bugün

Kendi kültürlerine katı bir şekilde sahip çıkan diğer dünya milletlerinin aksine Kendi kültürünü araştırıp, yüceltmek, dünyaya sunmak yerine, Aksine aşağılayıp, Geri kafalılıkla adletmeyi seven bir millettir.tradition, traditional kelimelerinin alamını bilmez. Gelişmişliği etek boyuyla ölçmeye kalkacak kadar gerizekalıdır.
Zira şu fotoğrafa laf etmenin başka bir manası olamaz https://pbs.twimg.com/media/BCp9NXoCUAAVyHI.jpg

THY basit bir çalışmayla Geleneksel Türk Kültürünü dünyaya sunmaya çalışmıştır. Elbise ve giysilerdeki geleneksel motifleri ve işlemeleri görmeyip, sadece etek boyu üzerinden bok atmaya çalışan andavalların gözüne batmıştır ne hikmettirse. Aynı gerizekalılar iskoçyada yaşasalar, iskoç eteğinin boyunu tartışırlardı muhtemelen.

Önemli Not: Yapıcı eleştiriler yapanları ayrı tutuyorum tabiki. Bana kalırsa daha iyi yapılabilirmiş ancak kültürü dünyaya sunmak, takdir edilir birşey.
edit : link düzeltildi.
içinde bulunmaktan utanılması gereken insanlar topluluğu.
samimi, misafirperver tarzı yaklaşımları eskide bırakmış bir toplum.
trafikte yol vermek çok gurur kırıcı birşeydir türkler için. aa sikin kopmuş gitti erkeklik desen bu kadar hırs yapmaz
herhalde yol vermemek için yaptığı hırs kadar.
masanın ayağı sallanırsa altına kağıt koyar .
gibi bir çok şey yazabilirdim diğer yazarlarımız yazdığı gibi ama benim diyeceğim tek şey var :
türk insanı adamdır adam...
(bkz: arkadan vermeyen kaldı mı)
görsel

hadsizlere haddini bildiren millettir.
dünya geneli olarak konuşacak olursak: şerefli bir ırktır.

türkiye için konuşursak: %49'u göttür, arap taşağı yalamayı pek sever.
yurttaşlık bilinci zayıftır bu dönemde.
2 tane kekoyla övünen millet. sorsan vergimi veriyorum vatanımı seviyorum derler.
diger milletlerden bir ustunlugu olmayan millettir. ustunluk takvadadır ırkta degil.
çalışkan, zeki, atılgan ve dürüst bir millettir. şaka be şaka nerede o eski türk milleti.
türkiye cumhuriyetini kuran asli unsurun adıdır.

--spoiler--
piç, sadece babası belli olmayan ve bu yüzden de nüfus cüzdanına yazacak
soyadı bulamayan mıdır?

tabii ki hayır;

babası belli ne piçler vardır!. bunlarla birçok yerde
karşılaşırsınız.
bazen örtübağda bir yazışma topluluğunda, bazen bir haber veya forum sitesinde,
bazen bir gazete sayfasının köşesinde, bazen bir televizyon ekranında, bazen
bir üniversite kürsüsünde, bazen boğaza nazır bir yalıda, bazense ceylan
derisi koltuklarda görürsünüz bunları.

görürsünüz ve acımakla tiksinmek karışımı duygular hisseder veya lanet
okuyup o kösele derisinden yılışık suratlarına tükürmek istersiniz. sonra
tükürüğünüze acır, geri yutarsınız.

işte bunlar babasından bihaber olan değil, milli kimliğinden, milli
kültüründen, milli tarihinden, daha doğrusu milliyetiyle ilgili her şeyden
bihaber olan zavallı mahluklardır.

sorarım size; hangisi daha piçtir?. babası belli olmayan mı, yoksa bu
bahsettiklerimiz mi?

cevap ortada aslında. bir insanın babasının belli olmaması, kendi arzusu
dışında olan bir şeydir. o yüzden bu zavallıyı, piçlikle suçlayabilir
misiniz? bu haksızlık olur. çünkü dünyaya gelmek veya gelmemek,
insanoğlunun elinde olan bir şey değildir.

