bugün

peyami safanın, en olgun döneminin eseri... arada kalan insanların hayatlarından kesitler sunarken okuyucunun tüylerini ürperten ruhi tahlillerinden de vazgeçmediği romanı
"kalbin bütün meseleleri yalnız kalbde halledilir. çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir. ümitsiz bir aşkın panzehiri nefrettir"
ütopikbir romandır.
oha dedirten romandır.
romandaki ana karakter, telepati yoluyla, yanarak ölen sevgilisinin kül kokusunu duyar; ki bu durum yüreklere bir acı serper...okunası romandır bu yönüyle.
tüm insanlar yalnız doğar, yalnız büyür ve yalnız ölürler.
(bkz: derin kelam etmek)
peyami safa'nın aşmış romanıdır. romanda ana karakterin ütopyasından bahsedilir (bkz: simeranya). sonu ise kopuktur. tavsiye edilir. hatunun sigarasını yakarken önce perdeleri, sonra kendini tutuşturmasını akla kazır.
peyami safa nın yine muhteşem romanlarından biridir.sevimli, fakat sadisttir istihza. öperken ısırır. bazan da koparacak kadar.
bir peyami safa romanının ismi.
Dünyada bir çok dile tercüme edilmiştir. Harvard üniversitesi tarafından evrensel kültür mirasları olarak değerlindirilmektdir.
Olay ve mekan tasvirine sıkışmış türk romancılığında, muhteşem ruh tasvirleriyle çığır açmış peyami safanın ustalığna hayran olunan defalarca okunacak bir romandır.
ünlü fransız düşünür Jean Baudrillard, insana dair argümanlarımı gözden geçirmem için beni uyandıran kitap demiştir. Ayrıca 2005 yılında japonyada verdiği bir seminer sırasında yanlızız eserinden uzun uzun bahsetmiş ve bu romanı okumadan insan üzerine konuşmayın demiştir.
yirminci yüzyılın en saygın entelektüelleri arasında gösterilen Amerikalı düşünür Noam Chomsky yanlızız romanı için;
keşke dostoyevski okuyabilseydi ama hayat herzaman mükemmel değildir demiştir.

Her cümlesi makış nakış işlenmiş, peyami safa gibi bir dehanın ustalığı önünde şapka çıkarılacak ve muhteşem finaliyle okuyanı derinden etkileyen bir şaheserdir. Dünyada kıymeti fazlasıyla bilinen, türkiyede hala bir çok insanın okumadığı bilgelik ve insan sevgisi kitabı.
"iki tarafta da arzuyu gurura hesap vermeye çağıran iç muhasebe anları olmasaydı, kendi kendini yiyen aşkın işkenceleri ne kadar azalırdı."
*
"kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım" roman karakteri meral in intihar notu.
burada bahsedilen; süper ego da dediğimiz sosyal ben in, içgüdü ve refleksleri yöneten biyolojik ben den olan nefreti. nedeni ise biyolojik ben in etkisinden tam olarak kurtulamaması ve kendisini özgür hissedememesinin verdiği iğrenme duygusu. romana göre bunalımların ve intiharların nedeni bu iki ben arasındaki çatışma ve "kendini" öldürme isteğinin ardında yatan neden de bu.

