bugün

insanlık macerasının en değerli parçası olan kelimedir.
Tanrı sanıldığı gibi Hristyanların kullandığı bir tabir değildir... incilde Yahve ve Yehova diye geçer... Kelime tıpkı bizdeki Tengri ve Tanrı gibi aynı ortak noktadan çıkmıştır... Tanrı batılı veya başka bir kültürün kelime öbeği değil saf TÜRK sözcüğüdür... Türediği söz ise Tengridir... Et,eng,er ve i harfleri ile yazılırdı... Eng direk okunmaz g yerine gelince dil yuvarlanırdı... Tengri söz öbeği dilin yuvarlanması sonucu dilden Tangrı diye çıkar, özetle Tengri/Tanrı birdir... Hristiyan kültürünün değil biz Türklerin kültürüdür... Çevirilerde "God" kelimesini Hristiyanların dininde Allah olmaz diyerek Tanrı diye çevirenler Batılı devletlerin içerisinde Tanrı kelimesinin olmayacağından da bir haberler... Size Tanrı başka bir dinin sözüdür diyerek sizi öz benliğinizden kopartmaya çalışıyorlar... Ve emin olun başardılar... Umarım dediklerim kulağınıza küpe olur... Orjinal incilde Tanrı diye bir kelime geçmezken Tanrının onlara atfedilmesi olacak iş değil... Gel gelelim Hristiyan kandaşlarımızda var fakat genel anlamda TÜRK ırkının bir kültürüdür Tanrı ve Tengri sözcüğü. Kuran'da Allah yazar, incilde Yehova vs vs ama hiçbir çeviride Allah Tanrı diye çevirildi mi? Hayır. Neden? Çünkü size kültürünüzü unutturmaktır asıl amaç... Size ters olana sizin kültürünüzü katıp düşman etmek böyle birşey işte...
Tanrı Türke Kut Versin...
Tanrı sizi korusun bizi allah(c.c) korur.

(bkz: Necip Fazıl kısakürek)
marques de sade, tanrı ile ilgili şöyle der: " hayal mahsulü işe yaramaz varlık, adın bile yeryüzünde hiçbir politik savaşın dökemeyeceği kadar kan akıttı. insanlar çılgınça umutları ve gülünç korkularıyla seni yarattı. keşke geri girsen o hiçliğe. sen insan soyuna eziyet etmek için çıktın ortaya yanlızca. senden söz etmeyi aklından geçiren ilk sersem boğazlansaydı, dünya feraha ererdi.

ey sen, dünyada mevcut herşeyi yarattığı söylenen: hakkında en ufak bir fikrim olmayan sen, ancak lafta tanıdığım ve hergün yanılan insanların bana söyledikleri kadar bildiğim sen; tanrı denen acaip hayal mahsulü mahluk. kesinlikle, gerçekten ve herkesin önünde ilan ediyorum ki, sana en ufak bir inancım yok. ve bunun nedeni de gayet basit: akla aykırı olan herşey varoluşa aykırıdır."
olsaydı bilirdin...
olsaydı bilirdin...
olsaydı bilirdin...

bak bilirdin diyorum. inanırdın demiyorum. ortada bir gizem, bir sınama, bir ölçe, bir biçme yok. bunlar uydurma şeyler. hiçbir şey tanrının olmadığından daha gerçek değil. tanrı eşittir yokluk. yokluk eşittir tanrıdır. istiyorsan tanrıya yokluk, yokluğa tanrı de, bunlar aynı şeydir.

yokluk görünmez. tanrıda öyle
yokluk tanımlanamaz. tanrıda öyle
yokluk varlığın dışındadır. tanrıda öyle

o halde tanrı eşittir yokluk. yokluk eşittir tanrıdır. okey
tanrı sadece bir hipotezdir. ve işin kötü yanı ebediyen öyle kalacaktır. asla kanun olmayacaktır. yani siz bir hipoteze tapıyorsuz ona kulluk ediyorsunuz. aslında ben bol keseden söyledim tanrı bir hipotez bile değildir.

