bugün

içimizde saklıyamadıklarımız. ikrar etmenin burada kolay olduğu, birine veya kendine yapılan haksızlığı yüzyüze dile getirmenin zor olduğunu itiraf ediyorum. vallahi bunu çaylağım diye böyle yazdım.
lisedeyken fetoşa ve yalamalarına laf ettim diye adım önce yahudiye*, ardından da dinsize çıktı. sonraki yıllarda da dinsiz oldum zaten. millet rant için bunların peşinde koşarken ne ben, ne ailem, ne de bildiğim akrabalarım, zengin ya da fakir bunlarla asla iş tutmadı ve bu puştlara bulaşmadı. 3 kuruş rant için ruhunu satan bir akrabam yok. belirtmek istedim. saygılar.
hüznüm tavan yapınca şiir yazıyorum, baya da birikti, hep şiir kitabı çıkarmak gibi de bir hayalim var ama yazdığım şeyler böyle afedersiniz bi boka benzemiyo gibi diye çekiniyorum..
kafamın içinde bambaşka bir dünya kurdum. insanları sevemedim bir türlü.
Yazin bag evine geciyoruz, manisa nin salihli ilcesinde guzel sakin bir koye. Evin onunde basit bir asfalt yol var, kopruyle karsiya gectiginizde de ana caddeye cikiyorsunuz.

Evin onundeki o basit asfalt yolda aksamlari insanlar turlar, kordonda geziyormussun gibi. Cok guzel, herkes birbirine selam verir sohbet eder vesaire.

Aksamlari ben de o yola cikip turluyorum. Iki gun once bi cocuk dikkatimi cekti, bisikletiyle hep yanimdan geciyor, durup yuzume bakiyor. Ben de telefonla konustugum icin pek sallamiyorum. Sonra aileyle sohbet icin eve geciyorum, avluda/balkonda oturup cay kahve iciyoruz. Bu cocuk gelip bahce kapisindan bana bakiyor. Ben de farkedip valideye soruyorum bu cocuk mal mi gelip dibimde duruyor yuzume bakiyor falan diye. Sonra annem cocugu cagiriyor, babam pek kiymetli tabletini getirip oyun aciyor ve onunla vakit geciriyor. Sohbet muhabbet ediyorlar vesaire. Ben yine sallamiyorum, tam bir ruhsuz pezevenk modu yani.

Cocuk gece 2 ye kadar bizde kaliyor. Gidiyor sonra ve soruyorum bunun anasi babasi yok mu bu ne rahatlik kucucuk cocugu gecenin bu saatine kadar arayip sormaz mi insan diye. Annesiyle babasi ayrilar diyor. Iki bina var evlerinin arasinda. Uzuluyorum sonra.

Ertesi gun yine geliyor. Adı Ali, bizimkiler Aliş diyor. Sevmiyor oyle soylenmesini ama bisey de demiyor. Annemle babamla vakit gecirmeyi seviyor. Misafirlerimiz vardi pek ilgilenemedik, gecti oturdu kendi kendine, hatta uyuyup kalmis koridordaki minderlerin uzerinde. Bosluk bulup geliyorum yanina, diger kucuk yegenim de geldikten sonra bunlari tanistiriyorum. Konusturmaya calisayim istedim ali yi, pek sessiz cunku. Ee aliş anlat dedim, tek cumleyle vicdanimi sikti atti.

- Adım Ali, Aliş değil; annem ve babam ayrı benim, yaşım X.

Annemle babam ayri derkenki ses tonlamasi beni kopartti zaten. Yasini anlamadim, tekrar da soramadim. Siz tabletle oynayin abicim ben size atistiracak birseyler getireyim dedim. Gozlerim doldu.

Bacak kadar cocuk, anlat dedigimde soyledigi ilk sey hangi arabayi sevdigi degil, kaca gittigi degil, annesiyle babasinin ayri oldugu.

Uzdun ali. Simdi evinde olmayan sicakligi burada buldugunu, bu sebeple uyanir uyanmaz bize geldigini biliyorum. Sessiz sakin oldugun icin pek arkadasin olmadigini da biliyorum. Yolda yanimda durup yuzume bakarken aslinda tek istediginin iki cift laf etmem oldugunu da biliyorum.

