bugün

bu başlığa girilen günün ilk entry si saat 00:00 ile 00:05 arasındaysa okumaya bile yeltenmeden eksi oy veriyorum.
yatağa yatar yatmaz uyuduğum günleri çok özlüyorum amk.

Uyku problemim var, mutsuzum.
hapşırdım sözlük. * *
gecenin köründe hala sözlükteyim. asıl itiraf budur. sözlük hastası olan kişilere sözlüğün belirli saatler kapatılmasını istiyorum açıkcası.
çocuğum olursa adını ulu koyacam sözlük. soy adım da okumuş olduğu için güzel olacağını düşünüyorum.
(bkz: ulu okumuş)
not: alkollüyüm çok da ciddiye almayın.
''boşver ya takma'' diye tavsiye veren arkadaşların götü kesilsin diye beddua ettim yarın bi gün götünüz düşerse benden bilmeyin. Yada bilin lan.
adım adım yaklaşıyorum seninle sürecek olan yeni hayatıma. hep vardın sanki sen ama. hep yanımdaydın, hep benimleydin. düştüğümde, kalktığımda, kızdığımda, ağladığımda. aslında yoktun da bir noktada. çünkü inan hatırlamıyorum senden önce naıldım, neydim. bir çok kez söyledim bunu ama inan gerçek bu. cep telefonunun ilk moda olduğu zamanlar... ailelere yalvar yakar aldırtıyoruz bir bir... düşünüyorum, peki ne yapıyordum ben o bin bir nazla yakarışla aldırdığım telefonla. hiç... hatırlamıyorum. gözlerim ekranda, kulağım sesinde değildi.

hep söylediğim şeyleri geçecek olursak inanılmaz gibi başlayan bir yolda yanyana yürüme kararı aldık seninle. internetin rengarenk yüzlerinden birinde tanıdım seni. pek kimseye söyleyemiyoruz, malum toplum... bilmiyorlar, anlamazlar. boşver anlamasınlar, bilmesinler zaten. beyazperde'nin masmavi sayfalarında tanıdım seni, marmara'nın masmavi sularında sevdim bal gözlerini.

ve hiç unutmayacağım, beyazperde mynet tarafından alınıp da çehresi değiştiğinde ettiğin lafı; "masmavi bir beyazperdeden kalan en güzel şeysin sen bana..."

seni çok seviyorum ataryemez.
bu bir itiraf sayılmaz gerçi...
bayramda ziyarete gelen akrabalarla bayramlaşmak için derin uykumdan uyandırıldım salına salına yanlarına gittim gözlerim hafif açık en baş sıradan el öpmeye başladım bir iki üç dört beş ve ayyyy noluo hahaha hehehe zaaa sesleri yükseldi ki her şey için çok geç olduğunu fark ettim. evet 17yaşında bir kızın elini öptüm çok utandım sözlük hemde çok.
baş ağrım 27. saatin içine girdi 7. ağrı kesiciyi aldım ama sanırım biraz daha sürerse kafamı koparacağım.
küçükken "idrar zifiri karanlıkta parlar" duyumunu alınca, tuvalete defaatle ışığı yakmadan gidip herhangi bir parıltı göremeyince hep hayal kırıklığına uğrardım.

biraz önce elektrikler gitti. yine denedim yine olmadı, işin ilginci hala aynı beklentideyim.
umursamazlıklarıma bir neden bulmak için çok çabaladım. en sonunda da vazgeçtim. insan kendini olduğu gibi kabul etmeli dedim çoğu zaman. o kendiyle barışık kuul insan triplerini ise hiç sevmedim. aslında ben, başkalarının kalıplarına erimiş metal gibi dökülmeyi hiçbir zaman sevmedim. buna rağmen, kendim de "ben"i bir kalıba oturtamadım, sürekli değişken oldum. şimdi çok uzak zaman önceymiş gibi gelen bir tarihte, bir "arkadaş"ın dediği gibi eğer bir yemek olsaydım, türlü olurdum. en azından "ol"abilme başarısını gösterebiliyorum.