hipotez denilen şey laboratuvar'a girer. üzerinde gözlem ve deney yapılır. oysa tanrı bilimde sadece bir hiçtir. bir sıfır gibidir. hiçbir anlamı yoktur. sadece bir takım gerizekalılar ona anlam yükledi ve bu gerizekalılardan daha gerizekalı olanlar da ona taptı...
önemli olan birşeye inanmak değil. önemli olan o şeye nasıl inandığınızdır.

isa'nın kundaktayken konuştuğuna, ya da ölüyü dirilttiğine nasıl inandınız ?

ya musa'nın denizi yarmasına ...

ya salih'in devesini kayadan çıkmasına...

ya meryem'in erkeksiz çocuk doğurduğuna...

ya ibrahimin ateşte yanmadığına...

ya adem'in 950 yıl yaşadığına nasıl inandınız ? sizi bunlara inanmaya iten güç neydi ? bilim mi ? deney mi ? gözlem mi ? tecrübe mi ? yoksa korku ve cehalet mi ?

ne deyim size bilmiyorum... sizi görünce aklıma fontanelle'nin şu sözü aklıma geliyor: " bana bir grup aptal insan verin, ben onlara üç ay içerisinde ayın aslında küflü bir peynir olduğunu anlatacam ve onlardan kendilerinden daha aptallarına bunu anlatacak ve bir zaman sonra göreceksiniz ki, dünya'nın yarısı ayın küflü peynir olduğuna inanacaktır."

şimdi sizin yukarda inandıklarınız ayın küflü peynir olmadığından daha mı mantıklı..
ockham'lı william der ki: " en az varsayım yapan kişi doğruya en yakın olan kişidir. eğer çok fazla varsayıma sahipseniz gerçeğe asla ulaşamazsın. her zaman en az varsayım senin teorin olsun." der. ve teolojiye bakacak olursak varsayımlarla kaynıyor. ve müslümanların elinde "allah" diye bir "joker" var, her sıkıştıklarında bu maymuncuk anahtarıyla her kilidi açacaklarını düşünüyorlar.

aynı şekilde karl popper der ki: " yanlışlanabilir olmayan hiçbir şeye inanamazsın." tanrı nasıl onaylanır ki ? tanrı bilimde hiçliğin, matematikte sıfırın karşılığıdır. tanrı sadece bir hipotezdir ve ebediyen öyle kalacaktır. tanrı görünmezdir, yoklukta öyle. tanrı tanımlanamaz , yoklukta öyle. ne yaparsanız yapın tanrı'nın her karşılığı ancak yokluğa denk düşecektir. hatta tanrı'yı var saysak bile onun varlığı yokluğundan pek farklı değildir.

tanrı madde olarak yoktur, mana olarak vardır. varlık olarak yoktur, kavram olarak vardır. ruh olarak yoktur, simgesel olarak vardır. somut olarak yoktur, soyut olarak vardır. zat olarak yoktur, sıfat olarak vardır.

tanrı, tasarımı olmayan bir tasarım, düşüncesi olmayan bir düşünce, varlığı olmayan bir varlık, cismi olmayan bir cisimdir. kısacası tanrı boş zihinlere kök salmış bir virüstür. tanrı bizim çocukluk hastalığımızdır.

eğer tanrı'nın asli doğasını bilmiyorsak ( - ki bilmiyoruz ) o zaman onun yetkinliği ve mükemmelliği hakkında da bir fikir sahibi olamayız. o zaman tanrı'nın ezeli ve ebedi olduğunu da hiç bir vakit söyleyemeyiz. eğer söylersek o zaman maimonides'in dediği gibi tüm tanrı kavramı insana özdeş olacaktır. (nitekim muhammed'in tanrısı ancak böyle bir tanrı'dır.)