Oyle iste. Hayat bazen sagli sollu carpiyor kucucuk cocuklara.
Ergen olmak ne güzelmiş sözlük. Bir an önce büyüsem istediği günlere dönmek isteyebilirmiş insan. Ağlamak için o boş sebepleri arayabilirmiş ağlama lüksü olmadığı anlarda. Sıfır sorumluluk ne büyük lüksmüş. istediğinde 3 gün yemeden içmek mesela. Ayılmadan bayılmak. Korkmadan kaçabilmek lüksmüş evet. Kendini boşluğa bırakabilmek. Nerde olduğunu düşünmeden konuşabilmek. He he denip geçilmek. Ergenliğimi ister oldum lan. Acayip.
Hayal kurmayi sevmem. Gercekci biriyim. Hayalim olsa bile içimde yaşarım, anlatmayı sevmem.
bugün basit ama hayatımda çok büyük etkisi olan bir olay yaşadım sözlük.

bilenler bilir. genellikle güney bölgeler kendi salçasını kendisi yapar. bir de adana'da yaşayınca bu artık mecburiyet oluyor. annem tutturdu salça yapacağım, biber alayım diye. çok sıcak olduğundan sabah 9'da biber pazarına gittik. yaklaşık 250 kilo biber aldık ve arabayla 9 çuval biberi 2 posta hâlinde kapının önüne yığdık.

böyle durumlarda mahalledeki kadınlar toplanır akşama kadar birbirlerine yardımcı olurlar. annem de her komşuya biber temizliğine gitmiş. 6 kadın var. ama biber çok fazla. bir komşu da maddî durumu kötü olan bir kadını önermiş anneme. "o da gelsin, hem parasını da verirsin." demiş.

kadınlar geldi, saatlerce kapının önünde biber temizlediler. üstlerine duvardan duvara çarşaf gerdik gölge olsun diye. ben içeride klimalı evde yiyip içip yatıyorum. ara sıra onlara soğuk su götürüyorum. neyse, sabah 10'dan akşam 6'ya kadar biber temizledi bunlar. kadınlar gitti. ama hepsi pert. sıcaktan kan ter içinde kalmışlar. biberin çekimi ve kurutmak için serilmesi aşamasında yine ben devreye girdim.

bu arada gelelim asıl olaya. yardıma gelen kadın işi bitince önce hiçbir şey demeden gitmiş. yani para bile istememiş. annem de zorlamış "emek verdin o kadar. hakkımız geçmesin." diye. kadın 8 saat boyunca, güneşin altında o kadar emeğe ne istemiş biliyor musunuz? 5 lira. evet sadece 5 lira. akşama kadar onca rezilliğe 5 lira.

bu benim gibi günde starbucks'larda white chocolate mocca'lara en az 10,25 lira veren birinin yüzüne tokat gibi çarpıverdi. zaten her şeyde vicdan muhasebesi yapan ben, kocası olmayan ve çocuklarına bakmak zorunda olan bir kadının o durumunda bile gururlu olmasına, üstelik aldığı o cüzzî miktara bile sevinmesine içim parçalandı.

hayat işte. benim harcarken miktarını bilmediğim bir para, kiminin cüzdanında sıkı sıkı sakladığı ekmek parasına dönüşebiliyor. evet daha doğarken eşit başlamıyor bu yarış. bunu biliyorum. ancak zaten büyük acıların yaşandığı bu dünyada böyle küçücük meblağlar için de insanlar üzülmesin be kardeşim! 5 liranın da derdine düşmesin artık insanlar. alın artık omuzlarından bu yükü. evlerine ekmek götürememenin ezikliğini yaşatmayın bu insanlara.

ilk başta kendi hayatımı düzene koyarak başlayacağım buna. çünkü eminim benim de çok parmağım var bu adaletsizlikte. umarım, bir yerlerde birilerinin ferahlamasına vesile olur.
Tam isyan edeceğim niye böyle oluyor diye..ya saçmalama her şey o kadar da kötü değil diyiveriyorum.
Kendime kızacağım beceriksizliklerime abartma, o kadar da kötü biri değilsin,derken buluyorum kendimi. içim mi ölmüş benim, fazla dinginim sanki.. Bir insan kendi hayatına niye bu kadar objektif bakar ki..
insanı bu tembelleştiriyor güçsüzleştiriyor. Sahip olduklarına kanaat etmeyi gerektiriyor.
Mutsuzlar , huzursuzlar, gıcıklar kendiyle barışık olamayan insanlar onlar işte sürekli devinim gelişim içinde olanlar. Ne acayip değil mi?
bugün, gururumu ayaklarımın altına alıp 2-3 saat boyunca yalvardım oturup. böyle bildiğin bebekler gibi sızlaya sızlaya hem de.
şuan dünyadaki herkesi sevebilecek kadar mutluyum. henüz kısa olan hayatımda kocaman harflerle yazacağım BAŞARDIKLARIM listesine bir yıldız ekledim ve bu o kadar mutlu etti ki... ve şunu da eklemeliyim sevgili dostlar ben mutlu olmayalı baya olmuş olmalı zira mutlu olduğum şeyden çok mutlu olduğum için mutluyum, YAŞASIN MUTLULUUUK!!
dindar insanları anlayamıyorum, empati kuramıyorum. keşke kafalarında ne olduğunu bilsem.
ve yenildim. ve sustum.
https://youtu.be/tISaMCsuSWg

Her kelimesi sensizlikten oluşan içimde ki acıyı örseliyor ve sigarayı birakmaktansa iki katına çıkarmak istiyorum.
seni aldatıyorum sözlük.
evde yalnızken çıplak oturup içki içiyorum.
küçükken, şişman birisinin otobüsün hangi tarafına oturursa otobüsün o yöne devrileceğini düşünüyodum.

