bugün

O bir komünist!

O bir ümmetçi!

O bir Turancı!

O bir öğretmen!

O bir eylemci!

O bunların hepsini görüşlerinde toplayan, eklektizmi temel yaklaşım yapan bir siyasetçi, sosyolog, kuramcı ve önder.

insanlık tarihinde yaşanmış öyle kişilik­ler vardır ki, başarı veya zafer kazanmalarıy­la değil, yenilgileriyle ölümsüzleşirler. Yaşadıkları dönemin bir insanlık sorunsalını ken­di benliklerine öylesine içselleştirmişler, bir inanç ve ideal haline getirmişlerdir ki, son nefeslerine kadar bu uğurda eylemde bulun­maktan kendilerini alıkoyamazlar. Adeta trajediye yargılanmışlardır. Kaçamazlar. Adım adım trajik sonlarına doğru yürürler, ölürler ve ölümsüzleşirler.işte omlardan biri...
tatar asıllı, politikacı ve fikir adamı. Sosyalist Turancılık fikrini savunup yaymaya çalışmıştır, ayrıca Rusya ile ilgili teorilerinin hepsi doğru çıkmıştır.atilla ilhan, Halit kakınç, Nihat genç, Şener üşümezsoy gibi kimseler tarafından fikirleri savunulup, diğerlerine duyurulmaya çalışılmaktadır.
Orta Asya'daki Türk topluluklarını birleştirerek, Sosyalist bir Turan devleti kurmak isteyen Türk lider ve düşünce adamıdır.
atilla ilhan bazı kitaplarında hakkında yazılar yazmıştır.
ileri yayınlarından çıkan bir kitap ile tüm makaleleri bir toplanmış şahsiyet. ulusal sol akımın öncülerindendir.
(bkz: sultan galiyef)
(bkz: sultan galiyev)
şevket süreyya aydemirin hocası. * *
josef stalin'in yardımcılığı görevinde de bulunmuştur.
1882' de başkırdistan' ın bir köyünde dünyaya gelir. 1917 devrimini müteakip moskova da toplanan bütün rusya müslümanları kongresi' ne çağrılır ve genel sekreterliğe seçilir. sovyetler içerisinde türk ve müslüman devletler birliği kurmak için uğraşır. müslüman kızılordu yu örgütler. bu çalışmaları ile gerek troçki gerekse lenin' i etkiler.1920 de bakü' de toplanan doğu halkları kurultayı' nın arkasındaki isimde odur.
nasyonal sosyalist olmayan, sadece ezilen asyatik halkların birliğini, sanayisi gelişmiş batılı emperyalist güçlerin emekçilerinin tuzu kuruluğunu ve bunlarla kader birliğinin imkansız olduğunu savunmuş, türk soylu siyasi deha.
Sultangaliyeve göre Batı Avrupa proleteryası,kapitalist metropollerin ekonomik sisteminde sömürgeleri istismar etme konusunda burjuvazinin işbirlikçisi durumdadır.Kendi Burjuvazisinin karının bir kısmına iştirak etmektedir.Ve batı Avrupa veya Amerika proleteryasının maddi durumu kolonilerdeki işçilerin durumundan çok daha iyidir.Sultangaliyev Batı avrupa işçi sınıfının bu durumunun sınıfsal ideolojisine de yansıdığını savunmakta ve Batı Avrupa sosyal demokrasisinin oportunizminin de buradan kaynaklandığını ileri sürmektedir.Bu sebeble Doğu Halkları özelliklede Türkler ancak ortak bir mücadele ile emperyalizmin kıskacından kurtulabilecekti.
Kazanlı bir Tatar Türk'üdür.

1917 Bolşevik devriminin Lenin,Stalin ve Troçki ile dört büyüklerinden biri olan Sultan Galiyev ilk eğitimini öğretmen olan babasından aldıktan sonra Kazan'daki Tatar Pedagoji Enstitüsü'ne girdi. Sultan Galiyev bu okulu bitirdikten sonra bir süre öğretmenlik yaptı ve daha sonra Ufa Belediye Kütüphanesi'nde çalışmaya başladı. Buradan ayrılan Galiyev çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra 1915'te öğretmenlik mesleğine geri döndü. Bu sırada Bakü'de bulunan Galiyev Azerbaycan Ulusal Hareketine katıldı.

Sultan Galiyev, 1917 yılında Rus Komünist Partisi'ne de girdi. Komünist Parti hiyerarşisi içinde en yüksek dereceli Müslüman haline geldi. 1918 yılında Molla Nur Vahitov'un Çek lejyonerleri tarafından öldürülmesi önünün açılmasına sebep olmuştu.Fakat Vahitov'un öldürülmesi Galiyev'in mücadelede yalnız kalmasına da sebep oldu.Galiyev Komünist Parti içerisinde daha ziyade Müslümanlarla ilgili görevleri üstlenmiştir. Bunlar Merkezi Müslüman Komiserliği üyesi, Müslüman Askeri Kollegiyumu başkanı, Narkomats'ın resmi yayın organı Jizn Natsionalnostey'in editörlüğü idi. Dolayısıyla Komünist Parti içinde sağlam bir yere sahipti ve devrimde en önlerde yer almıştı. 1923'te ilk defa tutuklandığında devrime yaptığı bu hizmetler nedeniyle serbest bırakıldı.