şunu unutmamak gerekir ki, iki şey arasında hiç bir ortaklık olmadığı zaman biri ötekinin nedeni olamaz . bir şey başka bir şeyin nedeni olabilmesi için, bu iki şeyin arasında ortak bir şeyin olması gerekir. oysa tanrı ile bizim aramızda ortak hiçbir şey yok.

peki düşüncenin kaynağı nedir ? fikirler nereden gelir ? bunlar bize tanrı'nın bir armağanı mıdır ? kant, sokrates, platon, leibniz, descartes, bergson gibi tipler bilginin doğuştan geldiğini söyleyip ortaya "a priori" gibi saçmalıklar atmışlardır. örneğin sokrates efendi ahlakın bize doğuştan geldiğini söyleyerek, yıllarca bu saçmalıkla milleti kandırmıştır.

oysa 17.yy da büyük bilgin john locke bunun böyle olmadığını tüm dünya'ya kanıtladı. ve bu düşünüre göre insan zihni boş bir levha'dır ( yani tabula rasa'dır. ) ve ona göre insanlar dünya'ya geldiğinde hiç bir değerden haberdar olmadan gelip bunu maddeyle doldururlar. bu doğrudur ve tek gerçek yol budur. düşüncede bilgide doğa'nın bir parçasıdır, gökten inmiş değildir.

şuraya dikkat ! örneğin ben bir elma görüyorum. bu elma benim zihnime yapışır. biri artık ne zaman elma dese, benim aklıma küçük, yuvarlak kırmızı yada yeşil bir meyve gelir. ama bunun gerçekliği "elma" kelimesinde değil, elma nesnesindedir. çünkü doğada prototipi vardır. onun varlığı ( duyu organlarımın sayesinde ) bende düşünceye dönüşür.

ama bana birisi şöyle söylese " xxyy" bu bende hiçbir şey hissettirmez. zihnim çalışmaz. çünkü bunun doğada hiçbir karşılığı yok. doğada karşılığı olmayan şeyin zihin de bir karşılığı yok. zihin de bir karşılığı olmayan şeyin ise fikirde bir karşılığı yoktur.
o zaman pratikte "xxyy" kelimesi ile "allah" kelimesi arasında bir fark yoktur. çünkü ikisininde doğada bir karşılığı olmadığı için, ikiside zihinlerde hiçbir anlam ifade etmez. bunlar sadece bizim kelimelere yüklediğimiz sanal anlamlardır.

son olarak şunu söyleyebilirim ki, her şeyde bir niyet, bir maksat, bir tasarı yoktur. o kadar çok metafizik düşünçeye alışmışız ki, her türlü gevezelikleri yapıyoruz. hayat soyuttan somutta değil, somuttan soyuta dönüşür. başka bir değişle bizler hiçlikten varlığa değil, varlıktan hiçliğe doğru gidiyoruz. umarım bunu ölmeden önce anlarız.
Tanrı kafalarımızın içindedir,tanrı aldığımız nefes kalbinimizin herbir çarpışıdır,tanrı görebildikleriniz göremediklerinizdir tanrı varlıktır ve yine tanrı yokluktur.
geçmişten günümüze din felsefesinin temel problemi olmasına rağmen varlığına dair rasyonel bir delil sunulanamayan kavramlar bütünü.
Sezgisel zekanın ürünü olan manyak şey. Insan tanrıyı yaratmıştır. Burada kesinlikle yanilmiyorum. Şeytan ise tanrının yokluğudur diyelim. Bu oldukça Ak-kara bir ikilem. Tanrıyı insan kendisi bulabilir ama onu kaybetmemesi için topluma ihtiyaç duyar. Birey toplumda yok olur. Nice burada tanrıyı yadsir. Toplum sürü halindedir, kendini gerceklestiremez. Toplum içinde kaybolur. O halde üst insana ulaşmak için tanrısal baba figürü yok sayılıp çağın ruhunda oldurulmelidir.
görsel
varlığı iddiadan ibarettir.

küçüklükten beri var diye inandırılmış insanların inandığıdır.
büyüdüğünde ise kapasitesi sorgulamaya yetmez.
bun saçma inanış, özellikle de din, başına onca dert açar ancak bunlar bunu anlamaz. din değil insan kusurludur derler.
din iddia üzerine kurulmuştur, hiç bir kanıtı yoktur.
kanıtları bile iddiadan ibarettir.
hep iddia ederler, ispat sorunca da imanın zayıf senin derler.
halbuki kendi beyinleri zayıftır.
var olup olmama konusunda hakkında fikrimi diğer yöne kaydırdığımdır. bazı şeyler değişiyor. değişim, beraberinde başka değişimleri de getiriyor. "inanmak" ya da "inanmamak" sadece tanrı üzerine değil, hayatında yaşadığın bir takım olayların sonucunda da büyük bir rol oynuyor. dolayısıyla en sonunda zaten tanrı konusuna bir şekilde geliyorsun. sonra da son noktayı koyup kitabı kapatıyorsun.

