bugün

sevdiği entry'ler

tevratta bitkilerin güneşten önce yaratılması

ibrahimi dinlerin hepsinde sırıtan bir çok şey vardır.
ibrahimi dinlerin çoğu sümer dini efsanelerinden etkilenir.
galiba hz ibrahim sümer tarihinden etkilenmiş.
Baştan Adem insan ismi değildir, bizzat Adem tanımlamasının sözcük anlamı insan/insanlık demektir.
Bu tanımalama günümüz Türkçesinde kullandığımız Adam tanımlamasıyla aynı kökten gelmektedir.
Fransızcada ise ilk insan veya insanlık anlamına gelen Adem sözcüğünün yazılışı Türkçe "Adam" tanımlaması gibi yazılmaktadır.
Türkçede kullandığımız "Adam" sözcüğü bir insana, bir topluluğa veya bir ulusa vurgu değildir. Adam tanımlaması, oluşumunu tamamlamış, düşünen, aklını çalıştırabilen ,varlığını sorgulayabilen mükemmel varlık anlamında diyebiliriz.
Kuran'ı kerim, Araf:7 suresinde "Allah "Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonrada meleklere Adem'e secde edin dedik" der.
Baştan sizi yarattık diye çoğula vurgu yapan Allah, ayetin devamında biçim verildikten sonra tekil olarak Adem sözüğünü kullanıyor. Ayette verilen çoğul yaratılış vurgusundan sonra Allah Ademe biçim verdiğini ve meleklerin Adem'e secde edilmesini istediğini söylüyor.
Bu sureden anladığımız, Adem'in ilk insan olmadığıdır. Adem, Allah tarafından sorumumluluk verilen, Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi ilk insand diyebiliriz.
Homo Sapiensler olarak isimlendirilen bizim gibi insan neslinin varoluş tarihi 200 bin yıl öncesine dayanmışken semavi kitaplarda adı geçen peygamberler sinsilesinden yola çıkarak ilk insan olduğununa inanılan Adem'e ulaşanlar en son m.ö. 4 bin yıl geriye gidebilmektedirler.
Oysa bizim gibi düşünen, yargılayıp sorgulayan, aklını çalıştırabilen insan ırkının oluşumu 200 bin yıl öncesine gidiyordu. Bilime inanmamız gerektiğini Allah, Kuran'da işi ehline verin diye belirtiyor.Bilimsel verilere güvenerek bilimsel bulgularla yol almamız daha köksel bilgiler edinmemizi sağlayacaktır.
Kuran'da Adem ile ilgili kesin bir tarih verilmezken eski Ahit Tevrat'tan ve yeni Ahit incil verilerinden yola çıkan Hiristiyan din bilimcileri dünyanın yaşınında ancak 15 bin yıl olduğunu iddia etmişlerdi.
Oysa evrenin oluşmasını sağlayan büyük patlama 14 milyar yıl önce, evrenin başlangıcından sonra devam eden oluşum sürecinde yaşadığımız yer küre 4.5 milyar yıl önce biçimlenmeye başlamıştı.
Dünyanın 4.5 milyar yıllık varlığında ilkel yaşam ise tahminen 3.5-3.8 milyar yıl önce oluşmaya başlamıştı.
Tevrat'ta ise dünyanın 6 günde yaratıldığı yazmakta !!!
Kuran Hud suresine göre yer ve gök 6 günde yaratılmıştı. Fusilet 9,12'ye göre ise dünya 4 günde yaratılıyor !!!
Kuran'da sayısı bilinmeyen binlerce peygamberin gelip geçtiğinden söz edilmesinden dolayı, adı geçen peygamberleri sürerek Ademe ulaşarak bir tarih çıkarmakta mümkün değildir.
Ms 325 yılında pagan kral Konstantin tarafından yazdırılan yeni Ahit'ten yola çıkarak gerçek bilgiye ulaşmak ise imkansızdır.
Böyle bir derdi nede kaygısı olmayan Konstantin'in amacı yahudi geleneğinden gelen isa öğretisi ve Tengri inancı öğretisi karşısında yok olmak üzere olan pagan inancını tekrar yaşatmaktı, bunda gerçekten başarılıda oldu.
isa öğretisi, incil adı altında omurgası Güneş kültü olguları olan bu inançtan yola çıkarak dünyanın ve Adem'in yaşı belirlenebilir, lakin bunlar asla bilimsel gerçek veriler olarak kabul edilemez.
Tarihte de olduğu gibi bilimsel bulguların sürekli karşısında olan Vatikan, bilimsel araştırmalar yapan insanları şeytanla işbirliği yapan sapkınlar oldukları gerekçesiyle haklarında verdiği fetvalarla bilim insanlarının bir kısmını idam etmiş, bir kısmınıda zindanlara atmıştı.
1564 yılında ölen ünlü italyan fizikci ve astronomi uzmanı Galile Galileo'da Vatikan'ın tutuklattırıp bir müddet hapise attığı kişidir. Vatikan Papa'sının yargıç olduğu, konsillerden oluşan savcılar huzurunda hatalı olduğunu söylemesinden sonra Galileo ancak özgürlüğüne kavuşabilmişti.
Sonuçta canını kurtarabilmek için dünyanın yuvarlak olmadığını ve kendinisin hatalı olduğunu söylemek zorunda kalan Galileo, kendisinin inançlı bir insan olduğunu ve bu bilgilerin inançlara zarar vermeyeceğini, aksine yararlı olduğunu söylemesine rağmen konsili ve Vatikan Papa'sını ikna edememişti.
Çünkü incil 24:1'de dünya yüzeyinin dümdüz olduğu açıkca belirtiliyordu.
49:36'da ise ufkun dört köşe olduğu ve yine dünyanın düm düz olduğu yazıyordu.
4 asır sonra bilimin karşında darmandağın olan dogmalarından dolayı 1982'de Papa Jean Paul Hiristiyanlık inancı adına Galileo'dan özür dilemek zorunda kalmıştı.
Şu saçmalığa bir bakın, katolik inancına göre yeryüzünde Allah'ın tek temsilcisi olduğuna, Allah'ın sadece onunla konuştuğuna ve asla hata yapmayacağına inanılan Papa, 400 yıl öncesi Papa'nın fetvasından dolayı özür diliyor !!!
Bunun anlamı; Tanrı 400 yıl önce yanılmış ben onun adına özür diliyorum demektir !!!
Galileo gibi bilim insanlarını önce sapkın ilan eden Vatikan yakında bu insanları Aziz ilan ederse hiç şaşırmayın, çünkü Vatikan baştan sapkın olarak lanetlediği kişileri asırlar sonra Aziz ilan etmiştir.
Vatikana göre Tanrı önce yanılıyor, incil'deki söylemlerini eleştiren insanları sapkın ilan ediyor, diri diri yakılmalarını emrediyor. Daha sonra aracı olan Papa ile yanıldığını söyleyerek özür dilenmesini emrediyor !!!
Jeanne Dark buna en güzel örnektir. Vatikan önce Jeanne Dark'ı odun üstünde diriri diri yakmıştı, günümüz Papası Benedikt ise onun azize olduğunu ilan etti !!!
Vatikan, sapkın, şeytanla işbirliğine girdi diye yaktığı bir insanı daha sonra Azize olduğunu ilan ediyor !!!
Hiristiyanlık inancı tarihinde sürekli emrettiği katliamlardan sonra pişman olan, sürekli hata yapan ve sonra özür dileyen bir Tanrı betimlenmesiyle karşı karşıya kalyoruz
Bir daha bilimsel tespitler yapmayacağını ve yanılmış olduğunu söyleyen Galileo meydanda diri diri yakılmaktan kurtulmuştu. Galileo'dan özür dileyen Papa ikinci J.Paul, Jeanne Dark'ın Azize olduğunu ilan eden Papa Benedikt hernedense 1548 Nola doğumlu Köpernik'in yolundan giden Girardano Bruno'yu ağızlarına bile almıyorlar.
Aradan beş asır geçmesine rağmen Bruno'nun diri diri yakılmış olmasından Vatikan hala pişmanlık duymuyor !!!
Bruno, evrenin merkezinde sabit düz bir dünyanın olmayacağı gibi bilimsel verilerinin yanında, dünyanının yaratılmış olamayacağını, Meryemin bakire olmadığı gibi felsevi düşünceleri kiliseyi rahatsiz ediyordu.
Yıllarca süren yargılanma sürecinde kirli düşünceleriyle insanları kandıran devlet düşmanı hain damgası yiyen Bruno, yargılanmasını yapan Venedik konsiline "itiraf edin siz benden daha çok korkuyorsunuz" sözünden çekinen konsil gerçektende çok korkmuş olmalı ki, kent meydanında yakmaya götürdükleri Bruno'nun önceden dilini kestirmişti.
Galileo ve Bruno davası gibi Vatikan'a bağlı kiliselerin birçok vukuatları ve katliamları vardır.
Fazla ayrıntılara girmeden Hiristiyanlığın en karanlık dönemlerinde kadınların yaban otlarından hazırladıkları iksirleri büyücülük ve vebanın sorumluları gerekçesiyle başlattıkları cadı avıyla yüzbinlerce kadın ve doğanın verdiği nimetlerden yararlanarak vebaya ve hastalıklara şifa arayan insanlar şeytanla işbirliği yapan sapkınlar oldukları gerekcesiyle meydanlarda kaynar kazanlar içinde haşlanmış, yada diri diri yakılmıştı.
Avrupayı kasıp kavuran veba salgınının nedeni sadece kadın ve kedilerdi vatikana göre !!!
Oysa bu insanlar açlıklarını gidermek ve veba salgınına derman arıyorlardı.
Veba salgınının önüne geçmek için çesitli bitkilerin enziminden derman arayan bir çok insan kilise tarafından şeytanla işbirliği yapan sapkınlar oldukları gerekçesiyle engizisyon mahkemelerinde işkenceye tabi turulmuşlardı.
Aynı Vatikan, Hiristiyan insancını red eden, milyonlarca Afrikalı Zenci ve Amerika yerlilerini öldürerek ruhlarını şeytanın elinden kurtardıklarını iddia etmişti.
Bu tür eylemlerini incil'den çıkardıkları ayetlerin verilerine göre yapmış olmalarından dolayı bilimsel tespitleri red eden incilin, Adem ile ilgili verilerine inanmamak ve güvenmemek gerekir.
Günümüz incil'i Tanrı'ın sözleri değil, kral Konstantin'in sözleridir.
Son dönemde Türkiye'de Saidi Nursi takipçileri olan Harun Yahya(Adnan oktar) ve Fetullahçılar gibi sözde dindar kişiler, insanlığın ve evrenin nasıl oluştuğunu anlatmak için uydurulmuş Emevi, Abbasi hadislerinde fazla bilgiye ulaşamadıkları için sürekli yeni ve eski ahitlerden alıntılar yaparak zarlayı zorlayı, bilim kurku öyküleriyle yaratılışı anlatmaya başladılar.