ne kinyas olabildim, ne kayra. ne kinyas kadar uykusuz, alkolik ve cehennemi seven, ne de kayra kadar hayalci ve kadınını döven biri.kinyas'ın anlattığı bir hikaye vardı, sürekli kürk giyen bir arjantinli hakkında. bardaki ispanyol bir trompetçiye aşık olan adam, heteroseksüel olan ispanyol'u bir şekilde kandırıp birlikte yaşamaya başlamışlardı. evet, onun için ispanyol'la birlikte uyumak, cennetteki şaraplar kadar tatlı ve cennetin kendisi kadar huzur vericiydi. bir gün, arjantinli, trompetçiyi yaktı adam uyurken. kimse niye yaptığını bilmedi. sorular soruldu, teoriler ortaya atıldı, ellerinde kelepçeyle hapishanelerde çürüdü, ama "niye?" sorusu hep cevapsız kaldı. bir tek kinyas biliyordu cevabını. çünkü adam ayıkken rüya görüyordu. uykusunda yaktığını zannediyordu. oysa o hiç uyumuyordu! yaşadığı her şey bir rüya. her gülümseme, her tensel dokunuş zihninin bir yansımasıydı onun için.. nasıl ki kinyas'a "her şey bir rüya aslında, değil mi?" denildiğinde, o deli gibi korktuysa, ben de işte öyle korkuyorum. bir gün birinin çıkıp tüm yaşadıkların karakterini güçlendirmek için yaptığımız bir oyundu denilecek diye korkuyorum. tıpkı o filmdeki gibi..

sahi, kazanan yalnızdı hani?
kendimden nefret ediyorum..
bir önceki genel seçimlerde mhp ye bu seçimde chp ye daha önce chp ye oy verdim. her dört yılda bir siyasal kişilik bölünme yaşıyorum galiba. yaş bilmem kaç oldu hala ham armut gibiyim. acaba bir baltaya sap olamamla bağlantılımı diye düşünmeden edemiyorum.
oldukça şansız bi dönemden geçiyorum sözlük.bayram tatili hastanede geçtiğinden,genetik olarak annemden yadigar olabilitesi tescillenmiş, rahatsızlıkla, tatil denen zıkkımdan hiç bir şey anlamamakla birlikte şişik yüzüm, gözümle dolanmaktan,o da yetmedi işe gelmekten nefret ediyorum sözlük.o değilde bir iğne yeri bu kadar mı acır lan?hala oturamıyorum. gel gör ki akşama kadar oturarak çalışmak zorundayım ne halt yicem bilemedim.bayramın en güzel yanıysa uzun zamandır görmediğim yeğenimi evde görünce,birbirimize hiç bir şey sormadan,sıkıca sarılmamız oldu.meğer çok özlemişim sözlük.
ödünç kitap vermekten nefret ediyorum sözlük. arkadaşlar isteyince yok diyemiyorum. verdiğim kitapların çoğu da gelmiyor.
Her insanın tutkusu olan, çok sevdiği, yapmak için çoğu şeyden vazgeçtiği bir şey vardır. Benimki de otobüse binmek, yahu bende çözmüş değilim neden bu kadar sevdiğimi ama o otobüse kulağında güzel bir müzikle binersin de uzun uzun yolu seyedersin aklında güzel hayallerle işte ben buna ciddi anlamda deli oluyorum. Bunun yüzünden sınav, iftar gibi mühim yerlere mi geç kalmadım, 'otobüs şoförüyle aranda ilişki mi var' gibi iğrenç espirilere mi meze olmadım, yalanlar mı söylemedim, boşuna bir yerelere mi gitmedim? Bu bana huzur ve mutluluk verdiği için yaptım. her insan derdi olduğunda farklı şeyler yapar ben ise otobüse biner iyi bir müzik eşliğinde hayal kurarım.
mesela daha dün gün boyu hazırlandığımız düğünden son anda kurtuldum hastayım gelemem dedim hızlı adımlarla durağa doğru yürümeye başladım o an sadece huzur vardı içimde tabi bir de hiç gelmeyecek olan 'üç numara' bulma isteği. Bu otobüse benim gideceğim yere giden kimse binmez ama ben bütün şehri dolaşmaya niyetliydim bekledim uzun süre sonra geldi bindim. Uzun süre yolculuk yaptıktan sonra indim ama hala içimde devam etme isteği vardı bende müzikle beraber iki turlarım mahallede dedim. başladım yürümeye farklı bir dünyanın içine girmiştim bu dünyada her şey istediğim gibiydi her şey bana bağlıydı ben her şeyin efendisiydim... sonra telefon çaldı. telaşlı bir ses 'sen nerelerdesin hani eve gitcektin' falan diyordu. Bunlar düğüne gitmiş hatta eve gelmiş ben hala hayal kuruyorum lan bir insan bu kadar mal olmaz yemin ediyorum etrafıma baktım nerede olduğum bile belli değil karanlık ıssız bir yer. Bir iki yalan söyledim arkadaşlayım falan diye sonra neredeyse koşar adımlarla eve ulaşmaya çalıştım. O an tecavüze uğrar mıyım gibi iğrenç bir düşünce de aklıma gelmedi değil. Evime gittim yatağıma yattım bir daha da yapmam galiba. Dozu önemli böyle tutkuların.

