bugün

aslında, sözlükteki yazarlardan ziyade, şahsımın, kendi içerisinde kabullenmesi gereken gerçekler konusunda yardımcı olacak 3-5 satır bir yazıdan ibaret olacak bu yazım. bazen, çok fazla sustuğumu hissediyorum çünkü. Gereksiz bir suskunluk oluyor bu. kumbara gibi hissediyorum kendimi böyle durumlarda. bilirsin, madeni paranın belli bir ağırlığı vardır. tek başına bir şey etmez bu ağırlık, lakin biriktikçe ağırlaşır. kaldırılamaz bir hal alır. karanlık işlerle uğraşan bir organ mafyasının, satmak üzere çaldığı her türlü organın sahibi, eskiden canlı, ancak şu anda kadavra olmaktan ibaret bedenleri dizerek doldurduğu, devletin kayıtlarında gözükmeyen veya gözüktüğü gibi olmayan, gizli birçok odası ve geçidi bulunan, dışarıya açılan, buz gibi soğuklukta açık mavi kapısının altından usul usul kan sızdıran depoya döndü bu beden. artık kulaklarımdan, burun deliklerimden, hücrelerimin arasında bulunan boşluklardan fışkırır oldu leş kokusundan yanaşılmayan karanlığımın gerçek yüzü.

maske takmaktan yoruldum artık. bu tek paragraflık hikayenin başlığı bu olacak. bir insan, anonim olarak yakaladığı bir hayat fırsatında, gerçekte içinde bulundurduğu kirli, paslı, kokuşmuş kalbinin atışlarını maskeler. ben de öyleyim. boktan biriyim, oğlum. tam bir yarağım. net bu yahu. öyle olmasam, defalarca aldatılır, salak saçma terk edilir miydim hiç? şımarınca salaklaşıyorum işte. herkes kadar değil ama. herkes, bu kadar şımaramaz. birazcık sevgi gördüğümde, kendini sevdirmek için yere yatıp tatlış tatlış kıpırdaşan köpeğin şirinliğini diz çöküp tövbe ettirecek derecede şımarıyor olduğum gerçeği var elde. bokunu çıkarıyorum, anladın mı? götüm kalkıyor benim. kendimi cidden bi' bok zannedip, zannettiğim bokun şeklini alıyor, yapışıyorum. itin götüne de soksa beni, o sarıldığım kalp, yine umursamadan sarılıyorum. iyi bir şey değil bu. insanları bunaltmaktan başka hiçbir halta yaramıyor. bak, daha başlık olarak belirttiğim cümleyi açıklayacak bir paragraf dahi olmadı burası. neyse...

peki, sebebi ne? yani, böyle mal gibi sarılıp bırakmamamın işte. çok merak ederdim. sonra, hatırı sayılır bir arkadaşa anlatırken fark ettim. ben, kendi kendine, durduk yere, "puding" deyip saçma sapan kikirdeyecek kadar ufacık, loş bile olmayan bir mutluluk ışığı taneciğine muhtaç bir bireyim. hayallerim var benim. belli isimler var. kendimi bildim bileli aşık olduğum bir isim. bu isim uğruna yaşıyor, bu isim uğruna nefes alıyorum. ölüm eşiğinin sınırlarını 2 defa zorladığımda, bir amacım olmadığını fark ettiğim günden sonra bir sebep aradım kendime. buldum la, buldum. sadece şanslı birkaç kişinin duyduğu bir isim oldu hayallerim, hayatım, amacım, nefesim. bu yüzden arar oldum en ufak ışık parıltıcığını. temelde, o 1 isim var işte. aşık oldum. sarıldım... bir erkeğin, aşık olduğu bedenin sıcaklığını, hayali bile olsa ne denli hücrelerinin çekirdeklerine kadar hissedişini bildin mi hiç? sonra, ben bu sıcaklığa aşık oldum işte. hayatımdaki 1 isimden sonra, bu sıcaklık sevdam oldu. her beden, her ruh veremez bu peri masalından kopma cennet kokulu huzurun kaynağını... o isim uğruna yaşamam gerekli, o isim için bir sıcaklığa muhtaç kaldı ruhum. aşık olduğum ruhtaki sıcaklık. elbette, "sıcaklık" kavramı, sarılmaktan ibaret değil.

