bugün

Dün halama ağzıma geleni saydığım için hala canım sıkkın.
Hemde çok fazla, haketmiş olsada...
Kendime bile itiraf edemiyorum belki. Ama aşık olmuşum hala bir türlü alışamıyorum onsuzluğa.
Mutsuz olmak için hiçbir sebebi olmayan ama fazlasıyla mutsuz olmaya çabalayan ibnenin tekiyim. Konuşacak, derdimi anlatacak kimsem yok. Onlara sorarsan var ama ben anlatmak istemiyorum ha gerçi istesem de anlatamam sanırım. Çünkü anlatacak bir şey yok. Kendimi bu hale ben getirdim. Saçma sapan şeyleri bahane ederek kaçtım. Kaçtıkça daha çok içime kapanıp yalnızlaştım. Gerçekten kardeşim dediğim tek adam var. Ama onu bile görmek istediğimden emin değilim. Annemi ve kardeşimi çok özledim sanırım. Hatta sanırım bir tek onları özlüyorum. Annemin dizine yatmayalı ne kadar oldu bilmiyorum. Ya da kardeşime sarılmayalı. 15 gün sonra ikisini de görücem ama sadece bir günlüğüne. Hatta birkaç saatliğine ve onlar gittikten sonra bu siktiğimin şehrinde yine yalnız kalıcam.
ne zamandır girmiyorum bilmiyorum ama özlemişim sizi keranacılar.

herkese selam olsun..
Pipimde sivilce çıkmış ...
Annemler beni evlendirme kararı alıp ilk istemeye gelene vereceklerini söylediler. Şimdi eşe dosta haber salıyorum ben de elim mahkum, Bari tanımadık birine vermesinler diye.

Kendimi ecnebilerin black fridayinde indirime girmiş elektronik eşya gibi hissediyorum. Yetişen alacak resmen, şimdi ağliciim.
gittim de youtuber bi kıza aşık oldum! allahım ben neden normal aşık olamıyorum? cidden ekmek alan normal bi kız falan yok mu? hep böyle bir heyecan hep bir aksiyon! neyse yeniden başlıyoruz, haberlerimi alacağınızdan eminim.
kimden elimi ayağımı çektiysem mutlu oldu.

napsam nil nehrinde mi yıkansam.
Hep ayni tarz insanlara asik oluyorum. Asik oldugum tipleri de arkadas cevrem hic begenmiyor. Yani guzelliginden falan degil iste konusma tarzi vs. Son ayrildigim sevgilimle suan hoslandigim kisi o kadar benziyor ki. Giyinis tarzi, telefonu, ayakabisi yani yuzunu gormesem o zannederim. Ben ise daha farkli insanlardan hoslanmak istiyorum karsima daha farkli biri ciksin istiyorum. Niyeyse de hep ayni tarz kisileri cekiyorum kendime. Nasil engellicem bunu. Acaba diyorum eskide kalani mi unutamadim yoksa tarzim bu mu ? Kafam cok karisik..
Bugün susmayı sevdiğimi fark ettim.
Kendi içimde kendime cevap veriyor ve Verdiğim cevap beni tatmin ediyorsa, susuyorum. Ben susmuşken, etrafımdakiler konuşmaya devam ediyor. Devam eden bu konuşmayı dinlemiyor ve karşı tarafa konuyu kapattığımı dahi söylemiyorum.
Neyse. Konuşmaya devam edin. Dinliyorum.
O kadar uykum vardı ki bitmiştim nerdeyse bugün. Kafamı yastığa koyduğumda saçma sapan bir nedenden dolayı sinirlendim uykum kaçtı. Söylendim ve sinirlerim boşaldı ağlamaya başladım hâlâ da ağlıyorum. Artık çoğu şeyi kaldıramıyorum. Saçma sapan şeylere çok takılıyorum. Olmadık yerlerde patlıyorum. Sonra içime kapanmaya başlıyorum ve bu beni çok kötü etkiliyor. Her şeyden yoruldum artık. Ne zaman ayağa kalksam , yere daha sağlam bassam o güçlükte yere çakılıyorum. Neden bende mutlu olmayı haketmiyorum bilmiyorum. Belli etmemeye çalışıyorum kimseye ama ben acayip mutsuzum. Şu son senelerde yaşama amacım sadece benim için yazılan günleri tüketmek ve bu dünyadan gitmek.
Sevenler ayrılırken gösterirmiş gerçek yüzünü. Doğruymuş.

Nefret bile etmiyorum ondan diyordu. Nefret edecek kadar bile bir his yok ona karşı içimde diyordu bana.