28 Ocak 1940 sabahında Lefort Hapishanesinde, Stalin'n emriyle gelen istihbarat örgütü KGB tarafından öldürülmüştür. Sovyet Yüksek Mahkemesi 30 Nisan 1990'da aldığı kararla üzerine atılı suçların KGB'nin düzmece belgeleri olduğu için aklanmasına karar verdi.*
ilginç türkler dendir. az tanınır. ama önemli bir kişiliktir.
allah toplumu kahramanlara ve liderlere muhtaç etmesin.
goruslerim adli makale dizisinden:

'bu ülkede olup bitenler, çilekeş türk ulusunun en azılı düşmanlarınca dahi yakından bilinmektedir. bu ülkede yeni baştan sağlıklı bir ulusal canlanma süreci yaşanmaktadır. bu sürece inanmayanlar veya kuşku ile bakanlar, sonuçlarını kendi içlerinde denemiş oldular. türkiyenin ulusal kalkınmasına gönül vermiş olan türk işçi ve köylülerinin, ilerici türk aydınlarının süngüleri, gereken kişilere gereken dersleri vererek nasıl düşünmek gerektiğini öğrettiler.

eğer, 400 yıl önce rus çarları, kazanı, kuzey türklüğünün bu kalesini düşürmeyi ve yalnız tatar savaşçılarının cesetleri üzerinden geçerek doğuya doğru ilerlemeyi başarmışlarsa, bugün için de batı avrupalı emperyalistler yine doğuya doğru kendilerine yol açabilmek için güney türkleri -osmanlıları- yenmek zorundalar. batılı halkların doğuya yayılmaları öncesinde, türkiye, onların çılgınca saldırılarına maruz kalmadı mı?..

batılı halklar, asya ve afrikadaki durumu gerçek anlamda kontrol altına alabilmek için türk-osmanlı savaşçılarının cesetlerinin üzerinden geçmek zorundalar... türkleri zayıflatmak; balkanları, mısırı, arabistanı, mezopotamyayı türklerin ellerinden almak için avrupa yüzyıllar boyunca mücadele vermek zorunda kaldı. avrupalı hükümdarlara türkiyeyi sindirmek kısmet olamadı. olamayacaktır da... türkiye yaşıyor ve yaşayacaktır. türkiye, yalnızca kendisi yaşamakla yetinmeyecek ve avrupa tarafından zorla kopartılmış olan kendi eski parçalarına ve geri kalan tüm ortadoğuya da hayat verecektir.'
(bkz: avrasya da dolaşan hayalet)
aşırı sağ ve aşırı sol görüşlülerin dahi nadiren ortak payda da buluştukları iki isimden biridir. diğeri için; (bkz: atatürk). tek rejim*, dilde birlik, tek millet, eşit milletler kavramlarını ortaya atmıştır. bu her ne kadar teoride güzel bir yaklaşım olsa da milliyetçiliğin/ulusalcılığın içinin boşaltılması, yerini kafatası ırkçılığına devretmesi ve hitler sayesinde de içine bir güzelce edilmesiyle günümüzde uygulamada imkansız hale gelmektedir.
iyi bir devrimcidir fakat eğer sosyalist olduğunu savunan bir ülkede milliyetçi bir propaganda yapılırsa buna müdahale edilmesi gerekir mi? açıkçası gerekir. tabi kalkıp " ee bu müdahale ölüm olacak illa?" gibi fantastik bir soru gelirse karşı örnek olarak sermaye sınıfının devlet aygıtını nasıl kullanıldığı hatırlatılabilir. zira fransız terör dönemleri, oliver cromwell'in dehşeti, avusturya kralı'nın macar isyanlarını bastırış biçimleri, 1848 yılının kanlı dehşet günleri , istiklal mahkemeleri dönemi devlet aygıtının nasıl kullanıldığı konusunda insanoğluna hatırlatılır.
... alıntıdır.

Sultan Galiyev (Mir Seyyit Sultan Galiyev),13 Temmuz 1882 yılında bugünkü Özerk Başkırtistan sınırları içinde Sterlitamak bölgesindeki Krımsakaly kasabasına bağlı Elimbetova köyünde dünyaya gelen siyasi düşünce adamı.Kazanlı bir Tatar Türk'üdür.

Sultan Galiyev, 1917 yılında Rus Komünist Partisi'ne de girdi. Komünist Parti hiyerarşisi içinde en yüksek dereceli Müslüman haline geldi. 1918 yılında Molla Nur Vahitov'un Çek lejyonerleri tarafından öldürülmesi önünün açılmasına sebep olmuştu.Fakat Vahitov'un öldürülmesi Galiyev'in mücadelede yalnız kalmasına da sebep oldu.Galiyev Komünist Parti içerisinde daha ziyade Müslümanlarla ilgili görevleri üstlenmiştir. Bunlar Merkezi Müslüman Komiserliği üyesi, Müslüman Askeri Kollegiyumu başkanı, Narkomats'ın resmi yayın organı Jizn Natsionalnostey'in editörlüğü idi. Dolayısıyla Komünist Parti içinde sağlam bir yere sahipti ve devrimde en önlerde yer almıştı. 1923'te ilk defa tutuklandığında devrime yaptığı bu hizmetler nedeniyle serbest bırakıldı

