bugün

güneş demektir.
"Aldık kalemi sana yazıyoruz şems.

kâh sinede boy gösteren, kâh ruhta ortaya çıkıveren, kâh hicrana yönelen...

gönül kazanını kaynatan sen, suyu çamuru yakan sen...

sen ki esrarın en has şarabı, akıl âleminden yansıyan aydınlık...

gecelerimizin, hud perdesi...

misk ve amber...

pas giderici... turi sina'nın çırası... güle gömlek yırttıransın.

madenlerden daha madensin şems!

tehlike anında siper... şeker yağdıran bulut... mücevher dolu deryâ..."
gerçek anlamıyla mevlanayı topluma kazandıran insan.

tebrizli şems. mevleviliğin ruhunu şahlandıran çıkışların öncüsü olmasına rağmen mevlevilerin bile, şerr-i dayatmalar ve baskılar sonucunda hakettiği değeri gösteremediği bir kişiliktir. döneminin inanç kalıplarını en katı biçimiyle eleştiren, inancın en temel prensiplerinin alğı ve pratikte tam anlamıyla içselleştirilmeden yaşanılamayacağını, gösterişin ve iki yüzlülüğün, cahiliyetten değil art niyetten doğduğunu bunu riyakarların yüzüne hiç sakınmadan vuran o " anarşizan" karekteriyle sergilemekten geri durmamış bir kişiliktir.

mevlanın şems ile beraber yaşadığı dönüşüm sürecinden, mevlananın sahip olduğu maddi kaynaklar ve otoritenin çevresinde nemalananların giderek artan rahatsızlığı özellikle maddiyatın benliği çürüten esaretine karşı şemsin, mevlanadan sergilemesini istediği reddiyetle beraber tam anlamıyla bir kine dönüşerek, şemsin yaşamına maal olacak bir ötekileştirmeye tabi tutulmasına neden olmuştur.

şemsin konya'yı terk edişinin ardından piştiğini söylediği narın " aşk"ın gereği olarak yollara düşenin kendisi olmaması, bunu yerine müritlerini ve oğlunu yollayarak geri dönmesini sağlamanın ve şemse yönelen kindarlığa karşı gereken tavrı koyamamış olmanın bir özeleştirisi olarak, şu satılarlarla serzenişte bulunmuş olmanın ötesine pekte geçememiştir mevlana. "onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş duvarlarınızda. o, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. ben onun avucunda bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak sular görürüm. onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. lâkin siz bunların hiçbirini göremezsiniz."

islamiyetin tabiri caizse islamın ortadoks yaklaşımının bir sonucu olarak mevleviliği kendi yapısına uygun bir modele sokarak, her ne kadar hazmetmekte zorlansada mevlanayı ve mevleviliği bir değer olarak kabul etmek zorunda kalmış olması, şemsin kasıtlı bir şekilde geri plana itilerek mevleviliğin giderek parlatılan şatafatında gölgede bırakılmasıyla vücut bulmuştur. öyleki bu durum neredeyse yan yana bulunan türbelerinin bile mimari yapısına en bariz biçimiyle yansımıştır.

yani sözün özü, mevlanayı anlamak şemsi bilmekten geçer deyim ve şemsin bir sözüyle yapıştıralıım üç noktayı. "şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var. hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. tutup da ona hayran olmaya değil"...
"Olduğu kadar, olmadığı kader" lafını her zikredişte beni biraz daha gölge durumuna getiren aşık, düşünür ama insan...
ahirette herkes yaptıklarının karşılığını görecek, hakkını alacak diyorsun. rahat bırak şu insanları ki istediklerini yapsınlar…

sorular biter bitmez şems, elindeki kerpiçi, soruları soran adamın kafasına vurdu.

adam derhal kadıya gitti ve şems’ten şikayetçi oldu.

“ben 3 soru sordum, o bana kerpiçle vurdu!” dedi.

şems-i tebrizi kendini savundu:

“o sordu, ben de cevabını verdim.”

kadı açıklama isteyince ise şu açıklamayı yaptı:

“ bu adam, ‘bana allah’ı göster.’ dedi. ben de elimdeki kerpiçi başına vurarak sorusuna cevap verdim. şimdi başının ağrıdığını söylüyor. bana başının ağrısını gösterebilir mi?”

adam şaşırdı “ağrı gösterilir mi? ancak hissedilir!” dedi.

