bugün

entry'ler (11)

özel hayattan insan silmek

her kişinin hayatında en az bir kere yaşamış olduğu durumdur. bu eylemi icra etmeye karar vermektir asıl sancılı olan.
insanlar -en azından benim için öyle- kendilerini tamamlayabilenlerle dost olma eğilimi gösterirler ki, dostluğun doğasında var olan bir durumdur bu. şayet o dost, kişiye gereksiz acı ya da rahatsızlık vermeye devam ediyorsa yavaşça uzaklaştırılır özel hayattan.
bir sonraki safhası iletişimin azalması ya da azaltılması; buna müteakiben de sosyal hayatından çıkartılmasıdır.
dediğim gibi, bu eylemin karar süreci sancılıdır; ancak ilerleyen zamanlardaki sancılar da beraberinde gelmektedir. Şayet, birlikte vakit geçirilmiş, dertleşilmiş, iç dökülmüşse, kişi illa ki bunları aklına getirmektedir. ve hatta birlikte içilen çaylar özlenmektedir.
bu safhanın da belli bir ömrü olmakla birlikte, sonraki safhada, hissizleşilir. söz konusu dostun lafı açıldığında öyle eskisi gibi heyecanlanılmadığı fark edilir.
en son aşılması gereken engel de rüyalar olmaktadır. travmanın şiddetiyle olan doğru orantıyla dost birçok kez rüyalarda görülür ve finito..
arada bir halen birlikte olmuş olsaydık hayalleri kişinin gözlerinin önüne gelse de, ne o dost eski dosttur artık, ne de siz aynı kişisinizdir..
dolayısıyla, çok da zor değildir özel hayattan insan silmek..

panopticon

Foucault'un panopticon düsüncesi birden fazla kisi, sey ya da kurum tarafından gözetlenmek anlamına gelmektedir.
algıyı sekillendiren bir özelligi vardır Güc'ün.

Daire seklinde dizilmis hapishane hücrelerinin orta alanındaki kule metaforundan yola cıkarak, bakan, izleyen kisinin görülmedigi durumları acıklamaktadır.
öyle bir dünya ki herhangi bir engel olmadan izleyebilmek o kuruma ya da kisiye muazzam bir efendilik payesi sunmaktadır.

body and modern society

(bkz: Michel Foucault)
Foucault'un üzerinde sık sık durdugu, beden ve modern toplum ilişkisini irdeleyen konu, alan. Bu abimize göre, insan bedeni ve yasamı güç ilişkilerinin hedefidir, ve bu güç ilişkileri insan bedenini ve yasamını uysal, yumusak, pasiv kılmaktadır. bu güc ilişkileri harici gücler degildir, bilakis, içselleştirilmiş oto-kontrol mekanizmasıdır. manyetik alana benzetmistir bu güç mekanizmasını Foucault.

biopower

(bkz: Michel Foucault) tarafından ortaya atılan, saglık ve normallik kavramlarını bilimsel olarak ickinlestirilmesi anlamında kullanılan terim.
biopower'ın kontrolü, bilimsel bilgiye dayalı olarak profesyonel gruplar tarafından yürütülmektedir ki buna biopolitics denmektedir.
insan bedenini organize bilgiye baglama, onunla ilişkilendirme sanatıdır.
buradaki amac, toplumsal kontrolü, bireyler ve toplumsal yapılarla (beden) baglantı kurarak ele gecirmektir.
biopower alanındaki farklı güçler oyle bir organize olmustur ki kendi organizasyonlarını oluşturmuşlardır.
''Güç her yerdedir, bunun sebebi, her seyi kapsaması degil, her yerden geliyor olmasıdır.''
Biopower ''Bedenlerin (bireylerin) ve insanların kontrollerini ele geçirmek için düzenlenen sayısız ve farklı teknikler bütünüdür.''
''Gücü kullanan kurumlar'': (aile, ordu, okullar, tıp/kamu saglıgı, polis vs.)

biopower: ''kapitalizmin gelişmesinde etkili bir unsurdur,'' demistir foucault.

michel foucault

1926 yılında Fransa'da dogmus olan ünlü filozof, aydın. tıp, egitim, psikiyatri gibi kurumlar üzerinde, cinselliğin tarihcesi gibi konular üzerinde muazzam arastırmalar yapmıs, eserler vermiştir.
nietzche, kant gibi filozoflardan izler tasımaktadır. ele aldıgı konulardan birkacını asagıya yazalım da tam olsun:

The history of sexuality (Cinselligin tarihi)
Power (güç, iktidar)
Right to live (yasam hakkı) right to die (ölme hakkı) ile esdegerdir. zenginligi, vergileri, ürünleri, malları, hizmetleri, iş gücünü kontrol edenler yasamdaki yasam ve ölüm hakkını da kontrol eder. bunlara ornek de verir Foucault ; krallar, lordlar, toprak ve köle sahipleri... yiyecekleri, savas ve barısı kontrol edenler kimlerin yasayacagına kimlerin de yok olacagına karar verirler.