ama bir de işte bu yukarıda bahsettiğimiz gönüllü piçler vardır. bunlar
tamamen kendi arzularıyla piçleşmişlerdir. dünyaya babaları belli olarak
gelmişlerdir belki ama sonradan milli kimlikleri ve milli şuurları bulanmış
ve belirsizleşmiştir.

kendilerine bile yabancılaşmışlardır. türk olarak dünyaya gelse bile türk
milli kimliği yerine başka bir kimliğin gururunu gönlünde taşıyan,
kendini avrupalı,
akdenizli veya batılı olarak tanımlama çabası içinde olan, başka
kimliklere bürünmeye özenen ne idüğü belirsiz yaratıklardır bunlar!
bunlar ya avrupa nın, amerika nın; ya da azınlıkların sözcüsü ve
yardakçısı olurlar. birçoğu geçmişin komünisti, bugünün liboşu veya
dincisidir. gerekirse deve, gerekirse kuş olurlar. ama ne olurlarsa
olsunlar, değişmeyen şudur: her zaman türk ün ve türkiye cumhuriyeti nin
karşısında, türklük düşmanlarının ise yanındadırlar.

bu, o derece bir piçleşmedir ki; tüm değerlerini yitirmiş, onursuzlaşmış,
zerre kadar gururu olmayan, şerefsizleşmiş ve kimliksizleşmiş bir ruhsuz
beden haline gelmişlerdir.

biz kendi başımıza adam olmayız, bizi ancak ab adam eder veya küçük
amerika olacağı gibi böğürtüleri, bunların ağzından sık sık duyarsınız.
aslında bu böğürtüler dışında pek bir şey de söylemezler. çünkü kapasiteleri
bununla sınırlıdır. bir de bu böğürtüleri biraz süslemek için aralara
demokrasi,
insan hakları, özgürlük, küreselleşme gibi , tam olarak anlamını
bile kavrayamadıkları emperyalist uydurması kavramları sıkıştırırlar.

böyleleri türk diyemezler, türkiyeli derler; millet,
ulus diyemezler,
halklar derler; vatan diyemezler, toprak derler. çünkü milli
şuurdan yoksundurlar ve türk olmanın bir övünç olduğunun farkında
değildirler. bu vatanın ne zorluklar içerisinde, ne fedakarlıklarla ve ne
kahramanlıklarla kurtarıldığını bilmezler. böylesine şanlı bir tarihin
çocuğu olduklarından habersizdirler. işte bu yüzden piç tirler.
--spoiler--

ne mutlu türküm diyene.
ORTA ASYANIN BOZKIRLARINDAN, DOGU AVRUPAYA KADAR UZANAN BIR COGRAFYADA MUSLUMNA, BUDIST, HRISTIYAN OLARAK YASAYAN TARIHTE COK ONEMLI BIR FIGUR OLAN MILLETTIR.
tartışmayı, kabullenememeyi, tarafçılığı ve bunun uğrunda ölümüne kavga etmeyi acayip seven milletim.
görsel
yeryüzünde olabilecek en iletişim canlısı millet olduğuna kanaat getirdiğim insan gürûhudur. türk insanı kadar iletişim meraklısı, kaynaşma heveslisi bir millet olamaz. aşağıdaki anlatacağım olay türk insanının bu özelliği ile ilgili.

bir adam düşünün. yirmi küsur yıldır yurt dışında yaşıyor ve sadece yazları temmuz ayının başlarında türkiye'ye geliyor, bir ay kadar kalıp yine yaşadığı ülkeye geri dönüyor. türkiye'de sahip olduğu bir araba var, kendisi yurt dışında olduğu süre zarfında arabayı ihtiyacı olan tanıdıkları kullanıyor. kişi türkiye'ye geleceği zamanlarda da önceden arabasını verdiği kişilere telefon ediyor, bu kişiler gelip arabasını havaalanı otoparkına parkediyorlar. (uçuş saatlerinden dolayı kişi çoğu zaman sabahın erken vakitlerinde dönüyor, malum karşılayan olmuyor)

velhasıl, bu adam bu sene yıllar sonra bir değişiklik yapıyor, temmuz ayı başında değilde haziran başında geliyor, yine sabahın ilk saatlerinde. otoparka gidiyor, arabasına biniyor ve otopark parasını ödeyip çıkmak için arabasıyla gişenin yolunu tutuyor. parasını uzatıyor gişe görevlisine ve akabinde şöyle bir cümle işitiyor;

