bugün

“Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir.” (Şura 27)

Eğer Allah yeryüzünde kullarına bol bol rızıklar verip onların istedikleri her şeyi bol bol onlara ulaştırıverseydi, o kullar yeryüzünde şımarır, azar, isyan içine girer, fesat çıkarır, yeryü-zünde dengeyi bozacak duruma gelirlerdi. Ayet-i kerimeden anlıyoruz ki, zenginlik, taşkınlık, şımarıklık sebebidir. Eğer Allah yerdeki kullarına her şeyi bol bol verseydi, istedikleri her şeyi bulabilecek, dilediklerini elde edebilecek ve istedikleri her şeyi yapabilecek bir duruma gelselerdi, şımaracak ve azgınlık içine gireceklerdi. Yeryüzünde en çok şımaranlar, yeryüzünde Allah'a en çok isyan içine girip de yeryüzünde düzeni bozanlar da zenginlerdir. Yani bu insanlar yeryüzünde kendilerine verilen azıcık zenginlik, azıcık güç ve kuvvet sonucunda bile Allah'a kafa tutmaya kalkışıyorlar da*, Allah bunlara biraz daha fazlasını verseydi acaba bunlar ne yapacaklardı? Mesela biraz daha fazla ömür verseydi, biraz daha fazla güç ve kuvvet verseydi, biraz daha fazla imkan ve saltanat verseydi acaba bu insanlar ne yapacak, nasıl davranacaklardı?

Lakin Allah rızkı dilediği ölçüde indirir. Rızkı dilediği şekilde indirir ve kullarının her birine dilediği şekilde rızık takdir eder. Çünkü Allah kullarına Habir ve Basirdir. Şüphesiz ki Allah kullarının durumlarını, karakterlerini, onlara yarayan şeylerin neler olduğunu, herkese ne kadar vereceğini en iyi bilendir. Kulları hakkında en hayırlı şeyin ne olduğunu en iyi bilendir. işte bu bilgisi ve hikmeti gereği kime ne vereceğini, ne kadar vereceğini, kimi neyle ve nasıl imtihan edeceğini en güzel bir şekilde takdir eder. Bu bilgisi ve hikmeti gereği, çok verilmesi gerekenlere çok verir, az verilmesi gerekenlere de az verir. Kimsenin O'na hesap sormaya, yol göstermeye, akıl vermeye hakkı da yetkisi de yoktur.

Eğer insanlar dünyada Allah'ın takdirine razı olup onunla yetinmeye çalışsalar, en güzelini Allah'ın takdir ettiğini göreceklerdir. Ama insanlar Allah'ın takdirine razı olmuyorlar. Kimi insanların mallarını zekat dahi temizleyemiyor.
Mesela adam başkasının hakkına uzanmış, dükkanında çalıştırdıklarının haklarını vermemiştir. Sanki Allah belirlemiş gibi birilerinin belirlediği asgari ücreti vererek işçilerinin alın terini yemiştir. Çünkü infak ayeti, zekat ayetinden önce gelmiştir. Adam infak etmediği, sadece zekatı hesap edip infakı göz ardı ettiği, yıllardır infakı ihmal ettiği için mal birikimi söz konusu olmuştur. Zira bugüne kadar infak etseydi, belki bu kadar malı birikmeyecekti. Şimdi bu adam zekat değil, malının tümünü verse bile sorumluluktan kurtulamaz. Çünkü o mal zaten kendisinin değildir. Veya kendisinin olmayan malı artırdıkça artırmıştır. Ne bu malın aslı kendinindir, ne de artan kısım kendisinindir. Onu hak sahiplerine ulaştırmak zorundadır. Bu gerçeği anladıktan sonra hemen tevbe edip, meşru yoldan kazanıp, meşru yolda harcamaya başlayacak, elindeki birikiminin değerlendirmesini bu şekilde yapacaktır.

Rabbimiz bazen vererek imtihan eder, bazen de alarak imtihan eder. Bazen çok vererek, bazen de az vererek imtihan eder. Ancak şurasını asla unutmayalım ki, O'nun vermesi ayrı bir imtihan, alması ayrı bir imtihandır. Rabbimizin vererek imtihan etmesi, alarak imtihan etmesinden çok daha tehlikeli ve kaybetme şansı çok daha fazla olan bir imtihandır. Ama bunu bilmeyenler hep vererek imtihanından yanalar.