bugün

hayatım boyunca kendimde bile göremediğim bir duygu.
Bulan bir parça da bana yollasın dediğim.
zira etrafım yapaylıklarla dolu.
Samimiyet rüzgar gibidir, fazlası dondurur azı ise üfler, en güzeli gururunu okşuyandır.
çoğu zaman kıymeti bilinmeyen.
Yavşaklıkla arasında ince bir çizgi olan sıfattır.
Bir insanda olması gereken birkaç temel karakter özelliğinden birisidir.

Samimiyetine inanmadığım bir insanla mecbur kalmadıkça muhatap olmam, mecbur kalırsam da iletişimi asgari düzeyde tutar işim bitince direkt uzaklaşırım. Bu iş, aşk, akrabalık, aile her durumda geçerli benim için.

Hayatta en sevmediğim şey karşımdaki insanın götünün başının ayrı oynaması. Samimi olsun canımı yesin ama ağzından çıkan şeyin arkasında durmayan insan gördüm mü tepem atıyor benim.
inanmaktır.
Beraber gülmektir.
Samimidir.
https://img-s1.onedio.com...11240c296ca5de6ddecb.webp
''Samimi olmak en büyük keramettir, bırakın uçmak kuşlara münhasır olsun.''
kesinlikle samimi olunan kişiyle yanyanayken osurmak değildir.

bahsi geçen konu bile bu denli iğrençken bunun nesi samimiyet olabilir?
en büyük varlık, hediye ve tesellimizdir.

Şüphe edildiği an çok kırıldığımız.

Olsun.
Basitçe; herkesin beklediği ama az kişinin sunduğu olarak tanımlayabiliriz.
http://ww4.sinaimg.cn/bmi...ezkz98aukkg208c0c5npd.jpg
gazeli hariçten değil, ta içten okumak. aksi takdirde ses çok cızırtılı geliyor.
Bunu desem kırılır mı, bunu yapsam üzülür mü demeden içinizden geldiği gibi davranıp karşı tarafın sizi olduğunuz gibi kabul etmesi durumudur.
Şehirleşmeyle birlikte bizlerden yitip giden şeylerden biri de samimiyet oldu.
Her birimiz maskelerle dolaşıyoruz yüzümüzde, başka başkayız. Ailemize başka, iş arkadaşımıza başka, hayat arkadaşımıza başka…
Yok öyle gülümseyerek dolaşmak sokakta, yok öyle kucaklamak mahallenin delisini.
Gerçi mahallenin delisi de kalmadı artık, eskiden Anadolu’dan bahsedildiğinde mahallesi delisiz düşünülemezdi.
Şimdi olduğu gibi biri delirdiğinde onun deliliğine değil, acısına bakardı Anadolu insanı.
Belki de o yüzdendi sahip çıkışı, kol kanat gerişi, mazur görüşü…
Bizim mahallenin de bir delisi vardı mesela, hani sevdiği kız başkasıyla evlendiği için aklına mukayyet olamayanlardandı o da.
Yusuf’tu adı… Deli Yusuf…
Ne zaman dışarı çıksam sokağın bir yerlerinde çıkardı karşıma mutlaka, iri cüssesine rağmen yüzündeki gülümseme küçücük bir çocuğa çevirirdi onu.
Sakalı örtse de yüzünün büyük bir kısmını, kapatamazdı o tebessümü asla.
Yaz kış yeşil bir palto giyerdi, hiç çıkarmak istemezdi üzerinden ve bazen lacivert bir kasket taktığına denk gelirdim.
Ayakkabısının topuklarına basardı, yırtılan çorapları acıtırdı içimi.
Gözleri hep pırıl pırıldı, bir deliye(!) ait olamayacak kadar pırıl pırıl…
Çok konuşurdu Yusuf, durmadan soru sorardı gördüklerine.
Eğer okula giden bir çocuksa çantanı taşıyabiliyor musun derdi, genç bir kızsa saçlarını boyuyor musun?
Yaşlı biriyse eğer gördüğü, ölüp ölmeyeceğini sorardı, meğer helvada kalırmış aklı…
Ben büyüdüm, Yusuf yaşlandı, mahalle silindi gitti, yerine koca koca apartmanlar geldi.
Bir gün de Deli Yusuf öldü dediler, haberi geldi…
Mahalle samimiyeti ölünce ölmüştü zaten Yusuf, kalmamıştı tadı, çıkmaz olmuştu evinden.
insanların, deliliğine karşı olan acımasızlığı eve kapatmıştı Yusuf’u…
Saf bal almaya çalışıyoruz, saf buğday, saf zeytinyağı, saf süt vs…
Her şeyin safını baş tacı ediyor da, insanın safını maskara ediyor bu devir.
Bu devir öyle bir devir ki, bir bayram sabahı samimiyetini bile çok görüyor insana.
Bana kalırsa havaalanları, bayram ziyareti yapılan evlerden çok daha samimi sarılmalara tanık oluyor.
Hastaneler, camilerden daha çok inanan barındırıyor içerisinde.
Kimse hiçbir şeyi samimi duygularla yapmıyor çünkü, kendince çıkarları için kıpırdatıyor küçük parmağını bile.
Kimse, kimse için üzülmüyor, kimsenin acısına ağlamıyor, kimsenin sevincine ortak olmuyor.
Sadece ‘-mış gibi’ yapıyor.
Yahu bu devir öyle bir devir ki, aşık bile olmuyor insan, aşıkmış gibi yapıyor.
Bir sepet elma çalamıyor ki kimsenin kalbini, yanında lüle taşından bir gerdanlık olmadıktan sonra.
Bu devirde aşık olabilmek için bile önce sigortalı bir işe girmek gerekiyor…
Sağolsunlar onuda çaldılar memleketten.

Gerçekten ne düşündüğünü söylemeye çekinen ve bu yüzden samimi olamayan bir kitle var ülkede.
Bir insanda aradığım yegane özellik ve maalesef çok acıdır ki yalandan olanını çok hızlı bir şekilde anlayabilmek gibi kötü bir özelliğim var.
Daha çok dostlarla kurulan bağın genel adı. Samimiyet resmiyetten uzak ilişkidir. Samimi ortamlarda kişiler daha rahat davranır. Kendilerini en iyi şekilde ifade eder ve olduğu gibi kişiliklerini yansıtırlar.
Aranandır.
Sözlük gibi sanal ortamlarda aranmaması gereken hatta olmayan şeydir.
yüksek dozda paylaşıma açıklıktır.
görsel

bir belediye başkanından beklenen samimiyet budur işte. ali kılıç'ı bu konuda gerçekten taktir ediyorum.