kısacası yaşadıklarındır bazen, tanrı'nın var olup olmama konusunda seni bu kadar çok düşündüren. bir bakıyorsun her şey çok güzel ve tanrı orada, bir bakmışsın her şey berbat ve tanrı yok. yoo, bu kadar kısa değil bu konu. ama burada bitirmek zorundayım.
işbu girdi zihnimdeki kelimeleri toparlamak, içimdekileri dökmek, kenara not almak amaçlı yazılmıştır.

üzerine düşündükçe daha çok seçeneğinin ürediği, zamanla kendi inancımı kendim yaratmamı bile sağlayabilecek konu kendisi.

tanrıya agnostik bakınca çok başka ateist bakınca çok farklı oluyor. uu dindarsan zaten sorun yok bebeğim.

uzun bir süre ne bok olup olmadığımı bilmeden yaşamış, her dinden insanla konuşup , her dini anlatan kitaplar okumuş ve en sonunda deist demiştim kendime. bir kaç aydır böyle zaten. belki bu deist lafı sadece araştırmaktan, düşünmekten yorulduğumdan kaynaklanan şimdilik böyleyim kanısıydı emin değilim.

ateizim ile ilgili şeyleri araştırdım, konuşmalar, belgeseller, teoriler, bilimsel veriler vs. kökten dincilik bakış açısına da , şüpheci bakış açısına da sahip olarak baktım.
o yönden bakınca garip bir düşünce ortaya çıktı : evet evrim neden olmasın? insanlar kendine konduramayabilir lakin köken olarak hayvandan gelmiş de olabiliriz, ki bilimsel olarak açıklaması var. öte yandan, dinler yalan ve tanrı gerçekse, belki de bizi evrimleşmek üzere yaratmıştır. neden olmasın? belki ilk ürün olarak evrimleşmeye müsait olarak bir evren yaratmış sonra diğer yarattığı şeylere dalıp unutmuştur.

belki o da yaratmaktan bıkabilecek biridir. sonsuz güç sahibi biri kendini yok edemez mi? kendisi yok olursa yarattığı her şey de yok olur muydu? yokluk üzerine düşündüğümüzde, tanrının kendini yok etmesi ve bunun sayesinde bizim de yok olmamız... siyah boşluk. yokluk. yok. kelimelere dökülmeyen bir olgu yokluk. sıfırın bile olmadığı. yokluğun bile yokluğu. öyle yok.

sonra farklı şekillere bürünüyor bu tanrı inancı: diyordum ki, tanrı varsa ve beni rastgele savurduğu bu toprak parçasında hakim olan ya da olmayan bir din doğruysa bile sırf ona inandığım, iyilik yaptığımda içten gelerek yaptığım, doğruyu dini zorunluluklar ya da onun için değil de doğru olduğu için yaparsam zaten bana verdiği hayatı düzgün yaşamış olacağımdan beni affedeceğinden şüphem yoktu. sonsuz cehennem zaten olamaz, tanrı ne olursa olsun (kendine de inanmasa, şeytan adı verilen ruhani varlık olduğu iddaa edilen terimi de doğrusu olarak seçse vs .vs.) sonsuza dek yakmaz. belki cezalandırır ama sonsuza dek yakmaz.

bu düşüncem ise başka bir tez ile çürüdü, tanrının iyi ve merhametli olduğunu kim söyledi? belki sert ve sinirli. aynı yetmiş yaşına gelmiş ihtiyar huysuz bir adam gibi. fakat bunun sonsuz ile çarpılmış hali. e bu durumda kat kat sinirli, kat kat alıngan, kat kat sevgiye , ilgiye ihtiyacı var. neden olmasın?

