bugün

1990'lı yıllarde bir çılgınlık gibi popülarite kazanan çokkültürcülük meselesine tepki göstermiytir. kendi yaklaşımında iktisadi boyut nakıstır. yer yer laf ebeliğine soyunur. neyse, kendisi şunu iddia ediyor: kültürler tamamen eşit değildir ve eşit muamele görmeleri de gerekmez. kültürler arasında pekala bir hiyerarşi var olabilir. Bu önermelere rağmen hangi kültürel kodların hangilerinden üstün olduğunu söylemeyi reddedip daha metodolojik bir pozisyona çekilir gibi davranıyor. üstün kültürü bauman'a göre kamuoyu (public debate) tayin edecektir. bu açıdan kendisi liberal bir kafa yapısıyla, iktisadi eşitsizlikler başta olmak üzere tonla sorunu kenara atıyor. bir yazısında şöyle bir ifade vardı: "asimilasyondan daha kötü olan, asimilasyonun imkansızlığıdır."

kötü söz. kötü düşünür.
Sosyolojik düşünmek adlı kitabını pek bi' beğendiğim geçen sene vefat eden sosyolog-filozof.

Kitapta şöyle bir kesit var:

Hoşumuza giden her olayın arkasında birilerinin iyi niyetinin, hoşlanmadığımız her olayın arkasında da birilerinin kötü niyetinin yattığını varsayarız. Bu durumun, Kimliği belli "birilerinin" bilinçli eyleminin sonucu olmadığını kabul etmek bizim için zordur ve herhangi bir can sıkıcı durumun, birilerinin bir yerlerde doğru olanı yapar yapmaz düzelebileceğine ilişkin inancımızdan öyle kolay vazgeçmeyiz. Politikacılar, gazeteciler ya da ekonomi danışmanları gibi bizim için herhangi biri olmaktan öte olan kişiler dünyayı bizim adımıza yorumlarlar, üstelik yorumları bizim eğilimimizle uyum içindedir ve onlar sanki devlet ya da ekonomi bizim gibi tek tek bireyler için düzenlenmiş de ihtiyaçları ile talepleri olabilirmiş gibi "devletin ihtiyaçlarından" ve "ekonominin taleplerinden" bahsederler. Diğer yandan onlar milletlerin, devletlerin ve ekonomik sistemlerin karmaşık sorunlarını sanki birinin isimlendirebileceği, kamera karşısına koyabileceği ve görüşme yapabileceği birkaç bireyin düşünceleriyle faaliyetlerinin sonuçlarıymışçasına resmederler.

görsel
bunak bir Marksist.
sosyoloji felsefesinin mümkün olmadığını kanıtlar nitelikte bir kalemi vardır.
alternatifi olmayan biri değildir.
Holocaust kitabı beni benden almıştır. Yıllardır dönüp dönüp o kitaba atıf yapıyorum.
kaos + kabilecilik + müphemlik terimlerini sosyoloji literatürüne kazandıran 9 ocak 2017 tarihinde hayatını kaybeden postmodernizmin kralıdır.

modern çağların pozitivizmiyle can çekişen sosyoloji biliminin kurtarıcısı büyük insandır.

yaşadığımız postmodern çağı tarihin müphem ve geçici bir zaman parçası olarak tanımlar ve farklılık çoğunluluk küresel düzeyde kabul edilinceye kadar da bu muğlaklığın süreceğine işaret eder. ama saldırılarla ama hoşgörüyle...

''farklılık pazarlık yapılamayacak bir evrenselliktir.'' der.
91 yaşında hayatını kaybeden Polonyalı sosyolog ve felsefeci.

http://www.milliyet.com.t...-kaybetti-gundem-2375803/
Hayatını kaybetmiştir.
dünyada neler oluyor? biz bu gidişe seyirci olmak zorunda mıyız? yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu? sorularına cevap arayan sosyolog.

''inanmak için inançların tutarlı olması gerekmez. bugünlerde inanmaya eğilimli olduğumuz şeyler, yani kendi inançlarımız da buna bir istisna oluşturmuyor. mesela insan özgürlüğü meselesinin, en azından dünyanın bize ait bölümünde akla gelebilecek en tatmin edici çözüme ulaştırılmış bulunduğunu düşünürüz. oysa bir yandan da, dünya işlerinin yürütülme biçiminde değiştirebileceğimiz çok az şey olduğuna da aynı katılıkla inanmaya meyilliyiz. mantıksal düşünce eğitimi almış herhangi birinin bu iki inancı aynı anda nasıl savunabileceği bir muammadır. bu iki inanç birbirine uymaz, ama ikisini de savunuyor olmamız mantık konusundaki beceriksizliğimizden kaynaklanmıyor. yaptıklarımıza inandığımızda gayet gerçekçi ve akılcı bir tutum takınırız. bu yüzden de içinde yaşadığımız dünyanın bize niye durmadan böyle bariz biçimde çelişkili sinyaller yolladığını anlamak önemlidir. bu çelişkiyle nasıl yaşayabildiğimizi; dahası, niçin çoğu zaman bunu fark etmediğimizi ve fark ettiğimizde de pek tasalanmadığımızı bilmek önemlidir.''

ve ayrıca bahsetmeden geçemicem:

''ahlaki bakımdan olgun kişiler, bilinmeyene ihtiyaç duyan, hayatlarında belli bir anarşi olmaksızın kendilerini eksikli hisseden, içlerindeki ötekiliği sevmeyi öğrenen insanlardır'' demiş ve içime cuk diye oturmuş yazardır.
küreselleşme kitabında, zaman mekan sıkışmasıDavid harvey den daha iyi açıklayan sosyolog.
''ulus devletlerin iyi ve onurlu bir hayat sürme evrensel hakkının bekçisi olarak ulusal topluluk tasarımından saparak ve bunun yerine evrensel bir kendini zenginleştirme şansının yeterli güvencesi olarak piyasanın reklamını yapıp kendi geleneksel görevlerini ebediyen terk etmeleri, yeni yoksulların acılarını daha da derinleştirmektedir. üstelik onların yoksulluğu rezillik olarak görülmekte ve artık insanlıkla özdeşlenen tüketici özgürlüğünün inkarıyla açıklanarak aşağılanmaktadır.'' (bireyselleşmiş toplum)
"Bu eserin başkahramanı insan ilişkisidir. Başkişiler erkekler ve kadınlardır, çağdaşlarımızdır, beyinlerinden başka bir şeye güvenmekten umutlarını kesmiş, aşikar bir yararsızlık duygusu hisseden, ihtiyaç durumunda güvenebileceği yardımsever bir el kadar birliğin güvenliğini de ateşli bir şekilde arayan, "ötekiyle ilişkiler kurma"ya can atanlar...Yine de "sonsuza dek" demeseler de, "ilişkide olma" özellikle "iyi ilişki" durumu onları tereddüde düşürüyor. Bunun onlara yükümlülük dayatmasından ve baskı uygulamasından çekiniyorlar, böyle bir şeye ne dayanabiliyorlar ne de hazır hissediyorlar kendilerini. Dahası -evet iyi bildiniz- ilişki kurmak için ihtiyaç duydukları özgürlüğü ciddi biçimde sınırlandırabileceğini düşünüyorlar...
"Bireyleşme"nin aşırı bol olduğu dünyamızda ilişkiler iki ucu keskin kılıç gibidir. Güzel düşler ile kabus arasında gidip gelirler, birinin ne zaman diğerine dönüşeceği bilinmez. Çoğu zaman, bu iki hal, farklı bilinç düzeylerinde de olsa, bir aradadır". der "Akışkan Aşk" adlı kitabında.
postmodernizm üzerine çalışmaları akademik çevrelerce yakından takip edilmektedir, sosyoloji nedir diye merak eden herhangi birinin 'sosyolojik düşünmek' isimli kitabını okuması gerekir. kitap son derece yalın ve sosyoloji hakkında bilgisi olmayanlar da düşünülerek yazılmıştır, size sosyolojiyi gerçekten sevdirir.
bazı eserleri:
yasa koyucular ve yorumcular
modernlik ve holocaust
modernlik ve müphemlik
parçalanmış hayat postmodern ahlak denemeleri
ölümlülük ölümsüzlük ve diğer hayat stratejileri
postmodernlik ve hoşnutsuzlukları
sosyolojik düşünmek
postmodern etik
bireyselleşmiş toplum
özgürlük
Zygmunt Bauman, 19 Ekim 1925'te Polonya Poznan'da doğdu.Sosyolog ve filozof. Postmodern felsefenin hem sosyoloji alanında uyarlanmasını hem de genel kuramsal düzeyde sağlıklı bir şekilde değerlendirmesini ortaya koyan yapıtlarıyla tanınmaktadır.

Zygmunt Bauman, II.Dünya savaşı patlak verene kadar, Polonya-Poznan'da yaşamını sürdürmüştür. Daha sonra Sovyetler Birliği'ne taşındı ve savaşın ardından Varşova Üniversitesi'nde doktorasını yaparak Doçentlik sınavını verdi.

1954'ten itibaren aynı üniversitede Sosyoloji dersleri verdi. 1968 yılında Polonya Komünist Partisi'nden ayrıldı. Aynı yıl, politik nedenlerden dolayı sosyoloji prefesörlük unvanını kaybetti. isaril'e göç etmek zorunda kaldı. 1971 yılında Bauman, Büyük Brintanya'nın çağrısı üzerine, Leeds Üniversitesi'nde yweniden sosyoloji kürsüsüne sahip oldu. 1990'lara kadar orada çalışmalarını sürdürdü.

Zygmunt Bauman, 80'li yıllardan itibaren, Modernizm ile Totaliterizm arasındaki bağlantılar üzerine hem kuramsal hem de sosyolojik incelemeleriyle öne çıktı. Özellikle Almanya'daki Nasyonalsosyalizm üzerinden Holocaust hakkındaki çözümlemeleri bu baglamda önemli bir etki yaptı. Böylelikle, Modernizme içkin kavram ve kategorilerin Totaliterlikle doğrudan ya da dolaylı iliskileri derinlikli olarak ve disiplinlerarası bir yöntemle ortaya konulmuş olundu. Bauman'ın çalışmaları özgül anlamda sosyolojinin disiplinlerarasılık konumuna örnekler oluşturur.

Bauman, aynı zamanda postmodernizm hakkındaki çalışmlarıyla da önemli bir yer tutmaktadır. Siyasal, etik ya da genel olarak kuramsal düzlemde postmodernizmin değerlendirilmesini yapmış ve açık anlaşılır fakat derinlikli de olan metinleriyle postmodernizmin ne olup olmadığını, ne tür olanaklar sağladığını göstermeye ve netleştirmeye çalışmıştır.

1989 yılında Amalfi Ödülünü ve 1998 yılında Theodor Adorno Ödülünü almıştır.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Zygmunt_Bauman