Şimdi, ondan nefret ettiğinden daha fazla, benden nefret ettiğini söyledi.

Keşke sadece benden nefret etseydi de, nefretimi bile onun nefretiyle kıyaslamasaydı.

Canın sağolsun, yolun açık olsun...
insan fani, şeytan adi, ölüm ani, hastalık zalim, toprak bedenlere hakim, hepimiz öleceğiz yani, Sonumuz 2 m² vallahi.

Çok hissizim be sözlük, ölenin arkasından ağlamayacak kadar. Ölüme karşı olan bu hissizliğimi çözemedim bir türlü. Ölüm bazen güzel bir şey gibi geliyor, yaşlanmak istemiyorum. insanlara rahatsızlık vermek ve vücudumun tutmaması beni cidden korkutuyor. En güzeli 50ye varmadan ölmek de arkada bıraktıklarımızın üzülmesini istemiyorum.
Onun adına seviniyorum, acı çekmiyor artık. Ama ölüm nasıl bir şey, toprağa koyuyoruz ve bir daha sesini duyamıyoruz, çok zor bir şey değil mi? Ayrıca garip. Ölümü merak ediyorum sanırım.

Edit: iki satır şarkı sözü yazayım da kendimi daha açık bir şekilde ifade edeyim.

Doğrusu bi şeyleri hissettiğimi sanmıyom
Benimki resmen bi körün sürrealist tablosu.
sene 2006. lisenin kantininde gördüm ilk olarak buse'yi. simsiyah saçlar, sürmeli gözler, bembeyaz bir ten, mağrur bir bakış. etrafına hiç bakmadan, utana sıkıla kantinden tostunu alıp sınıfına çıkmıştı. kimselerle kolay kolay konuşmaz, daha doğrusu kimselere güvenemezdi.

babası kendisi 5 yaşındayken hayatını kaybetmiş. buse annesiyle yalnız kalmış.

masumiyet filmi gibi, o günden sonra gözüm her yerde, hep buse'yi aradı. zilin hemen çalmasını ve kantinde onu görebileceğim anı bekliyordum. dersleri dinleyemiyor, zilin çalmasını heyecanla bekliyordum. çünkü zilin ucunda buse'yi görmek değil, buse'yi görme ihtimali vardı.

ve bir ihtimal ancak bu kadar güzel olabilirdi...

***

2 sene buse'yi bu şekilde izlemekle geçti. okulda, dışarıda, evde hiç aklımdan çıkmadı buse.

bir gün cuma günü, istiklal marşı öncesi sıralarımız yanyana geldi.

o gün ilk defa gözgöze geldik. bana baktı, gülümsedi içtenlikle ve başını çevirdi. ben ise ne tepki vereceğimi bilemedim.
alelacele istiklal marşı biter bitmez, o anın heyecanıyla uzaklaşıverdim okulun bahçesinden.

sigaraya yeni başladığım zamanlar, aldım bir sigara elime öksüre tıksıra içiyorum. başım yerde, o anı düşünüyordum.

"merhaba" dedi bir ses.

kafamı kaldırdığımda onu gördüm, buse.
bana merhaba demişti.

buse bana merhaba demişti, allah'ım ne büyük bir lütuf bu. unutulur mu bu?

aradan geçen on beş saniye sonra merhaba diyebildim.

"biraz yürüyelim mi birlikte?"

(tabi ki yürüyelim, tabi ki yanyana gidelim, tabii ki yanımda ol, sen istersin de nasıl yürümeyiz, koşalım hatta!)

e-elbette diyebildim.

okulumuza çok yakın bir yer vardı. ankaralılar bilir dikmen vadisi'ni. oturduk orada bir banka, aptal aptal bakışıyoruz.

"2 sene boyunca seni izledim hep bir yerlerden. ama mizacın çok sert, bugün cesaret edebildim konuşmaya. biliyor muydun, farkına vardın mı hiç?"

ulan cümlelere bak, kafayı yiyeceğim. hakan peker - karam klibi gibi! ben onu izlerken, o da beni izliyormuş. fark edememişim.

birkaç saat sohbet ettikten sonra evinin önüne kadar eşlik ettim. giderken bana ismi gibi, dupduru bir buse bıraktı.
ölüyorum zannettim. eve döndüm ve buse'yi görebileceğim en yakın günü hayal ettim.

cumartesi, pazar buse'yi göremeden nasıl yapacaktım, ne edecektim? malum telefon da kullanılmıyor o zamanlar.