Galiyev ; Ulusal Sol Düşünce

Sultan Galiyev, Sovyetler Birliğinin kuruluşunda Rus olmayan, bu noktada Türk ve Müslüman unsurun ve tabi 'gönüllü katılım' temsiliyetinin, katılımın şartlarını Rus olmayan'ın Rus ile eşit hukuku yönünde belirleme ve uygulamaya geçirme mücadelesi vermiş siyasî lideri ve kuramcısıdır.
Sultan Galiyev'in tek başına sömürge meselesi ve günümüzde adlandırıla geldiği gibi Üçüncü Dünya olgusunun kalıpları içinde yaptığı değerlendirmelerde daima önceliği ve hassasiyeti Türklük üzerinedir.
Avrupa'dan farklı toplumsal-ekonomik formasyona sahip ülkelerde, yani sömürgelerde kurtuluş mücadelesinin özgül koşulları üzerine düşünenlerin öncülerindendir.Fikirlerinin temeli olan düşüncesi şudur:
Avrupa proleteryası kendi sömürgeci burjuvasıyla iş birliği yapmıştır.Sömürge kaynaklarını burjuvasıyla ortaklaşa paylaşmıştır.Dolayısı ile Avrupa solu, dünya sosyalizmine öncülük edemez, itici güç olamaz.

1.Henüz düşman sınıflara ayrılmamış olan prekapitalist Tatar toplumunda sosyalist sistemin inşası Rusyadan ve diğer gelişmiş kapitalist ülkelerden farklı olacaktır;doğu halklarının bağımsızlık değeri ve gücü proleterya değil, doğu halklarının bağımsızlık arzusu, dini ve milli değerlerin emperyalizme karşı savaşılıp korunmasıdır.

2.Sosyalist devrimin başarısı ve doğuya yayılması islam'ın kollanması ile mümkündür. islam sosyalizminin özelliklerini vurgulayan ilk Asyalı sosyalisttir. Marksizmi kendi ülkesinin toplumsal yapısına göre yorumlayarak özgün bir katkı getirmiştir.
Müslümanlara Yönelik Din Karşıtı Propaganda Metodları adlı eserinde, islamiyetin gerici olduğu şeklindeki düşünceleri reddetmekte ve islamiyeti insan ile toplum arasında dengeyi kuran bir örnek olarak değerlendirmekteydi... Yüz yıldır islam dünyası batılı emperyalistler tarafından sömürülmekteydi ve islam dini onlar tarafından bastırılıp ezilmişti. Bu sebepten islam dini emperyalizme karşı bir din olabilirdi.

3.Komintern sosyalist devrimin sonraki basamağını batı proletaryasından değil, doğunun sömürülen milletlerinden beklemeli ve bu yönde çaba sarfetmelidir.

Avrupa'da yaygın olan sınıf mücadelesi ile ilgili klasik marksist teoriyi değiştirmeye kalkan ve Üçüncü Dünya'ya önem veren ulusalcı sol bir ideoloji gütmüştür.
Dünya sömürü sisteminde az gelişmiş ülkelerin üretimlerini ve kimliklerini yoketmek için kültür istilası ve ulusal değerleri çürütme işlemlerinin sistemli olarak kullanılacağını ifade etmiş ve 3.dünya ülkelerinde ulusal kimlikleri emekten bölüşümden yana bir düzene sokarak bu toplumlarda henüz gelişmemiş emekçi sınıfının iktidarını hazırlayacak bir mazlum milletler ittifakını savunmuştur.

Galiyev'in uğruna mücadele ettiği ve uğrunda hayatını yitirdiği ve ideoloji olarak ortaya koyduğu siyasetin özünde Avrasya vardır.

Sultan Galiyev, Komünizmi Doğunun (Doğu Halklarının) sömürüden kurtarılmasının bir yolu olarak görmüştür.Ona göre, toplumlar, özellikle de Türk Halkları ancak ortak bir mücadele ile emperyalizmin kıskacından kurtulabilecekti.Bu düşüncelerinin doğal bir sonucu olarak, önce idil-Ural bölgesinde bir Tatar-Başkırt Devleti ve Türkistan'da bir Türkistan Cumhuriyeti kurulmalı ve nihayet Turan Devleti tarihteki yerini almalıydı.