velhasıl; insan psikolojisini çok iyi çözümlemiş, akıcı ve felsefeyle ilgili olanlar için de oldukça zevkli bir roman.
bu güzel romanda bulduğum bir kusur, şimdi ismini hatırlayamadğım erkek karakterin,yıllar önce okumuştum romanı,evinin yanışı ya da intahar eden bir akrabasını görmeye giderken(ikisinden biri, gene tam hatırlayamıyorum) arabada olanca sakinliğiyle yaptığı felsefi yorumlardır. Evi yanan ya da yeğeni intahar etmiş bir insan olay mekanına giderken bu derece soğuk kanlı olup. Bu tip tahliller yapamaz.
işte bu baş eserden hatırladığım tek kusur budur.
peyami safa= yerli dostoyevski
çok güzel kitaptır, hayatımdaki yeri de büyüktür amma velakin peyami safa'ya şunu sormak isteğiyle yandım tutuştum kitabı okurken..peyami safa'nın kendi ağzından konuşturduğu ütopya (bkz: simeranya) yaratıcak kadar müthiş , mükemmel görünümlü bi kişi var kitapta..herkesi sakinleştiren telepatisi kuvvetli , bütün fikir akımlarını sindirmiş , huzuru bulmuş biri..ve sürekli aşık olduğu bi kızı düzeltmeye çalışıyor..hatta sonunda kız onun gözünde yoldan çıkmış , yollu olmuş bi kız oluyo ve ondan yüksek değerleri uğruna vazgeçiyor..kız da * adeta yaptıklarının cezasını çekercesine kendini kazara yakıyor ve ölüyor..şimdi soruma gelince: nasıl oluyor da bu kadar bilgili kültürlü bi adam kendisinin yarı yaşında bi kıza aşık oluyor..hatta o kızın annesi de bi zamanlar bu adamın metresiyken..diyeceksiniz ki , işte burda üstad aşk hariç her şeyin mantıkla açıklanabileceğini göstermiş böyle de müthiş bi ders vermek istemiş ki ben de öyle düşündüm başta..vay be dedim , koca adam onca dünyayı dolaşsın yeni eğitim modelleri bulsun , thomas moore misali ütopyalar yaratsın hem de aşkın tanımlanamaz olduğundan dem vursun..ama ikinci kere okurken , baktım ki her 10 sayfada bi meraL'a öğütler verirken kendisi aşkın tanımını yapmış..işte o an ikiyüzlü bi karakter gibi geldi kitaptaki bana..şu çok güzel konuşan ,fikir kolajı terzileri gibi olan ama yaptıklarını uygulamaya gelince bunu becremeyen biri gibi..ama belki de peyami safa burda da hiç bi insan mükemmel değildir, bak adam o kadar müthişimübermenschim sandı kendini ama kızı tavlayamayınca kudurdu zaaflı yaratıklarızvesselamdemeye çalıştı kim bilir..
Peyami Safa'nın ne kadar büyük bir romancı olduğunu, karakter tahlillerindeki başarısını, cümle seçimindeki özenini gördüğümüz şaheseri. herkes hayatında bir kez olsun okumalıdır. içinde insanı derinden etkiliyen, yaralayan, mutlu eden, heyecanlandıran o kadar çok yeri vardır ki.

romanın başlarında, Samim'in simeranya anılarını yazdığı günlüğü karıştırılırken, sevgilisinin gözlerini anlattığı bölüm gibi ...

"Gözleri, gözleri... onu doğduğu günden evvelki benliğime sıkı sıkı bağlayan, en yakın akrabadan daha yakın bir kan münasebetini kat kat aşan ve ruhlarımızın beraberliği hissini bir anda uyandıran bakışlarında kendimi ne kadar çok buluyorum."
peyami safa'nın düşünce ve sanat gücünü aksettiren en olgun eserlerindendir.
(bkz: bitmesinden üzüntü duyulan roman)
insanlığı, materyalizmin kör çemberini kırmaya, kendini kaybettiği ruhunu bulmaya çağırmaktadır kitap. insanın bütün problemleri kendi ruhunu keşfedememesidir. Bunu yapabildiğimiz taktirde yaşamımız anlam kazanacaktır ana fikridir.
yalnız başına yaşanan acı ve kaosların paylaşıldığında azalacağı gerçeğidir.
(bkz: simeranya)
neresinden başlasam bilemediğim, düşüncelerimin derin sis bulutları arasında bir görünüp bir kaybolmasıyla netleşemediğim, netleştiremediğim roman.

