bugün

gerçek yaşamında kendini ifade edemeyen ama sahnede üstlendiği kişiliğe bürüne kişi.
güzide televizyonlarımızın ekranda, eline mikrofonu alıp anıran herkese bu kavramı yakıştırmasından sonra ciddi düşüncelere dalmama neden olan şey.
bana göre en uygun tanımını geçen senelerde önemli bir kişiden bizzat duyduğum kelime..
küçük iskender den: sanat bir rahatsızlıktır, bir hastalık biçimidir. sanatçı ise hasta olan insandır..
üzerinde hiçbir zaman uzlaşma sağlanamayacak nosyon.

kimin gerçek sanatçı olduğuna ya da olmadığına karar verecek bir merci var mıdır ? tabi ki yok. her ne kadar devlet bir ara bu merciliğe soyunduysa da altından kalkamadı. peki bu merci halkın genel bakışı olabilir mi ? olabilir. lakin doğru her zaman iki değil, bir taneyse, bu bakış açısı da bizleri gerçek sonuca götürmez. '' ajdar anik '' isminde bir facia yaşamıştık kısa süre önce. ben de dahil, hepimiz rezillik olarak nitelendirdik bu ne idüğü belirsiz adamı. düşünün, halkın %99 kısmı bu insana tepkili olsa da %1 bile olsa seveni yok mudur ? mutlaka vardır. bu destekçi gürüha göre, ajdar sanatçı mıdır ? evet sanatçıdır.

kısacası bunu halkın geneline, tümüne kabul ettirebilecek bir merci olmadığından, gerçek sanatçının kim olduğu kavramı ilelebet muallakta kalacaktır.

bir nevi, '' bana göre süt onlara göre çikolata '' olayı ..
bu resminizde ne anlatmak istediniz?
yazmaya nasıl başladınız?
ilk şarkınızı ne zaman söylediniz?
vb. ilkokul anketleri tadındaki soruların muhatabı kişi.

bu resminizde ne anlatmak istediniz?
-bu resmimde sevgiyi anlattım.. *
yazmaya nasıl başladınız?
-kalem ve kağıtla...
ilk şarkınızı ne zaman söylediniz?
-vahiy geldi, şarkı söyleeee diye.. ardından sesimin birden yanıklaştığını hissettim.
yada
-duşta...
yada yada..
-annemin ninni söylerken detone olduğunu farkettim ve kendi ninnimi kendim söylemeye karar verdim böylece şarkı söylemeye de adım atmış oldum..
ne cevap gelebilir ki başka...
eline her mikrofon alan manken bozmasının isminin önüne rahatça yerleştirmekten çekince duymama hadsizliğine sahip olduğu, çok değerli bir sıfat.
"duygusallık ile duyarlılığı dengede tutabilen,heyecanların analizini yapabilen kişidir sanatçı." *
vişne tanelerinden şeftali reçeli yapar sanatçı.*
insanların yüceltmekten ne olduğu konusunda anlaşamadığı sıfat...
bir ara da ajdar denen şeyin piyasaya çıkmasıyla ortaya çıkmış, anlaşmaya varılamamış tartışmadır... bu beni rahatsız etti ve burda hem fikir olmadığımı haykırmak istiyorum! "sanatçı" gibi özel bir kavramı biz* kendi kıçımızdan uyduruyoruz ve sonra bu nasıl bişi ya bir türlü anlaşamadık diyoruz... vehim durum...
sanatçıyı sanatçı yapan şeyler basittir, herkes için geçerlidir.
1- üretken olacak.
2- büyük çoğunluktan daha iyi yaptığı belli olacak, yani diğerleri ile arasında gabilik oluşturacak.(ana koşul)
evet ajdar anık denen şey de üretken olabilir, naneyi yazmıştır. ama bir mikael akerfeldt, bob marley ya da sezen gibi "kaliteli","üstün" yazamaz! aralarında bâriz gabilik var çünkü. ya da niçizhane gitar çalarım... ama john petrucci ile ben bir tutulabilir miyim...?!
Gerektiğinde soyunan insandır. *
Bu bağlamda en kral sanatçılar pornoculardır.
milliyeti, dini olmayan tüm insanlığa mal olan insan ve işte o yüzden