Kaynağı yalan, temeli çürük olan bu anlatımlar, insanları doğruya değil karanlıklara sürüklüyor.
Ne gariptirki bazı islami web siteleri Adem konusunu işlerken kaynak göstermeden incil'de ve Tevrat'ta geçen öyküleri bire bir anlatmaktadırlar.
Kuran'da Adem'in eşi Havva'nın nasıl yaratıldığına dair hiç bir vurgu bile yazmazken, islami bilgiler verdiklerini söyleyen bu insanlar, Havva'nın Adem'in sol kaburgasından yaratıldığını iddia etmektedirler.
Bu insanlar islam adı altında insanları bilim kurgu öyküleriyle oyalayarak, gerçekleri görmelerini engellemektedirler.
Kuran'da Ademin eşi olduğuna dair Havva'nın adı bile geçmez.
inananlar şunu iyi bilmelerilerki, Adem ilk insan değildir.
Dini verilerde Adem ile ilgili sunulan bilgilerin kaynakları çok zayıftır, inanılması güçtür, bilimsel bir dayanakları yoktur.
Bu nedenle Ademe ilk insan diyemeyiz
"Adem" sözcüğünün kök anlamlarından bir insan isminin olmadığı görülmektedir.
Kuran'da Allah "siz" diye genele, çoğula vurgu yaparak varlığın topraktan veya minarellerden yaratıldığını söylüyor.
Havva ile ilgili yaratılış konusunda Kuran'da hiç bir bilgi geçmez. Havva adı bile geçmemesinden dolayı yaratılışı ilgili dinsel hadis söylemlerinin bilimsel ve Kuran'sal olmadığınıda söyleyebiliriz.
Kuran Al-i imran 34, Meryem 58 surelerinde peygamberler sürecinin Ademle başladığı Nuh'la devam ettiği kesin bir dille belirtilmektedir.
Ademle ilgili bilgiler Tevratın tevsiri diyebileceğimiz "Midrash"ta verilmektedir.
Midrash'ta Adem tanımlaması şöyledir;
"Edam" ED = dünyanın merkezi, DAM = Kan, ruhun tahtı.
Mö 600'lü yıllarında yazılması biten Musevilik inancının kitabı Tevrat peygamberi Musa efsanevi bir kişiliktir.
Günümüze kadar arkeolojik araştırmalarda, eski Mısır tarihinde Musa ve sürgün ile ilgili tarihi hiç bir veriye ulaşılmamıştır.
Mısıra ilk gelen ibrani olan Yakub'un 12 oğlu, bir kızı ve 54 torunu vardı. Tevrat, Sürgün 12.40, 12.4 göre ibraniler Mısırda 430 yıl kalmışlardı.
Zamanında bir insanın yaşam süresini ortalama 30 yıl olduğunu gözönüne alırsak 15 nesil sonra sürgün olmuştu. 54 aileden 600.000 aileye 15 nesil sonra nasıl ulaşmış oluyorlar !!!
Bu bir mucize değilse sallama oluyor tabiki.
Aile başına 4 çocuk hesabı yapılınca 3.600.000 gibi astronomik ibrani sayısı çıkıyor ortaya.
Oysa o zamanda eski Mısır'ın tamamında yaşayan insanların sayısı ancak 2.800.000'di.
600.000 aile sayısı ise inkarda edilemiyor, çünkü Tevrat, çölde sayım bölümü 1:16'da 600.000 sayısı verilmiş.
Ne tuhafki Firavun ortusunun boğulduğu iddia edilen yerde 25 yıldır yapılan aramalarda ne bir kılıça, ne at arabalarına nede 3.600.000 kişinin göç ettiklerine dair hiç bir ize rastlanılmıyor.
(L'épigraphiste) Eski uygarlık yazıtlarında uzman olan Andre Lemaire şunları söylüyor; "genellikle Mısır sürgününü israilliler atalarının büyük göçü olarak anlatırlar. Yahudiler için en önemli tapınaklardan olan Silo/Kenan çevresinde yapılan kazılardan çıkan sonuca göre M.ö.1200 yıllarında burada sadece 3.800 kişi yaşamıştı."
Silo'da yaşayanların yahudi olduklarıda belli değil.
M.ö.2350 yıllarında yaşamış Akad kralı Sargon'un ölümünden 300 yıl sonra anlatılan efsanevi yaşam öyküsü Musa'ya uyarlanarak bire bir Tevrat'ta anlatılmasıda eklenince bize Musa'nın ve Sürgünün mitolojik hayal ürünü olduğunu gösteriyordu.
Tevratta, incil'de ve Kuran'da anlatılan yerler ve uygarlıklar zamanında anlatılan olaylardan yola çıkan bilim insanları Musa Peygamberin Mö 1300 yıllarında doğmuş, M.ö. 1200 yıllardında vefat etmiş olabileceği bilgisine ulaşmışlardı.
ilk israil oğulları krallığını kuran Davud peygamber ise ,M.ö. 1000 - M.ö. 962 arasında yaşamıştı.
Oysa "Adem" ismi Museviliktende önce M.ö. 2000'li yıllarında, Lübnan, Suriye bölgesinde oluşmuş "Ugarit" uygarlığının kapsadığı akdeniz sahilinde o dönemden kalma yazıtlarda tanımlama olaraktan geçmekteydi. Sümer çivi yazısıyla yazılmış yazıtlarda insanlık anlamına gelen "Adam" tanımlamasının Museviliğe buradan,Ugaritlerden geçtiği görülmektedir.
Mö 2350 yılında Sümer kentlerini ele geçiren Akadlar'da Sümer çivi yazısını kullanmaya devam etmişlerdi, lakin bu tarihten sonra bölgede Akad dili konuşulmaya başlanmıştı. Sümerce yavaş yavaş terkedilsede mezopotamya'da ilk uygarlığı kuranlar olarak yazıyı, sanatı, edebiyatı, inancı getirenler olmalarından dolayı Akadlar Sümerceden bir çok sözcüğü ve inanç olgularını almışlardı.
ibrani ve Arapların konuştukları sami dili ilk baştan Aramice olarak Akadların konuştukları Babil ve Asur lehçelerinden evrilerek oluşmuştu.
Akadlardan Ugaritlere, Ugaritlerden de ibranilere girmiş olması "Adem/Adam" tanımlamasının ibrani gelenekten gelmediğini gösteriyordu.
Tarihte bilinen ilk yazım dili Sümercedir, Sümerler çivi yazısını kullanmadan önce Türkmenistan Karakum Anu'da inançlarını ve önemli olayları görsel olarak silindir damgalara kazımışlardı.
Sümer uygarlığının son bulmasından sonra Akadlar ve Elamlılar Sümer çivi yazısını kullanmaya devam etmişlerdi.
Ugaritler ve eski Persler gibi farklı dilleri konuşan resimsiz yazım kökenli özellikleri olan diğer uygarlıkların yazımları sümer çivi yazımı kökenlidir.
3.000 yıl Sümer uygarlığının etkisi altında kaldıktan sonra oluşmuş bu uygarlıkların Sümerceden ve Sümer inancından etkilenmemeleride olanaksızdır.
Sümerlerden sonra oluşan Akad uygarlığının, inançsal insan Tanrı'larını oluşturan kişilerin geneli Gök Tengri inancının kağanları olan insanlar veya meleke olarak adlandırdığımız göksel varlıklardır.
Mö 2000 yıllarından kalma Sümer çivi yazısıyla yazılmış Ugarit yazıtlarında "Adem/Adam" tanımlaması "insanlık" anlamında Museviliğe geçmesi bu sözcüğü tam anlamıyla Ugaritlere ait bir tanımlamada yapmaz, çünkü Adam/Adem tanımlaması Sümerlerde de vardı.
Adem/Adam tanımlaması Sümercede "Adapa"/"Adam" Türkçe Atam anlamında eski ataya vurgu olarak kullanılmıştı.
Sümerlerin göç ettikleri Anu, Karakum'da bu tanımlamanın tarihi 40 bin yıl öncesine dayanmaktadır. Anu silindir damgalarında Atana/Atapa, Tengri'nin elinde yaşam suyunu alan ilk insan olarak betimlenmişti.
ister Kuran'da olsun, ister Sümercede eski ata'ya vurgu olarak insan anlamında Ugaritçeye geçsin, ister Ugaritçeden Museviliğe ruh taşıyıcısı insan anlamında geçsin, Adem tanımlamasının anlamı ilk insana değil, Tanrı tarafından sorumluluk verilen ilk insana vurgudur.
Kuranda Allah insanlıktan bahs ederken, sizler önceleri değersiz birer canlılardınız der. Bu belki ilk, ilkel homo Sapienslere vurgu olabilir, belkide homo Neandertallere veya öncesine vurguda olabilir.
Her ne olursa olsun insan neslinin bir atadan türediğini bilim insanları ispatlamışlardı.
1.8 milyon yıl önce varolmuş homo Erektüsler, iki ayak üstünde yürüyen insanların ataları olarak Afrika dışında kanıtsal olarak ilk defa orta asyada meydana çıkmışlardı. Aynı tür Erectüs omurga kalıntılarının Pekin ve Cezayir'de bulunmaları bu türün dünyaya yayılıklarını, yada aynı atadan oralarda evrildiklerini gösteriyordu.
Son dönemlerde Çin'de, Endenozya'da ve Kafkaslar'da bulunan omurga kalıntıları genetik olarak 1.8 milyon yıl önce var olmuş homo Erektüslerle ortak genleri taşımaktaydılar. Bu genleri modern insan olan homo Sapiensler ve 28 bin yıl önce biolojik varlıkları son bulan homo Neandertallerde taşımışlardı.
Bu bilgiler Darwin kuramlarınıda çürütmektedir. Darwin kuramlarına göre insan ırkları en az 500 farklı canlıdan evrilerek var olmuşlardı. Oysa bilim bütün insan neslini bir ataya dayandırmaktadır.
14 milyar yıl öncesine dayanan başlangıçta dünya'nın oluşum süresi 4.5 milyar yılda evrilerek dünya ve insanlık bu dereceye geliyor ve daha ileri bir dereceye doğru evrilerek ilerliyorsa bu devam eden bir evrim sürecinin olduğunu göstermektedir.
Tarihi verilerden, bilimsel gerçeklerden insanlık sürecine bakıldığında Adem'e Tanrı tarafından ilk sorumumluluk verilen insan diyebiliriz sadece. Yaratılış veya varoluşları ile ilgili bizim ırkımız olan homo Sapienslerin geçmişleri en fazla 200 bin yıl öncesine dayanmaktadır, bu veriyi temel alırsak ilk sorumluluk verilen Adem'in geçmisini ancak 200 bin yıl öncesine götürebiliriz.
Amerika kıtası hariç, dünyanin çeşitli bölgelerinde homo Erektüslerden evrilen modern insan ırkı belli bir bölgede oluşmuş/yaratılmış tek insan değildi.
