bugün

Merak ediyorum, bende seni şuan hissettiğin tüm duygularımız karşılıklı..
merhaba arkadaşlar.

biliyorum çoğunuz beni sevmiyorsunuz ya da sevmediğinizi düşünüyorsunuz kendinizi bu şekilde telkin etmişsiniz ama lütfen bundan vazgeçin.
rezerved. *

ilk mesaj bende olacak prim bende kalacak. hahah.

@1 üzdün :(
Çok karanlık bir geceydi ay ışığı yoktu hatta ara direkler dahi yanmıyordu uyku tutmamıştı yataktan kalktım ışığı yakamazdım evdekiler uyanabilirdi. Duvarlara dokuna dokuna muftağa gittim açık mıştım ama diyetim vardı kimse görmemeliydi.

Mutfağa varmıştım buzdolabın kolunu tuttum kendimden emin bir şekilde açtım dolabı ve dolmaları yedim evet yedim düşünebiliyor musunuz? hala pişmanım
insanlara hayır diyemiyorum. Bu kim olursa olsun beceremiyorum. 3 günlük tanıdığım bile olsa diyemiyorum. Yaşım olmuş 30 hala aynı bok.
Galiba uzun zamandır kurmadığım cümleyi tekrar kuracağım.

Ben bir malım, gelin beni alın amk!
Döne döne hep benzer tanımlar yapmaktan sıkıldım.
Boyumdan büyük borcum var.
Yılbaşında bile rahat yok, umarım tüm yılı çalışarak geçiririm.
Bu üçüncü hesabım. ilk ikisini kapattım. Belki başka bir itirafta eski kullanıcı adlarımı veririm.
Kendimi bozmaya başladım. Ben ki şiddetten nefret eden insan, az önce kendimden daha zayıf birine zarar vermeyi düşündüm. Güç iğrenç bir duyguymuş. Asıl mesele güçlüyken merhametli olabilmekteymiş.
Köpek gibi seviyorum ama belli etmemeye çalışıyorum.
Bir kadin var. Bazen cok sicak bazen cok sogukekesiworkr.

Sizin gibi aglak olamiyorum kusura bakmayin.
2 yıl içinde evleneceğim.
sözlüğü gerçek dünyası haline getirip burada kişilik bozukluklarını törpülemeye çalışan gerizekalılardan içim bayıldı. yok mu bir şişe şarap? içelim güzelleşelim, ayık kafayla tahammül edilecek gibi değilsiniz.
Tiyatro hep içimde uktedir. Bu yüzden bu dönemin başında okulun tiyatro klübüne üye olmuştum, bir de bulunduğum şehrin halk eğitim merkezindeki drama kursuna başlamıştım.

ikisine de ilk haftalarda gittim sonra biraz üşenmekten, biraz modum ve motivasyonum düştüğünden, biraz kendime güvenmediğimden ve yeteneksiz olduğumu düşündüğümden bıraktım sonradan. Tiyatro klübü çok kalabalıktı, daha konuya dahil olamadan bu dönem çıkarılacak oyunun provalarına geçildiğinden çok verimli olmadı bizim gibi yeni üye olanlar için ama yine de devam etseydim iyi olacaktı, arka planda da olsa görev alırdım, bana bir şeyler katardı. Drama kursu ise çok verimli oluyordu, çok eğlenceli geçiyordu.

Geçende cilt bakımına gittim. Orada çalışan kadın tesadüfen dramadan sınıf arkadaşım çıktı. Başta tanımadık birbirimizi, ya nerden tanışıyoruz olduk sonra çıkardık. Dedi ki ya sen gayet iyi oynuyordun neden gelmiyorsun, çok eğlenceli geçiyor dedi.

Bugün de okulda, tiyatro klübünde skeç çıkardığımız gruptaki bir arkadaşa rastladım. Sen Devam ediyor musun dedi, yok dedim. Neden etmiyorsun sende ışık vardı dedi. Oysa bense çok saçmaladığımı düşünüyordum sahnede.

Onlar böyle diyince içim acıdı yapabilirdim galiba ulan diye düşündüm. Zaten yarım bırakmanın suçluluğu da var.

Aslında yarın bile dramaya gidip devam edebilirim ama saati vs yüzünden içimdeki üşengece yeniliyorum. Niye böyleyim ben ya.
eğer üniversite okuyorsanız, ve bugün okulunuzda uçma teşebbüsünde bulunan birini gördüyseniz o bendim arkadaşlar, ahahssh.

abi bir düşmüşüm varya nasıl bir düşmek arkamdaki kimse gülemedi arkadaşlarım falan zor topladılar ahahshs. arkadaşlarım da gülemedi yavrucuklar kankaaa iyi misin ya falan diyorlar sağolsunlar ay çok şükür bir şey olmadı da düşerken ki tepkilerim falan aklıma geliyor hala gülüyorum, düşerken hala kendimi toplamayı bekledim bir süre sonra baktım oha şuan yerdeeyiiim boylu boyunca ne işim var lan yerde abiii ne oldu ki ahh tümsek galiba ona takıldım bunlar iç ses tabi dıştan da şey diyorum, oha öldüüüm iyi misin diyorlar şuan iyiyimde birazdan acımaya başlar diyip yola devam ettim eheh. bu da böyle bir anımdır. en son 8-10 yaşımda böyle düşmüştüm galiba.
kendimi çok seviyorum.
allah'ı çok ama çok seviyorum.
boşluk halinde çırpındığım zamanlar küçük kardeşimi sık sık mıncırırım. çocukcağız son zamanlarda mıncırıla mıncırıla ufaldı resmen.