"bu sene erken geldiniz beyefendi"

o esnada gişe görevlisinden bu cümleyi işiten adamın tüyleri diken diken oluyor. bunları bana anlatırken ne kadar şaşkın ve bir o kadar da mutlu olduğu gözlerinden anlaşılıyordu, defalarca böyle bir olayın yaşadığı ülkede olmasının söz konusu bile olamayacağını, türk insanının avrupa insanına kıyasla çok daha cana yakın olduğunu anlatıp durdu sohbet süresince, haklıydı da.

ben sormadan da ekleyiverdi, adamla ayak üstü konuşmuşlar 3-5 dakika, malum gecenin bir yarısı arkada başka bekleyen araç da yoktu dedi. sen gel havaalanı otoparkındaki gişede çalışan biri olarak her yıl bir kişinin hangi sürelerde ülkeye geldiğine dikkat et, aklında tut bu kişiyi ve işbu kişi erken geldiğinde bunu söyleyerekten iletişime gir. gerçekten anca türkiye de yaşanır bu olay, insanın içini ısıtır cinsten..
iyi yönleri de var elbet ama benim bu aralar gözüme batan tarafı şu oldu. haddinden fazla riyakar ve dedikoducu bir insan bu.
kapalı kapılar ardında her boku yiyip herkese sallayan insanlar, toplum içinde yedikleri nanelerden bahsedildiğinde önce susup sonra bok atmayı taktik edinmişler kendilerine. tenhada ağına düşürdüğü kızı sikmekten çekinmeyen insan, içinden geldiği gibi davranıp yol ortasında sevgilisini öpen başka biri hakkında "ahlaksız, rahat, değişik" gibi karantina işaretlerinden bir tel örgü çekebiliyor o insanın yaşam alanına. çok fazla içinde bulunmazsa, dedikodu ortamlarında adı uzak durulması gerekenler listesine yerleştirilebilir. samimiyetsiz ve riyakar pezevenklerin kafasında fantaziler kurduğu erkeğe/kadına*, görüldüğünde selam bile vermeden kaçılması gereken bir orospu çocuğuymuş gibi sunulabilir.

bir ortamda gayet rahat bir şekilde birilerine hallenen insanın, bir diğer ortamda insanların hoşuna gidiyor diye mutfakta sevişirken yakalanan insanlara salladığına şahit olmamla artık dayanamayacağımı anlamam bir odu.

bu tarz insanlardaki temel sorun iletişimsizlikten doğan peşin hüküm heralde. başka ne olabilir. ağzının suyunu akıtan, yapmaya cesaret edemediği bir şeyi başkasından görüp "ulan biz adam değil miyiz amk. yapmıyoruz da bu piç yapıyor ulu orta, dur ben onun amına bi koyayım" zihniyetiyse bundaki, yine bir nebze kabul edilebilir şu rekabetçi doğada.
"değişik insan"ın karşına geçip sorsa belki içten cevaplar bulacaktır kendisine ama yapmaz. dedikodu her zaman tatlıdır çünkü hele de menfaat sağlama ihtimali mevcutsa. gerçi sorsa da değişik insan bunları sikine takıp cevap vermezdi herhalde. bu tarz bir çemberin içindeyse vermesi lazım ama. az çok anlaşılır olması gerekiyor çünkü. yoksa bir şekilde toplum onu kabul etse de o toplumu kabul edemeyecek duruma gelip uzaklaşabilir.
amına koduklarım yaa. valla sikicem belanızı az kaldı.
elimde duran kitaba göz ucuyla bakmaya başladı her zaman saçlarını kısacık kestirip ortalıkta izne gelmiş asker gibi gezinen kısa boylu arkadaşım. aslında kendisi ile pek sohbetimiz olmamasına karşın bir şeyler sormaya niyetleniyordu zira toplumumuzda kitap okuyan adam'a yaklaşıp ''ben okumuyorum ama haberdarım o kitapta bahsedilenlerden'' havası oluşturmak kültür göstergesiydi, kitabı işaret ederek lafa girdi;