fena spoiler içerir

bir kere şu açık; döneminin en iyi romanlarından biri ki psikolojik çözümlemeleri bu kadar ayrıntılı yapan başka hiçkimse yoktu o vakitler bildiğim kadarıyla. o sebeple türk edebiyatı için bir yüz akı. fakat genel anlamda bakarsak nasıl bir roman yalnızız? karakterlerden başlayalım;

romanın baş karakteri samim ve birçok şeyi onun gözünden görüyoruz. onun hissettiği şekilde okuyoruz. samim hayatında manevi değerleri her şeyin üzerinde tutan bir karakter ve hatta mutaassıp olmadığını savunsa da günümüz için bile oldukça mutaassıp düşünceleri olan bir erkek. meral ile olan ilişkisi, cemiyet hayatında yolunda gitmeyen şeylere karşı tavırları, yarattığı simeranya'sında her şeyin fevkalade oluşu... şahane. direkt vermek istediği duygu da şu; samim gerçekten dört dörtlük bir adam. ee tamam, bunu da kabul ediyoruz ki, zaten kitabın ilk yarısı diye tabir edebileceğim kısımda samim ile alakalı tek fitne fücur da yok. lakin etrafındaki kadınların hepsinin birer aşifte olduğunu defalarca kez okuyoruz. buna da tamam, ki gerçekten öyleler. rahat hayat içinde, dönemin şartlarını da göz önüne alırsak olabildiğince serbest ve şaşaalı hayatlar yaşıyorlar, erkekler ile münasebetleri hayli fazla, işin içinde yalan dolan, entrika, aldatmaca ne ararsan var.

bir noktaya kadar samim'in samimiyetine güvenimiz tam.
lakin olay bende şu noktadan sonra koptu; meral yani samim'in deli gibi aşık olduğu uğruna sayfalarca ruh tahlilleri yaptığı, tek haraketini satırlarca anlattığı deli aşkı, eski aşkının hatta yasak aşkının kızı! yani necile'nin kızı.

be hey adam! senin bu sayfalardır anlattığın edep, ahlak çözümlemeleri ne oldu öyleyse söylesene bana?
sen zamanında evli bir kadın ile delice bir aşk yaşamadın mı? aradan yıllar geçtikten sonra onun kızı olduğunu bile bile kendinden yaşça küçük bir kızla birlikte olmaya çalışmadın mı?

işte bu noktadan sonra kendimi inanılmaz aldatılmış hissettim. samim gözümün içine baka baka oyun etmişti bana. kendini şahane ve dört dörtlük bir insan gibi göstermiş ardından çıkan hadiselerinden dolayı da en ufacık vicdan azabı duymayıp, ahkam kesmeye devam etmişti.

bir kere samim, aslında adından da anlaşılacağı üzere samimiyeti ararken asla samimi değildi.
hele şimdi aklıma geldi, necile hanım'ı uzun zaman sonra ilk kez görmeye gittiğinde renginaz'ın acayip isteklerine karşılık vermesi!!

tek kelime ile, nasıl deniyor fransızca'da, bilemedim şimdi... türkçe'sinin söyleyebilirim ama: edepsizlik.

neyse efendim olanlar oluyor, ilahi adalet tecelli edecek ya, herkesin başına fena haller geliyor. meral yanıyor, necile kalp krizi geçiriyor ölüyor, renginaz artık kafayı mı yiyor, nedir anlamadım bir şeyler oluyor. herkes cezasını çekiyor yani. eee samim? anlamıyoruz bile ne hal olduğunu. şahsen ben anlamadım yani.

demem odur ki olabildiğince tek taraflı düşünülmüş ve kurgulanmış bir roman yalnızız. ayrıca adı da mantığa aykırı. herkesin içinde bir birinci bir ikinci var ise nasıl yalnızız? bir kere kendi içimizde yalnız değilmişiz. bütün roman boyunca bunu dikte ediyor bize yazılanlar. ikinciyi öldür, birinciyi göğe çıkart. olay budur.

roman türk edebiyatı açısından psikolojik çözümleme konusunda oldukça başarılı bir ilk roman. başlarken de dediğim gibi bir mihenk taşı. kesinlikle okunması gereken bir yapıt. lakin konu işlenişi, yazım tarzı, üslup ve daha birçok şey ile şahsi fikrimce; daha iyileri var.