bilirsin, insanoğlu dünyaya çoğalmak için gelmiş bir canlı türü, diğer bütün canlılar gibi. ben de bunlardan biriyim elbette. Her beden gibi, doğdum, yaşıyorum, büyüyorum, çoğalacağım ve son nefesimi vereceğim. çoğalma, üreme konusu canlıdan canlılara fark ediyor. birçok canlı one-night stand takılıyorken, biz, insanlar tek eşlilik taraftarıyız. elbette kanı bozuklar da var, artık hangi hayvana çekmişseler. her insanın içten içe gizlice arzuladığı gibi, tek bir kadını istiyorum hayatımda. bir çift kolun bedenimi sarmasını, bir ruhun varlığımın en derin ücralarına dokunmasını, saçlarımın sevilmesini, yanaklarımın okşanmasını, bedenimin sevildiği kadar sevişmesini, gözyaşlarımın dökülmeye başladığı anda bir çift dudak tarafından öpülerek kurutulmasını, ölümümden hemen önce o ele tutunmayı, ölmeye 3-5 yıl kalmışken baş başa bir şömine başında anıları canlandırmayı, günümüz sanat eserlerini ters düz edecek, "sanat" kavramının anlamını değiştirecek kadar bir şaheser olan bir kadını yaşamayı istiyor sol tarafımda atma çabalarına girmiş, her geçen gidiş ve gün ile harabeleşen can tanesi.

hani, kaptan soruyor ya, "dinleyip de sustuğum kaçıncı parça bu?" diye. ben de bıktım be kapo, dinleyip de sustuğum kaçıncı parça bu? zira, bir yerden sonra dinlediğim şarkıları dahi unutmaya başladım. haddi, hesabı yok. halbuki, her birine tecavüz edercesine dinleyen, saykoluğu had safhada bir müzik sapığıyım. hoş, benim unutkanlığım çok müzikten değil ya, her zaman böyleyim. son birkaç yıldır kendi doğum günümü dahi unutur oldum. "la harbi, benim dün doğum günümdü?" der oldum kendi kendime. kutlayan da yok la. kim sevecek amına koyim beni? şuna baksana, sakat bir ruhun, bozuk kalbi konuşuyor sanki, atmaya çalışmak yerine. tamam tamam, susuyorum ya, çok şey var daha anlatmak istediğim, ama susuyorum. ha, ama son bir şey. canım yanıyor diye acıma bana diye söyleyeceğim. unutmuşsundur belki.

