bugün

tapmaktan farklı olarak, ilah olsun olmasın, kişi tarafından ilah olarak kabul edilen bir varlığa sevgi ve saygıda kusur etmemek.
(bkz: doga olaylarina tapinmak)
http://fotogaleri.hurriye...d=18361&p=9&rid=2

http://fotogaleri.hurriye...=18361&p=55&rid=2
Türk köşe yazarlarının yüzde doksan dokuz nokta dokuz oranındaki çoğunluğu el ele vermiş, canhıraş bir biçimde yeni bir toplum belleği, bellekten öte kelimenin tam anlamıyla toplum mühendisliği yapıyorlar.

Türk halkının hassasiyetleri, duyarlılıkları ve istemleri titizlikle göz önünde tutulup, yazılar buna göre yazılıyor. Kürtlerin hassasiyetleri, duyarlılıkları gözetiliyormuş gibi yapılıp, beyaz mentalite ile durmadan Kürtlere akıl veriliyor. Ne yapmaları ve ne yapmamaları konusunda fikirler beyan ediliyor.

Kürtlerin yazan çizen kesimini tamamen baskı altına alan, cümlelilerini bir kuyumcu hassasiyeti ile kurmaya zorlayan, gözle görülmeyen bir abluka altına alınmışlık söz konusu.

Şöyle ki herkes barış sözcüğünü ağzına sakız yapmış. Dilediği gibi çiğniyor, dilediği şekilde balon yapıp patlatıyor. Fakat hiç kimse nasıl bir barış diye tartışmıyor. Biz Kürt yazarları nasıl bir barış diye sorduğumuzda, hele hele PKK ne olacak, dağdaki gerilla ne olacak, Kürt kimliği anayasal güvence altına alınmadan, anadilde eğitim kesinlikle kabul görmeden, cuntadan kalma anayasa değişmeden, barış koşullarının zor olduğunu yazdığımız zaman kızılca kıyamet kopuyor. PKKli olmakla suçlanıyor, barış karşıtı, barışı istemeyenler olarak damgalanıyoruz. Barış karşıtlığı ile damgalanmamak adına daha dikkatli cümlelere baş vuruyor, bazı şeylerin etrafında dolaşıyor, fakat bir türlü yüreğimizin sesini ortaya koyamıyoruz. (Ölen öldürülen ve kimi zaman öldüren bizim çocuklarımız, bizden daha çok onurlu bir barışı isteyen olabilir mi? Ateş düştüğü yeri yakarmış hiç birinizin bizim kadar yüreği yandı mı;Dağda yakınınız var mı? Yada köyünüz boşaltıldı mı? )

Tük yazar ve aydınlarının bu ablukası yetmiyormuş gibi, gözümüzün içine baka baka zırvalamaya, kendilerince toplum mühendisliğinde Kürtleri en iyi şekilde işlemeye devam ediyorlar.

Yazıktır, günahtır, zulümdür, ayıptır ve bu tarihe kara leke düşmenin belirtisidir. Yapmayın !

Görüyoruz ve Biliyoruz

Köşe yazarlığı yapan iki devletin memuru ama öyle sıradan memuru değil, biri mitçi Mahir Kaynak, diğeri de polis akademisinde eğitim görevlisi, hakkında çeşitli söylemler olan Önder Aytaç.

Onların yazlarındaki birer paragrafı paylaşacağım sizlerle.

"AK Parti, hükümet ve Öcalan" başlıklı yazısında zatı polis akademisi eğitim görevlisi şunları yazmış: "Bu hafta Trabzon, Samsun, Batman, Siirt ve Diyarbakırdaydık. Anadolu da demokratik açılım inanılmaz bir güzellikte. Ahmet Altanlı Tarafı da bütün Kürtler adeta taparcasına seviyorlar." Önder Aytaç 28.12.2009 taraf gazetesi yazarı olduğunu eklememe gerek var mı? Hani şu yüzünün yarısı görünen diğer yarısı da bir başka yazarla tamamlanan Apolitka köşesinin cengaveri.

E5 karayolunda son gaz giden kamyon gibi önüne geleni ezeceğini mi sanıyorsun Yavaş gel. Yoksa ağır ol molla sansınlar diye sana hatırlatmalarda bulunmak zorunda kalırız.

Ya adı gibi kendisi de Taraf olan gazetenin yazarlarından Ahmet Altanı, çok iyi okumuyorsun. Yada işine geleni anlıyor, işine gelmeyeni anlamıyorsun.
Biriniz polis, biriniz yazar ama meslektaşsınız işte. (Nasıl oluyorsa… Anlayan beri gelsin)

Kürtlere hakaret etmeyi ve akıl vermeyi kendine iyi görev bellemişsin Fetoşun koyu hayranı zat. Kürt halkının ne Fetoşçuların ne de faşoların aklına ihtiyacı var.

Ahmet Altan, hemen her yazısında Kürtlerin "tapınma"sından duyduğu rahatsızlığı dile getirir. Senin gibi hızını alamaz, sürekli akıl verir. Hele sokağa çocuklar döküldüyse "Apoya tapınıyor bu Kürtler" diye, cümle üzerine cümle kurar.

