ailesini yok sayması ve küçük timmynin pedofili hastası olan babasının öyle olmadığına dair inkar çabaları bizlere mutluluk arayışının sonuçlanmadığını, tersine yeni sorunlarla devam ettiğini de göstermiş oluyor.
bu açıdan bakıldığında, film karamsar bir tablo çiziyor olsa da, filmin karamsarlığı esasında karakterlerin kendi çevrelerine ördükleri duvarları yıkmadıkça yüzleşmenin gerçekleşemeyeceğini ifşa etmesinden kaynaklanıyor. af dileyen karakterler unutmayı tercih ederek, sorunlarını bilinçaltına atıyor. bu davranışın yansımalarıysa her karakter özelinde farklı sorunlara yol açıyor. joy intihar eden eski sevgilisinden bilinçaltında bile af dilemekten çekinirken, onun bu sorunla yüzleşmeyerek kendini affettirmek için ölen sevgilisine benzer insanlara yardım etmeye çalışması aynı olayın tekrar etmesini ve joyun büyük bir çıkmazın içinde kalmasına sebep oluyor. helene baktığımızdaysa, onun ailesini unutma çabasının aidiyet sorununa, yabancılaşmaya ve ikiyüzlülüğe neden olduğunu görüyoruz.
affetmekle unutmak arasındaki ikilemin yaşanmasının önemli nedenlerinden biri, affetmenin bir kabul, unutmanın ise bir reddi içinde barındırmasıdır. af dilemek ve affetmek bir huzuru, unutmak ve unutturmaya çalışmak ise beraberinde yeni çatışmaları getirir. bu çatışmaların ortasında sıkışan karakterlerin özelinde bunların farklı anlamları olsa da, yönetmen bu ikilemin yol açtığı çatışma üzerinden savaş zamanında amerikaya da göndermede bulunur. film süresince diyaloglar ve televizyon haberleri aracılığıyla amerikanın neden olduğu savaşları hatırlatan ve bu şekilde ülkenin bilinçaltına gizlediği şeyleri yüzeye çıkarmaya çalışan yönetmen, bireylerin sadece içsel dünyalarında değil, dış dünyalarında da aynı çatışmayı yaşadığını ortaya koyar. kendisiyle yüzleşmesi gereken sadece bireyler değil, aynı zamanda ülkenin kendisidir de. amerikanın dışında, çok aleni bir şekilde belirtilmese de, örtük olarak yahudilik üzerinden avrupa da bu yüzleşme meselesine dâhil olur.
tiyatrallik ve kurmaca ilişkisi
başta pedofili olmak üzere diken üstü konuları filmlerinde anlatarak, dışarıdan normal gibi görünen amerikan orta sınıf ailelerinin yaşadığı yozlaşmayı açık eden todd solondz, filmlerinin sürekli bir kurmaca olduğunun da altını çizer. yönetmenin ele aldığı temaların diken üstü konumu düşünüldüğünde, bu bir gerekliliktir aynı zamanda. biri film içinde film şeklinde geçen ve kurmacaya gönderme yapan, diğeri ise şimdiki zamanda geçen ve bir orta sınıf ailenin yaşantısından bir kesitin aktarıldığı iki hikâyeden oluşan storytellingde (2001) yönetmenin bu tavrının nedenleri daha net bir şekilde ortaya çıkar. livingston ailesinin çözülüşünün belgeselini çeken yönetmen tobey, daha sonra çekmiş olduğu belgeseli bir eğlence malzemesi olarak sunar ve livingston ailesinin yaşadıklarının bir tüketim ürününe dönüşmesini sağlar. solondz, bu sayede yaşanmış olayların kameraya alınmasıyla aslında gerçekliğin yeniden üretildiğini ve bu şekilde gerçekliğin kurgulanarak bir pazarlama aracına dönüştürüldüğünü gösterir. mutluluk filminde olduğu gibi savaş sırasında yaşamda da bu yüzden, filmin kurmaca yanının altını çizen ve seyirciyi filme yabancılaştıran bir müzik kullanımı ve abartılı oyunculuklar vardır. yönetmen, aile yaşantısını, birlikte yenen yemekleri ve çiftlerin bir restoranda oturup konuşmalarını sık sık arka planda giderek yükselen ve diyalogları bastıran aryalarla keser ve yaşanan mizansenin tiyatralliğine vurgu yapar.
insanları kazananlar ve kaybedenler diye ikiye ayıran bir sistemde, bireylerin hayata tutunmak ve mutluluğu bulmak için çıktığı yolculuğu filmlerinde anlatan yönetmen, amerikan orta sınıfının ikiyüzlülüğünü, ailelerin bencilliğini, iletişimsizliği ve yabancılaşmayı da karakterlerinin yolculuklarında ortaya döker. didaktik bir anlatıma kaçmadan, karakterlerini iyi ve kötü diye tanımlamadan amerikan orta sınıfını hicv eder. mutluluk ve savaş sırasında yaşamda görüldüğü gibi solondzun dünyasında meleklere ve şeytanlara yer yoktur. kurbanlar da mağdurlar da aynı yolun yolcusudur. bir bebek sahibi olarak mutluluğu bulacağına inanan palindromesdaki (2004) aviva karakteri gibi solondzun karakterlerinin de yaşları değişir, ten renkleri değişir, içinde bulundukları yerler değişir, ama bir şey kalıcıdır: aviva hangi isimde olursa olsun, hangi bedende karşımıza çıkarsa çıksın o sadece mutluluğu arayan bir çocuktur. tıpkı oyun evine hoşgeldinizin (welcome to the dollhouse, 1995) dawn wienarı, mutlulukun joyu ya da savaş sırasında yaşamın trish gibi solondz filmlerinin melankolisi de belki bu mutluluk arayışının her seferinde yeni sorunlarla ağırlaşmasından kaynaklanır. savaş zamanını yaratan unsurlar onların kendilerine acı veren şeylerle yüzleşmekten kaçınmasında saklıdır. acı veren şeyler unutuldukça, karakterler de mutluluğun peşinde koşmaya devam eder. fakat yüzleşme gerçekleşmeden böylesi bir arayış nafiledir.
alıntı.
21 eylül 1955 paris doğumlu fransız aktör.
http://en.wikipedia.org/wiki/Fran%C3%A7ois_Cluzet
http://www.imdb.com/name/nm0167388/
http://en.wikipedia.org/wiki/Fran%C3%A7ois_Cluzet
http://www.imdb.com/name/nm0167388/
niteliksel, dinamik bir gelişimdir.
bellek ve bilinç ile iç içe ilerler.
"evrende iki benzer şey yoktur. iki özdeş an da olamaz. iki özdeş an'ı deneyimleyebilecek bir bilinç, belleksiz bir bilinç olacaktır."
henri bergson
bellek ve bilinç ile iç içe ilerler.
"evrende iki benzer şey yoktur. iki özdeş an da olamaz. iki özdeş an'ı deneyimleyebilecek bir bilinç, belleksiz bir bilinç olacaktır."
henri bergson