bugün

`Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arabın Aceme, [Arap olmayana] Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.`
[ibni Neccar]
ülkemizde görülmeyen hede. * * * *
Kimi zeka fukaralarinin islamiyet'le, dinle aciklamaya, yorumlamaya calistigi fikirdir. Su turlu irkciliga islamiyet musaaede eder, su turlusune etmez derler. bunu yaparkende bir takim ne idugu belirsiz arap bedevilerinin tekerlemelerini sahit gosterirler. irkciligi, milliyetciligi dinsel cercevede degerlendirmek popilizmden, demogojiden ve daha muhimi acz gostergesinden baska bir sey degildir. bu fikrin karsinda durabilecek kultur seviyesine ve zekaya sahip olmadiklari icin bu yola basvururlar. falanca ibn-i bilmem kim bir hadisinde soyle demismis te bilmem ne.. hadi ya.. Sanki memleketin her kosesinde islamiyet bil fiil uygulaniyor da yururlukte olmayan tarafi bi irkcilik kaldi oylemi ? madem oyle ortsenize kadinlari, faizi kaldirsaniza, fuhusu engellesinize.. bunlari yapmak mumkun degil tabi. kur'an'da " yahudiler' ve hristiyanlar'dan dost edinmeyiniz" maide suresine noldu peki ? oy verdikleri toz kondurmadiklari o malum parti hristiyan ve yahudiler pekte guzel anlasiyor ama. islerine gelmedimi irkcilik gunahtir, islerine geldimi adamsendecilik.
doz aşımına uğramış bir sapıklık örneğidir. hangi birimiz kendi karar verdi türk olmayı da başka ırkları aşağılar olduk. hiçbir birey sırf ırkı yüzünden aşağılanmayı haketmez.
ileriki yılların kanseri.
(bkz: hiçbir monoteist ırkçı olamaz)
(#2621316)
bunu yapan şerefsiz insanlar, argümanlarını "ben kürtler teröristtir demiyorum, teröristler kürttür diyorum." şeklinde sunarak ırkçı olmadıklarını sanar, ayakta durmak için kullandıkları 30 iq'yu gözler önüne sererler.
insanların toplumsal özellik ve farklılıklarını kalıtımsal, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren faşizm öğretisidir.
(bkz: insanlık suçu)
Aşırıya kaçan gereksiz milliyetçilik.**
milletini seven insanların bir türlü kurtulamadığı hakaret kelimesi.
söz konusu olan türk ırkçılığı ise türk ün üstünlük ülküsü ise, türk ırkçılığı bir sanattır. ve hüseyin nihal atsız ata büyük bir sanatçıdır.
insanoğlunun sorunudur. 21. yy. da yaşamamıza rağmen halen ırkçılık gibi büyük bir sorunu insanoğlu çözememiştir. beyaz ve siyahın dünya üzerinde eşit şartlara hakim olmadığı düşüncesi enteresan. neticede insan dünyaya gelirken cinsiyetini, ırkını, ülkesini ve ailesini seçme şansı olmuyor. bu yüzden ortamın koşullarına göre yaşıyor ve büyüyoruz.
kendi milletini diğer milletlerden üstün görme durumudur.
(bkz: ne mutlu türk üm diyene)
21. yy.'da "hala" çözülememiş olması çok doğal ve şaşırılmaması gereken bir olgudur. zira ideoloji olarak ırkçılık 18. yy.'dan önce ortaya çıktı diyemeyiz. onun öncesinde zaten koyu bir sınıfçılık/kast ayrımı görürüz. yani bugünkü anladığımız anlamda bir ırkçı-ayrımcılığa rastlamamız olası değildir.

ayrıca insanların eşit olmadığının düşünülmesini anlamsız veya ilginç bulmak da insan denilen zirve yırtıcısının huyunu suyunu bilmemektir kanımca. zira güçlülerden daha fazla kaynağa hakim olan zayıfların güçlüler tarafından ezilmesi(örneğin teknoloji ve güç yönünden zengin, kaynak bakımından sıkıntılı avrupa ve tam tersi durumdaki afrika'yı ele alalım) durumunun şaşırılacak nesi vardır, yıllardır bunu anlayamamışımdır.