Sultan Galiyev, topraklı federasyonu Tatar-Başkurt boyutunda gerçekleştirme ve bunu Kırım ve Türkistan hattında Kırımlı ve Türkistanlı önderlerle temasa geçerek, bu Türklük sahalarının da Sovyet merkezi ile ilişkiler zemini belirlemesi gereken siyasî, idarî, ekonomik şart ve kabulleri, 'muhtariyet'in sınırlarının ne olduğu sorgusuyla genişletme faaliyeti, Sovyet karşıtı ve Turancı suçlamasıyla tutuklandığı tarih olan 4 Mayıs 1923 tarihine kadar sürmüş, Merkezî Hükümette Tataristan'ı temsil etmiştir.
1939 tarihli kadro dergisini ve hareketini; daha sonralari da attila ilhan cizgisini epey etkilemis olan milli komunizm savunucusuydu. stalin tarafindan tasfiye edildi.
stalin'in sadece kendisini değil , ailesini , akrabasını , kahvede çay içtiği veya selamlaştığı her insanı öldürdüğü , büyük düşünür ve dava adamı.
Lenin ve Stalin'e fazla güvenmiş ve iyi niyetinin kurbanı olmuş şahsiyet.
Elinde müslüman kızıl ordu var işte birader. Koy kenara dursun, lazım olur. Ne diye veriyosun rusların eline...
yok mu bu bir babayiğit bu adamın fikirlerini 21. yüzyıla taşıyacak? attila ilhan büyük şairdi ama siyaset bilimi bilmezdi. nihat genç heyecanlı ama filozof olamayacak kadar duygusal. biri lazım galiyevcilik ve kemalizm'i birleştirecek.
bana bir şimşek çak
ortalık fena karanlık
yüreğim örtülüyor
ağır bir dalgınlığa genişliyorum
durmadan değişen o mevsimde
dağlarda kalın
omuz omuza bulutlar
çok fena kalabalık
ellerim çıplak
bana bir şimşek çak
kötü bir tuzaktayım
bilmem ne yapsak
aklımda fikrimde onlar
yaşlı ve genç
erkek ve kadın
korkularıma tutsak

bana bir şimşek çak
içim içime sığmıyor artık
vahim bir çağrışımdan
daha vahimine atlamaktayım
bana bir şimşek çak
belki fena halde
yanılmaktayım
o ince kız çocuğu
gün doğmadan her sabah
bir hapisaneden bir nezarethaneye
kelepçeli götürülüyor
dudakları titrek
gözlerinde buğu
bilmem ki nasıl anlatayım
bağışlanmaz suçu dünyayı sevmek
bir de o
adını bile bilmediği
kıvırcık saçlı'devrimci'öğrenciyi
fakülte kapısında vurulmuş
yağmurun altında
çıplak
bana bir şimşek çak
çok yanlış anlaşılmaktayım
hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor
içimdeki zemberek
boşandı boşanacak
yaşamak mı gerek
yoksa unutmak mı
şaşırmaktayım
galiyef yoldaş ne olacak
galiyef yoldaş sibirya sürgünü
sanki yalın bir bıçak
kayarak
bir kırlangıç hızıyla
bulutların arasından
karanlığın böğrüne saplanacak

galiyef yoldaş ne olacak
galiyef yoldaş sibirya sürgünü
elinde bir mektup eski yazıyla
artık yüzünü bile unuttuğu
karısından
burnunda sadece kokusu var
ilkbahar kadar müşfik
sonbahar kadar yumuşak
galiyef yoldaş ne olacak
avrasyada hala mazlumların uğultusu
kısa bozkır atlarının nallarından
gizli kıvılcımlar ki etrafa saçılıyor
azadlık mermileridir
çekirdekleri çelik
cehennem gibi sıcak

bana bir şimşek çak
sala veriliyor görünmez minarelerden
izmir de istirdat ı yaşamaktayım
bir yangın soluğu sokak içlerinden
kordonboyunda muzaffer atlılar
fahrettin paşanın süvarisi
bana bir şimşek çak
yolumu aydınlatacak
gazi'nin gözlerinden
mavi bir şimşek
kuva-yı milliye mavisi
aynı emaneti taşımaktayım
'hürriyet ve istiklal benim karakterimdir'
çünkü hain sinsi ve korkak
aynı düşmana karşı
savaşmaktayım

ATTiLA iLHAN
Rusya artık devrim yolunda geri gi­demez ama Marksizmi de ne daha fazla inkâr edebilir, ne de devrim öncesi durum­larına geri dönebilir, önünde sadece bir tek yol kalıyor, yavaşça sağa doğru kay­mak, böylelikle sağcı bir rejime zemin ha­zırlamak... gelişmesini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği formülü altında de­vam ettirmekte olan eski Rusya, çok fazla süremez. Sovyet Rusya geçici bir geçiş ol­gusudur. deyip haklı çıkmıştır.
Yüzyıllarca süren Çarlık yönetiminden ötürü aralarında bir güvensizlik oluşan bu iki toplum yine birarada yaşamak zorundaydı. Devrime kadar geçen süre içersinde radikal bir milliyetçi olarak tanınan bir öğretmenin çocuğu olan Galiyev bir Volga Tatarıydı. Fakat Bolşeviklerin iktidara gelmesinden sonra Müslümanların tekrar sömürülmemesi adına bu grupla olumlu ilişkilerin kurulması gerektiğinde ve Bolşeviklerini vizyonunda Türk unsurların önemini arttıracak görevlerin meşruluğunu yaratmaya çalışacaktı. Daha sonrada bahsedeceğimiz
bu görevler Galiyev’e göre Müslümanları Bolşevikler açısından vazgeçilmez kılacak ve özgürlük talepleri daha iyi dillendirelecekti. Bennigsen’e göre Galiyev için Marksizim yalnızca Tatar halkını yükseltebilecek devrimci teknik formüllerin bir cephaneliğinden ibaretti. Diğer bir deyişle Marksizm Bolşevikler de olduğu gibi bir amaç değil; bir yöntem teşkil edecekti.

