bugün

hiçbir mantıki tutarlığı, açıklaması bulunmayan, sadece saplantı haline geldiği için devam eden, sona erdirmenin zor olduğu, insanın beynini hızla büyüyen zehirli sarmaşıklar misali ele geçiren, hastalıklı bir aşk türü.
(bkz: angelizm)
(bkz: nymphetamine)
türkülerde sık sık geçen kara sevda olayıdır. dolaylı olarak platonik aşk ile ilgisi vardır. aşkına karşılık bulamayan kişinin bu durumu ilerki safhalarda şizofreniye dönüşebilir. saplantının başladığı esas nokta ise aşık olunan kişinin hal ve hareketlerine dayanır. karşı taraf kendisine ilan edilen, istemediği bir aşka, yine istemediği halde hoşgörü ile yaklaşırsa aşık olan kişiye farkında olmadan büyük bir kötülük yapmıştır. 'istemem ama yan cebimde dursun' mantığı ile karşılık vermek aşık olunan kişi için saplantıyı başlatan en önemli etkendir. çünkü aşığın içinde belki bir gün olur ümidini yeşermesine sebep olur.
yaşamımıza hükmeden bir beladır.can dündar'ın kavramlarıyla...

eğer
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,
vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
... o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
Can Dündar
(bkz: gülü seven dikenine saplanır)
adamı sinirden kusturan aşktır.

lan ben telefon her kapandığında dakikalarca düşünmek zorunda mıyım? kafayı yiyorum yemin ederim. bu nasıl bir saplantıdır. bitirmesi imkansız lan bunu. merak etmemem imkansız arkadaş.

hayır deme. beni unut deme. unutamam çünkü. unutmayı düşünemem bile. aklıma gelmez unutmak.

bırakıp gidemem, tutsam acaba ellerimde misin onu da bilmiyorum gerçekten.

düşünüyorum, ben seni nasıl saplantı haline getirdim diyorum, ama olmuş işte, ben bişey yapmıyorum. zaten belki de bundan kaybaklanıyor bu durum. ben bişey yapmıyorum ama beynim yapıyor, akıl sağlığım yerinden gidecek lan az kaldı artık kafayı yedim resmen.

ölüyorum, her gece ölüyorum sonra tekrar diriliyorum. gözümü açıyorum. uyandığımı zannediyorum ama ölüyüm lan.

artık ellerin ellerime değsin istiyorum. dudakların dudaklarıma. tek vücut olalım uyuyalım istiyorum, nefesini duyayım, tenini hissedeyim istiyorum. beni bırakma istiyorum.

benden hiç vezgeçeme, nasıl ben senden hiç vazgeçemiyorum sen de benden hiç vazgeçme istiyorum. mutlu olmak istiyorum lan.
insanı yaşamdan soğutan olay , sanki kötü sonlu hiç hikaye yokmuş gibi sonunuzun iyi olacağınızı var sayarsınız ama yalandır.

Çözüm mü? Aç bir istanblue.
(bkz: stockholm sendromu)
çok tehlikeli .
insanı her konuda takıntılı yapmaya birebir rezil bir şey insanın geçirdiği her günü zehir eder yaşayan ölü durumu.
aşk denemez bence, böylesi bir saplantıya ancak lanet denebilir.
rezil bir durumdur.
içinde bulunduğum durum.henüz küfür ve beddua aşamasına geçmedim sabırla dönmesini bekliyorum.
Platonik aşk.
Allah akıl fikir versin saplantılısı.

Bize uzak inşallah amin.
aklıma "obsessed" filmini getiren başlıktır kendisi. ne filmdi ama. saplantının nasıl bişey olduğunu onu izleyince anladım ve iyi ki başıma gelmemiş dediğim olay
görsel
işte tehlike çanlarının başladığı an budur.
iki tarafa da zarar verir.
arkadaşımın başında olan, sürekli intiharla tehtid edildiği olaydır. kurtulmaya çalışıyor kurtulamıyor, diyorum bırak ölsün onuda istemiyor. çok garip bir durum hakikaten.
bireyin hayatta olduğuna ve an itibariyle yaşamaya devam ettiğine kanıt bulması çabalarından bir tanesidir.

birey bu aşkı kendisine eş seçiminde kullanabileceği gibi vatanseverlik, holiganlık, narsisistlik vb. olgulara ulaşabilecek başka aşklar da yaşayabilir.

bu arada fetişizme yönelen bir takım hoşlanmalar ve içe ya da dışa yönelik saldırganlığa kadar gidebilir.

sokağa çıkar, boncuk boncuk ter döker ve agorafobik olduğu da düşünülebilir.

kendini bilime adarsa bir dahi, sanata adarsa bir yaratıcı olabilir.

insanoğlunu anlamaya çalışır da anlayamazsa köyün delisi seçilebilir.

not: her şeyin fazlası zarar.

not 2: sevecekseniz biraz biraz sevin ve kontrolsüz gücün güç olmadığına inanın.

not 3: insanın not verdikçe veresi geliyor.

not 4: farkında değil midir, en değerli şeylerini * * bir çırpıda harcıyor!
içinde bulunduğum durumdur. hatta bu saplantı öyle bir noktaya geliyor ki; gözlerinin içine baka baka onu öldürdüğünüzün hayalini kurdurtuyor. yavaşça bıçağı boğazına yaslayıp bembeyaz tenine derince bir kesik atmanın hazzı, onu yalnızca kendinizin görebileceğinin mutluluğunu beraberinde getiriyor. tabi ki bu saplantınızdan haberi olmayan karşıdaki saf, az önce masada sartre'yi konuştuğu kadının evde müslüm gürses - ya benimsin ya kara toprağın şarkısını dinleyip aklını çıldıracağını düşünmüyor.

kadın sözlük yazarlarına bonus; erkeğin kalbine giden yol midesinden geçermiş, sokun pıçaa şerefsizin karnına.
(bkz: sen sevme bokunu çıkarıyorsun)
ruh hastalığıdır.
Zamanında başımdan geçmiş olandır. Aşk da değildir belki sadece saplantıdır şuan çok kestiremiyorum. Ama çok yıpratır. Zor geçer. Yeniden sevmek istersiniz kendinizi hazır hissetseniz bile bi cesaret gelmez. Allah iki tarafa da selamet versindir.
Bu aşk değil ruh hastalığıdır.. hep korkmuşumdur bu tip insanlardan.. her şeyi yapar her şey beklenir bunlardan.. tehlikelidir ve sonu iyi bitmeyebilir.. allah uzak etsin amin..