Bu bilgilerin verilerinden Havva'nın Adem'in kaburgasından veya Adem'den yaratıldığını iddia etmekte imkansızdır.
Adem ve Havva'nın çocuklarının insan neslini devam ettirebilmeleri için kendi aralarında cinsel ilişkiye girdikleri gibi saçma iddialarda bulunmakta doğru değildir. Çünkü ilk ilahi sorumluluk yüklendiği iddia edilen ilk insan zamanında başka insanlarda, hatta homo Neandertal ve öncesinde Erectüsler gibi ırklar vardı.
Günümüz biliminin bulgularına göre, homo Erektüslerin ataları hayvan göçlerini takip ederekten dünyaya Afrika kıtasından yayılmışlardı. Dünyanın çesitli bölgelerine yayılmış homo Erektüslerden evrilerek Çin'de Pekin insanı, Endenozya adalarında Java insanı, Afrika'da siyah tenli insanlar, Avrupa ve Orta Asya'da homo Neandertaller ve beyaz tenli insanlar varolmuşlardı. Oluşum sürecinde 250 bin yıl önce varolmuş, bilinmedik bir nedenden dolayı 28 bin yıl önce biolojik varlıkları son bulan homo Neandertalların beyinleri homo Sapienslere göre daha az gelişmiş, kas ve alın çıkıntı kemikleri daha iriydi. Dil altında konuşmalarını biraz zorlaştıran kemik çıkıntısı vardı, bacak ve kol kemikleri uzunluk olarak bizlerden farklıydı.
Homo Neandertaller beyinsel olarak az gelişmiş olsalar bile seslerle birbirleriyle iletişim kurabiliyor konuşuyorlardı, taştan ve kemikten yaptıkları silahları kullanıyor, giysi giyiyor, boya kullanıyor, mağarada yaşıyor, hatta ölülerini gömüyorlardı.
Homo Sapiens özellikleri taşıyan ilk insanın Adem olduğunu varsaysak bile Adem'den öncede farklı özelliklerde insanların olmasından dolayı Adem'e ilk insan diyemeyiz.
Üstelik Portekizin Lapedo vadisinde bulunan bir çocuğun beden kemik kalıntıları homo Neandertallerle homo Sapienslerin özelliklerini taşımaktaydı. Bu bize iki farklı özellikleri olan insan ırklarının cinsel ilişkiye girerek ürediklerini göstermektedir.
Bu açıdan bakılınca, Adem'in ilk homo sapiens olduğunu varsaysak bile Adem'den önce varolmuş insan türlerinin olması ve bu iki farklı insan türleriyle çoğaldıklarını gösteren bilgilerinde olması, insan neslinin Adem'in çocuklarının kendi aralarında yaptıkları evlilikle çoğaldılar, insan ırkı bu biçimde oluştu kuramını çürütmektedir.
Adem ve Havva'dan önce başka türde olsa farklı insanların olması, bu çiftten doğan çocukların kendi aralarında cinsel ilişkiye girmiş olmalarından insan neslinin bu iki çift'in çocuklardan türemiş olduğu iddialarını ve Havva'nın Ademin kaburgasından yartılmış olduğunu iddia eden dinsel söylemleride çürütmektedir.
Kuran'da ise Araf 189. O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın. Eşini sarıp kucaklayınca o, hafif bir yük yüklendi de bir süre onu gezdirdi. Ağırlaştığında ikisi birden Rablerine şöyle dua ettiler: "Bize iyi huylu, yakışıklı bir çocuk verirsen yemin ederiz, şükredenlerden olacağız." Yazmaktadır !!!
Kuran'da Allah, Ademi ilk sorumluluk verilen akıllı varlık olarak göstermesinden yola çıkarsak, Ademin homo Eractüs veya homo Neandertal olmadığı görülmektedir.
Bu köksel bilgilerde Neandetalleri saymazsak Adem'in, ilk sorumluluk verilen, aklını çalıştıran, düşünen, sorgulayan bir insan olaraktan geçmişi en fazla 200 bin yıl öncesine dayandığı görülmektedir.
Hiristiyan ve Musevi dinbilimcileri, Tevrat'ın yaratılış bölümünden yola çıkaraktan sinsile olarak Nuh peygamberden 10 nesil sonra Ademe ulaşmaktadırlar.
Bu veriler Adem'in 4-5 bin yıl önce varolduğunu göstermektedir !!!
Bu din bilimcilere göre dünyanın yaşının 14 bin yıl olması zaten bu tür tespitlere inanılmasını imkansızlaştırıyordu.
Bu sinsilenin tarihi kanıtlarını Anu uygarlığında ve buradan göç eden Sümer yazıtlarıyla beraber semavi inançların kitaplarında da görmekteyiz.
Kuran'da Allah binlerce nebilerle insanların uyarıldığını söyler.
Varlığını sorgulayan ilk insanla devam edegelen bu sinsileyi Kuran'da Kevser suresinede de görmekteyiz.
Allah, Kuranda Hz peygambere; " biz sana kevseri verdik" diyor.
Bu sure müslüman olmayan Mekke'lilerin hz peygamberin yaşayan erkek evladı olmamasından, oğularının küçük yaşta ölmelerinden sonra nesli kesik diye alay ve hakaret etmelerinden sonra inmişti.
Bu surede hz Muhammedin peygamberlik sinsilesinin çok öncelere dayandığını ve imam Ali'nin oğulları imam Hasan ve Hüseyinle devam ettiğine vurgusunu görüyoruz.
Kevser, simgesel anlamda Cennette, Hz Muhammed'in başında olduğuna inanılan havuz anlamına geliyor.
Alevi nefeslerinde bu olguya "Muhammed kevserdir saki Ali'dir" diye sinsilenin devamına vurgu yapılır.
Alevilik inancında bu sinsilenin 12 imam'larla devamına inanılır. Seyitler olduğu idda edilen insanlardan el alan Babalar ve Dedelerle bu sinsilenin devam ettirildiğine inanılmaktadır.
Bu anlayış Kuran'sal bir gerçektir, çünkü Allah Ali imran 33'de "Gerçekten Allah, Ademi, Nuhu, ibrahim soyunu ve imran soyunu alemler üzerine seçkin kıldı" der.
Buradaki seçkinlik yahudilerdeki gibi Tanrı'nın seçtiği üstün ırk anlayışı değildir diye düşünüyorum . Öyle olmuş olsaydı Sümeri olan Nuh ve ibrahim peygamberlerden dolayı Sümerlerinde seçkinler olduğunu kabul etmemiz gerekirdi.
Geçmişi 40 bin yıl öncesine dayanan Atana/Etana'nın neslinden diyeceğimiz, aynı nesilden olmasa bile inançsal olarak Sümer damga ve yazıtlarında Nuh ve ibrahim peygamberlerin bu inancı devam ettiren nebiler olduğu gerçeği göz önüne getirilince insanlığın ilk kağanı Atana'nın Tengri elinden aldığı Abu yaşam suyu ile Kuran'da Allah'ın son elçisi Hz peygambere biz sana kevseri verdik söylemi dahada bir anlam taşıyor.
Bu surede Allah'ın ezelden beri var olan inancında görevlendirdiği ilk temsilci olan Adem/Atana'nın aslında yaratılmış ilk insan değilde Allah tarafında görev verilen ilk insan olduğu görülecektir.
Tengri'nin ilk kağanı Atana'nin Tengri elinden neslini devam ettirebilmek için aldığı Abu yaşam suyu ile son temsilcisi Hz Muhammed'e Mekke müşriklerinin nesli kesik diye alay etmeleri sonucunda üzülme, biz sana kevseri verdik demesi arasından 40 bin yıl geçmesine rağmen iki anlatımın bu kadar birbirine ilişkin olması bizlere varsa Hak inancının hiç bir zaman insanlıktan ayrı olmadığını gösterdiği gibi değişik Peygamber/kağanlar'la insanları gerçeğe ve güzele ulaştırdığınıda gösteriyordu diyebiliriz.
Bu benzerlik o kadar belirginki, Atana erkek çocuğu olmadığı için Anu anlatımlarında binek olarak kullandığı kartal ile Tengri katına çıkıyor, orda Tengri'nin armağanı olarak neslini devam ettirebilmesi için simgesel olarak Abu yaşam suyunu alıyor.
Hz Muhammedin'de erkek çocuğu olmuyor ve müşrikler tarafından nesli kesik diye alay ve hakaret ediliyor, bu yakıştırmaya üzülen ve içerleyen Peygambere Allah, üzülme biz sana kevseri/Abu yaşam suyunu içenler sinsilesini verdik diyor.
Kevserin simgesel olarak Peygamberin başında bulunduğu havuz ve saki'nin imam Ali olması dahada anlamlı. Burda Hak inancı temsilcilerine simgesel olarak verilen kevser söyleminde imam Ali'nin oğulları olan imam Hasana ve Hüseyin'e vurgu yapılmaktadır. Peygamberin nesli imam Ali ile devam ettiği için bu yüzden imam Ali'ye Kevser havuzu başındaki saki denilmişti.
Kuran, Ali imran 34'de Allah; Adem, Nuh, ibrahim peygamberlerin isimlerini bir önceki ayette saydıktan sonra "Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir" der
Aralarında 40 bin yıl var, inançsal belleklere kazılan Abu yaşam suyu olan Kevser tanımlaması ve inançsal simgelerin anlamlarının aynı olması Atana'nın ilk sorumluluk verilen insan olduğunu gösteriyor.
Kuran'sal dayanağı olmayan, bilimsel gerçeklik arzetmeyen, günümüzde milyonlarca insan ibrani kökenli yanlış tanımlamaların mutlak gerçekler olduğunu zannediyor. Binlerce yıl öncesinden kalma yazıtlar, 40 bin yıl öncesine dayanan anlatımlarda Atapa/Atana/Adem'in ilk insan değilde Tengri tarafından sorumluluk verilen ilk insan olduğunu ve Adem'in eşi Havva'nın Adem'in sol kaburgasından yaratılmadığını ve insan neslinin üremesi için değişik yumarta ikizleri kardeşlerin birbirleriyle evlenmediklerinide gösteriyordu.
Gerçektende bu bilgiler insan aklına uygun, tarihsel bilimin kabul ettiği verilere ve Kuran'sal söylemlerle örtüşmektedir. 40 bin yıl öncesi inançsal öykülerin anlatıldığı damgalar ve yazıtlar, günümüzde tarikat ve cemaatların saçma sapan dinsel olgular diye işledikleri konulardan daha gerçekçi ve Kuran'saldır.

