bugün

Gökyüzünden yeryüzüne kıvrıla kıvrıla inerken, tüm hayatı parmak uçlarından yakalayan, belki iki hayatın birleşmesine sahne olan , belki de bir hayatın yok olmasına sebep olan bu pamuk yumuşaklığında ki inci beyazlarının arasına,
sağ elinle tuttuğun kapıdan ayırarak parmaklarını,
ıslak, soguk ve kaygan yeryüzü üzerinde durarak karışma zamanı.

Aşık olduğun kişiye aşkını itiraf edemediğin zamanı henüz çok geçmişken,
Yüreğine saplanmış hançeri çıkarırcasına cesur, kibirsiz ve en acı çığlığı duyup sarsılarak,
kendinden sadece anı yanına alıp,
ışıl ışıl sokaklar ve insan gölgeleri arasından yavaş yavaş uzaklaşarak yok olma zamanı.

Bu şehir de senin için daha önce çokça anlamı olan yeşil, gri, koyu , açık, mavi ve siyah renkli hatıralarına yer sahipliği yapmış meskun mahallere, ıslak ve kırmızı gözlerle bakıp,
yanağından süzülen acıyı gök yüzünün sana vaad ettiği kar tanesine teslim etme zamanı .

Sen ona var olduğunu gösterdiğin zaman
gözlerinin sende olmadığını gördüğün kadının,
hiçbir cümlenin suç ortağı olmadığı kadar derinden susmalarına,
çelik soguğu gibi dokunduğunda canını yakan parmak(lık)larına
sessizce ve çok içten veda etme zamanı.

Belli ki vazgeçme zamanı.