yani ortada aslen insanın primal iç güdülerine, huyuna, suyuna, kısacası o lanet olası doğasına aykırı bir şey yoktur. anlamadığım şey bu olguya neden sanki uzaylılar tarafından insanlara enjekte edilmiş bir huy gibiymişçesine şaşırıldığıdır.
Hakim grubun bir diğerinin haklarını kısıtlaması, baskı uygulaması, sistematik bir şekilde soykırım ( her zaman soykırım şeklinde gerçekleşmez ) uygulamasıdır. insanlığın en büyük düşmanlarından biri olan ırkçılğın temelinde kişilerin doğuştan gelen , kendisinin isteğiyle veya seçimiyle ilgisi olmayan etnik kökenini diğerlerinden üstün tutması yatar. Önyargılarla ve ezberletilmiş bilgilerle yönlendirilen kişiler içlerindeki nefret duygularının nedenini dahi araştırmaya gerek duymadan düşüncelerini eyleme döktükleri anda ki düşünce kısmı da o derece tehlikelidir toplumda tehlike var demektir. Bu tehlike kimin iktidar veya güçlü olacağının garantisi olmamasından değil , toplumun yaşanılamaz hale gelmesinden kaynaklanır. din , dil, ırk nedeniyle patlak veren savaşlar ekonomik nedenlere kendini bıraksa dahi, kişilerin bu savaşlarda rol oynamasında kullanılan en büyük etkenlerden biri ırkçılıktır. uluslararası belgelere bakıldığında ırkçılığın devletlerin işine geldiği gibi yorumladığı bir kavram olduğu , yönetilenlerin ise gereksiz şekilde toplum içi çatışmalara itildiği, kendilerinden olmayanı cahil , görgüsüz, düşman olarak belledikleri görülmektedir. kendilerinden olmayanı eğitelim mantığı ise baştan hatadır, herkesin bireysel olarak kendi zekasına ve birikimine göre eğitime ihtiyacı vardır, bir kişi kürt ermeni veya türk olduğu için farklı eğitime tabi tutulamaz, herkesin aynı derecede eğitime erişimi sağlandığı sürece toplumda bireysel faktörler nedeniyle bir diğeri diğerinden başarılı veya başarısız olur. sınıfta kürt öğrencinin yanına oturmayan , hepimiz ermeniyiz denildiğinde neden bunu söylüyorlar diye kafa yormadan çemkiren, tüm göçmenleri cimri sanan , alevileri yıkanmıyor sanan kişiler kendi toplumlarıyla iç içe yaşadıklarını sandıkları kadar uzaktırlar o topluma. etnik faktörler nedeniyle toplumlar arasında farkların olması , yeme alışkanlıklarının , fiziksel yapılarının farklı olması o toplumu bir diğerinden üstün kılmaz , kılmamalıdır.
"soy aramak hayvanlara mahsustur.ingiliz atı iyi koşar,ırkını karıştırmak istemessiniz.insanlarda ise böyle bir ayrım yapılamaz" der -öncelerde ırkçılığı savunmuş fakat bu konuda fikrini çabucak değiştirmiş- refik halit karay.
1. yurtta iki oda arkadaşınızın kendi aralarında bilmediğiniz bir dili konuşması.
2. bunda ısrar etmeleri.
3. ve sizin onların kafasına sıkma isteğiniz.
4. ama kurşunun tanesi 2.75 ytl olduğundan mütevellit buna değmeyecek kadar değersiz olduklarını düşünmeniz.

bunların hepsi ırkçılığa girer.
insanlığın alabileceği en çirkin görünüm. bundan daha kötüsü yok. insanı insan olmaktan aciz görmek kadar salakçası da yok.
alışılmış olan hep güzel kavramların yozlaştırılıp anlamlarından saptırılmasıdır ama ırkçılık kötü bir kavram olduğu kadar gerçek anlamından saptırılmış bir sözcüktür.