ibranice Eve, Arapça Havva olarak ilk insan Adem'in eşi olduğuna inanılan Havva, eski Ahit'te anlatılan yaratılış öykülerinde ilk kadın olarak algılansada Musevi ve Hiristiyanlara göre ilk kadın değildir.
Kuranda Adem'in eşi olduğuna vurgu vardır, lakin Havva ismi Kuran'da geçmez.
Yaşam anlamına geldiği iddia edilen Havva tanımlamasının ibrani yazıtlarında yeralması ve hakkında değişik görüşlerin ortaya atılması, araştırmacılar ve din bilginleri dünyasında tartışma yaratmıştı.
Çünkü bu tanımlama ibranice bir sözcükten gelmiyordu. Bu ismin Musevi ve Hiristiyanlık inancında Adem'in ilk eşi olduğuna inanılan Lilith gibi ibranilerde olmayan olgulardan alıntılandığını gösteriyordu.
Tevrat 2.7 : "Sonsuz olan Tanrı, insanı dünyanın tozundan yarattı" Bu tanımlamada Sümer efsanelerinden alıntılanmıştı, ibranice "Toz"a "tit" denilir, Sümerlerde ise "Ti it" yaşayan anlamına gelmekteydi.
ibranice toz anlamına gelen "Tit" tanımlamasının bile kökeni Sümercedir.
Tevrat 2:14, göre insanlar aynı Tevrat yazarları gibi ortadoğuda, fırat nehri kenarında yaratılmıştı, tesadüfe bakın !!!
Araplar ise Adem'i Arapların atası yapabilmek için çeşitli öykülerle Kabeyi inşa eden ve Adem'in arap yarımadasında vefat ettiği yalanını yaymışlardı.
ibranilerin ve Arapların aksine homo Sapienslerin ataları Afrikadan dünyaya yayılarak çeşitli bölgelerde homo Erectüslerden evrilmişlerdi.
Lilith ise Sümer yazıtlarında anlatılan Gılgamış destanında kutsal Hulupu ağacının dalları arasında evinde yaşayan "gök yüzünün bakir saf, temiz kızı" anlamına gelen "Kısıkıl lilla" Akadlarda "Lilitü" ismiyle diğer Sümeri olguları gibi değişikliğe ugramış, kötülüklerin anası olarak betimlenen destanımsı bir varlığa dönüştürülmüştü. ibraniler ise Akadlardan aldıkları bu tanımlamayı Lilith ismiyle baştan Adem'in ilk eşi, sonra yılan kılığında Havva'yı kandırmasını sağlayan sapkın bir kadına dönüştürmüşler, sonrada hakkında insanın miğdesini bulandıran uyarlamaları Tevrat ve Kabalalarına yazmışlardı.
Tevratta anlatılan yaratılış öykülerinde Tanrı, insanı kendi görüntüsünden yaratmıştı.
2500 yıldır Havva'nın Adem'in kaburgasından yaratıldığı inancı günümüzde akla,bilime ve mantığa uygun olmamasından dolayı gerçekliğini yitirmek üzereyken bu inaçsal söylemlerinden kurtulmak için Vatikanın imdadına yine Sümerler yetişti.
Hiristiyanlık ve Yahudi inancında Adem ve Havva ile ilgili öykülerin bire bir Sümer yazıtlarında anlatılan Enki ve Ninhursag arasında geçenlerin öyküsü edildiği destandan alıntılandığını Sümerologlar meydana çıkarmışlardı.
Enki ve Ninhursag ile ilgil destanın anlatıldığı yazıtlarda, dünyada olduğu anlaşılan ibranice Eden cenetti, Sümer yazıtlarında Dilmun olarak geçmekteydi. Üstelik Ahitlerde anlatılan öykü, Sümer yazıtlarındaki gibi aynı yer, aynı ırmak, aynı acı, kadının yaratılışı dışında benzer olgu öyküler anlatılıyordu.
Sümerler için cennet, ölümün ve hastalığın olmadığı, Dilmun isminde kusursuz bir ülke idi. Fırat ve dicle nehirlerinin ortasına bulunan bu kusursuz ülkede kadınlar sancısız doğum yapıyor, aslanlar öldürmüyor, kurtlar kuzuları yemiyordu. Sadece yaşamın, barışın ve huzurun olduğu bu yerde yağmur yağmıyor, yer altından çıkan buhar bahçeleri suluyordu.
Sümer yazıtlarında anlatılan efsanede, Enki ile Ninhursag Dilmun cennetinde muhteşem sekiz bitki yetiştirirler. Bu meyvelerin tadlarını merak eden Enki, bitkilerin meyvelerinden yer. Enkinin bu eylemine sinirlenen Ninhursag Enki'ye lanet eder. Ölüme terk edilen Enki'nin bedeninin sekiz yerinde hastalıklar oluşur.
Dilmun ülkesinde bir tilkinin kendisi için değilde Enki için Tengri'ye dua etmesi sonucunda Ninhursag tekrar acı içinde kıvranan Enki'nin yanına gelir ve hastalıklarını iyileştirmesi için sekiz iyilik perisi yaratır.
Burada ilginç olan Enki'nin kaburgalarını iyileştirecek olan perinin isminin Ninti olmasıdır.
Sümerce "Nin" kadın "ti" kenar,kaburga anlamına gelmesinin yanı sıra "ti" sözcüğü yaşatmak anlamınada geliyordu.
Sümerce iki anlamı olan bu sözcükten "kaburga kadını" ve "yaşatan kadın" anlamları çıkıyordu.
Babillilerden kulaktan dolma duydukları inanç efsanelerini Sümerce bilmemeyen ibrani rabinler yanılmaları sonucunda inançlarınıda ilk baştan yanlış zemine oturtmuşlardı.
Sümerlerde hatayı yapan Enki'yi affeden Ninhursag, sevginin ve aşkın gücüyle Enki'yi ölümcül hastalıklarından tekrar yaşama döndürmüştü. Sümerce bilmediklerinden dolayı çeviriyi yanlış yapan ibraniler kulaktan dolma söylemlerinde etkisiyle kadının erkeğin kaburgasından yaratılmış olacağını düşündükleri için Havva'yı Adem'in kaburgasından yaratıldığını Ahitlerine yazmışlardı.
Tevrat'ın eski Ahit olarak yeni Ahitle beraber incili oluşturmasından dolayı Hiristiyanlarda bu biçimde iman etmişlerdi.
Sümer Dilmun/Cennet anlatımlarından yararlanan ibraniler efsanedeki olguları bire bir kopyalayarak tevratı oluşturan 5 kitaptan ilki olan Yaratılış bölümü Tekvine yazmışlardı.
Bunlar;
Yaratılış 2:5-6 Cennete yağmur yağmaz, bahçeyi sulamak için yer altından buharlar çıkar.
Yaratılış 2:9 Cennet Fırat ve dicle nehri arasındadır.
Yaratılış 2:16-17 Bu bahçenin meyvelerinin bazıları ölüme sürükler.
Yaratılış 3:16 Cennette kadınlar sancısız doğum yaparlar.
Yaratılış 2:21-22 Kadın erkeğin kaburgasından yaratılmıştır.
Sümer ve Akad yazıtlarının çözümlenmesinden sonra yazıtları okuyan bilim insanları, inançlar üzerine daha kapsamlı araştırmalar ve çalışmalar sonucunda eski ve yeni Ahit'in genelinin Sümer efsanelerinden ve Akadlarda değişikliğe uğramış olgulardan ibaret olduğunu gördüler.
Günümüzde ise Vatikan Havva'nın Adem'in kaburgasından yartılmamış olacağını Sümer yazıtlarındaki çevrilerden öğrenerek patavatsızlıklarını göstermektedirler.
Birde hiç utanmadan asırlar sonra Sümer yazıtlarından tekrar yararlanarak reform üzerine reform yaparaktan Havva'nın Adem'in kaburgasından yaratılmamış olasığını söyleyerek incil'de bunlar yazmıyor iddiasinda bulunuyorlar.
Yukarda verdiğim Tevrat'ın ilk bölümünü oluşturan "yaratılış" anlatımları incili oluşturan eski Ahit bölülümü değilde ne pekiyi !!!
Lilith'in yaratılışı ile ilgili Vatikan temsilcileri cılız sesleriyle incil'de böyle şey yok demeyede başladılar, Lakin 1956 yılında incil konusunda en uzaman kişilerce çevrisi yapılan Fransada en yaygın, en açık incil olarak görülen Kudüs incil'inde, 1800-1882 yıllarında yaşamıs ingiliz Protestan John Nelson Darby incil'inde ve 1970'de incil'in çevrisini yapan André Chouraqui incil'inde Lilith'in geceleri musallat olan bir yaratık olduğu yazıyordu...
incil'i oluşturan eski Ahit Tevrat'ta, Enlil ve Ninhursag efsanesinden esinlenen çölden yeni çıkan, ileri uygarlıkla yeni tanışan bedevi ibraniler Havva'nın Adem'in kaburgasından yaratıldığını açık biçimde babil sürgününden önce (m.ö. 587) Musa'nın anıları olduğuna inanılan Yahwist bölününede yazmıştılar.
Kendi bedevi efsanelerini dahada zenginleştirmek için Sümeri "Kısıkıl lila" ya Akadların Lilitu olarak yaptıkları yozlaşık tanımlamaları dahada bir zenginleştirerek Lilith'i Adem'in ilk eşi yapmışlardı.
Ama bu tanımlamalarda gitmeyen birşeyler vardı !!!
Adem'in kaburgasından yaratılan ilk kadın Havva olduğuna göre Lilith nasıl Adem'in ilk eşi oluyordu !!!
Adem'in kaburgasından yaratılmamış olan Lilith nasıl dünyaya gelmişti ?
Chabat(şabat) günününde her gün okunan Tevratın başlangıcında Lilith'in Cehennem tozundan yaratılmış dişi bir şeytan olduğu yazıyor.
M.ö. 180 yıllarında yazılmış, hakaret ve iftiralarla dolu "Ben Sira yazımlarında (ben sira alfabeside denilir)" midraşh isimli yahudi kabalasını(tasavvufunu, düşüncesini) oluşturan kitapta ise şunlar yazmaktadır; "Lilith, Adem gibi aynı topraktan yaratıldığı için kendisinin Adem gibi aynı seviyede olduğunu düşünür. Sevişirken Adem'in altına yatmayı istemesinden dolayı büyük kavgalar sonunda Tanrı'ın sonsuz ismini söyledikten sonra kanatları çıkar ve Adem ve Eden cennetini terk eder. Adem'in Tanrı'ya yakarmasından sonra Lilith'i ikna etmeleri için Tanrı üç melek görevlendirir, lakin Lilith geri dönmeyi istemez, meleklerin önerilerini geri çevirir. Lilith hem kendisiyle barışmak isteyen erkeğin, hem de Tanrı'ın tekrar erkeğin egemenliğine girme emrini red etmiştir. Cezalandırmak için Tanrı Lilith'ten doğacak olan bütün çocukları doğumlarında ölüme mahkum eder. Çaresiz kalan Lilith intihar etmek üzereyken melekler doğacak olan çocukları sünnet çağına varan süre içinde öldürme gücü verirler. Bu süre erkekler için sekiz, kızlar için yirmi gündür. Lilith sonra şeytan Samael ile karşılaşır, onunla evlenir ve Jehanum vadisine yerleşirler. Öcünü almak için Lilith Ademi cennetten kovulmasını sağlayan yılan kılığına girer, sonra Kabil'in Habili öldürmesini sağlar. Çocuklarının birbirlerini öldürmesi sonucu Adem Havva ile 30 yıl cinsel ilişkiye girmez. bu zaman sürecinde toprağa düşen Adem'in spermlerinden Lilith şeytanlar doğurur."