Kürt kendinden olanı severse bu tü kaka oluyor. "Tapınma"nın ne kadar kötü olduğundan dem vuruluyor amma ve lakin iş Türke, "tapınma"ya gelince bunda hiç sakınca görülmüyor.

Ne yani şimdi Ahmet Altanı tanrı Taraf gazetesini de ayet olarak mı görüyor Kürtler. Bunu mu demeye çalışıyorsun? insan biraz haddini bilir Bilmeyene de bildirirler değil mi? (Bir tek Kürtlere tanrılar yaratmamıştınız eh oda oldu bitti maşallah nazar değemez inşallah)

Polis akademisi çalışanı köşeci, bu yazıdaki en büyük kaygın satılmayan ,Kürtler tarafından protesto edilen Taraf gazetesinin kayıp ettiği tirajını yükseltmek. O manşetti atarken düşünecektiniz "PKK iki halkında düşmanı" dediniz ve ayvayı da yediniz

1 Mayısta polis şiddetini savunan Önder Aytaç, Kürtler balık hafızasına sahip değil. Kendi çalıştığın gazetenin manşetini hatırlatırım.

"Polis akademisi öğretim üyesi Önder Aytaç önceki akşam televizyonda oğlu polis kurşunuyla ölen Mehmet Tursuna "siz neden Diyarbakırdan izmire göç ettiniz" diye sordu."
http://www.taraf.com.tr/haber/22967.htm

Demek bütün bunları söyleyen senin ne tarafta olduğunu bilen Kürtler senin yazdığın gazeteye ve onu yazarına tapıyor... Hadi oradan densiz... Gölge etme başka ihsan istemez Önder Aytaç efendi. Aslında erkek kardeşimin çok kullandığı bir söz var "yürü ense tıraşını görelim" bunu senin gibiler için kullanıyordu.

Gelelim mitçi Mahir kaynaka

"Şöyle bir hedef mantıklı olabilir mi? Tüm Kürtler bir araya gelir ve zengin petrol kaynaklarından elde edilen gelirle, diğer petrolcü ülkeler gibi, yan gelip yatar ve refah içinde oluruz. Bu iki açıdan yanlıştır. Çevreyi saran güçler böyle bir çözüme kayıtsız kalmaz ve kimse çevreyi feda ederek Kürt oluşumun yanında yer almaz. Petrol son nefesini vermek üzeredir. Alternatif enerji kaynaklarına hızla geçilmekte ve çevreye verdiği zarar, biraz da yeni kaynakları korumak amacıyla bahane olarak kullanılarak, petrol tahtından indirilmektedir. Ayrıca petrolün pahalı olmasının asıl nedeni arz ve talebin etkisinden doğmamaktadır. Yeni enerji kaynaklarına yeterli yatırım yapıldıktan ve ileri teknolojiler kullanıldıktan sonra petrol fiyatlarında büyük bir düşüş yaşanacaktır. Yani petrole dayalı hayaller hüsranla sonuçlanacaktır. Önünüze açılan haysiyetli bütünleşme tek yoldur."

Mahir Kayanakın "Neresindeyiz?" başlıklı yazısını okuyunca aklıma 2006 yılında çekilmiş "Kanlı Elmas" filmi geldi.

Filmde elmas için dökülen kanlar, çocuk askerler ve Afrikanın zenginliklerinin nasıl talan edildiği anlatılıyor. izlemenizi önenirim. Filmin finalinde kara derili adam, kaçıp kurtulduğu esaretten medeniyet denilen Amerikaya gelir. Bir kuyumcunun önünden geçer ve elmastan bir gerdanlık görür. Anlar ki ülkesinde dökülen onca kan, verilen onca can, kadınların boynunu süsleyen bu gerdanlıklar içindir.

Kanlı Elmas yada Kanlı Kürdistan…

Eski mitçi Mahir Kayank, Kürtlere akıl vermiş… Eh önüne gelen bunu yapıyor. Yeni enerji kaynakları bulunana kadar, elinizi, eteğinizi ve gözünüzü Kürtlerin petrolünden çekin. O zaman kadar dünyanın ihtiyaç duyduğu petrolün yüzde ikisini karşılayan Kürdistan toprakları çoktan Avrupanın bir çok ülkesinden daha fazla ilerlemiş, halkı daha zenginleşmiş olur. Madam petrolün bir değeri yok, dokunmayın Kürtlerin topraklarına ve petrolüne. Kendi öz malları olan petrolü dilediğince kullansınlar. Sizin kadar Kürtlerde hesap kitap yapmayı biliyor. Son söz petrol Kürt topraklarında hiç tükenmez, diğer madenlerde öyle. Hepsi tükense bile, dünyadaki su rezervleri dibe vurmak üzere, Kürtler sadece sularını satsalar yine dünyanın en zengin halkları arasına girerler.. Dediğim gibi gölge etmeyin başka ihsan istemez.