Başlangıçta tüm bu güvensizliklerden ötürü Tatarlar ne Bolşevik partiye ne de ona bağlı olan gruplara üye olurlar. Fakat ateşli kimliğiyle ön plana çıkmış Molla Nur Vahitov önderliğinde Müslüman Sosyalist Komitesi halinde birleşirler. bu komitenin Ekim Devrimi’ne olan katkısı ciddi bir şekilde gerçekleşmemiştir. Diğer yandan Sultan Galiyev Bolşeviklerle ittifakı amaç edinmesinden ötürü Tatar gruplar tarafından dışlanmıştır. Buna rağmen, Bolşeviklerin destek alabileceği tek müslüman örgüt MSK idi. Dolayısıyla komitenin romantik ve milliyetçi kalıntıları pek fazla eleştirilmeden rasyonel çıkarların egemenliğinde bir ilişki gerçekleşecekti. Fakat bu ilişki sonucunda Ekim Devrimi sırasında Müslüman gruplardan yeterli destek alınamadığından ötürü Ruslar Kazan kent ve taşra Sovyetlerindeki tüm kilit görevleri ele geçirirler. Kazan Cumhuriyeti’nin halk komiserleri konseyinin 11 üyesinden 10’u Rustu. Yalnızca bir tek üyesi Tatardı: Galiyev. Kazan’daki Rus hakimiyeti tüm Ortaasya sovyetlerinde geçerli olacaktı. Dolayısıyla Müslüman unsurlar devrimle gelen değişimi algılayamıyorlardı. Çünkü sömürü kalmıştı, değişen sadece sömürendi. Açık hale gelen “emperyalist şovenizm” milliyetçi tepkiyi doğurdu ve sonucunda Türkistan’da Basmacılar isyanı ve Kafkasya’da Çeçen ayaklanmaların ortaya çıkmasına el vermiş oldu.

1917 Ekim’inde Sultan Galiyev, Molla Nur Vahitov ve Galimcan ibrahimov başta olmak üzere birçok Tatar, Rus Komünist Partisi’ne katıldılar. Devrim’in herhangi bir değişiklik getirdiğine inançları olamayan Türk toplumu tarafından, bu yoldaş tatarlar alay konusu haline gelir. Özellikle Rus Komünist Partisi’ne katılan bu grubun milliyetçi duygularındaki ikilemi tespit ettiklerini sanan Tatar ulusal kuruluşları Bolşevik tatar diye kime denir? Dendiğinde “Savaşta kaybettiği kafanın yerine bir Rus kafası yerleştirilmiş kimseye” diye cevaplarken, Galiyev’in cevabı onun tüm realistliğini içinde barındıracaktı: “Ben Bolşvizme halkımın kalbimde derin bir yeri olan büyük sevgisinin itmesiyle geldim”. Bu fikir ilerki zamanlarda yıllarca sürecek azabı doğurmasına rağmen, Galiyev hayatı boyunca milliyetçilik ve Bolşevizmi tek bir koltukta taşıyacaktı.

1918 yılında Ekim devrimiyle gelmiş otorite yeniden sarsılmaya başlamıştı. Yabancı desteklerle kurulmuş Beyaz Ordu, içinde menşevik, anayasal demokrat ve kral yanlılarını barındırmaktaydı. Dolayısıyla Çar ile Bolşevik arasındaki ayrımı yapamayan Müslüman gruplar için siyasi arenada yeni bir opsiyon doğuyordu. Fakat her şeye rağmen bu topluluklar kendilerini herhangi bir gruba ait göremiyorlardı. Bolşevikler mülkiyet düşmanıydılar, Beyazlar ise “tek Rusya” söylemini iyiden iyiye sahiplenmişlerdi. Oysa diğer yanda her şeye rağmen Lenin’in Nisan Tezleri onlara özgürlük vaadediyordu. Diğer bir deyişle askeri strateji konusunda oldukça üstün olan Beyaz Ordu politikada çuvallıyordu. Beyazların, içinde bulunduğu coğrafyanın parçalı taleplerini kapsayacak herhangi bir çıkarımları yoktu. Hatta buna uğraşmamışlardı. Kökeni burjavizi olan Müslüman gruplar dahi bu çalkantı da ikiye bölündüler. Fakat Kızılları destekleyenler çoğunluktaydı. Diğer yandan Gürcü menşevikleri ile ittifak arayan liberal müslümanlar son derece çaresizdir. Ve son olarak Cedidizmin etkisi dışında kalan ve ekonomileri toprağa bağlı olan unsurlar ise Kızıl ve Beyaz ordu’ya karşı nefret büyütmüşlerdir. 1919 yılında ise Beyaz Ordu’nun güçlü kumandanı Denikin’in bozguna uğramasıyla savaş büyük ölçüde şekillenir.

