bugün

geçmişi, masumluğunuzu, çocukluğunuzu hatırlamak için yapılması gerekenlerden biridir. O oyuncakları çocuklarınıza torunlarınıza bırakırsınız. Kendinizden bir parça olarak..

Valla ben de oyuncak arabalarımı saklıyorum. Dodge'den tut ferrari'ye, ford'a her bok var. Evet.
Valla 2 tane bebegim bi tane ayicigim var. Gozum gibi bakiyorum.
kahverengi peluş ayım.
kendimi bildim bileli o ayı vardı hayatımda. hem yumuşaktı, hem sevimli, hem benim boylarımdaydı hem de hayatımdaki ayı kontenjanını dolduruyordu. kırmızı bir fuları vardı ayımın. evet biraz enteldi ayım. kemik çerçeveli gözlükleri yoktu ama. konuşamıyordu da. kim almıştı ne zaman almıştı hatırlamıyorum. yemeğimi onunla birlikte yerdim, birlikte gezmeye giderdim, sokakta oynayacaksak sırf onu taşımak için sırt çantası kullanırdım. hala daha sırt çantasından vazgeçebilmiş değilim. bu bana ayımın kazandırdığı bir özellik oldu. ve yine geceleri ayımla uyurdum.
geçen yıllara ayım benim kadar dayanıklı değildi tabii. ben büyürken ayım yaşlanıyordu, eskiyordu. her tarafında tüy yumakları oluşmuş, kırmızı fuları yer yer sökülmüş, kuyruk sokumuna yakın bir yerinden de delinmişti ve hiç durmadan tüy kaybediyordu buradan. ama olsundu! ben onu öyle seviyordum. hiç onarmaya da çalışmıyordum, o nasıl sevgiyse..
okul başlamıştı. o acı gün çok yakındaydı artık.
bir okul dönüşü eve geldiğimde yatağımın üzerinde bir küçük yastık buldum. böyle eğlenceli yumuşak renkleri vardı. içime bir ateş düştü. ayımı aradım taradım... tabii ki bulamadım. çünkü ayımın tüylerinden yastık yapmış rahmetli babaannem.
şu hayatta ağladığım ender zamanlardan bir tanesi o zamandı işte. bir şey de denmiyor babaanne sonuçta. ama babaanne başka yün, tüy mü yoktu allah aşkına...
ulan yine hüzünlendim.

sonra bir tane ıslık çalıp kulaklarını oynatan tavşan aldılar bana.. hala daha duruyor, yeğenim oynuyor hatta. ama ben hala ısınabilmiş değilim..
çocukluğumdan beri oynadığım yegane oyuncağımı hiç yanımdan ayırmıyorum.

pipim.