yalnızız çok heyecanla okumaya başladığım bir kitaptı benim. ve çok samimi söyleyebilirim ki okuduğum şunca kitap içinde en büyük hayal kırıklığımdır. fatih-harbiye bu romandan kat kat güzeldir ayrıca.

okuyacak olanlara tavsiyem konuya çok takılmamaları gerektiği, hatta sayfaları işaretleyip sadece ruh çözümlemelerini okumaları gerektiğidir. bu şekliyle daha faydalı olacaktır.

fena spoiler içerir
incesaz'ın kalbimdeki deniz albümünde yer alan şaheser.

sözleri:

Yalnızız

Yalnızım yalnızsın
Söyle istanbul şimdi mutlu musun
Yalnızız yalnızız
Bütün olanlardan sen sorumlusun

Sahiller,çay bahçeleri,denizin sesi
Adalar,yalılar,köşkler
Gösteriş hepsi
Vitrinler,meydanlar,yollar
Onlar da yalan
Kandırdın ah istanbul hepimizi
Gün bitti dağıldı herkes
Sığındı birden
Kırk kilitli kapıların ardına ahh
Bir mahrem örttü
Dokundu siyah geceden
Büründün muhteşem yalnızlığına

Yalnızım yalnızsın
Söyle istanbul şimdi mutlu musun
Yalnızız yalnızız
Bütün olanlardan sen sorumlusun

Açık hava sineması mehtapta gezi
Afişler,pazar ekleri
Gösteriş hepsi
Şarkılar, şiirler,sazlar
Onlar da yalan
Kandırdın ahh istanbul hepimizi
Gün bitti dağıldı herkes
Sığındı birden
Kırk kilitli kapıların ardına
Bir mahrem örttü
Dokundu siyah geceden
Büründün muhteşem yalnızlığına

Yalnızım yalnızsın
Söyle istanbul şimdi mutlu musun
Yalnızız yalnızız
Bütün olanlardan sen sorumlusun

Yalnızım yalnızsın
Söyle sana şimdi kimler ağlasın
Yalnızız yalnızız
Kalmadı hiç kimse tutmaya yası
birlikte bir yalnızlıgı ifade eder. mecazi anlamlıdır. mantıken yalnız kelimesinin yapısına terstir.
peyami safa nın fatih-harbiye den sonra okuduğum ikinci romanı. bir kere genel kanının aksine ben peyami safa nın , romandaki samim karakteri ağzından konuştuğunu düşünmüyorum.samim in bunaltıcı ahlakçılığı aslında büyük bir ahlaki sorunun üstünde inşa edilmişken, peyami safa, samim in ahlaki duyarlılığını ancak bir ibret olarak vermiş olabilir gibi geliyor bana.

buna karşılık romandaki her karakterin ahlaki ve kişisel sorgulamaları sonucunda bir olumsuzluk ile karşılaşmalarına karşın ahlaki anlamda en az kaygısı bulunan kişi olan besim in herhangi bir yanlışının olmaması ironik bir durumdur.

bir de romanın başında besim, 1923 ten önce doğanların nesebinden kuşku edilmeyeceği imasında bulunur ki cumhuriyet ile ilgili duyduğum en aşağılık imaya karşılık gelir. ağızda kötü bir tat bırakır.
'gülersen bütün dünya seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın. ' old boy repliğini aklıma getiren 1. çoğul şahıs eki almış kelime.
anladık tamam tamam.
(bkz: başlık entry uyumsuzluğu)
tekniğine hiç değinmeyeceğim. yazarının rahmini tekmeleyerek çıktıktan sonra kendi ayakları üzerinde duran bir eser, bilimsel bir dua sanki.
harika fevkalerde bir roman. *şiddetle okunmasını tavsiye ederim.
Okuduktan sonra "Samim, Samim" diye aylarca gezindiğim Peyami Safa'nın en güzel romanı. Romanda bir "aç adam" vardır ki ne zaman acıksak aklımıza o tabir gelir.