ne dostoyevski ortodoks, ne leonardo da vinci italyan, ne yunus emre türk, ne de yılmaz güney kürttür.
yeni düşler kurmak, yeni evrenler bulmak yolunda, bugünün sanatçısı, bilim adamından çok güçsüzdür. bugün sanatçının yeni diye ortaya atacağı şey, bilimsel kuramların göz önüne getirdiği inanılmaz evrenler yanında pek sönük kalacaktır. bilim adamının düşlerimizi doyuramadığı çağlarda sanatçı, yeryüzünü bozar, değiştirir, düşüncenin sınırlarını zorlar, bir masal evreni yaratırdı. bugünse en şaşırtıcı evren bilim adamının bulduğu. üstelik inandırıcı sayılara, ölçülere dayanan bu evren yanında, sönük bir uydurmanın ne güzelliği olur... denecek ki eski çağlarda da sanatçı, gününün bilgi anlayışı ile sınırlıydı, böyle olmak sanatın yaratıcı gücünü hiç de sarsmaz. evet, öyleydi, daha da ileri gidelim, ilkçağda sanatçı bilgindi de.

atomların havada uçuştukları, şiir gibi de okunabilirdi, bilim gibi de. günümüzün bilimi ise inandırmak, düşüncenin sınırlarını genişletmek... gibi işlerde sanattan yardım beklemek durumunda değildir. bizim sanatçımız, bilimin bulduğundan daha ötesini de uyduramayacağına göre, onun sönük bir taklitçisi olacaktır. sadece yaratıcılığa dayandığını söyleyen yeni sanat için aykırı bir sonuç.

belki günümüzün sanatçısına, yeryüzünün ilk sanatçıları gibi şaşmak kalıyor. şaşmak... artık aylara, güneşlere değil de, elektronlara, protonlara. bilimle kör topal yarış etmektense, bilisiz, ilkel bir davranışa dönmek belki de sanat için son çıkar yoldur.
topluma örnek olmak zorunda olmayan, sadece (kendini sanatçı olarak tanımlıyorsa) iyi sanat yapmak ve samimi olmak zorunda olan kimse.

yani içki içen, uyuşturucu kullanan, her gün başka hatun/herifle takılan, hede hödö yapan adama "sen nasıl sanatçısın lan" diyemiyoruz. dersek bu bizi gerizekalı yapıyor.

çünkü o onun hayatı, istediği gibi yaşar, sana ya da bana örnek olmak gibi bir zorunluluğu yok.

"sana ne anuna koyım, annesi babası mısın?" diye soruyorlar o zaman adama.

başkasına zarar vermediği sürece hayatını yaşıyor herkes. hayat süper oluyor.

hani zorlarsak (o da "zorlarsak") herifin kişiliğini bir derece sorgulayabiliriz, ama dediğim gibi onun haricinde,

kimse kimseye örnek olmak zorunda değil.

bu da yıllardır tartışılan salak "sanat sanat için mi yoksa toplum için midir?" sorusunun cevabını içinde barındırıyor.

sanat sanat içindir.
cünayt arkın çok da güzel açıklamış:

"sanatçı olmak allahın bir lütfudur, ama türkiye de sanatçı olmak şanssızlığıdır."
kimse sizi anlamıyorsa, sanatçısınızdır...
sanat hakkinda en ufak bir egitimsel donanimi olmayanlarin bile rahatca haklarinda atip tuttuklari meslek, zanaat.
türkiye şartlarında "açlıktan ölmek" olmasa dahi "açlıktan ölmeyi göze almak" durumunda olan ulvi insanlar. olayları analiz ederken, içerisinde bulunulan şartlar önemlidir. ki buna itiraz etmek de ahmaklık olsa gerektir...

bakıyoruz şimdi hemen türkiye'de ciddi anlamda sanatla uğraşanlara;

(bkz: erkan oğur), (bkz: cahit berkay), (bkz: yavuz çetin), (bkz: demir demirkan), (bkz: cem köksal), (bkz: erkin koray), (bkz: dilek türkan) bu isimlerin hemen hepsi ciddi anlamda birer sanatçıdır. ve kaç tanesi yaptıkları iş dolayısı ile lüks bir yaşam sürecek para kazanmıştır? bunların dışında da çok isim sayılabilir sanatçı olarak ve aralarında yaptığı iş sayesinde kazandığı ile lüks içinde yaşayabilenlerin sayısı bir elin parmak sayısını geçmemektedir. ve emin olunabilir ki bu ulvi insanlar da göze almak konusunda fedakarlık yapmışlardı...