***

ölüm gibi geldi, ama geldi o pazartesi. sınıfına gittim, etrafa baktım, buse'yi göremedim.
kantine indim, tostları gördüm, buse yoktu.

ah be buse, nerelerdesin?

ertesi gün, diğer gün, daha sonraki günler, haftalar, ay...

buse'yi göremedim bir daha.

bilahare sonradan öğrendim ki o güzel buse, o duru buse antalya'ya taşınmış meğersem o hafta.
bir veda bile edememiş. hep ben ulaşırım diye beklemiş, küsmüş bana.

geçen hafta bu arkadaşın instagram profilinde gördüm buse'yi. aradan geçen zaman epey uzun. ama görünce kalbim cız etmedi değil. vardı ama bir tuhaflık.

o güzel buse, o narin buse makyaja, minicik eteklere, gece kulüplerine yakışmamış.
başkalarının dizlerinde, kucaklarında fotoğrafları var. fotoğraf altlarında iğrenç açıklamalar.

ne oldu da o kız, bu kadına dönüştü anlam veremedim. o günden sonra da girmedim bir daha o profile.

--spoiler--
hayalkırıklığı büyüktü tamam; her ne kadar hissettiklerime aşk demek mümkün olmasa da, hem kabuğum bir cılız tokatla çatlamayacak kadar sertleşmişse de, bir soru aklımı kurcalayıp duruyordu: aşk denen o güzel kız çocuğu bu kadar çirkef, bu kadar kirli ve bu kadar çirkin mi büyüyecekti?

***

önceleri bir düştü aşk, gülümserdik uyurken;
sonra bir düştü aşk, dudağından kaldırdık kahpelerin.

önceleri bir düştün güzel kız, ağlayarak uyandım;
sonra bir düştün gözümden, şimdi kupkuru gözlerim.

önceleri bir düştüm, hayat bana imrendi;
sonra bir düştüm, anladım: böyle büyürdü her düş...

--spoiler--
Daha ne kadar mutsuz olunabilir diye bekliyorum sanırsam artık nirvanadayım daha ötesi yok. Vay aq.
şu an farkettim ki, hayvanlara verdiğim değeri insanlara veremiyorum.

hayvanat bahçesine, sirklere giden insanlara duyduğum öfkeyi dizginleyemiyorum. az önce tyke isimli bir filin başına gelenleri okudum. özgür olmak isteyen bir fil. durdurmak için 86 defa ateş ettikleri fil.
ölmeden önceki son bakışının fotoğrafını çekmişler. içim ezildi. kimsenin hakkı yok ki buna..
bernardo bertolucci karakterleri gibi sarhoşken lavaboya işemeye başladım.
eksik olduğunu düşündüğüm bir şey var ama ne?
Aradan bilmem kaç yıl geçmiş sözlüğe geri döndüm. Eski enteylerimi okudum feci nostalji yaptım. Biraz daha sözlükte takılıp sonra yine yok olacağım. Yıllar sonra gelip yine nostalji yapacağım.
hayatımla ilgili radikal kararlar aldım. bi süredir yaptığım pek çok şeyden zevk almıyorum. bu yüzden yeni bişeyler yapmam gerekiyor. hayatıma yön verecek şeyler. kendi kendime hep herşeyi çok güzel yapıcam deyip duruyorum. sanırım bunu nasıl yapabileceğimi düşündüm bunca süre ve artık yapmaya başlamam gerekiyor. zor ve sıkıcı bi süreç olacak biliyorum ama canım sıkıldıkça gelecekteki evimi, kedimi, arabamı ve çalışacağım ortamı, yeşilleri giydikten sonra çalacak playlisti bile tasarlayabilirim. bilmiyorum yapabilir miyim ama yapmak için çaba harcaması bile güzel..
içimde inanılmaz büyük bi sıkıntı var. Sanki iç organlarım sıkışıyo öyle bi sıkıntı.
Hayırlısı bakalım...
Yorgunum ağrılar ve kırıklarım var.
Gerçek ve bağımsız bir yazarım. Zulüm görmüş, ezilen, saf, temiz kalpli, doğru, dürüst, iyimser insanların daimi arkasındayım.
sanırım liseden bir sınıf arkadaşım escort olmuş.
ya da en azından bana öyle geliyor.

ve şu anda whatsapp'tan sağlı sollu markaja almış bir şekilde üzerime üzerime koşuyor.

allah affetsin salıyorum kendimi. *
Çok yaşarım diye korktuğum için çalışıyorum.. yoksa salcam ama salamıyom.