son zamanlarda ülkemizi sevmekle ilgili birilerinin ırkçılık çerçevesi içine alamayacağı bir şey kalmadı.
ağzımızdan tükiye güzel bir ülke gibi cümleler çıktığında bile millet bizi hitlere benzetmeye başladı.
açıklığa kavuşturmak lazım. bir insan ülkesini sevebilir; hatta ülkesine iyi hizmet edebilmek için sevmelidir de. bunun ırkçılıkla hiçbir ilgisi yoktur.
daha da ileri gideyim. insan kendi ülkesini başka ülkelerden daha çok da sevebilir.

bilindiği üzere milletimiz ülkeyi anneye benzetir ve bu edebiyata da yansımıştır. peki siz, insanın kendi annesini başka annelerden daha çok sevmesini yadırgar mısınız? tahminen yadırgamazsınız. ama bir insan kendi annesini takıntılı bir şekide sevip diğer annelere asılsız ve aşağılayıcı yakıştırmalar yaparsa sorun var demektir ve bir çok kişi bu durumu takmaz kafasına; çünkü bilir ki karşısındaki kişinin aklı başında değildir. ama bu benzetmenin dışına çıkacak olursak durum farklı. evet karşımızdaki kişi ya kandırılmış ya da kendini kandırmakta; ama bunun sonucunda bize zarar vermekte.

sadede gelecek olursak insan kendi ülkesini sevebilir*. hatta kendi ülkesini diğer ülkelerden daha çok da sevebilir*. çünkü kendi ülkesini daha çok sevmesi diğer ülkeleri sevmediği anlamına gelmez. ama kendi ülkesini sevmesi yanında diğer ülkeleri "sevmeme" eylemini de gerçekleştiriyorsa bunun milliyetçilikle değil ırkçılıkla ilgisi vardır. bu ayrım yapılamadığı için bir atatürk ilkesi olan milliyetçilik kamuoyunda büyük zarar görmüştür. laikliği savunan insanların konu milliyetçiliğe gelince mırın kırın etmeleri ise amaçlarının atatürk ilkelerini savunmak değil kişisel çıkar sağlamak olduğu izlenimini uyandırır.
hiç bir ırk birbirinden üstün değildir ve insanın kendi insanlarını ve ülkesini diğerlerine nazaran daha çok sevmesi haktır.
ülkeyi büyük bir aile gibi düşünün ben ailemi diğerlerinden daha çok severim.
ırkçılık ne yazık ki her yerde var. çıkıp da "türkiye'de yok öyle şey, lazı-çerkesi-kürdü(bu sıralama da hep böyle gider nedense) kardeştir." edebiyatı yapmak her zaman doğru olmaz. bu noktada türkiyedeki ırkçılığın yönelimi çağdaşlarından biraz farklı. göçmenlere karşı bir ırkçılıktan söz etmek imkansız. öyle ki, türk insanı topyekün olarak, uzak asyalıya-avrupalıya-amerikalıya-afrikalıya sempati duyar. hiçbir zaman "ugandalı gençlere çirkin saldırı" diye bir gazete manşeti göremeyiz. bizim derdimiz kendi vatandaşımızla.
ırkçılık şeytanın ortaya koyduğu bir kavramdır. isyanının bir nedeninde neden beni ateşten onu ise nurdan yarattındır.
bugün iki müşteriye gittim. birisine mal götürdüm, diğerinden de çek alacaktım.. neyse, uzatmıyayım. ilk önce,, diyarbakırlı makinacı müşterimze gittim çek almak amacıyla. adam bursa'da tanınan sert mizaclı bir adam, tahimn edileceği gibi kürt. neyse fabrikaya girdim arabayı yanastırıp, hemen yukarı çıkıp çeki alıcam, oradan da malı bırakıp fabrika'ya dönücem. neyse, bir telaş yanaşacaz derken önde duran arabaya çarptım. araba x6 şu 300 milyar liralık olan araba. neyse,kendi kendime son duamı edeyim dedim. çarptığım araba benim arabadan tam 20 kat değerli, adam da tahmin edebileceğiniz gibi... neyse, işçiler toplandı başıma, hemen patronu çağırdılar. tabi benim dünyam karardı. bizde çok taşşaksız sayılmayız, ama ne bileyim adam aşiret, hem de çok zengin. adam geldi, heralde ne kadar tırsmış olduğum gördü ki hemen etrafta toplananlara bozuk şivesiyle, ''hadi dağılın ne duruyorsunuz burada'' dedi. herkes anında dağıldı. iyice endişelenmiştim ki, üzülme koçum dedi. kaza bu olur, cana gelmesin dedi. çok şaşırdım.. ''gel yukarıya çıkalım rapor dolduralım sen de bir su iç kendine gel'' dedi. ''tamam abi'' dedim. neyse çıktık odasına, kral dairesi gibi. sohbet, muhabbet derken doldurduk kağıtları beni kapıya kadar yolcu etti resmen dumur olmuştum.

