bugün

Doğup büyüdüğünüz evin yıkılmasıdır. Çocukluğunun geçtiği semtin, eskiden top sahası olan yeri artık iş hanı patates pişirdiğiniz çimenlikse, artık site olmuştur. Aşırı derece hüzün verir insana, en güzel günleri paylaştığın ilk aşkın yaşadığın yerde artık beton yığını ve aynı binada oturmasına rağmen birbirlerini tanımayan site sakinleri bulunur.*
karşında bir enkaz bulmak, enkazın altında, taşları kaldırıp, eski anıları aramak, bulamamak...
enkazın başında oturup, çocuklar gibi ağlamak...
boşluğa baktım sadece, söyleyecek hiçbir şey bulamadım. kendimi toparladığımda bizim evin alanı bu kadar küçük müydü diyebildim. oysa ki içindeyken ne kadar geniş geliyordu. ne eşyalar toplanırken orda olabildim, ne de yıkımını gördüm. görmekte istemezdim zaten. insan üç neslin anılarının, yaşamının yıkımını nasıl izleyebilir ki? evet gerekliydi belki, çok eskimişti artık, tamir kar etmiyordu ama tüm bunlar o evi yitirmenin garip hüznünü hafifletmiyor. hüznün büyük oluyor çünkü sadece bir taş yığını yitirmiyorsun ki; çocukluğunu, heyecanlarını, hayallerini, ailenle geçirdiğin çok güzel zamanlarını, yıllardır alıştığın bir düzeni de yıkıp bitiriyorsun.
yerine çok güzel bir bina yapacak olmaları nasıl teselli eder ki seni? sana sıfırdan bir ev, sıfırdan bir hayat sunacaklar en fazla. ne anneannenin hatıralarını inşa edebilecekler yeniden ne de senin çocukluk heyecanlarını..
anıların yerle bir olması.