bugün

film insanın akıl almaz kaybetme korkusu üzerine inşa edilmiş. bunun ne kadar gereksiz olduğunu da, defalarca tekrarlanan "finish it" nidalarıyla belirgin bir şekilde göstermeye çalışıyor.

film tamamen metaforik. metaforik ama görkemli ve lezzetli. dişiliğin kutsallığı, sevginin yüceltilmesi, kendini adamanın ancak açık bir yürekle gerçekleştirilmesi halinde sonuç verebileceğini kurgusal anlamda çok başarılı bir şekilde ortaya koymuş.

bu bir aronofsky projesi. dediğim gibi, pi'den, requiem for a dream'den (başka ne kaldı ki dünya çapında izlenmiş) tüm aronofsky filmleri gibi bir kırılma noktasından geçebilmenin zorlukları resmediliyor. iç çekişmeler, kişisel hayaller...

fakat belki de ilk defa bu kırılma noktasının aslında bir kırılma değil, bir yücelme noktası olduğunu bu filmle görüyoruz. diğer örnekler başarısız ya da yeterli değilken, the fountain'de, üç zamanda yer alan the conquistador (Tomas, Tommy, Dr. Creo) bu eşiği başarılı bir şekilde aşarak hayat ağacının bir üst seviyesine varabiliyor.

daha önce de belirttim, tekrar olsun: filmdeki en ürpertici sahne, filmdeki tek dişinin, kraliçe izabel'in, izzie'nin boynundaki minik tüylerin hayat ağacındaki, canlılığa doğru çekilen tüylerle birebir ifade edilmesiydi. bu da aronofsky'nin ve yahudi tanrısının bir ilhamı olsa gerek.
kesinlikle izlenmesi gereken dram/ bilim kurgu türünde bir film. bu türde olmasına karşın aşkı da harmanlayıp film severlerin beğenisini kazanacak kadar ilginç.
Ölüm ve aşkın kutsanması üzerine, tüyleri diken diken edici bir film. Zaman ve mekan kavramlarının aslında değersizliğini gözlerimizin önüne seriyor. Usta; filmi metaforlar ile bezemiş ve Clint Mansell'in mükemmel müzikleri ile hem seyir zevki olarak hem de derinlik olarak ortaya gerçekten bir başyapıt çıkmış.

Böyle bir filmi izledikten sonra ortalık filmlerini nasıl izleyeceğim, onlara nasıl tahammül edeceğim bilemiyorum açıkçası. Aronofsky bizi bir üst seviyeye çıkardı sinema hususunda desek yeridir *

Death is a road to awe...

--spoiler--
Filmden:

Mezarının üstüne bir tohum ekmişler. Tohum bir ağaca dönüşmüş. Moses, babasının o ağacın bir parçası olduğunu söyledi. Ağaç haline gelmiş, çiçek olmuş. Ve bir serçe gelip, ağacın meyvesinden yediğinde, babası kuşlarla birlikte uçuyormuş.
Dedi ki; ölüm, boyun eğmek için babasının yoluymuş..

Tanıdık geldi mi bu cümleler? Eşkiya desem?
--spoiler--
--double spoiler--

film hakkında bir diğer gereksiz ayrıntı da lord of xibalba karakterini oynayan (ki burda mayalı rolündedir kendisi) Fernando Hernandez, aynı zamanda apocalypto da tapınak tepesinde kurbanların kalbini çıkaran mayalı rolünde oynamaktadır.

bu yüzden the fountain ı dikkatle izlemiş olanlar, apocalypto yu izlerken "lan bu herif filmleri mi karıştırmış?" diyebilir.

--double spoiler--
bir Daren Aronofsky başyapıtı. yaşam ile ölüm arasında ki felsefeyi bizlere veren, gerçek sevgi vaar oldukça ölümsüzlüğün kazanılabileceğini anlatan film.

--spoiler--
beden toprak olduğunda ekilen tohumdan bir ağaç doğar. ağaç o kadar büyür ki meyve vermeye başlar. işte günün birinde bir kuş o meyveyi yerse, ruhun o kuşla tüm dünyayı dolaşıcağına inanılır.
sevgi oldukça ağaç da yaşamaya devam eder. her meyvesi ile ruhu içinizde hisseder ve aslında ölümsüzlüğün gerçekliğine inanırsınız.

--spoiler--
ölümsüzlüğün üzerine irdelenen aronofsky başyapıtı. film klasik savaş, dövüş temaları barındırmıyor. kan ve gerilim öğeleride barındırmıyor. ucuz duygusallık ve aşk öğeleri de burada yok.
dolayısı ile günümüz gençliğinin bir kısmının bu filme de anlatılmak istenen konuya, verilen mesajları algılamaya ve irdelemeye rağbet göstermesini bekleyemeyiz.
doğaldır. bazı zihinler daha farklı metodlarda açılır. * * *
--spoiler--
-merak etme yaklaştık . karanlık bulutların arkasındaki ölen bir yıldız. ve çok yakında xibalba ölecek ve patladığı zaman yeniden doğacaksın , çiçek açacaksın . ve ben yaşayacağım.
--spoiler--

renklerin , görüntülerin ve anlatılan masalın içinde kaybolacağınız bir aronofsky şaheseri.bu filmi diğer aronofsky filmlerinden ayıran da bu müthiş görsellikle bütünleşmiş dinginlik aslında. sinemasal açıdan baktığımızda metafor severleri fazlasıyla memnun edecek ve aronofsky sineması diye bir şeyin varlığıyla bizi tanıştıran bir film olmuş the fountain. sahi ölümsüz aşk var mıdır ? ve ölüm bir son mu yoksa başlangıç mıdır ?
öyle müzikleri var ki; ne izlediğinizi dâhi unutturuyor.
öyle mükemmel çekim teknikleri, metaforlar da kullanılmış ki -müzikle de birleşince- filmi izlerken gerçekten hipnotize oluyorsunuz.