buradan mal götüreceğim fabrikaya gittim. bagajdaki bütün malı bana indirtmelerine ses çıkarmadım. fabrika müdürü bozuntusu adam ben bunu yaparken başımda durdu beni aşşağılarcasına. daha sonra irsaliye'yi hemen yanı başına koydum, ''elime vereceksin'' dedi, ''tamam'' dedim. onu iyice sinirlendirmiştim, daha sonra bu hareketlerinden mütevellit, yüzümün asıldığını görünce, daha fazla üzerime geldi. ''işine gelmiyorsa bas git'' dedi. ''tamam abi'' giderim dedim. ''ne diyorsun lan'' dedi bana. ''bir şey demedim'' deyince, ''bekle gitmeyeceksin fabrikanı arıyacam'' dedi. ''tamam beklıyım'' dedim. bu sefer daha çok üzerime gelmeye başladı. halbu ki bu adamın şivesi çok düzgündü, hem yakışıklıydı, resmen beyaz türk benim gibi... orada onu sikip çoğaltabilirdim, küfür de edebilirdim, çünkü; o bir bok değil. belki bende değilim, ama onun kadar aşağılık olmadığım kesin. uğraşmak, seviyesine düşmek istemedim, bastım, gittim. fabrika'ya geldim, şikayet etmiş beni. babam dan bir araba fırça yedim, ama üzerinde durmadım yine de lanet ettim.

bugün insanlığın doğum yeri ile, ırkı ile alakası olmadığını öğrendim. böyle adama, böyle 10 tane bursalıyı, hemşerimi değişmemem gerektiğini öğrendim...
K diyelim, K olsun. K, özünde ne güzel bir harf. iki ellerini sanki açmış, kavuşmak, sarılmak istiyor. K, Kemal'imin K'si... Ve daha nicesi... Ancak kötü bir K musallat olmuş başımıza Sağdıç. Türk'üm diyemeyen bir K... Diyenleri de vardır elbette, zaten onlar hıyanetin dışrasındalar. Benim dediğim kapkaranlık bir K... Beyaz Adam'ın elinde keser olmuş bir K... istersen Sağdıç, bu K, neden böyle bir K, onu diyeyim sana.

"De bakalım..."

Diyelim bakalım. Uzun öyküdür, "Halkların kardeşliği" öyküsü, hatta masal bile diyebiliriz buna. Beyaz Adam'ın K ve diğerlerine, Türk'ü yolmak ve bu coğrafyadan yollamak için çıkardığı bir rivayet. Öyle bir rivayet ki, bizi göğnümüzden vuran; çünkü Türk kardeştir, "kardaş" dendi mi, kardeş olmayı sever. Kimseler "kardaş" demese bile o, kendiliğinden karşısındakine "kardaş" der. Türk'e "ellerin taşı değmez"; ancak "dostun bir gülü yareler". Böyle bir gönüldür işte Türk. Bundandır ki, herkes Türk olamaz. Zaten olamadı da Sağdıç. Her gülümüze kan doğrandı, her doğan güne karşı.

Karac'oğlan ne dediydi Sağdıç: "Kim var imiş, biz burada yoğ iken"... Biz burada var iken, K burada yoğ idi Sağdıç. Ancak alfabe gibi şu bereket yurda, Anadolu'ya, buyur ettik; karşılığında "Uyur iken, uyardılar bizi". Başımızda bizden olduğunu unutan bir Osman, sırf "Padişahım çok yaşa!" dedikleri için K'ye, peşkeş çekti altımızdan halı gibi çekip şu mübarek toprağı. "Yine de olsun!" dedik, "Tanış olalım, paydaş olalım, kaynaş olalım!" dedik, ancak yine bir seher vakti "Çün" denildi: Kesildik... "Çün" denildi: Asıldık... Bilmem ne K'nin sehpalarında, "Türk'üm" dediğimiz için, hem de öz yurdumuzda!