Eski Ahitin ilk bölümü olan yaratılış kıssasında Havva Lilithin kandırdığı "Na'hash isimli bir yılanın kandırması sonucunda iyi ve kötülük ayrımına vurgu bilgelik ağacının yasak meyvesini yiyor. Daha sonra bu meyveyi Ademe yedirmesi sonucunda işlemiş oldukları günahtan dolayı ölümlüler olarak Eden cennetinden kovuluyorlar.
Bu öykününde nereden alıntılandığıda ortada.
40 bin yıl öncesi tarihi olan Anu uygarlığında Atana/Etana öykülerinin anlatıldığı damgalarda kartal ve yılan anlatımları vardı.
Bu öykülerde, Insanlara daha Tengri tarafından sorumluluk verilmediği bir çağda yaşam ve bilgelik ağacında kartal ve yılan barış içinde yaşamaktaydılar. Bir gün kartalın beyninde kötü düşünceler oluşur ve yılanın yumurtalarını yavrularıyla yemeye karar verir.
Yumurtalarını kaybeden yılan öcünü almak için Tanrı'dan yardım ister. Tanrı yardım eder ve bir hayvan leşinin içine gizlenmesini söyler.
Leşi yemeye gelen kartala leş içinde saklanan yılan saldırır .
Kartaldan intikamını alan yılan, yaralı kartalı bir çukura atar.
Kartal ile yılan öyküsüne vurgu olgular Gılgamış destanında, Sümer yazıtlarında da anlatılmaktadır.
Gılgamış destanında Uruk kenti hakanı Dumuzi'nin eşi in Anna selden kurtardığı ve sonra bahçesine diktiği Hulupu isimli ağacın kökleri arasında hiç bir büyünün işlemediği, yavrularıyla yaşayan yılan yuvası ve Hulupu ağacının gövdesinde kartal ve aslan bileşimi olarakta betimlenen ünlü fırtına kuşu in-Gugu yaşamaktadır.
Bu ağacın dalları arasında evi olan Akad ve ibranilerin Lilith isimli şeytani varlığa dönüştürdükleri "Kısıkıl Lilla" gök yüzünün bakir saf kızı da yaşamaktadır.
in-Gugu sözcüğünün anlamı gerçekten muhteşemdir.
"in" tanımlaması Tengri'nin pirine/kağanına vurgudur "Gugu" saka kuşu, serçe kuşu gibi tanımlamalardaki benzerlik gerçekten şaşırtıcı. Bu sözcükten "Tengri'nin kuşu" anlamı çıkmaktadır.
Anu uygarlığından kalma damgalarda anlatılan bu öyküler insanlık kadar eskidir. 10 binlerce yıl sonra dilden dile dolaşarak çeşitli eklemelerle başka anlamlar yüklenerek uygarlık inançlarına ve örflerine girmişti.
Damgalarda anlatılan yaşam ve bilgelik ağacında başta barış içinde beraber yaşayan yılan iyilik, kartak kötülük olarak betimlenmişti. Bu aynı biçimde Sümerlerden alıntılanarak eski Ahit'te iyilik ve kötülüğe vurgu bilgelik ağacına dönüştürülmüştür.
Kartalın yavrularıyla yılanın yumurtalarını yemesi sonucunda Tanrı'nın yardımıyla öcünü alan yılan, kartalı yaşam ağacından kovarak bir çukura atma öyküsünü incil ve Tevrat'ta anlatılan Adem ve Havva'nın yasak meyveyi yemeleri sonucu cennetten kovulma öyküsünde de görmekteyiz.
Sümer yazıtlarında ve karakum damgalarında Adem/Atana ile ilgili bir sürü bilgi olmasına rağmen Adem ve Havva'nın işlemiş oldukları hata ile ilgili cennetten kovulduklarına dair bir bilgiye henüz ulaşılmamıştır.
Belkide damgalarda anlatıldı, lakin bu damgaları okuyan bilim insanlarından henüz bu konuda bir bilgi edinilememiştir.
Karakum Göksuri damgalarında ve Tengri inancını taşıyan eski Türklerde yaşam ve bilgelik ağacıyla ilgili öykülerde Adem'in, yani insanın işlediği günahtan dolayı insanların kirlediğine dair bir iz yoktur.
Kuran, Taha:116-117-120'de Allah Adem ile ilgili bölümde cennette olduğu anlaşılan bir ağaçtan söz ediyor. Taha: 120'de şeytanın Ademe "Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" diye bahsi geçen ağacın Allah'ın dokunulmasını yasak ettiği, barış ve yaşam ağacı olduğu anlaşılmaktadır.
Anu, karakum damgalarında bu ağaç ile ilgili efsanede insanların henüz varolmadıkları bir çağda barışı ve yaşamı simgeleyen ağacın öyküsü anlatılmıştı. Gılgamışın destanda ölümsüzlük iksirini simgeleyen ağacı aramasıyla ölümsüzlüge erişme arayışının öyküsünde Ereşkikal isimli şeytan, ağacın cehenneme düşmesini sağlar. Gılgamışın hüsrana ugraması sonucunda can yoldaşı Enkidu cehenneme inerek ağacı tekrar yeryüzüne çıkarma girişimi sonucunda orda,cehennemde yaşamını kaybetmiş olması anlatımları, Gılgamışın Tengri'ye isyanını göstermektedir.
Destanda can yoldaşını kaybeden Gılgamış uğraşından vaz geçer. Arkadaşının tekrar gelmesi için o dönem ilahi güçleri olduğuna inanılan kağanlara ve göksel varlıklara yalvarmış yakarmış, lakin hiç birinden cevap alamamış, hepsi sessiz kalmışlardı.
Taki An-nu-na'nın Absu tapınağında duaları kabul olan Gılgamış, Enkidu'nun ruhuyla konuşur.
Destanda duaların, Abuyaşam suyunu içenlerin ve yerin ve göğün tek hakimi Dingir anlamlarına gelen An-nu-na tapınağında kabul olması daha anlamlıdır.
Gılgamış destanı ile ilgili bölümde öykü daha kapsamlı verildiğinden dolayı ayrıntılarına girmeden destanın sonlarında Enkidu'nun Gılgamışa Tengri'nin taktirinden kaçılamayacağından, onun emir ve yasaklarına uyulması anlatılır.
Sümer yazıtlarında, Kuran'da da konusu edilen şeytanın Adem'e sonsuzluk ve çökmesi olmayan saltanatı simgeleyen ağacı aramanın sonuçsuz bir uğraş olduğunu, şeytana uyarak Allahın taktirinden kaçılamayacağı anlatılmaktadır.
Kuran'da Adem Allah'ın yasağına uymaz, dokunulmasını istemediği ağaca dokunur, zalimlerden olur. Daha sonra Adem, Allahtan aldığı söylemlerle af dilediği ve af edildiği yazar.
Kuran'dan anladığımıza göre öyle veya böyle şeytanda Allaha isyan ederek sonsuzluğa kavuşmuş olmakla beraber kendi çapında bir üne ve saltanata sahip olmuştur.
Gılgamış destanı efsane olmasına rağmen Adem/Atapa ile ilgili ip uçları vermesi, ilk insan olarak algılanan Adem peygamberinde buna benzer bir kandırmayla hüsrana uğramış olması olasılıklar arasındadır, lakin böyle bir bilgiye Anu damgaları ve Sümer yazıtlarında şimdiye kadar ulaşılmamıştır.
Gılgamış'ın ise Tengri'den aldığı kağanlık ünvanı yoktur, ilk insanda değildir. O sadece Ur kentinde belli dönem hakanlık yapmış tarihi efsanevi bir kişidir.
Kuran'da bahsi geçen şeytanın Adem'e çökmeyen saltanat vurgusunu Gılgamış'ın yaşam ağacıyla bir taht yapma ve ölümsüz olma isteğiyle örtüşmesini Gılgamış'ın isyan ederek ölümsüzlük bitkisini veya ağacını aramaya çıkma öyküsünde görmekteyiz.
Gılgamışın Sümeri olması ve aynı Adem peygamber gibi aynı vaad, aynı olgularla şeytan tarafından kandırılarak Tanrı'ın emir ve yasaklarına karşı gelmesinin aynı biçimde anlatılıyor olması, bize Sümer öykülerinde de Atana'nın bu tür bir hata islemiş olacağına dair şüphe versede buna benzer bir bulgu Sümer ve Anu yazıtlarında şimdiye kadar bulunamamıştır.
Buna benzer olguları sadece kartal ve yılanın yaşam ağacı ile ilgili öyküsünde görmekteyiz
Anu uygarlığından son temsilcileri Türklere kadar samimi ve iyi huylu,bir ana gibi şefkatli, insanlara yaşamında iyilik ve güzellik, öldükten sonrada cennetinde yaşatan Tengri'ye kötülerin ve zalimlerin cezalandırıcısı olarak inanılmasının aksine Allah,isevi, Musevi ve bir kısım islami anlatımlarda Adem'in işlemiş olduğu günahtan dolayı, günahsız masum bütün insanlara ızdırap çektirten, zalim bir ilah olarak karşımıza çıkmakta.
isevi ve Musevilerde bu korku ve zalimlik o kadar abartılmıştıki, kadınların doğum yaparken çektikleri sancının bile Havva'nın hemcinsleri olmalarından dolayı Havva'nın yasak meyveyi yemesinden kaynaklandığını iddia etmişlerdi.
Oysa Anu'daki damgalardaki öykü bu biçimde anlatılmamış, bu biçimde inanılmamıştı.
Ademden başlayan sinsile ile ilgili Allah Ali imran 34'de "Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir" der.
Efsanede, ilk günahı islemiş olan kartal, Tengri'nin ilk kağanı Atana sayesinde işlemiş olduğu günahlardan kurtulmasına bir fırsat verilmiş, Atana'yı Tengri huzuruna çıkartmış olmasında görmekteyiz.
Tengri inancında bu ilk günahtan dolayı kartaldan hariç kimse bu bedeli ödemek zorunda bırakılmamış, aksine Tengri'nin kuşu olarak bilgelik ve yaşama vurgu Hulupu ağacında barış içinde yaşadığı Sümer yazıtlarında anlatılmıştı.
Kuran'da ise Adem'in işlediği günahtan dolayı kimse ne günahkar nede kirli ilan edilmiştir, Adem Allah'tan özür dilemiş ve kabul edilmişti ama özrü kabul edilen Adem gene dünya ya sürülmüştü !!!
Hiristiyanlık ve Musevilik inancında ise bu inançlardan olmayanlar Lilith'in doğurduğu, şeytanın zürriyetinden gelen sapkın insanlar olduğuna iman edilmektedir.
Yani Adem'in işlemiş olduğu günahtan dolayı isa'nın kendini feda etmesi bile bizi kurtaramıyor.
Kurtulmak için güneş kültü olgularının anlatıldığı yeni ahit'e, Babil efsanelerini araklayarak kendilerine uyarlayan ibranilerin yazmış oldukları eski ahite bile iman etmemiz bizi kurtarmıyor.
Musevilere göre bizler Lilith'in zürriyetinden gelenleriz, geçmişi tekrar geriye döndürerek Havva'dan doğmamıza olanağımızın olmamasından dolayı rabinlerin yazdıkları Tevrat'ında oluşturduğu incile iman edersek ancak kurtuluşa erebiliriz !!!
Vatikan için bu kadar kolay...
Birde incil ve isa etrafında toplanarak ancak insanlık kurtulur diye fetvalar veren Prensilvanyada Cia korumasında yaşayan hoca efendinin fetvasınınıda göz ününe getirdikten sonra kurtuluş dahada kolay oluyor.
Kurtuluşumuz ancak, Sümerlerden Akadlarda tahrifata uğrayarak geçen Tengri inanç olgularını araklayarak kendilerine uyarlayan ibrani rabinlerin söylemlerininde anlatıldığı, Ms 325'de pagan kral Konstantin'in yazdırdığı incile iman etmekten geçiyor!!!