Günümüzdeki iktidar ve güc ilişkilerine gelince, Foucault gücün artık yasam ve ölüm üzerinde söz sahibi olmaktan gecmedigini soyler. ölüm cezası istisna olsa da, az kullanılan ve de toplumun ortak yararı icin hala yürürlükte olan bir uygulamadır.
Bunun yerine yasam kalitesinin yükseltilmesi önem tasımaktadır.

Bio-Power

Günümüzde güc teknolojisine verilen ad. bio-power tüm nüfusun kontrol altına alınmasını saglayan farklı teknikler kullanılarak uygulanmaktadır. dolayısıyla insan bedeninin bir makine gibi düsünülmesi yani üretici, verimli kullanıslı gibi özelliklere sahiptir. popülasyonları daha fayla disiplin altına almak icin genelikle ordu, egitim ve iş dünyasında kullanılır.

collective conscience

(bkz: kolektif vicdan)
Emile Durkheim a göre insanoglunun arzu ve çıkarları ancak bireyin haricinde/dısında vücut bulan güçler tarafından kontrol altında tutulabilir. bu harici güce Durkheim Kolektif vicdan demistir. Collective conscience, bir kültürün düşünceleri, değerleri, normları, inançları ve ideolojileri tarafından ifade edilen ortak bir toplumsal bağdır.

kolektif vicdan toplumla birlikte dogdugu icin, Durkheim'a göre zayıflayan grup bagları beraberinde kolektif vicdanın da zayıflamasını getirmektedir. bu iki baglantıyı ele aldıgı the division of labor in society (1893) ve Suicide (1897) kitapları oldukca onemlidir.

anomie

Emile Durkheim tarafından modern bireyin topluma adapte olamamasıyla gerceklesen catışma hali olarak adlandırılmış durum. Durkheim'a gore bağların zayıflamasıyla birlikte toplumun bireyin arzu ve ilgileri üzerindeki kontrolcü etkisi azaldığında, bireyler kendi araçlarına yönelmektedirler.

insanların bu ikili doğasından dolayı ahlaki kılavuzlugun cöküsüyle birlikte yoldan sapma, toplumsal huzursuzluk, mutsuzluk ve baskı artmaktadır.

"The more one has, the more one wants, since satisfactions received only stimulate instead of filling needs"  (Durkheim, 1951, p. 248).
diger bir deyişle, ne kadar cok sahip olursak o kadar cok isteriz. bunun nedeni de, bundan alınan tatmin ihtiyacları gidermek yerine daha fazla ihtiyaca sebep olmaktadır.

Durkheim'a göre anomienin iki büyük sebebi vardır: iş bölümü ve hızlı toplumsal değişme. Elbette ki bu ikisi de modernite ile alakalı koşullardır. giderek artan iş bölümü, kişinin kendini daha geniş toplulukla özdeşleştirmesini azaltırken dolayısıyla insan davranışı üzerindeki sınırları azaltır. bu şartlar toplumsal entegre olamama (bkz: social disintegration), yüksek oranda egosentrik davranış, normlara aykırı davranış ve otoriteye duyulan güvensizliğe yol açmaktadır.

human dualism

Emile Durkheim'ın ortaya koyduğu, insanların iki türlü vicdanı oldugunu anlatan ifade. Durkheim'a göre, toplumların ve grupların ortak bir vicdanı bulunurken, bireylerde de daha kişisel ve farklı vicdan bulunmaktadır. bu ikincisi bizi biz yapan birey yapan bir vicdandır.

Toplum bizi aşmaktadır, ve bizden kendimizi aşmamızı istemektedir; insanların kendini geride bırakabilmeleri ve kendilerini aşabilmeleri için kendi doğalarından uzaklaşmaları gerekmektedir. dolayısıyla bu uzaklaşma acı dolu gerilim ve sürtüşmelere sebep olmaktadır. (Durkheim, 1914, s. 163)

“It is not without reason, therefore, that man feels himself to be double: he actually is double….In brief, this duality corresponds to the double existence that we lead concurrently; the one purely individual and rooted in our organisms, the other social and nothing but an extension of society” (Elementary Forms, [1914] 1973, p. 162).