ben, yanar yanar ölürüm. kül olurum. her seferinde daha da zerreleşir kül tanelerim... ama, anka kuşu benim kalbim. o küllerin en soğuk kısmından bir anda öyle bir parlarım, öyle bir canlanırım ki şaşarsın. anka kuşuyum ben. yüceliğimden büyülenirsin. canım yanar, ya da ne bileyim, yanıyor diye acıma bana, benim kalbim hep alev alev. anka kuşuyum ben. panda kıvamında olanından. anladın mı sate? iyi oku buraları...
Hiçbirşeyden korkmayan tereddüt etmeden istediğini yapan küçüklüğümdeki halimi özlüyorum. Çocukluğumu düşündüğüm her vakit daha çok üzülüyorum. Güzel bir çocukluk yaşadım yaşadığım sıkıntılara rağmen mutluydum. Belkide hayatımın en güzel yıllarıydı. insanlarla karşılıksız sevgimizi herşeyimizi paylaşırdık. içimiz umut doluydu. Şuan son günlerini yaşayan dedem dinçti bana ne kadar kızsa da çok severdim onu hala da kızar bana beni pek sevdiğini de sanmıyorum ama ben onu seviyorum babam gibi değildi o bana babalık eden adam oydu. işte o yılları özlüyorum ilk okul yıllarımı inanın şuan yalnızlıktan gebermek üzere olan ben küçükken tam tersi bir insandım. Liseden sonra hayatım değişti içime kapandım. Daha 4. Sınıfta ayakkabı gibi sevgili değiştiren ben liseye geçmeden önce birkaç olay yaşadım bu olaylar beni çok etkiledi. Ondan sonra içime kapandım insanlar ne kadar fark etmese de öyle biri olmadığımı söylesede o ayakkabı gibi sevgili değiştiren ben lise de 1 tane bile kıza açılamadım. Benden hoşlanan kızları da nasıl başardıysam bir şekilde kendimden soğuttum. Bir kızdan hoşlanmak sevmek nasıl birşey unuttum denebilir zamanla taş kalpli oldum ya da hissettiklerimi kalbimin içindeki gizli kasaya attığım için orda tutsak kaldılar artık hoşlandığım bayanı bile fark edemeyecek bir vaziyete geldim bu neden oldu bende bilmiyorum bu hale gelmeden önceki ben olmak istiyorum o küçük aptal çocuk olmak istiyorum o halimi özlüyorum hayat beni hiç istemediğim zorluklardan biri yalnızlıkla kaç senedir sınıyor halbuki benim istediğim sadece o yalnızlığımı unutturacak biri o birisinde de ne aradığımı bilmiyorum bu hislerden uzak taşlaşmış kalp ile o kişiyi nasıl bulacam sorusuna hala cevap veremiyorum. Bugün kü kendime itiraf ettiğim bir gerçekte bu oldu. Az sonra yatıcam saat kaça kadar uyursam uyucam öğle vakti oldu olum öküzler gibi uyumayı bırakta kalk artık diyen annem olmayacak hatta birisi olmayacak kendi yalnızlığımda boğulup bir gün bu hayata veda ediceğim. O aradığım insanı bulamayacağımı hissediyorum ondan korkuyorum ilerde baba olamamaktan korkuyorum 40 tan sonra bekar olup yaşlılığımda ne yapacağımı düşünmekten korkuyorum hayat arkadaşımı bulamamaktan korkuyorum onu bulmaktanda korkuyorum onu bulunca ne yapacağımı da bilmiyorum.
Kimsem yok ve mutsuzum.
on beş temmuzdan sonra bu hayatta tek yakınım olan annemin sırra kadem basıp yok olmasına,
ne üzülüyorum ne aramak istiyorum nede bana bir faydasının dokunmasını istiyorum.
ilginç olan herşey artık saçma gelmiyor.
ya devlet başa ya kuzgun leşe.
Saçlarımı kestirdim, ensem üşüyor, kendimi yolunup sokağa atılmış ördek gibi hissediyorum, çok üşüyorum.
normal sartlar da sevdigim insana uyuz oldum suan. Kitaplara olan hassasiyetimi bildigi halde kitabimin sayfalarini katliyor, islatiyor. Kitaplarinda cani vardir bunu o lanet olasi beynine sok.
'Ayrılık yakın vuslat görünmüyor.'
bankaya gitmeye üşendiğim için her gün decathlon'dan dokuz lira doksan kuruşa aldığım çantanın içinde elli bin türk lirası taşıyorum. bir gün sikecekler, hayırlısı.
(bkz: hayır)
Hikayelerinizi dinlemek istiyorum.
keşke biraz daha derin bir insan olabilseydim. ne bileyim mesela biriyle tartıştıktan sonra bana "küfür etme lan içinden içinden" dediğinde cidden kızgın olsaydım, cidden içimden küfür ediyor olsaydım "eve giderken markete uğrayayım, biraz temizlik yapsam, sonra bi film izlesem.." diye düşünmek yerine. cidden bi şeyleri büyütebilmek isterdim.
Sorunlarımı çözmek zorundayım, gel gör ki buna mecalim yok.
dünyada hiç insan kalmasa, depresyona girmeden sonsuza kadar yaşarım.
her zaman son derece art niyetli düşünmeme rağmen , insanların asla yapmayacağını düşündüğüm şeyler söz konusu olduğunda çocuk gibi saf olabiliyorum. bu korkunç bir uçurum ve aşmak mümkün değil.
bugun ankaraya gelirken havaalanında bir kız gördüm, kısacık saçlıydı ve olağanüstü gözleri vardı... yanına gitmeye cesaret edemedim, şimdi kendimi yiyorum. böyle istisnai durumlarda romantik komedilerdeki gibi fırlamak geliyor içimden, sonra diğer iç ses, dünyaya dön, böyle başlayan kaç tane aşk hikayesi var çevrende diyor. gitmemekle doğru mu yapmışım dostlar??
6 gündür seks yapmıyorum. tamamen kendi isteğim ile.
Yüzüne bile bakmadığım bir eşyamı biri isteyince kıymete bindiriyorum. Sanki doğduğumdan beri her gün kullanıyormuş gibi hissediyorum.
Az evvel Türk malı dizisine rasgeldim. işte o zaman anladım ki benim diksiyonu bozuk insana tahammülüm yok. Diksiyon önemli.
bugün bir yaş daha yaşlandım sözlük. gençliğimi özlüyorum. saygılarımla.
aranızda biri var. 6 saat boyunca kesintisiz memesini emmek istiyorum. damızlık dana gibi. evet.