Kuranda Allah, Araf 189'da insanın bir nefisten/özden yaratıldığını ve aynı öze vurgu olarakta ondan da eşinin yarattığını söylüyor.
Lakin insan ırkı bir atadan gelsede bizim gibi insanların farklı yerlerde evrimleştiği ve zamanında da başka insan ırklarıyla eşleşmiş olmaları gerçeği Adem'den eşinin yaratılma ihtimalini zayıflatıyor.

islamiyet içinde Havva'nın Adem'in sol kaburgasından yaratıldığı öyküleri.
islamiyetin ilk günlerinde böyle anlayışın, hatta Havva'nın adı bile geçmezken birkaç asır sonra eski Arap-ibrani inanç olgularını içeren Peygambere istinaden uydurulan hadisler mantar gibi heryerden çıkmaya başlamıştı.
Bu hadisler o kadar çoğalmıştıki Peygamber yemeden, içmeden, uyumadan bu hadisleri söylemiş olsaydı bile bunları dillendirebilmesi için doğumundan konuşmaya başlayarak 120 yaşına kadar yaşaması gerekirdi. Oysa Peygamber, doğal olarak günlük işleriyle, ticaretle uğraştı, doğal olarak bir insan gibi yaşadı, 40 yaşından sonrada peygamberlikle görevlendirilmişti.
23 yılılk peygamberlik döneminde günlük insani ihtiyaçlarını karşılayan bir insan gibi yaşamış olmasınıda göz önünde bulundurursak Peygambere istinaden uydurulmuş hadislerin boyutunuda görmüş oluruz.
ibn-u Kesir, "Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim", I, 112'de Adem bir ara uykuya dalıp uyanınca başucunda, Allah'ın, kaburga kemiğinden yarattığı bir kadın görür. Allah Kuran'da bu tür bir yaratılış öyküsünü unutmuş olmalıki ibn-u kesir bu eksikliği gidermiş !!!
ibn-u Kesir'e bu bilgileri Allah vahyetmediğine göre bu tanımlamaları ibranilerden arakladığı ap açık ortada.