şems:
“işte, nasıl var olan ağrı gösterilmezse, allah’da vardır, ama göze gösterilemez demek istedim!”

şems devam etti:
“bu adamın ikinci sorusu, ateşten yaratılmış olan şeytanın ateşle nasıl cezalandırılacağı idi. ben başına topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. başı acıdı, ağrıdı. oysa ki kerpiçin de, kendisi gibi asıl maddesi topraktır. nasıl toprak toprağa acı veriyorsa, ateş de ateşten yaratılmış şeytana azap verecektir."

"üçüncü sorusu da ‘bırak insanları, isteyen istediğini yapsın; niçin ahirette yapılanların karşılığı verilecek, diye korkutuyorsunuz?’ şeklindeydi. ben de ona canımın istediğini yaptım. ama bundan hoşlanmadı ve beni size şikayet etti.”
Büyük islam alimi mevlana haZretlerinin gönül dostudur . Yüce insanlardor bunlar -Allahü teala şefaatlerine nail eylesin.
bi nevi apollon.
http://www.40hokkabaz.com/minyatur_t_24.html
Şems'in kelime anlamı güneştir. Fakat bu sözcük söyledindiğinde çoğu insanın aklına Mevlana'yı Mevlana yapan kişi akla gelir(Şems-i Tebrizi).
sagopa kajmer'in sözlerinde kullandığını arapça kelime.

--spoiler--
heves ve hırs toz misali,maneviyat dev saray yaşananlara şahidimiz ŞEMS ve ay, Özel hayatlar deşifre olmuş
herşey açık vay vay!
--spoiler--
'şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. sen, sen ol kelimelere fazla takılma. aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. aşık dilsizdir.'
Ali oğlu Muhammed.. " aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır, akıl temkinlidir korka korka atar adımlarını. aman sakın kendini diye tembihler. halbuki aşk öyle mi? onın tek dediği: bırak kendini koy gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz aşk ise kendini yıpratır harap düşer. halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. ne varsa harap bir kalpte var" diyen tasavvuf adamı.
Mevlana'nın can dostu, akıl hocası, sırdaşı, yoldaşı ve herşeyi...

Aşkın Gözyaşları - Tennure ve Ateş isimli kitapları okumanızı tavsiye ederim.
afitap la aynı anlamdadır. şemseddin = dinin güneşi anlamına gelir.
mevlana ya "neden burada durulmaz" demiştir.
merak içerisindeyim.
deşifre mi oldular yoksa.
(bkz: güneş)
bu aniden gelen mağrur adam, mağrurluktan başka bir imlâyla mağrurdur. sahte tevazuyu kibir ile eş tutar ve ondan bu yüzden nefret eder. kabiliyet bir allah vergisiyse onu saklamanın da sahtecilik anlamına geldiğini düşünerek mağrurdur. dili bu yüzden bu kadar keskindir. kendini bu şekilde tanımlar.

adını Şems suresinden almıştır. birgün ailesine; oğlunuz şems suresine aşık oldu bana bundan sonra şems deyiniz. diyerek açıklamıştır bu kararını.
aşkın gözyaşları...
Şemsiye'nin kökenini oluşturan,Arapça ''Güneş'' anlamına gelen sözcük ve Kuran-ı Kerim'de 15 ayetten oluşan bir surenin ismidir.
şöylede güzel bir söz etmiştir.

Üç şey seçildi cennetten: Kelimeler,aşk, annelik duygusu. Kelimeleri Adem aldı, annelik duygusu Havvaya kaldı; ama aşk çok ağırdı.
Kadın;
bilmeyene "nefs", bilene "nefes"tir .
şemsiyenin msn'deki kısaltması da olabilir.
hissediyorum o derinliği.Yukardakine ulaşmak için kimseye muhtaç dediğini duyar gibiyim.Ne kitaplara,Ne kurallara ne de başka şeylere.Gerekli olan tek şey var o da "boşluk" *

Tutkulu bir aşığın ismidir şems,gerçek bir özgürlüktür.
bir şey yap, güzel olsun. çok mu zor?
o vakit güzel bir şey söyle. dilin mi dönmüyor?
güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. beceremez misin?
öyleyse güzel bir şeye başla. ama hep güzel şeyler olsun.
çünkü her insan ölecek yaşta. geç kalmayasın!
aykırı, ilginç gözleri ateş saçan kişilik.*
'aşk' kitabından sonra gündemden pek düşmeyen pek düşmeyen zat.