Burada Durkheim, insanın kendisini double/çift hissettiğini ve aslında çift oldugunu öne sürmektedir. bu durum da aynı anda bu çift olma durumunu gerçekleştirmemize yani organizmamızda yerleşik olan ve tamamen şahsi olan varoluşumuzu; diğer yandan da toplumsal olup, toplumun bir uzantısından öte gidemeyen bir varoluşu tanımlamaktadır.

Bizim salt kişisel yanımız tüm istek ve arzularda bir tatminlik duygusu aramaktadır. bunun sınırı yoktur. insanların bu yönü, Durkheim ın anomie olarak adlandırdıgı bir koşula götürür.

emile durkheim

Sosyoloji'nin kurucu babası olarak bilinen Fransız toplumbilimci.
Toplumbilimine yaptığı katkılar ise şöyle sıralanabilir:
-Sosyolojiyi diger sosyal bilimlerden ayırmış ve farklı yonlerini ortaya koymuştur.
-Kuramsal spekülasyonlara destek olması acısından empirik veriler üzerinde vurgu yapmıstır.
-işbölümü ve onun toplumsal hayat üzerindeki etkilerini vurgulamıştır.
-ortak değerler ve ahlaki kuralların gerekliliği ya da kolektif vicdan üzerine tartışmıştır.
-Functionalism yani işlevsellik de katkıda bulunduğu konulardan biridir.

Durkheim'a gore; toplumsal gercekler sosyolojinin konusudur. Dolayısıyla da biyolojik ve psikolojik olgulardan ayrı çalışılması gerekmektedir.

toplumsal gerçekler, bireyler üzerinde ikna edici etkiye sahip olan davranış biçimleridir.

sosyalleşme ve eğitim yoluyla bu kurallar bireylerin bilincinde yerleşmeye başlar. boylelikle bu sınırlamalar ve yol gösterimler ile bireyler toplumsal kurallara uymaya başlarlar.

(bkz: Human dualism) bu kavramı anlatırken Durkheim, insanlarda iki tür bilincin-vicdanın oldugunu bildirir. Ona gore, ilki grup vicdanı, digeri ise sahsi ve farklı olan vicdan. bu ikincisi bizi birey yapan vicdandır.

roland barthes

1915*1980 yılları arasında yasamıs olan (bkz: semiologist), göstergebilimci.

göstergebilimini kültürel eleştiri aracı olarak kullanmıstır. uzmanı olduğu alanlar film, fotoğraf, moda ve pazarlamada kullanılan dil ve bunların kültürel bir olgu yönünden irdelenmesidir.

göstergebilimi (bkz: semiology)sign yani işaretlerin dilbilime dayalı sekilde calısıldıgı bilimdalıdır.
Semiotics ise işaretlerin mantıga dayalı olarak calısıldıgı bilim dalıdır.

Barthes'a gore fotoğraf, kodu olmayan (bkz: code) bir mesajdır.

ferdinand de saussure

1853- 1913 yilları arasında yasamıs olan Isvecli dilbilimci. Structural Linguistic denilen yapısalcı dilbilimi'nin temelini atmistir. Saussure'un dilbilime katkılarını özetleyecek olursak, asagıdaki temel prensipleri görmekteyiz.
- Dil Nedir?
'' A system of signs that express ideas'' Yani düsünceleri, fikirleri ifade eden isaretler sistemidir. Language yani dil iki önemli bölümden oluşur:
Langue, yani belirli bir dil toplumunun içselleştirdigi soyut dil sistemi,
Parole, yani konuşmanın bireye ve uygulamaya dökülmüş somut hali.
konuşma yani parole heterojendir, diger bir deyişle alakasız ve farklı unsurlardan oluşur.
Dil, yani langue homojendir, zira psikolojiye baglı olan anlamlar bütünü ve sound imagelerden oluşmaktadır.

- Sign
Saussur'a göre sign iki bolümden oluşmuştur: signifier (sound image) ile signified (concept)
Sound image* psikolojik olup somut bir varlığı yoktur.

-Arbitrariness *

Bir isaretin (bkz: sign)herhangi bir kavramla ilintili olmasının dogal, mantıklı bir acıklaması yoktur; bilakis tamamen keyfidir. Saussure bu konuyla ilgili olarak (bkz: at) (bkz: pferd) (bkz: horse) örnegini vermiştir.

Dil, birbiriyle baglı sistemlerden olusmaktadır. bu sistemler; (bkz: paradigmatic) (bkz: syntagmatic)

- Synchronic Diachronic Eksenler