Kuran'da Allah, insanın yaratılışı ile ilgili çoğul tanımlamasını kullanmış olması ve yukarda verdiğimiz tarihi bilgilerde Adem'den önce ve çağında da farklı insan ırklarının binlerce yıldan beri yaşamda yer almış olmalarına rağmen Tabâtabâî, IV, 146'da birinci batında ikiz doğan bir erkek ve bir kızın, ikinci batında yine ikiz doğan bir kız ve bir erkekle evlendiklerini, o tarihte başka yolu bulunmadığı için Allah’ın farklı batınlarda doğan kardeşler arasında evlenmelerini uygun bulduğunu söylüyor. Bu sapık görüşü destekleyen ibn isak ise rivayetinde Havva'nın yirmi batında kırk çocuğu olduğunu söyleyerek kesin bir rakamda veriyor !!!
ibn-i Abbas ise rivayetinde Allah, Havva'yı Adem’in sol kaburga kemiğinden yaratığını Musevi ve isevilerden araklayarak iddia ediyor. Bu rivayeti Kuran'i gösterilebilmek için yalanlar o kadar süslenmiş püslenmiştiki Meleklerin Adem'e ona dokunma (sanki ibn-i Abbas ordaydıda duydu), nikahın kıyılmadı gibi uyarmalarının ardından eski Arap-ibrani anlayışını peygamberi gösterebilmek için hz Muhhammed de kullanılmıştı. ibn-i Abbas, Allah'ın huzurunda Hz Muhammede salavat getirildikten sonra ancak nikahın kıyıldığını söylemine eklemişti !!!
Bu hadiste ibn-i Abbas, uydurmasına Muhammedi cıla vurayım derken aslında cahilliğini göstermiş, farkında olmadan kendini ele vermişti.
Peygamberin ölümünden sonra galiba uzun yaşamasından olacak, durmadan rivayetlerde bulunarak hadis fabrikasına dönüşen Ebu Hüreyre Peygambere istinaden rivayet ettiği hadisde kadının kaburga kemiğinden yaratılması sonucunda eğri ve kusurlu olduğuna vurgu yapıyor ve kadının aşağı derecede kusurlu bir varlık olmasından dolayı kadına ne yapılırsa yapılsın dostoğru olamayacağını ve hep eğri kalacağını rivayetlerinde söylüyordu.
Söyleminin devamında erkeklerin arzularına göre kadıni ehlileştirmelerinin imkansız olmasından dolayı kadından ancak bu biçimde mal gibi yararlanmalısın diye birde öneride de bulunuyordu.
"(Buhârî, Enbiyâ, 1, Nikâh, 80; Müslim, Radâ, 60; Ibn Mâce, Tahâre, 77; Dârîmî, Nikâh, 35; Ahmed b. Hanbel. V, 8.)
Peygamberin ölümünden 200 yıl sonra doğan Müslüm, arada onca kuşak olmasına rağmen hocalarımdan duyduklarım diye 300 bin hadisi kitabına yazmıştı. Bu tür saçma uydurulmuş rivayetleri rüyasında Peygambere onaylatıyorum diyen ünlü hadis yazarı Müslüm'ün bu iddiası gerçekten düşündürücü.
Çünkü Peygamber sözlerinin yazılmasını yasaklamıştı. ikinci halife Ömer, bu yasağa uymayan, Kuran harici Peygamberin sözleri diye uydurulan bu tür söylemleri kitaplaştırma gerekçesiyle toplamış, hepsini yok etmişti.
Birkaç asır sonra Allah, Peygamberi görevlendirerek Muhammed, ben baya eksik bilgiler vererek hatalar yapmışım, Müslüm bunları bulmuş, git Müslümün rüyasında onaylamı diyordu yani !!!
Müslümün rüyasında hz Muhammed, bu ibrani kökenli Emevi-Abbasi yalanlarını gerçekten onaylıyormuydu ?
Yukarda verdiğimiz hadislerin bilimsel gerçekliği olmadığı gibi kısmi olarak Kuran öğretisiylede taban tabana zıt anlayışlardır.
Günümüzde ise bunun gibi binlerce hadis Müslüman kitlelerinin inanç omurgasını ne yazıkki oluşturmuştur.
Bu tür anlayışların Hak ve hakikate uygun olmamalarından dolayı Kuran'sal ve akılsal bir dayanaklarıda yoktur.
Bu inanç olguları bilimsel olarak gerçekliklerini yitirmiş olmalarından Vatikan ve Museviler bile kadının Adem'in kaburgasından yaratılmış olmasının yanlış yorumlandığını iddia ederek bu tür saçmalıklardan kurtulma yolları ararlarken bir kısım cemaatçı ve ilahiyatçılar hala bu eski Arap cahileye ve ibrani inanç geleneğini olan yüzbinlerce hadisi Peygamberin sünneti diye körü körüne savunuyorlar.
Bilimsel yolları kullanarak sorgu ve yargılarla gerçeğe ulaşan, fikri hür vicdanı hür aydın bireyler yerine cemaat okullarında inançlı nesiller yetiştirtilmelidir söyleminin altındaki esas gerçek ezelden beri var olan inancın ve evrensel gelişimin yerine Arap putperestliğiyle bezenmiş ibrani inanç olgularıyla gerçekleri kavrayamayan, Akıl ve bilim ile yol alma yerine efendilerine itaat eden, düşünce ve algılama yetisini kaybetmiş kuklalar yetiştilmek istendiği görülmektedir.
Çünkü 2.5-3 milyon civarında olan bu uyduruk hadislerde sorgusuz sualsız,hiç düşünmeden sözde din alimlerine kayıtsız şartsız inanmaları ve sorgulamadan bu insanlara biat edilmesi emrediliyordu. Bu tür sözde din alimleri inanç adına ne derlerse desinler islamı temsil ettikleri için eleştirilemez oluyor hatta bazılarının saçma sözleri Kuran'la eşdeğer hatta üstünde bile görülüyordu.