bugün dersteyken bir adamın sözü geldi aklıma, adamın adını ününü falan hiç hatırlamıyorum. büyük ihtimalle ergenliğimin zirvelerinde feysde oo güzelmiş bu diyerek paylaştığım bir şeydir. yaşadığımız dünya başka bir dünyanın cehennemidir belki gibisinden bir sözdü. ulan dedim, evet aynen böyle bir kadının ağzından ne kadar maskülen şekilde dökülebilirse şu ulan lafı, öyle ulan dedim. neden olmasın? belki eğlence biçimi gelişmiş bir yaratıcı ile karşı karşıyayız. kaç seviye var bilmiyorum, diyelim ki on beş dünya yaratmış tanrı. her biri çok farklı. insani yapılar düşünceler hayattar onlar bunlar şunlar. her defasında farklı bir şeylerle sınıyor bizi. bu hayattan iyiliklerin kötülüklerinden yarım yıl fazlaysa bir seviye daha iyi olan dünyaya geçiyorsun. eşit ya da eşite yakınsa hafıza silinip bu dünyaya geri geliyorsun, çok fark varsa bi seviye daha kötü olan dünyaya gidiyorsun. en iyi dünya cennetimsi oluyor sınanma yok, bir ömür yan gelip yatarak sorunsuz falan yaşıyosun, rn kötüsü ise işte şu an yaşadığımızın git gide kötüleşerek üç bin yıl daha ilerisindeki hali aklıma geldi ya da cehennemvari bir yerler emin değilim.

sonra durdum, ulan dedim aynı tonda, kendi dinini kurguluyorsun amınakoyim. Bunca karışıklık içinde olacak şey mi? Ders bitince oluyor bu konuşma da.

dini eğitim veren bilgin birisine gidip şunu sormuştum öncesinde, bizden önce bir şeyler yaratmış mıdır ya da bizden sonra bir şey yaratacak mıdır aceba aceba diye. yok öyle bir şey yok dedi. ilk biz mi dedim evet dedi. bunu araştırdım lakin bunun hakkında kaynak bulamadım. başı olmayan sonsuz güçte birisi bizden önceki varlığında melekleri yaratmakla inleri cinleri dünyayı şeytanı ahireti yaratmakla uğraşmış. ya ondan önce? ohoo ben olsam dediğim gibi yok ederdim kendimi. ya da sıkılma hissimi yok ederdim. sonsuz güçteysem bunu yapmam gerek evet.

sonra eve geldim ve siktir ettim kafamdakileri tabiri caizse. bir kaç saat sonrasında ise asla baştan sona okunmayacağını bildiğim ve başa da not düştüğüm bu girdiyi yazdım. tanrıya selam söyleyin, iyi akşamlar efenim.
Tanrının varlığını hissedememek bir insana tanrı tarafından verilmiş en büyük cezadır. Ne zaman insan tanrıyı değil gerçekten kendini sorgulamaya yönelirse ve hayatın mevcut seçenekler içinde her an seçmekten ibaret olduğunu öğrenerek aklının her şeyi kuşatamadığını gerçekten idrak ederse tanrı semasında yeniden görülür. Bu derin farkındalığı upuzun ömürde sürekli bastırarak yaşama azmi ciddi bir iştir.
nereye dönüp baksam güç isteği, tanrılık iradesi. ben doğruyu söyletirim siz güçsüzlere: tanrı her şeye karşı bir engeldir.
bu aralar aramızın bozuk olduğu yaratıcı.

pek ilgilenmiyor benimle.
bizim tanrı olmamızı engelleyerek, insanlığa karşı en büyük günahı işlemiştir.
Uzun suredir uğramayan insan sevici.

Hey burdayım *
yaratıcı bir ruh düşünseydi insanlığın var olmaması var olmasından daha tercih edilesidir. yarattığı her şeyde günah vardır çünkü.
tanrı için bir şey yapmak istiyorsanız ona bir ağrı kesici verebilirsiniz.
tanrıyla sevişmek mi? önce kendini sikmen lazım azizim.
Kanka tanrı abinden güçlü çıkmış bak senden almış ama yine de sen bilirsin tabi.
bana kendini gösterdiğin için minnet duyuyorum.