bugün
- nervio13
- allah ile tanrının farkı var mı8
- anın görüntüsü10
- akp'nin galatasaray'ı destekleme nedeni8
- 6 mayıs 2024 konyaspor fenerbahçe maçı9
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek48
- allah yerine hızır'dan yardım istemek8
- eksi ruyaları sözlük heyetinden istemek23
- hayatınız boyunca sizi en derinden yaralayan olay8
- iğrenç bir his tarif et29
- icardi19059
- düşün ki o bunu okuyor17
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi13
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz16
- sözlük kızlarının saç rengi18
- galatasaray12
- bülent uygun10
- hakim ziyech11
- 5 mayıs 2024 galatasaray sivasspor maçı17
- hayvancılık destekleneceğine neden ithalat10
- eksi ruyalar ile yakaladığımız müthiş uyum21
- 170 iq üstü sözlük yazarları veritabanı18
- şöyle hanım hanımcık öğretmen bir kız bulamamak16
- sözlük yazarlarına gelen son mesaj14
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren kadın10
- bir türlü ısınmayan ayaklar9
- en yaşlı özelliğiniz14
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks22
- insanlar melek mi şeytan mı10
- budweiser14
- kızların tipe bakmadığı gerçeği29
- bir kadın nasıl tavlanır19
- hemşire kızlar nasıl oluyor20
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi10
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam12
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- içip içip entry girmek8
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
entry'ler (14)
"hakikatte kadınlar, bu alem içinde başka bir alemde yaşarlar. içine aşklarını ve büyülerini üfledikleri bir âlemdir bu. erkekler sadece o alemi hırpalar, yıkar. kadınlar ise yeniden üfleyerek nefesleriyle kurar o âlemi. kadınlar, erkekleri de üfleyerek var ederler. bir erkek, bir kadının nefesi kadardır; başka hiçbir şey değildir" ^madam lilla^ (düğümlere üfleyen kadınlar)
aklını ve bilincini halklara açmış kadındır.
hayatımıza çok fazla müdahil alıyoruz ve huzursuzluğun bir kısmını kendi ellerimizle yaratıyoruz. yanı başımızda biriktirdiğimiz devletler tüm iyi niyetli görüntülerine rağmen canımızı sıkmaktan başka bir işe yaramıyorlar. oysa kötü bir hayatı seçmenin özgürlüğü bile bir başkadır. kendim ettim kendim buldum diyebilmenin sessizliğine, sakinliğine nail olabilmeli. kötü bir olaydan daha kötüsü yanı başımızda "sen ne yaptın" diye biten insanlardır. düşen bir çocuğu iyiliği için döverek kaldıran annelere benziyorlar; doğrusu felaket tellallığından başka bir işe de yaramazlar.
yüreğimi korkak büyütmedim. kaybettiklerim; dağıttığım servetimdir .*
kafasındaki çemberi kıranların kahramanıdır.
"varlığın bir anlığına havada uçuşuyor, sanki bütün varlığımı sabırsız bir sabahı bekleyişe mahkum eder gibi, o an farkediyorum ki seninleyim. o anda, bütün duyumların içinde, ellerim portakalların içine dalıyor ve vücudum sanki senin kollarına sarılıymış gibi hissediyorum."
diyerekten aklımı sarsaklamış, sevgiyi portakallarla bütünleştirmiş kadındır.
pirimizdir.
"varlığın bir anlığına havada uçuşuyor, sanki bütün varlığımı sabırsız bir sabahı bekleyişe mahkum eder gibi, o an farkediyorum ki seninleyim. o anda, bütün duyumların içinde, ellerim portakalların içine dalıyor ve vücudum sanki senin kollarına sarılıymış gibi hissediyorum."
diyerekten aklımı sarsaklamış, sevgiyi portakallarla bütünleştirmiş kadındır.
pirimizdir.
merak ettiğim bir şey var bin defada gelsek dünyaya bu yaseminler hep ruhumda aynı kokuyla mı açacak?
KAVGANIN ŞAiRiDiR.
bütüm köprüleri dinamitledim ve geldim işte
bir kente girmemiz nasıl gerekiyorsa öyle
apansız çıkmalısın karşıma
ki unutulmuş bir haykırış olmalı dünyaya
seninle her karşılaşmamız...
bütüm köprüleri dinamitledim ve geldim işte
bir kente girmemiz nasıl gerekiyorsa öyle
apansız çıkmalısın karşıma
ki unutulmuş bir haykırış olmalı dünyaya
seninle her karşılaşmamız...
ben, ruhu zedelenmiş, sesi kısılmış, kendisini ifade etmekte çok güçlük çeken insanların yazarıyım. Onlarda da bana karşı çok büyük bir coşku görüyorum. Dünyada hiçbir yazarın buna nasip olacağını zannetmiyorum.