Doğu Rusya’da Volga ve Ural bölgelerinde iç savaş on aydan uzun sürer. Beyazların, Çekoslavakların sonra da Kolçak kuvvetleri ve Kızılların saldırıları ve karşı saldırılar, aralıksız birbirini izliyor ve tatar-Başkır devletinin kurulması belirsiz bir tarihe erteleniyordu. “Savaş komünizmi” denilen bu süre boyunca batıdaki devrimin başarısına duyulan inanç hala derindi ve bolşevik parti yöneticileri Almanya ve Macaristan’da komünizmin zaferinin kısa sürede gerçekleşeceğine inanıyorlardı. Bununla birlikte, sanki zorlanmış ve mecbur kalmış gibi dolaylı bir biçimde de olsa Doğu ile ilgilenmeye başladılar. Nitekim sömürge ve yarı-sömürge halklarına özgürlüklerine kavuşabilmeleri için başkaldırı çağrıları yaparken kapitalist devletleri güçsüzleştirmeyi düşünüyorlar ve Asya halklarının ulusal devriminin ancak Batı proleteryasının yönetimi altında başarıya ulaşabileceğini belirtmeye özen gösteriyorlardı. onlara göre komünist devrim yalnız Avrupalılara özgü bir işti.

Her şeye rağmen tüm bu zıt fikirler bir ayrılağa yol açmadı. iç savaş sırasında Kızıl ordu’nun müşkiliyetinin farkında olan Galiyev, müslüman toplumlarla Bolşevizm arasındaki ittifakı kurmak adına var gücüyle çalışıyordu. Ve 1919 yılında Doğu cephesindeki iç savaş, milliyetçi Kolçak birliklerinin Kızıllara geçmesiyle birlikte bolşevikler lehine gelişmeye başlar. Lakin müslümanların Beyaz ordu’yu direk olarak karşılarına almasının sonuçları çok ağır olur. 1917 Ekim’inden beri kurulmuş tüm Müslüman örgüt ve komiserlikler Beyazların hışmına uğrar. Aslında bu sonuç Kızıllar için olumludur. Çünkü böylece hem Beyazların gücü sarsılmıştır hem de ittifak kurmak zorunda oldukları, fakat ideolojik açıdan kendinden çok farklı bir unsurun tüm yapıları yok olmuştur. Tüm bu gelişmelerin sonucunda Moskova yöneticileri, Müslüman müttefikleri karşısında kendilerini daha özgür hissederler.

1919 mart’ında ise Rus Komünist Partisi 8. Kongresi tüm ulusal komünist örgütleri kapatma kararı aldığında yeni bir yıkımla karşılaşılır. Bu karardan sonra Müslüman Örgütleri Merkez Bürosu ‘nun yerini Doğu halkları Komünist örgütleri Merkez bürosu alır. Müslüman ve müslüman olmayan uluslar ayrıştırılmaya başlar. Böylece islam’ı hatırlatan her şeyden uzaklaşılmış ve Sultan galiyev öğretisi daha tartışmalı hale gelmiştir.

Bu kararın üzerine Sultan Galiyev , Moskova yöneticilerine devrimleri yayma politkasında ciddi eleştiriler yönelten iki makale yayımladı. Bu eleştirilerin özünde devrim açısından hor görülen Doğu’nun sahibiyetinde bulunan hammadde kaynaklarının aslında Batı proleteryası açısından ne denli hayati bir mana taşıdığının üstünde duruluyordu. Galiyev’e göre buralardaki sömürü , Batı proleteryasının kapitilist sisteme olan bağlılığını perçinliyordu. Çünkü onların geçimini sağlayan bu sömürü, Batı’da proleterya ile burjuva arasında müttefiklik bağı kuruyordu. Dogmatik olarak marx’ın öğretisine bu politikada bağlı olan Moskova ise insanın gelişimini temel alarak, komünizme Batı’nın daha yakın olduğuna dair bir inanç besliyordu.

Bu tartışma ise ikinci Doğu Halkları Komünist Örgütler Kongresi’nde iyiden iyiye alevlenecektir. Özellikle , Kızıl ordu’nun Bakü’ye girmesi Galiyev’in doğu politikasında iran ve Türkiye’nin yerini önemli hale getirmiştir. Batı için hayati anlam taşıyan bu coğrafyalarda Komünist örgütlerin egemenliklerini yayması halinde büyük bir zafer kazanılabilirdi. Fakat tüm tartışmaların sonunda Moskova öğretileri hakim oldu. Nihayetinde herkes Batı’daki proleterya devriminin sömürge devrimine mutlak önderliğini belirtti ve “Doğu’nun selameti Batı proleteryasının zaferindedir” özünde çıkan ortak kanı ile Müslümanların bölgede bulunan potansiyel gücü bastırılmış oldu. Aslında bu bir tesadüften öte otonomi kavgasıydı. Moskova Galiyev’in öğretisini kabul ettiği takdirde islam ve Müslüman topluluklar önemli bir unsur haline gelmekle kalmayacak, eline bir gücü de geçirmiş olacaktı. Salt Komünist angajmanla bu coğrafyalarda egemen hale gelemeyeciğinin farkında olan Moskova için islam önemli bir anahtar haline gelecek ve bu anahtarı elinde bulunduran Müslüman toplum da özellikle yöneten sınıf içersinde yükselebilecekti. Bu vakanın gerçekleşme olasılığı her iki taraf içinde biliniyordu aslında. Ve bu nedenle Moskova’nın devrimi yayma politikasındaki batı tercihi biraz da iç politikadaki bu zorunluluktan kaynaklanıyordu. Devrimin yönünün Batı olması müslümanları coğrafyada edilgen kılmıştı. Ayrıca, beyaz ordu tehditinin de yok olmasıyla birlikte Müslümanlar, Moskova’dan koparabileceği herhangi bir taviz kalmamıştı.