müzikten bahsedince söylemek istiyorum ne hitler'e karşı aşırı bir sevgim var ne de metal müziği seviyorum ama rammstein'in hitler şarkısı neredeyse en sevdiğim şarkı, müziğiyle alakası yok sonne'yi de dinledim aynı etkinin yarısını yapmadı...

Buraya kadar okuyan varsa alakasız olacak ama eklemek istiyorum hayatımda hiç kardeş istemedim ve halimden mutluydum, teyzemler buraya taşındı altı yaşında bir kuzenim var ve benim için kardeş gibi oldu mesela geçen angry birds yüzünden kavga ettik kızdım buna, gittim arkadaşla gezmeye ama içimde acayip bir huzursuzluk var sonrada anladım ki onu evde bırakmanın üzüntüsüydü bu. beni aradı gel falan dedi daha da üzüldüm hemen yanına gittim. Çok seviyorum muhtemelen onunda hiç kardeşi olmayacak ama ben onun sonuna kadar ablası olmaya niyetliyim...

ve kesinlikle karma sıfatı olarak çikita muz ve minibüs şoförü'nün yerleri değişmesi lazım.*
itiraf etmeliyim hayatim boyunca siir yazmayi romantik olmayi cok sevdim. ama cok talihsiszim hayatimdaki butun kizlar romantik degildi. hatta bir seferinde kiz icin bir gunumu harcayip siir yazdim.tam okumaya baslayacaktim elimden aldi ve ben evde okurum dedi. buyuk bir olasilikla gidip sobada guzelim siiri yakmistir. ders calismayi sevmeme ragmen universitede hocalik yapmaya karar verdim. edebiyati cok sevmeme ragmen muhendis oldum. hayatimda milyonlarca sayisal veri onlari birakip siir yazmami istiyor.
eğer pc başında, bir şey yiyorsam; o yiyecek hakkında yazılmış entryleri okuyorum.
böylece daha çok tad alıyorum...
(#13008073) aralarından sadece bir tanesi orjinal.*
geçici olarak bi araştırma şirketinde çalısıyorum.
ankatlerdeki editleri yapıyorduk
şimdi telefon konusması yapacaz mecbur :(

çok utanıyorum lan sözlük.
bugün hangisi ile sevişsem acaba?
bir şey fark ettim bu sabah, insanların ihtiyacı olduğunda ben hep varım, ne şekilde olursa olsun, kişi kim olursa olsun, istisnasız.. hep varım! fakat benim insanlara, başımı yaslayacak omuza ihtiyacım olduğunda sadece boşluk var. karanlık var. ve ben boşluktan teselli bulup iyileşince, aynı şeyler tekrar ediyor hep, aynı insanlar geliyor, ben yine hep yanlarında oluyorum ve bunu hep yapıyorum.
itiraf bunun neresinde derseniz; bu kadar salağım işte.
arınmak için bir yerlerden başlamak zorundayım.
hayatımın en güzel 4 gününü geçirdim ve sözlük artık s.kimde bile değilsin.
misyonunu fazlasıyla yerine getirdin lan, teşekkür borçluyum sana. aferin.
23 yaşına geldim hala çayıma bisküvi banıp yiyorum..ruhummu çocuk tat mı vazgeçilmez anlamadım gitti..