(bkz: çocukluk kanka napcan)
Banyoya girdiğim zaman telefondan bir şarkıyı sürekli çalacak şekilde açıyorum. Banyo yaparken hem o şarkıyı dinliyorum hem de kaç kere çaldığını sayıyorum. Mesela 4 dakikalık bir şarkı yaklaşık 6 kere çaldı, 6×4'ten 24 dakikayı banyoda geçirdiğimi hesaplıyorum.

Bunu neden yapıyorum bilmiyorum ama hoşuma gidiyor.
Hep yanlış insanları sevdik.
Yemek pisirmeyi bilmem,ev isinden anlamam. Bulasik yikarken mutlaka o tabak elimden kayar ve kırılır. Katışıksız bir beceriksizim.Yapabildigim tek sey sevmek. Bak onu güzel yaparim sevgilimi cok seviyorum.
sevmiyorum..
bitsin diye elimden geleni yapıyorum..
yine olmuyor, yine olmuyor..
keşke kadınlar hiç ağlamasalar..
Boş zamanlarımın büyük kısmını "aslında cevap olarak şey deseydim/yapsaydım efsane olurdu" gibi hayallerle geçiren bir insanım bazı günler. O günlerin kimsenin hayatında sıklaşmaması dileğiyle bu entryim hepimize gelsin.
Akıllı telefonum ve cigaramla er tuvaletinde keyif yapiyorum.
Eski albümleri dinlemeyi özlemişim. Ama hala geçmedi içimdeki sıkıntı.

Varsın sevmesin kimse tek sensin beni sevmesi gereken...
insanların yazarak kendini daha rahat ifade etme şansı bulduğu itiraflardır. şu fani dünyada diye başlayacaktım ki çok yapmacık kaçtı lan neyse devam edelim. bir insan evladı olarak sevmek ve sevilmek istiyorum. içimde sanki kendini o yana bu yana çarpan sevgi tanecikleri var gibi hissediyorum, ama olmuyor hoşlanamıyorum kimseden. neden mi sevemiyorum kimseyi? liseden kalma platonikliğim olduğu için. açılamadım, cesaret edemedim, sıfır özgüvenle dolaşan pısırık bir ana kuzusuydum. hoşlandığım kızla muhabbetim dâhi yoktu, bir arkadaşımın arkadaşıydı. arkadaşlar mezun olmamıza yakın "artık söyleyecek misin oğlum?" dediğinde "derim yaa içimde kalmaz" deyip kendimi kandırmışım meğerse. lise bitti ve 3 yıllık zamanda ara ara sosyal medyadan takip ettim. o arada sözlükten bir kızla muhabbetim oldu. tam "fırsat bu fırsat" deyip muhabbeti ilerlettim. gittiğim üniversiteye de yakın oturan birisiydi. bana bir ara engel atıp sonra engeli kaldırmıştı. sonradan bana "neden engeli kaldırmadığımı sormayacak mısın?" dedi, ben de o halde söyle dedim. sevgilisinden ayrıldığını söyledi. bu muhabbetlerin ertesinde bana yüz yüze tanışabileceğimizi söyledi. ardından bizim okulun yakınına taşındığını söyleyen bir fotoğraf paylaştı ve ben yorum attım mal gibi "lokasyonu da öğrendik hayırlı olsun" diye. olmadı tabi. engelledi her mecradan beni. sonrasında da sevgilisiyle tekrar beraber olduğunu öğrendim. yani hayatımdaki ilk kalp kıpırtısının acısını bu şekilde unutacağımı sanmıştım ama olmamıştı. bu geçen süreçte yine aklımdaydı. yine takibi sıklaştırdım çaresizce. ardından o ilk aşk kıpırtsının bir tweet'ini gördüm; "benim profilimdeki rt edilen gönderileri beğenirseniz bana bildirim geliyor, aklınızda olsun" şeklinde. ben de o cesaretle "liseden beri stalklıyorum, baştan söyleseydin ya" dedim ama iplenmedim. attığım yazıyı gördüğünü biliyorum çünkü tweet bayağı eski ve profile tıklanma vs. görülebiliyordu. bahsettiğim kızı bu geçen vakitte hayalimde büyüttüm elbette. her platonik gibi rüyalara dalmıştım. onunla zaman geçirdiğimi hayal edip mutlu oluyordum. bu yüzden yolda izde görürsem içimi dökeceğim ve beni reddetmesini isteyip bir kez sarılmasını isteyeceğim. tek isteğim bu. okuyup vakit ayıran yazarlara teşekkür ederim.