Mevcut dönemdeki anti-emperyalist açılımlar salt komünizm başlığı altında gerçekleşmiyordu. Özellikle Türkiye’de Sovyetler devrimci maceralara girmektense “tarafsız bujuva” rejimlerini yeğlediklerini açıkça hissetirdiler.

Galiyev ve Müslümanlar her ne kadar ikinci Doğu Halkları Komünist Örgütler Kongresi’nden mağlup ayrılsa da bireysel anlamda Galiyev hala adından söz edilen biriydi. 1921 eylül’ünden beri Tatar Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti Merkez Yürütme Kurulu üyeliğini, 1922 Haziranın’dan itibaren de Moskova’daki Halk komiserleri konseyi nezdinde Tatar grubunun başkanlığını yürütüyordu. Dolayısıyla Sultan Galiyev Sovyet hükümeti nezdinde Tataristan’ın resmi temsilcisiydi. Diğer yandan Galiyev, Endonezyalı Tan Mala, Japon Sen Katayama, Çinli Liu Şao-Çi, Vietnamlı Ho Şi Minh gibi gözde yöneticiler haline gelen şahısları çıkartan Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nin önde gelen profesörlerinden biriydi.

Galiyevcilik artık Tatar Komünist Partisi’nde egemen olan bir ideolojiydi. Fakat, genel anlamda Sovyet coğrafyasında sıkışık bir pozisyonu vardı. Devrimin Batı’dan doğacağına olan inanç Müslüman toplumları, Sovyet toplumunda herhangi bir uyruk yapıyordu. Lakin, Sovyetlrin bu tavrı, Galiyevcileri iyiden iyiye ulusalcılığa kaydırmıştı. Rusya coğrafyasındaki ilk türk hareketlerden birisi olan Cedidizm ile Galiyevcilik artık kolkolaydı. Diğer yandan bu tepkinin doğmasına neden olan bir unsur da Moskova’nın müslüman kültür için izlediği asimlasyon politikasıydı. Özellikle, Moskova’nın uyruklarının alfabelerini Latinleştirme amacı, yine Tatar muhalefetiyle karşılacaktı. Çünkü, dinleriyle iç iç girmiş milliyetçiliklerinden ötürü alfabeleri arapçaydı. Ve bu mücadele 1930 yılında Sovyet baskısıyla çözümlenecek, Latin alfabe Tatarlara kabul ettirilecekti.

Sultan Galiyev’in siyasi yöntemini büyük ölçüde değiştiren Rus Komünist Partisi’nin 10. kongresi olmuştur. Parti içi muhalefeti mahkum eden bu kongre kararı sonrasında, Galiyev’in 1918-23 arasında Moskova’ya yöneltttiği eleştiriler yasal olmaktan çıkıyordu. Lenin’in hasta olmasından ötürü gerek iç gerekse dış politikada daha fazla söz sahibi olan Stalin bu kongreye kadar Galiyev ile tavır açısından çok da kutuplaşmamışlardı. Fakat kongrenin sonuç bildirgesinde Panislamizm ve Pantürkizmin suçlu ilan edilmesi, Galiyev’in de artık gizli çalışmalar içine yönelmesine yol açtı.

Galiyev’e göre Müslüman toplumun iki devrime ihtiyacı vardı. Bunlardan bir tanesi “yerel sömürücüler” in (burjuvalar, feodaller ve dinci akım) yol açtığı toplumsal geri kalmışlıktı. Diğeri ve ona göre en önemlisi ulusal bağımsızlıktı. Fakat toplumun bu iki devrimi birden gerçekleştirmesinin imkansızlığından ötürü sınıfsal mücadeleden ziyade ulusal bağımsızlığın gaye edinilmesi gerekiyordu. Diğer yandan Moskova’dan Tatar yöneticilere gelen talepler, onların yerel proleteryaya dayanması yönündeydi. Fakat , bu bir gerçekten ziyade parodiden ibaretti. Tatar proleteryası diye herhangi bir nüfustan bahsetmek, yöneticiler açısından imkansızdı. Moskova, Avrupa’nın yüzyıllarca süren ilerleme adımlarını unutarak, Müslümanlardan bu döngüyü bir kertede tamamlamalarını istiyordu.

1923 yılına gelindiğinde Galiyev’in teorisinde bir değişiklik olacaktı ki bu da onu iyiden iyiye rejim düşmanı kılacaktı. Çünkü, zaten o güne kadar Marx’ın öğretisine uymayan deyişleri bu süreçte ayyuka çıkacaktı. Artık ona göre sömürge halklarının esas düşmani emperyalist güçlerin burjuvazileri değil; bütünüyle sanayi toplumlarıydı. Gerek nüfus çoğunluğuna rağmen devrimden uzak ingiliz proleteryası, gerekse Ekim devrimiyle iktidara gelmiş Rus proleteryasının Müslümanlara karşı takındığı otokrat tavır, onu bu düşünceye itmişti. Bu nedenle klasik Marksist “kapitalist-sömürülen” antitezinin yerine “sanayici-az gelişmiş” tezini kavramsallaştıracaktır.