diğer tarafta kıçlarını silmek için tuvalet kağıdı kullanmayanlar da vardır ki bunları örneklemeye gerek duymuyorum...
kendini saklayabilendir.
sanatçıyı, yapıtlarını yalnızlık ve başkaldırı içinde yaratan lanetli ozan gibi görmek yanlıştır. sanatçının işlevi büyük ölçüde toplumsaldır. yapıtları ortak inançlara adanmıştır, teknik gelişmeyi yansıtır ve bir uygarlığa katkıda bulunur çeşitli dönemlerde bir pheidias bir brunelleschi ya da bir leger, toplumda öncü olmuşlardır.
bu anlamda, biçim ve biçimlerin gelişmesini irdeleyen sanat tarihi, genel uygarlık tarihinin özel bir bölümünü oluşturur. sanatçı, gerçekte belli bir dönemin duyma ve düşünme biçimlerini gözler önüne serer. bu dönemlerin toplumsal hiyerarşisini, insan tiplerini gösterir.
tarihsel ve toplumsal çevre sanatçı yaratılarını yönetmektedir. ama bu olgunun birde karşılığı vardır. sanat ortak duyarlılığın güçlü bir oluşturucusudur. herkese, olası duyguların somut biçim ve modelini verir.
insanlar olan dünyayı beğenmedikleri için kendi dünyalarını kurup bir roman yazıyorlar, resim çiziyorlar en hayalüstü halleriyle, bir şarkı yazıyorlar, film çekiyorlar. sanat oluyor yaptıkları onlar ise sanatçı. her sanat eserinin ortaya çıkışında bir mutsuzluğun ya da kaçışın hikayesi vardır. sanatçılar ise genelde birer çocuktur. akıllı bir çocuk.
madde harici alışveriş erbabı.
sanat icra eden zat.
geleceğe geçmiş bırakan insandır.
aslında 'ne olmadığı''nın düşünülmesi icab edendir.
sanatı bir yaşam mahiyetinde görme hatasına düşmeden, yaşamı sanat elinden tutan bir kişi, o 'olmayan' şeylerden biraz da uzaklaşmaz mı? orda burda sanatçıyım diye bağıranlarla yanyana gelmesi bile abes olan kişi değil midir? yoksa helada sıçarken bile sanat yapabildiğini iddia eden edepsiz edebiyatçılar - ki konu sadece edebiyat değil- kendi dehlizlerinden 'mö'lemek dışında ne boka yararlar? acaba bilirler mi ki, adam şapkasında o kadar mumu sanat yaşamak için mi yoksa yaşadığı sanatı reflekte etmek için mi yakmıştır. the naked maja'ya bakıp otuzbir çekenlerdir onlar. -ki konu sadece resim değil-
sanatçı kimdir ?
sanatçı, gemisini kurtarablilendir.
tıpkı politikacılar gibi, iş adamları gibi.
elveda ilke.
yaşasın kaos.
satmıyorsan alıcın yoksa, kulvar değiştir.
satmıyorsanda ne demek ?
satamayanda kim ?
satmak sadece yeteneklilerin işi değil ki!
türkiye bir küçük amerika.
amerika'da bu işleri toplum mühendisleri yaparlar.
satmaması gerekenide satarlar.
allar, pullar satarlar. emitanın niteliği değil ambalajı önemli. bu toplum mühendislerinin kapasitesi sanatı da, müziği de belirliyor.
bunların çıtası, memleketin çıtasınıoluşturuyor.
küçük amerika'da böyle oluyor iler.
yeteneklere gelince.
sabır ve mücadele en fazla olar için gerekli.
herkesin bir dayanma sınırı var, oraya kadar gidilir ve sonra evli evine, köylü köyüne..

başlayabildiğin yerden yeniden hayata merhaba de.
yeniden merhaba diyeceğin sıfır noktasında, kendini sorguladığın zaman, aynadaki yüzünü tekrar sevebileceğin işler yap.
önemli olan insanın kendisidir.
işte sanat o, kendinin etkinliğidir.
seni tatmin ediyor, iç huzurunu artırıyor ve inandıklarılna örtüşüyorsa iyisin.

müziğini sen dinle.
tablonu sen seyret.
kitabını sen oku.
gölgede tiyatro yap oyna ve izle.
sonra hayata gülüver gitsin.
sen inanıyorsan sanatçı olduğuna, birgün birileride inanacaktır.

vangogh böyle yaptı.
iışığı ölmeden önce fırçasına hapsetmişti.
öldükten sonra, o şıkılı fırçanın yaptığı tablolar dünyayı anydınlattı.

van gogh öldümü acaba ?

(ahmet şafak - şöhret sanatı öldürdü kitabı- sayfa 23-24)