-kimin kitabı??
+mustafa armağan'ın.
-neyden bahsediyor??
+cumhuriyet döneminde de aksaklıklar olduğundan.
-ne biliyormuş, o dönemde mi yaşamış????
+???
-ortam bunlara kaldı işte vs....

sadece bir kelimesiyle bütün tarih ilmini yıkmıştı karşımda duran kişi. o dönemde yaşamayan kimse dönem hakkında bir şeyler yazamazdı ona göre... kendisi de cumhuriyet döneminde yaşamamış olmasına karşın o dönem hakkında ufacık bir şüpheye düşmeyecek kadar emin olmasına şaşırdım. ''tarih ilmi zaten araştırıp yazılır yaşayıp yazılmaz'' demedim, gerek duymadım. zira ona göre boştu bu kitap. sessiz kalmamdan cesaret almış olacak ki mağrur şekilde yanımdan ayrıldı. o bir alimdi bense cahil...

***

eskiden hacivatla karagöz vardı, bilir misin??? hani ikili atışma şeklinde oyunlar oynarlardı. ikisi de çalışkan, bilgiliydi karakterlerdi. işleri kendi becerileri, zekalarıyla yürürtürlerdi lakin televizyonun ülkemize gelmesiyle hacivat ve karagöz popülerliğini zamanla kaybetti...

akabinde kemal sunal geldi ekranlarımıza, içten candan bir insandı. sevdi toplum, bağrına bastı orta oyunun yerini orta direk şabanlar aldı...

şaban'ın filmleri şans üzerine kuruluydu. şaban boş boş oturur ya şans eseri işi yürür ya düşmanına kamyon çarpardı. hiç bir film'de şaban karakteri bir iş için uğraş vermemiş, en fazla başlık parası biriktirmek için çalışmış akabinde de aslında çalışmasına gerek olmadığını görmüş hasbelkader(havadan para yağmıştır, tokatçı olmuştur)gelen paranın keyfini sürmüştür.

bizim toplumumuzun yapısına etkisi olmuştur halkın sevdiği film-oyun karakterlerinin. türk halkı eskiden hacivat, karagöz gibi çalışkan iken kemal sunal'la birlikte kısa yoldan köşeyi dönme hesapları yapan, halletmesi gereken bir iş-sorun olduğu zaman kendisi boş boş otururken işin şans eseri düzelmesini bekleyen bir yapıya sahip olmaya başladı.

***

bir türk geleneği olarak televizyon hayatımızda çocuğumuzdan çok yer tutuyor artık. komşusuna selam vermeyen bizler dizilerde iki komşunun arası bozulup birbirlerinden selam sabahı kesince onlara acımaya-üzülmeye başladık???

toplum ''vizyonun ne'' diye sorunca televizyondan bahseden adamlarla doldu. hepimiz muhteşem yüzyılla tarih öğreniyor, kurtlar vadisiyle derin devlet hakkında bilgileniyoruz, hepimiz basit yollardan zengin olma hayalleri kuruyor, köşeyi dönüyoruz. hiçbirimiz televizyon karşısında kendimizi gerçekleştirmekten başka şeylere vakit bulamıyoruz.

Çok doluyuz, aslında çok boşuz...

sinkaf....
toplumundan başarılı insan çıkabileceği inancını kaybetmiştir. (#19216688)
dünyadaki en çok meraklı olan ülkedir.
son günlerde türkiye aleyhinde yapılan işlere rağmen uyumaya devam eden, fakat bu vurdumduymazlığının sebebi "günü gelince sikmesini biliriz" düşüncesi olan*, zamanında bir çok bölücüyü, türk düşmanını bu topraklara gömmüş ve dahasını da pek yakın zamanda gömecek olan şanlı millettir.
çoğunluğu faşist ve muhafazakardır. kendi ülkelerinin gelişememesindeki en büyük etkendir.
en zor dönemlerinden birini yaşamakta olan asil milletdir. bugünler bana 630 yılında doğu göktürk devletinin yaşadıklarını hatırlatıyor. o en kötü zamanda bile bu milletin içinden 40 yiğit çıkmış ve yeniden türklük şuurunu ayağa kaldırmışlardı. ben yine buna benzer bir durum bekliyorum.
türk insanı vatanına, şerefine, haysiyetine düşkündür de ne çektiyse satılmış şerefsizlerden çekmiştir hep.