bugün

ayrıntı yayınlarından çıkan tüm yeraltı edebiyatının ilk basımlarını nan gibi saklıyorum. 2000 lerin başında isis ve erojen bölge ile başladığım yolculuğa dövüş kulübü ile devam ettim. sonra takıntı oldu.
2009 sonrası çıkan kitaplar pek sarmadı açıkcası. içerikleri boş, yeraltının özünden sıyrılmış kitaplar gibi geldi. kozmik haydutlar, gösteri peygamberi ve yatak odasında felsefe hala favorimdir.
Dostoyevski
Charles Bukowski
Henry Miller sonrası Gazapizm'i çağrıştıran edebiyat türü.
Merak edip chuck palahniuk'la başlayıp Hakan günday'la devam ettirdiğim, sevdiğim edebiyat türü.

irvine welsh-porno da tavsiyedir.
Bir gazapizm (anıl acar) şarkısıdır.

Fuzuli bir kayıp sanki her saniyem altıüstü bir kaç saat geçirmişken oralarda aniden biz gönül koyduk..
Aslında yerim yoktur onca şair arasında Türk Edebiyatı falan bensiz olsun..

Birde renksiz olur gözlerimin gördükleri çünkü sana cinayetler anlatır.
Sefaletten kaçmadım..
Elbette aşk güzeldir bende yazdım, fazla gerçek yaşadım.
O şarkılar maşadır çünkü ateşi avuçlamış insanların zihni berrak değil
beyni erken yaşlanır..
Tüm bunlar saçmalıkken her tarafın yaradır ki tüm kapılar kapalı!
Bu aşağılık bir dramdır.

Birgün sırtımızı sıvazlayan bir yalana aldanıp da dayatılan bu yangında yanıp söndük..
Bunu elbet uzaklardan birileri görür sonra içimizdeki tüm güzellikler ölür.

Elbet birgün bahsedicem sana unutmak istediğim olaylardan
sonra kaçıp gitmek isticeksin gözlerin kararcak, aklımız karışcak
sonrasında..

Elbet bende bahsedicem sana içinde bulunduğun yalanlardan, bir enkaz altında kalanlardan, yananlardan, yeraltından…

Ölüme giden yolun asfalt olmasını dilemek ne bileyim yarım kalan bir kitap ya da tamamlanmış bir hayat..
Çok karışmış kafam ki çoklaşmışız baya
Bu vicdandan kaçıp koşacak arınmayan..

Bıraktım yarınlara bugünlerin tortusunu dinle
4-5 milyon nüfuslu bu şehrin de korkusunu gizler..
O bağımsız yazarlarda sokakları terkeder
Böyle geçer günler…

Ağır işçiliktir gözlem!
Yıkıntılar nesnel değil abi..
Bu kadar basitken anlatamamaktır özlem, katlanamamak mı silmek?
Üstüme düşen gölgeye alt olucak gerçek bunu hapis olunca görcez..

Çekip gidenler sen saf tutunca dönceklerse ölseler de gitmez..
Uyandırayım artık saklandıkça geçmez bu süregelen sıkıntılar!
Böyle bitmez…

Elbet birgün bahsedicem sana unutmak istediğim olaylardan
sonra kaçıp gitmek isticeksin gözlerin kararcak, aklımız karışcak
sonrasında..

elbet bende bahsedicem sana içinde bulunduğun yalanlardan, bir enkaz altında kalanlardan, yananlardan, yeraltından…

Elbet birgün bahsedicem sana unutmak istediğim olaylardan
sonra kaçıp gitmek isticeksin gözlerin kararcak, aklımız karışcak
sonrasında..

elbet bende bahsedicem sana içinde bulunduğun yalanlardan, bir enkaz altında kalanlardan, yananlardan, yeraltından…

https://m.youtube.com/watch?v=9wfn83-n6Mw

'Yıkıntılar nesnel değil abi..'
övüldüğünü, sevildiğini gördükçe halim
görsel
(bkz: Chuck Palahniuk)
Chuck Palahniuk bu alanın öncülerindendir.
dövüş kulübü, tıkanma, ölüm pornosu, gösteri peygamberi gibi eserleri vardır.
Çizgi roman bulamadığımda okuduğum edebiyattır. Evet.
Türk yazarlardan en sevdiğim insanı hakan günday olan edebiyat türüdür. Murat menteş ve alper canıgüz'ün de hatrı sayılır yerleri vardır bu türde. Severek okuyoruz efenim.
Yüzeysel edebiyattaki kaos ve meşru kötülük yoktur. Yeraltı edebiyatının gerçek değerleri var. Yüzeyden atmosferin üstüne çıkamazsın. imkânsız. Yeraltından ise, varsa değerin, evrenin dışına bile yolculuk mümkün.
dark edebiyat.
Midemi bulandırıyor artık yeraltı adı altında; "en büyük dert bende, hayat çok boktan, öff daraldım, intaar etçem, bu gece de içiyoruz abi yha, yıkığız" edebiyatından.
Tumblr dili ve edebiyatı ne zamandan beri yeraltı olarak süslenir pazarlanır oldu?
Ben bunları tumblr'da takipçi kasmak için yapardım. Hüzünlü, asi, küfürbaz, kalbi kırılmış, kaderin sillesini yemiş ve mağdur kız triplerinde iyi prim kasıyordum.