Devamını oku: http://kokler-ve-kanatlar...%C3%A7ekler-ve-yalanlar-/

caner taslaman tipi müslümanlık

caner hoca karşısında iki kelime edemeyecek ergen hezeyanı. (bkz: he canım he)

14 yaşındaki kızı ile yarı çıplak yakalanan baba

7 yıldır yapıyormuş, diyanetin fetvasına bağlayan salaklar olmuş. Adam 7 yıl önce, bugünümü görmüş?

Kanı bozuk iti, kopuğu diyanetle, müslümanlıkla bağdaştırmayın sayın ahmaklar. iç Anadolu'da CHP ye oy verip eşek, köpek, kendi çocuğu, ördek, leyleklere hallenen salaklarda atamızımı örnek almış oluyor şimdi?

Eleştiri yaparken bile dine dokundurmaya çalışan sayın orman çocukları. Lütfen o aştığınız haddinizi de alıp defolup gidin.

Allah bu adamında belasını versin.

antu com un aziz yıldırım oylaması

Sadece yavşakların evet diyeceği anket.

ahzab suresi 50 ayet

ortaokullarda, liselerde ya da dershanelerde... tarih derslerine başlanacağı zaman hocanın kendini tanıttıktan sonra söylediği birşey vardır; "tarihi olayları günümüz şartlarında değil, o günün koşullarında ele alın. bugün, bulunduğumuz yerden ahkam kesmek kolay"

kuran'ın indiği yıllarda arabistan'ı düşünün... çok eşlilik yokmuydu? vardı. akraba evlilikleri yokmuydu? vardı. kölelik yokmuydu? vardı. bu ayet, "allah cariyeyi, kuzeni, yeğeni, konuyu komşuyu, köleyi helal kılmış. ooohh, peygamber de harem kurmuş. çok eşlilik te varmış, ne ala..." şeklinde elbette ki yorumlanabilir. ve o zaman günümüzde de çok eşlilik meşru olur, kölelik meşru olur, akraba evliliği meşru olur.

ancak azcık beyni olan insan düşünür... kuran neden indi? indiği günün arabistan'ını ve akabinde dünyayı bir düzene sokabilmek için. o günün koşullarında, o günün sorunlarını çözecek şekilde...

daha köleliğin bile devam ettiği yıllarda nasıl inecekti? "şüphesiz ki nükleer bombalar tüm insanlık için zarardır, ziyandır. böyle zararlı icatlar üretenleri biz biliriz. ve sanmasınlar ki yaptıkları cezasız kalacaktır" şeklinde mi inseydi?

günümüzden 1500 yıl öncesinde inmiş bir kitap olduğunun farkına varılmadan yapılan yorumlar saygısız birer yorumdan öteye gidemez. allah'ın verdiği aklı kullanıp, kuran'ın söylediklerini günümüze uyarlayın bakalım neler çıkıyor?

tüm dinler özünde "kamil insan olmayı" emrediyorsa, ve erdemli bir insanın sahip olması gereken özellikler herkes tarafından biliniyorsa, neden kasıyoruz bu kadar? çalma, yalan söyleme, harama bakma, dedikodu yapma, paylaşmayı bil, açgözlü olma, yetinmeyi bil, kalp kırma, büyüğüne saygı göster, küçüğünü sevindir, sev, eşine saygılı ol ve ona ihanet etme, sürekli kendini düşünme... bitti. hayat bu kadar kolay işte. tüm dinler de bu kadar kolay işte...

süper lig teki sikko takımları

sayıları gün geçtikçe artan takımlardır. başta ksımpaşa ve başakşehir olmak üzere aralarına osmanlıspor da katılmıştır. yani ülkede futbol bitmiştir.

osmanlıspor un başına ft nin geçmesi

iktidarın altında yalama olmuş olan fatih terim in osmanlısporun başına geçmesi durumudur.

olmaz demeyin olur.

2005 yazı denince akla gelenler

zamanında msn'nin en çok kullanıldığı yazlardan biriydi. ilk msn adresimi de bu yaz almıştım hatta.

sonra havaların inanılmaz derecede sıcak olduğu bir yazdı. yanılmıyorsam ağustos ayında dünyanın çoğu ülkesinde yangın çıkmıştı.

sonrasında tuğba özerk'in lololo şarkısıyla kafamızın silkildiği,

hepsi kızlarının revaçta olduğu,

akp hükümetiyle de gördüğümüz 3. yazdı.

işte böyledir efendim.

edit: bir de o senenin eurovision birincisi yunanistan'ın şarkısı da her yerde çalar dururdu. o da aklımda kalmış.

(bkz: my number one)

tanrı kızlara neden kızlık zarı verdi

rahmi mikroplardan korumak diyenlere kıçımla gülüyorum. ulan bir kadın hayatının % 70 ini kızlık zarı olmadan yaşar o zaman neden rahimleri hiç mikrop kapmıyor bu sebepten ötürü? özellikle hamilelik döneminde döllenen spermleri yani cenini ne koruyor? rahmin en hassas olduğu zamanlar hamilelik zamanlarıdır ve enfeksiyon kapmaya en hassas olunan zaman bu zamandır bebeklik yılları değil yani çünkü bebeklik yıllarında bir kızda rahim ne kadar gelişiyor ki saydam bir yapıya sahip olan kızlık zarı mikrop tutuyor? ayrıca kızlık zarı hiç bir enfeksiyonu koruyamaz çünkü koruyucu bir zar değildir geçirgen bir yapısı vardır. saydam yapıya sahip bir zar hangi enfeksiyonu koruyor mk? ayrıca bakir bir çok kız rahim hastalıklarına yakalanır kis vs vs hani kızlık zarı neden bu mikropları engelleyip bu tür hastalıklara engel olmadı?

namus bekçisi bir tip değilim ama sikik materyalist kafanın götünden bilim sıçmasına karşıyım.

edit: ayrıca kızlık zarı koruyucu bir zar olsaydı adet kanı asla akamazdı zarın hemen arkasında birikirdi. bu zardan kan geçiyorsa mikrop nasıl geçemesin mk çünkü kızlık zarının ortasında küçük bir delik vardır tabi bu delik bir mikroba göre milyonlarca kat daha büyük çıplak gözle görülebilen bir deliktir.

yani kızlık zarı bildiğin sırf bir dişinin cinsel ilişkiye girip girmediğinin anlaşılması için var olan bir zardır sik kafalı ateistler bunu sike sike kabul etmeli çünkü bilim sıçtıkları zaman insan gerçek bilimin ne olduğunu unutuyor.

şikeyi yapan galatasaray

Şike bu ülkede 1950 lerden itibaren yapılmakta olan şerefsizce bir eylemdir. Fenerbahçe Beşiktaş a şikeci diyorsunuz hala ama şikeyi yapan galatasaray tarih yalan söylemez geçmişte de günümüzde de hakemleri kalecileri satın aldınız karşıdaki takımlara yenilmesi haline pirim verdiniz Galatasaray bu ülkede şikeyi ilk yapan takımdır. Şikeniz adına yapılan namı değer marşı yazayım efendim.
-
parayla şampiyonluk ne kadar kolay
şerefsizsin galatasaray
vahap beyaz ahmet çakar
şerefsizsin galatasaray
-
parayla şikeyle şampiyon oldun
şerefsizin kralı oldun
şerefsizler şike yapar
şikeyide galatasaray
-

türkiye nin ortadoğu da oyun kurucu olması

diego fenerde ne kadar oyun kurucu ise, türkiye de ortadoğu da o kadar oyun kurucudur.