geberin.
friends dizisini tekrar tekrar izliyorum.
bazen mutsuz olsan bile yapman gereken şeyler vardır ya. hepsinden nefret ediyorum.
gerçek şu ki insanlardan nefret ediyorum. bir genelleme gibi görünse de herkesi kapsamıyor. ama oldukça geniş bir küme olduğu aşikar. bütün bu riyakarlıklar, bencillikler, yardımsevmezlikler, sen ufak bir sendelesen bıyık altından sırıtmalar, ler lar ne kadar iğrenç ne kadar tiksinç. ben tanrı olsaydım; zamanında bu projenin geleceği yeri bilebildiğim için kağıt öğütme makinesinde öğütürdüm insanı. güzel insanları feda etmek uğruna da mı? evet güzel insanları feda etmek uğruna da. ben güzel insan mıyım? tartışılır. ama güzel insanların çektiği bütün bu çileler kabul edilemez. sonuç? dünyalılardan tiksiniyorum. yalnız olamam, değil mi?
Yalan sevmem deyip, gözünüzün içine baka baka, kuştan ödünç aldığı beyniyle, tek ayak üstünde, 40 yalan söyleyen insanlar var ya...
Tisssskiniyorummm sizden!!!
Kendi bo..nuz da boğulsanız keşke!
hesabımı siliyorum bu son entrym kendinize iyi bakın hakkınızı helal edin .
Bıktım arkadaşlar. Acayip derecede yoruldum. 24 yaşımda kendimi aşırı derecede yorgun ve bitkin hissediyorum. Sanki 50 yaşındayım size yemin edebilirim. O kadar çok şey yaşadım ki böyle hepsi aklımda sanki doldurmuş zihnimi iğne atsan yere düşmeyecek. Çok hatalar yaptım, sevdim, sevildim, mutluluktan havalara uçtum, bi erkek olmama rağmen gecelerce ağladım yeri geldi. Ama o kadar yoruldum ki artık ağır geliyor bu yük bu bedene. Kaldıramıyorum. Azıcık Allah korkum olmasa hiç düşünmez intihar ederdim.

Geçmiş bi pranga gibi böyle tutmuş beni bırakmıyor. Tam diyorum Herşey güzel olacak, geçmişimden çıkan bi pislik yıkıyor tüm hayallerimi. Bi ömür bununla yaşamak zorunda mıyım? Yok mu bunun bi çözümü?

Ailem dışında kimseyle görüşmek istemiyorum. En sevdiklerim dahil herkesi silip atmak istiyorum ama yapamıyorum. Yeni bi hayat Yeni bi düzen kurmak istiyorum ama buna da gücüm Yok.

Bakıyorum çevreme hep beni tanıyan bilen insanlar. Değişsem bile buna inanmayacak insanlar. Hepsinden nefret ediyorum kurtulmak istiyorum ama yapamıyorum.