Şu saçmalıkları okurken aynı zamanda kaşık kaşık nutella da yiyor musunuz bari?
ölüme giden yolun asfalt olmasını dilemek ne bileyim yarım kalan bir kitap ya da tamamlanmış bir hayat.

Dizelerini içeren Gazapizm şarkısı.
Kömürlükte yapılır.
Sıkıcı ve sürekli kendini tekrar eder bu yazarlar. 15-16 yaşlarından sonra bu türü okumak tamamen zaman kaybıdır. Kendinize bu işkenceyi yapmayın.
nedir bu yeraltı edebiyatı? nerede, ne zaman ve hangi şartlarda ortaya çıkmıştır?

önce 1929’a bir gidelim. bu sırada amerika, tarihinin en büyük ekonomik bunalımıyla karşı karşıyaydı. (bkz: büyük buhran) 4000’e yakın banka iflas etmiş, her dört kişiden üçü işsiz kalmış ve piyasada para kalmadığı için insanlar alışverişlerini yeniden takas yöntemiyle yapmaya başlamıştı.

on sene böyle geçtikten sonra ise 2. dünya savaşı başladı. 1945’te amerika üçer gün arayla hiroşima ve nagazaki’ye atom bombası atmış ve bir anda yüzbinlerce kişinin ölümüne sebep olmuştu.

işte böyle bir dönemin içinde doğdu beat kuşağı. amerikan rüyasının çöktüğünü gören gençler aile-ev-araba gibi hayallerin değil de maceranın, gerçek yaşamın peşinden gitmek istemişti. önce 1956’da allen ginsberg’den ‘uluma’ (howl) adında uzun ve çarpıcı bir şiir geldi. bu şiir beat kuşağı’nın manifestosu sayıldı.

bir sene sonra ise, “özgürlüğünüzde ısrar ediyorum!” diyen jack kerouac’ın ‘yolda’ (on the road) isimli romanı basıldı. ve işte o zaman bu beat kuşağı denen akım duyulmaya ve gelişmeye başladı. gerçek bir yaşamöyküsüne dayanan ‘yolda’ romanında bir grup gencin tüm amerika’yı baştan aşağıya gezmesi anlatılıyor. ki zaten genelde beat kuşağı yazarları eserlerini yollarda üretip yazmıştır.

jack kerouac, allen ginsberg, william burroughs ya da richard brautigan gibi yazarlar, kendi hallerinde oradan oraya sürüklenirken serserilik ve boşvermişlikle eleştiriliyordu, ancak aslında kitaplarında ırkçılık, cinsiyet eşitsizliği ya da sınıf ayrımcılığı gibi toplumsal sorunlarla da ilgileniyorlardı. öyle büyük laflar edip, acayip edebi cümleler kurmazlardı, sokak diliyle yazar ve sokak çocukları gibi yaşarlardı.

özlerinde yatan felsefi akım varoluşçuluktu. hani rasyoneller, “düşünüyorum, öyleyse varım” derken, romantikler “hissediyorum, öyleyse varım!” der ya, işte beat kuşağı yazarlarında böyle bir anlam arayışı ve melankoliyle karışık bir yaşam coşkusu vardı.

ben mesela profesyonel insanlara acıyorum. ağlamazlar, gülmezler. ilişkileri sevgi değil çıkar üstünedir. işleri yolunda gider, ancak tutkuları yoktur. herkesin dikkatini çeker, gözüne girerler, ancak aslında ölü doğmuşlardır. beat kuşağı da işte bu profesyonelliğe ve tekdüze yaşamlara karşı bir alternatif olarak ortaya çıktı.

ertesi yıllarda, 1965’de amerika’nın vietnam işgali başlarken, beat kuşağı’nın etkisiyle hippiler (çiçek çocuklar) ortaya çıkmış, 60’ların sonuna doğru on binlerce genç akın akın hindistan’a doğru yola çıkmaya başlamıştı. çünkü sıkılmışlardı batı’nın sınırlarından ve doğu felsefesine, budizm’e yönelmeye başlamışlardı.

sadece edebiyatta değil, müzikte de ciddi yansımaları oldu bu akımın. mesela o yıllarda ortaya çıkan jim morrison, janis joplin, bob dylan, jimi hendrix ya da john lennon gibi müzisyenler her fırsatta bu akımdan ne kadar etkilendiklerini belirtiyordu.

(kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=HVUkYAgfIfI)
bir gazapizm şarkısı.
Çok severim hatta hastasıyım.
Hakan günday bu işin hakkını çok iyi veriyor..
yer altından notlar bu edebiyatın zirvesidir.
Ardından bukowski eserleri gelir.