bugün

fransız düşünür jean paul sartre'nin ünlü eseridir. okumak için 3 ay boyunca geceleri saatler harcadığım ve tam 3 kez yarısında bırakıp baştan başladığım, ağır kavramlar ve metaforlarla dolu anlaşılması güç kitaptır. başta bilinç, zaman, insan, ontoloji, materyalizm ve idealizm olmak üzere birçok konuda derin bir inceleme yapan sartre sonunda iki kavrama çıkmıştır. ağır bir bulantı kaynağı olarak hiçlik ve çözülemez gibi görünen bir sır perdesi olarak varlık. o kadar sorgulamanın ardından beni sabahın köründe dehşete düşüren bir cümleyle sonlandı kitap; ''insan hiçbir şeye yaramayan bir çiledir''
jean paul sartre'nin sadece 3 ayda yazdığı 750 sayfalık dev kitap.

bir ontolojik inceleme mahiyeti taşımakla birlikte epistemoloji, fenomenoloji ve daha birçok anlamda derin irdelemeler yapılmıştır.

başta; zaman, bilinç, varlık, hiçlik, özgürlük, gerçek olmak üzere çeşitli konularda sartre insan aklını zorlayan sorular sormuş ve net olmasa da kendince cevaplar vermiştir.

dili ağır, metaforları anlaşılması güç bir kitap olduğundan fikrimce 5 ayın altında bitirmek imkansız.
3-4 sene önce edindiğim, ancak kendimi hazır hissetmediğim için halen başlayamadığım kitap.
Edmun husserl, franz brentano'dan etkilenerek fenomenloji ve yönelimselliği ortaya atar; martin heidegger, edmund husserl'den etkilenerek ve esinlenerek varlık ve zaman'ı yazar; jean-paul sartre ise martin heidegger'den esinlenerek ve etkilenerek bu eseri yazar.

Bir çılgınlık yapıp eserin tamamını tutarlı ve haklı görsek de heidegger'in varoluşçu olduğu düşüncesi katiyen doğru değildir. işin ilginç yanı, heidegger'in defalarca "fransızlar beni yanlış anladı, ben varoluşcu değilim" demesine rağmen hala tüm kaynaklarımız "heidegger varoluşçudur" diyor.

Evet, heidegger varoluşçu felsefe için büyük bir temsil olurdu. Ve evet, heidegger varoluşçu felsefenin gelişimi ve yapısında en büyük etkiye sahiptir ama varoluşçu değildir.

Sartre bunu anlamaz. Anlamamakta da ısrar eder. Heidegger varlık ve zamanda egzistans kelimesini "mevcut-olma" olarak alamayız, çünkü insan herhangi bir varolan gibi stabil kategorilerle açıklanamaz, bu yüzden "egzistans varoluştur" diyerek varoluş kelimesini kullanır. işte burada sartre dahil hemen hemen herkes heidegger'in varoluşçu olduğuna kanaat getirir.

E koskoca filozofsunuz ve filozof olmanıza dahi gerek yok, heidegger varlık ve zaman'da bir cümleye yıldız koyup koskoca bir şey söylüyor "demek ki biz burada varoluşçuluk yapmıyoruz". Bunu da mı görmediniz?

Heidegger, varoluş kavramını zamansallık ve mekansallığı temellendirmede gerekli görür. Oluşan bir öz vardır ve bu zamansal ve mekansal olan dasein'a aittir. Bunlar evet, varoluşçu felsefenin temel prensiplerini teşkil eder. Ama sartrecığım, heidegger bunu "dasen'ın hermeneutiği" olarak yapar. Buradan varoluşçuluğa bir temel almak son derece haklı olsa da heidegger varoluşçu değildir.

Öptm, bye.
Ponçirik (varlık) ile tontişkonun (hiçlik) başından geçenlerin anlatıldığı harika kitap.
3 ayda yazıldığını öğrendiğim zaman dumura uğratmış kitaptır. ben o sürede ancak okudum. hazmetmemse hâlâ sürüyor.
Ölümüne paradoks yaratırlar.
Jean Paul sartre'ın opus magnumu.
sartre tarafından yazılmış kitaptır. Varlık hiçliğe içkindir, onu içinde taşır. Olanı anlamak için önce olmayanı anlamak gerekir.
ufak bir alıntı "varlığı/olmayanı bir mevcudiyet gibi tanımlamak mümkün değildir. çünkü mevcut olmamak da aynı biçimde varlığı ortaya çıkartır, nitekim burada olmamak, yine de olmaktır."
oldukça uzun ve okunması için bolca boş zaman, boş kafa gereken jean paul sartre eseri.
Varlık ve Hiçlik, hiç şüphesiz Jean-Paul Sartre’ın “başyapıtı”dır. Sadece Fransız felsefesi açısından değil genel olarak felsefe tarihi açısından da son büyük ontoloji denemesini temsil eder. Dolayısıyla önemini ve güncelliğini hâlâ korumaktadır ve hiç şüphesiz daha uzun yıllar korumaya devam edecektir. Çünkü, insan, ilk defa bu yapıtta, özgür olmaya “mahkum” edilmiştir.