Karac'oğlan ne dediydi Sağdıç: "Kim var imiş, biz burada yoğ iken"... Biz burada yoğ iken Sağdıç, saz yok, söz yok idi. Sazımızla, sözümüzle geldik. Biz bu K'ye sazımızı verdik, közümüzü aldık; sözümüzü verdik, ölümüzü aldık. Türkülerimizi K yaptılar, ses etmedik. Ancak gün geldi: "Burada K türküleri çalınmıyorsa, 'sizin' türküleriniz de çalınamaz!" dendi. Dendi Sağdıç, kulakların duydu, gözlerin gördü. Bir de nevruzumuz var idi. "Nevroz" oldu. Türkmen obalarında kelebek gibi açan renklerimiz var idi, renkleri oldu. Yine bir seher, Mehmet'in döşüne diktiler o renkleri, binlerce yıldır o renklerle sarmaş olmuş Mehmet'in döşüne. Mehmet ki, o K de, Beyaz Adam'a tutsak olmasın, bizim gibi özgür yaşasın diye şehit düşen Mehmet. Ancak yine o K ki, o gün de, bugün de yine Beyaz Adam'ın uşağı, yine Beyaz Adam'ın haram haremliği: Hem ruhunu, hem bedenini satan.

K aç iken, biz tok olamazdık. Ekmeği bir dünya gibi ikiye böldük. Yarısını yedi, hâlâ "Açım!" dedi K. K aç iken, biz tok olamazdık. Yarısını yine verdik ekmeğimizin. "Ekmeğin hepsine talibiz!" dedi K. Kalanı da verdik; çünkü Türk'e yakışmaz aç varken, tok yaşamak. Sonra susadılar, suyu Fırat'la verdik. Yetmedi, kanımız içtiler. Velhasıl Sağdıç, ekmek düşleyip, toprak yedik. Susadık, yağmur içtik. Gün oldu araba aldık, baktık otopark K. Gün oldu çay söyledik, baktık çayhane K. Gün oldu akşam gezisi dedik, baktık kapkaç K... Gün oldu "yar" dedik, baktık mayın K... "Artık bu yurtta size yol yok, yar yok, çay yok!" dedi K... "Olsun, vatan sağolsun!" dedik.

Biz ki, Türk'üz Sağdıç. Asya'nın ortasından Balkanlar'a dek, halay çekerek gelmişiz bu topraklara. Ve bu topraklardan geçerken, halayımıza biri katılmış, beraber çekmeye başlamışız halayı. Ancak çekerken bu halayı, gün olmuş, halayın başı itilmiş halaydan. K sahiplenmiş halayı. Bizden başka başkalarını da itmiş bu alaydan. Bir dönüp bakmışız ki, halay başı Beyaz Adam olmuş. Halay "nevroz" olmuş. Sinirden titremiş toprak. Davul vurmamış, zurna ötmemiş. Buna karşı çıkana "ırkçı" denmiş. Hatta daha kötüsü, ırkçının sözlük anlamı "Türk" olmuş. Sabah-akşam tartışılmış bu. Tartışılırken tüm bunlar demokrasi adına, bir Mehmet yine mayına basmış. Çok demokrat bir biçimde, eşit parçalara bölünmüş mübarek etleri. Yine de K, "özgürlük" demiş, Beyaz Adam'ın "Kopenhag Kriterleri"ne göre. * * *
bir ırkın, bir başka ırktan üstün olduğunu düşünme temelli hastalıktır.

Kimi zaman siyahtım ölürken.
Kimi zaman ak pak bir çocuk, yanakları kırmızı.
Kimi zaman savaş baltalarımı yeni gömmüştüm toprağa, vuruldum barış çubuğumu içerken.
Çok değil daha dün, sizin hiç görmediğiniz bir yerde öldürüldüm ırkım yüzünden.
*