bir filmin mesajını doğrudan vermemesi o filmin dandik olduğunu göstermez.

aşk üzerine, daha doğrusu aşk olgusunun zaman-mekan kavramları içerisinde varlığının sorgulanması üzerine bir başyapıttır bu film benim gözümde.
bir türlü sonunu getiremediğim film.
filmin müzikleri de gerçekten başarılıdır. özellikle piyano sevenler için.
(bkz: the fountainhead)
mart nisan sayısı son derece zarif bir kapağa sahip olan derdi.

be mübarekler madem bu kadar güzel kapak yapabiliyordunuz da umut sarıkaya'dan ne istediniz bunca yıl. ne diye yıllarca kahrettiniz işindeki gücündeki adamı.
(bkz: ölümü kabullenmek)

--spoiler--

Izzi: Remember Moses Morales?
Tom Verde: Who?
Izzi: The Mayan guide I told you about.
Tom Verde: From your trip.
Izzi: Yeah. The last night I was with him, he told me about his father, who had died. Well Moses wouldn't believe it.
Tom Verde: Izzi...
Izzi: [embraces Tom] No, no. Listen, listen. He said that if they dug his father's body up, it would be gone. They planted a seed over his grave. The seed became a tree. Moses said his father became a part of that tree. He grew into the wood, into the bloom. And when a sparrow ate the tree's fruit, his father flew with the birds. He said... death was his father's road to awe. That's what he called it. The road to awe. Now, I've been trying to write the last chapter and I haven't been able to get that out of my head!
Tom Verde: Why are you telling me this?
Izzi: I'm not afraid anymore, Tommy.

--spoiler--
arada bir tekrar izlenmesi gereken bir eser. her izlediğinizde başka bir yerini fark edebiliyor, başka bir yorum üretebiliyorsunuz. (diğer aronofsky filmlerinde de olduğu gibi -yhn)
aşık insan için gözyaşı akıtma seansı olabilecek güzel film. duyduğum ve okuduğum kötü yorumlar yüzünden filmi 2 yıl gecikmeli izledim. filmden çok etkilenince 'acaba bende mi bir sorun var' diye düşündüm ama öyle değilmiş, film gerçekten iyiymiş.

ağaçla birlikte ölmek üzere olan yıldıza, yani xibalba'ya olan yolculuk etkileyiciydi. Bu kısım keşke daha gizemli işlenseymiş.

Bir filmi anlamak için biraz zihinsel aktivite göstermesi gerekince o filmden nefret eden birisiyseniz yanaşmayın.
Hayatımın en iyi filmlerinden biridir,Bu filmi izlerken klasik bir aşk hikayesi beklemeyin.Evet belki ilk konuyu anlamıcaksınız,ne alaka,bu nerden çıktı diceksiniz ama bittikten sonraki o duygu hele son saniyelerdeki mansell'ında gazıyla o gözyaşları dinmekte çok zorlanıcak.Konuyu,hikayeyi bir kere özümsediniz mi bu filmin ne kadar değerli olduğunu anlıcaksınız..
(bkz: clint mansell-dead is the road to awe)
beni her sahnesiyle içimi oyarak ağlatan, clint mansell'in müzikleriyle derin bir hüzne bırakan büyülü film...
varolma, insanoğlunun ölümsüzlük aşkı, gerçek tutku ve sevgiyi daha nasıl anlatabilirdi bir film?
- spoiler bile sayılmaz-

ama ama ama amamamama.. dedirterek biten film.

- spoiler bile sayılmaz -
aronofsky'nin artık piştiğini gösteren bir sanat yapıtı, kapalı da olsa kendini ortaya koyabilen bir yapıttır.

üslup açısından stalker ile benzerlikleri mevcut ve sanki ona bir yanıt. bundan sonra kendi yolunu kendi çizecek...
görsel bir şölendi film. gerisi teferruattır.
seyrettiğim en etkileyici film.
--spoiler olabilir--
üç farklı zamanda ölümsüzlüğü arama yolu. ölümden kaçmak için çözüm arayışları.
ölüme direniş. ölümü kabulleniş. mükemmel film müzikleri. clint mansell ile kronos quartet in mükemmelliği.
--spoiler olabilir--
bundan 20 sene sonra "altın klasik" olarak anılacak filmdir.

son 10 senenin en iyi yapıtlarından biridir belki de.
bundan 20 sene sonra 'az izlenen en iyi film' olarak anılacak filmdir.
fantastik yönünü abartmış film. Çoğu kişi hayatımın filmi demiş ama sanırım sorun bende. *
dahi isi olan bir saheser. muhtesem bir senaryo. mükemmel görsellik, harika oyunculuk, veee clint mansell. bu filmi cok cok daha vurucu yapan en önemli öge: müzik. kesinlikle izlemeyenlerin cok sey kacirdigi söylenebilir.