mehmed uzun
mehmed uzun
belli bir miktar para karşılığında askerlikten muaf olma durumudur. bedelli askerlikle ilgili düşünceler sahtekârlık, ikiyüzlülük içeriyor. en genel söylem olan "parası olan kurtulsun, parasız olan yapsın, oh ne iyi!" askerlik meselesinin dışında hiçbir yerde söylenmiyor. dünyanın genel hali buyken, dünya parası olan için dönmeyi sürdürürken, parasız olan ömrü boyunca para meselesiyle haşır neşir olurken kimse parayı sorgulamıyor ama mesele bedelliye gelince insanlar paranın satın alabildiği tek bir şeyi sorguluyor sadece. askerliği, bedelliyi boşverelim, ikisi de birbirinden lüzumsuz konular. doğru olan askerliğin bedelsiz de yapılmaması ama bu ülkede bu şartların olgunlaşması 2 milyon yıl sürer. ben bu ikiyüzlülükten tiksiniyorum. dünyanın her yerinde kimi insanlar, paranın gücünü sorgulayıp alternatif bir yaşam önerirken kulak tıkayan bu insanlar, mesele askerliğe gelince nasıl da kendileriyle çelişebiliyorlar görebiliyoruz. kimse o başka bu başka demesin. hayat askerlikten daha önemlidir. askerlik kısa bir süreyi, hayat daha uzun bir süreyi kapsar. "ille de para para" dünyasına karşı durulmadığı sürece bedelliye karşı çıkmanın hiçbir anlamı yoktur. ucuz milliyetçilikler bunlar.
hayat aşırı yanlış temeller üzerine kurulmuş.
ilkokulda müfettiş gelmişti sınıfa ve çocuğun tekine hangi yıldayız diye sormuştu. çocuk cevap verememiş ve müfettiş öğretmene kaş kaldırıp şöyle bir bakmıştı. işte ben o çocuğa imreniyorum. hangi yılda olduğumuzu hiç merak etmeyen, buna gerek duymayan insana dönüşmek istiyorum.
bir gün bir yerde bir şeyler olacakmış hissiyle yaşadım. hayal ettiğim yaşlara geldiğimde bir şey olmadığını fark edince daha ileri yaşlara erteledim bu mucizeleri. ne tür bir mucize beklediğimi bilmiyorum, aslında bir mucize beklediğim de yok. gösterişli olsun diye adına mucize diyorum sadece. bir şeyleri beklerken zaman akıp gitmiş ve ne hikmetse büyümüşüm. büyüdüğümü düşünmüyorum ama kağıt parçası ve çevresel etmenler büyüdüğümün delili olarak karşımda duruyorlar. mesele büyümek olunca evlenmekten söz ediliyor, çoluk çocuğa karışmaktan. ilgimi çekmeyen bir yaşantı sanki ben çok arzuluyormuşum gibi sürekli önüme konuyor. sadece aile değil, arkadaşlar da bir yaştan sonra evlenmenin gerekliliğine inanıyor. inançlarını takdir ediyorum fakat insan istemediği şeye neden ısrarla zorlanır, bir şeyi istemediğine neden ikna olunmaz, bu yaşa kadar halen anlamadığım bir meseledir. bu konular ne zaman açılsa espriler yapılır ve kişinin iç dünyasına saldırılıp; duyguları, düşünceleri itibarsızlaştırılmaya çalışılır. bu coğrafyanın fazlasıyla kültürel bağlarına sahip çıkması sizi avrupa özentiliğiyle bile suçlayabilir. bunlar olası şeyler, yıllar aktıkça bu saldırılar daha belirginleşir. büyüdüğüme dair söylentiler var, kulak asmıyorum. ben, sadettin teksoy'un programında denk geldiğim "musa'nın asasını göğe doğru sallayıp denizi yarması" hikayesinden etkilenip evin arkasındaki büyük taşın üzerine çıkıp yağmurun yağmasını bekleyen, yağmur yağdığında da elimdeki sopayı göğe doğru sallayıp "yaaaağ, daha çok yaaağğğ" dediğim yerdeyim halen.
hayat ne güzel geçiyor lan, sonluluk aslında güzel şey.
Pıtrak tarlalarda bulunan, dikenleriyle insanlara ve hayvanlara yapışan bir bitkidir. Pıtrağın üzerindeki dikenlerin kötü gözü uzaklaştırdığına inanan Anadolu insanı onu nazarlık motifi olarak kullanmıştır. "Pıtrak gibi" deyimi ağaçlardaki meyve bolluğunu ifade etmektedir, bu yüzden de un çuvallarında, tandır örtülerinde pişmiş toprak kapların üzerinde kullanılmıştır.