bu sıralar öyle bir boşluktayım ki. ne yapsam elimde kalıyor. evde volta atıp sürekli çocuğu mıncırıyorum. sonra bir tur daha atıyorum.

neyse. bugün farklı bir şey denedim. gittim yanına. gözüne baktım. telefondan maşa ve koca ayı izliyordu. onu izlerken ne kadar da tatlıydı. tıpkı oradaki küçük kıza benziyordu! bunu bir bilseydi…

buna dedim ki. “Eslem. bana sevgiyi anlat.”

“sevgi.” dedi, “mutlu, kızgın.” üç kelimeyle çıktı işin içinden. yemin ediyorum, ben bu kadar iyi özetleyemezdim. mıncırarak ödüllendirdim, ama çok naziktim bu sefer. sonra dedim ki buna, “bana mutluluğu anlat.” telefonda bişeyler izliyor bir yandan. “mutluluk. anlaştık. bitirdik.” dedi, bir şeyler geveledi. buna durup baktım biraz. sonra eğilip kulağına tekrar söyledim. “bana mutluluğu anlat!” kafasını telefona iyice gömüp bağırdı, “mutluluğu zaten anlattım yaaa!” işte bütün mesele… mutluluğu anlatamamıştı. şimdi sevgiyi bu kadar güzel özetleyebilen bir kelam üstadının mutluluk için yaptığı tanım bu kadar zayıf olunca insan bir durup düşünüyor. mutluluğun gerçek olup olamayacağını sorguluyor. neyse işte. ben fazla sorgulamadım. kulağına eğildim. “hayır Eslem. anlatamadın.” halinden memnun gibiydi. şaşılacak şekilde halimden ben de memnundum. o elindekini izlemeye devam etti. ben de monotonluğuma.
hastayım yarın algoritma finalim var fakat çalışmadım büte mi bıraksam yoksa finaline girsem mi diye düşüncelerdeyim.
Dostları olmalı insanin.
Bu hayata saksıdaki bir çiçek olarak gelmeyi isterdim.iki üç günde birisi gelir beni sulardı.ilgi ve şefkat gösterirdi.en azından narin olduğumu bilirdi.şuan yaşadığım durumda olmazdım.
kendine ait olanı başkasına açmak, umumi hale getirmektir. işte o an değersizleşiyor pek çok şey. kıymetlim olarak kalmalılar.
Itiraf edecek itirafi yok .
tam içimden buraya bir şey yazmak gelmişti, hop diye sol framede beliriverdi. ne güzel başlık, hiç uğraştırmıyor yahu.*
neyse. bir kişi var. son zamanlarda benimle iletişime geçmeye çalışıyor ama sebepsizce kendimi geri çekiyorum. üstelik işin içinde herhangi bir duygusal etki de yok, neden uzak durmak istediğimi bile bilmiyorum. cevap bile vermemek, yokmuş gibi davranmak inanılmaz kaba bir davranış ve beni rahatsız ediyor ama kilitlenmiş gibiyim. umursamayı bile beceremiyorum sanırım artık.

yukarıdaki varlık hakkındaki düşüncelerimi değiştirecek cinsten tesadüfi ve çarpıcı bir gerçek var hayatımda birkaç aydır. kendisinin, bizim gibi küçük faniler için uzun uzadıya planlar yapması, detaylarla ilgilenmesini, kendisinin büyüklüğüne bir hakaret gibi görmeye başladığımdan beri "din" kavramı ile arama mesafe koymuştum ama bu gerçek, tek başına, kendisi ile ilgili varsayımlarımı değiştirmeye yetti. "belki" diyorum "belki bize karşı o kadar da kayıtsız değildir." ya da sadece can sıkıntısından böyle küçük ayarlamalar yapıyordur insanların sonradan adına çaresizce "tesadüf" diyeceği. öyle bir durumda dahi, o kadar ince bir ayarlama ki, ve bir yandan da o kadar muzip ki, kendisinin mizah anlayışına derin bir saygı duyuyorum.
ilkokul 4. sınıftayken okul yolunda bulduğum ölü fareyi çantama koyup beden dersinde sıranın altından kimse görmeden yere fırlatmıştım. Öğretmen dahil kimse dokunamadı. Ben de kalkıp ne korkuyorsunuz zaten ölmüş deyip kuyruğundan tuttum çöpe attım falan. Öğretmen aferin kız ne cesurmuşsun dedi.

Herkes beni anlattı ailesine.

Kimse de sormuyor ölü fare nerden çıkıp fırladı diye. ihi.