Ayrıca, Müslümanları, Sovyet coğrafyasında yöneten pozisyonuna getirmek amacıyla onları değişik bir yöntemle proleterya kılmayı amaçlıyordu. Sınıfsal sıfatları ne olursa olsun, sömürü altında yaşayan ulusunda tek bir sınıfın hakimiyeti söz konusuydu. Müslüman burjuva da, tarımla uğraşanı gibi sömürülüyordu. Dolayısıyla Moskova’nın şikayet ettiği gibi herhangi bir sınıfsal farklılık yoktu. Bu düşünceyle birlikte sömürü, tüm sınıfların duruşunu sergilemek açısından temel soruyu cevaplandırıyordu. Eğer Rus proleteryası yönetime egemen ise, o yönetim Müslüman toplumlara karşı zulümkar ve iktidarı paylaşmaktan uzak ise bu coğrafyada tek proleter sınıf Müslümanlardır. Kısacası bu görüş, sınıfsal niteleme sürecinde hangi işin yapıldığından ziyade sömürülüp sömürülmediği ile ilgileniyordu.

Sovyet coğrafyasında odak haline gelmiş sorun salt Müslüman toplum değildi. Tüm Rus olmayan unsurlar aynı sancıların eşiğindeydi. Fakat bulunduğu coğrafya açısından dış dünya ile daha iyi irtibat gücüne sahip olan Türkistan, Sovyet gücü açısından daha önemliydi. Galiyev’e göre Müslüman toplum, coğrafyası itibariyle devrimin en iyi iletkeniydi. Fakat diğer yandan, Ukraynalılar ve Gürcülerden daha kolay bağımsızlığa erişebilecek bir toprak parçasıydı. Sovyetlerin merkezi coğrafyalarından ziyade hududundaydılar. Ve bu özellik Stalin, Galiyev mücadelesi arttıkça öngörülen opsiyonlardan biri olacaktı.

1921 ocağında kurulan Türkistan Sosyalistler örgütü (ERK) bu opsiyon dahilinde kurulmuş bir örgüttü. Kuruluş toplantısına Sultan Galiyev’in katılıp katılmadığı bir muammaydı. Fakat bu örgütün duruşu ve tavrı ciddi ölçüde Galiyevcilikten etkilenmişti. Bir Turan Devleti’inin kurulmasını amaçlayan örgüt, Komünist yapılanmadan aldıkları tecrübeyle , yayılacaklardır. Lakin bu örgütün izleri 1936 yılında son bulur. Her ne kadar, Galiyev özellikle 1920’den itibaren karşı devrimci olarak suçlansa da bu Stalin’in daha sonra klasik hale gelecek politikalarından biriydi. Galiyev karşı devrimci bir örgütten ziyade hoşnutsuzluklar cephesi olarak tabir edileceğimiz bir oluşum amacındaydı.

1923 nisanına kadar yükselen bu mücadele 12. Rus Komünist parti kongresi sonunda Galiyev’in tutklanmasıyla son buldu. Fakat partiye zamanında yaptığı hizmetlerden ötürü hatalarını düzelteceğini söyledi ve salıverildi. Parti üyeliğinden çıkarılmıştı ve eski yoldaşları onunla bir daha ilişki kurmamak adına Merkez Komite tarafından uyarılmıştı. Galiyev’in ikinci tutuklanışı olan 1928 yılına kadar olan süreci için bilgi edinmek oldukça zordur. Fakat salınmasından sonra artık onu bir komünist olarak nitelemek oldukça zordur. Gerek örgütsel gerekse teoride olan faaliyetlerine baktığımızda Doğu-Batı arasında varolan uzlaşmazlığı kabullendiğini ve Sovyet ile Çarlık arasında herhangi bir fark olmadığı yönünde bir tavır sergilemişti. Ona göre sınıf çatışmasını ele alan herhangi bir ilerleme imkansız ve samimi değildi, tüm az gelişmiş toplumların sömürge enternasyoneli başlığında toplanması çözümü getirebilirdi. Bu enternasyonel, bağımsız Türkistan’ın anahtarı da olacaktı ki bu bakış açısı ERK’te de bulunmaktaydı. Fakat, Mustafa kemal ile garip bir tesadüf müdür bilinmez, ERK’e göre iktidara gelindikten sonra egemen olması gereken kültür Rus değil; Avrupa kültürü olacaktı.

Sultan Galiyev 1928 yılında ikinci kez tutuklandı ve 1929 yılında yargılandı. Bundan sonrası rivayetlere dayanırken, akla en uygun son 1941 yılında Galiyev’in kurşuna dizildiğidir. ikinci tutuklanışından itibaren artan Stalin faşizanlığı her farklılığı olduğu gibi Galiyevci teoriyi de yok etti. Diğer yandan 2. Dünya Savaşı’ı sırasında artan Rus ırkçılığı ve komünist sömürgeciliğe yapıştırılan “iyi” sıfatı diğer ulusları da Ruslara bağlamış oldu.