bugün

journey to hope, umuda yolculuk yönetmenliğini Xavier Koller'in yaptığı,1990 isviçre yapımı film.film türkiye'den isviçre'ye yasadışı yollarla göç etmeye çalışan doğulu bir ailenin dramını(umuda yolculuğunu) anlatıyor. filmde türk oyuncular da yer alıyor. anneyi nur sürer, babayı ise necmettin çobanoğlu oynuyor. filmdeki en iyi performansı ise mehmet ali(umuda yolculuğun kurbanı) rolündeki emin sivas sergiliyor.

son not: izlemeyenler için izlenmesi şiddetle tavsiye edilir. *
filmde yaşanılanları bir nebze de olsa yaşamış biri olarak izlememde beni darma duman eden film.
(bkz: umuda yolculuk)

1991 yılı en iyi yabancı film oscar ödüllü film. fişmin yönetmeni xavier koller. yönetmenin ismini senaryoda da görüyoruz fakat burda daha dikkat çekici olan -benim için- senaryoda feride çiçekoglu (uçurtmayı vurmasınlar) ismi. filmi izlerken feride çiçekoğlu'nun varlığını resmen hissediyorsunuz. başrollerdeki Necmettin Çobanoglu (Haydar), Nur Sürer (Meryem), Emin Sivas(Mehmet Ali) oyunculuk başarısıyla aldığı ödülün hakkını vermiş.

maraşlı bir ailenin isviçre'ye illegal yollarla girmeye çalışması, yolculuk öncesi, sırası ve sonrası yaşladıklarını konu alan, göçmen kaçakçılığının insanı et yığını gibi görmesinin bir insanlık ayıbı olduğunu görmemizi sağlayan bir film bu. aile isviçre'ye gidebilmek için ne var ne yoksa satıyor ve parasını bu tacirlere veriyor. para nedir ki insan onurunun yanında? işte film insanlıktan çıkan insanları da anlatıyor bi yerde. farklı ırkların insanlığa baklışını öyle yaralayarak gözümüze sokuyor ki bildiğimiz ama kabul etmediğimiz gerçeklerle yüzleşip kendimizden utanmamızı sağlıyor.

göçmen kaçakçılığı yapan türklerin kan emici olması, vicdansızlığı, insan yaşamı ve onurtunu hiçe saymasının karşısında, içviçrelilerin insanlığa gösterdiği saygıyı net olarak hissetmek mümkün. biri insanları ölüme terk ederken di,ğeri ne olursa olsun insan olduğu için ona yardım ediyor. yine bi tarafta çaresizliği görüyorsunuz diğer tarafta umudu. zaten çaresiz ailenin umuda yolculuk arzusunun sebebi de bu. kendi memleketinden uzakta da olsa insan olduğunu anlamak, insan gibi yaşamak.

isviçre'ye ulaşmak için sıkıntı çeken aile, filmin sonunda çocukları olan mehmet ali (emin sivas) soğuğa daha fazla dayanamıyor ve hayatını kaybediyor. ailenin umudu tükeniyor. filmin sonunda baba haydar (necmettin çobanoğlu) oğlunu kendi topraklarına gömmek istediğini söylüyor. ve son sahne filmin konusunu özetliyor. isviçre yolunda bir tır şoförüyle tanışmışlar ve şoför aileye karşı çok iyi davranmış tam bir insanlık örneği göstermiştir. çocuğun ölümünü duyan şöför, hapishanede olan babayı ziyarete gelerek üzüntüsünü bildirir. cenaze masraflarına yardım etmek istediğini söyler ve baba oğlunu memleketi olan maraş'a gömülmesi istediğini söyler. şöför benden başka bir isteğin, yardımcı olabileceğim bir şey var mı diye sorar. ve babanın sözü filme damgasını vuran sözüyle film biter. "keşke arkadaşım olabilseydin"

başa dönelim. filmin ilk sahnesinde bir kutlama yapılmaktadır. kutlama yapan köylülerin ailevi olması, türkiye'yi ve türk insanını temsilen mi seçildi bilmiyorum, ama gayet güzel ve sıcak görüntüler var. yine ilk sahnelerde kurban kesilmesi bizim için çok normal gibi görünse de, yabancı filmler kategorisinde bulunan bu filmin izleyicisi için pek normalk sayılmayabilir. filmde türkiye'nin ve türk insanının kötü gösterilmesi bazı çevrelerce eleştirilmiş. hep derim, insan gerçeği kabul etmek istemediği sürece onu onu sayar ve karşı çıkar. ama filmde anlatılan tüm olumsuzluklar bu ülkenin gerçeği. insanların kan emici olması, insan yaşamını önemsememesi, onur kırıcı davranışlar ve değer vermeme. bunların hepsi bu ülkede var ve bunları eleştirenlerin bu tarz hareketleri en çok yapanlar olması da bayağı üzücü.

filmi izlediğimde yönetmeninin Xavier Koller olduğunu bilmeseydim, bu kesinlikle bir fatih akın filmi derdim. fatih akın filmlerinin özelliği olan türkiye'nin olumsuzlukları işlenmiş bu filmde de. türkçe ve yabancı dilin karışımından oluşan replikler de akın'ı getiriyor akla. başka detaylar da var elbet. ama bu filmde eleştirilecek tek yön var bana göre; o da, filmdeki maraşlı ailenin düzgün türkçe konuşması. her ne kadar türk insanı olsa da, doğuda dağup, büyüyen insanların neredeyse istanbul türkçesiyle (bu da uydurma ya neyse) konuşması başarılı oyunculukta gölge gibi durmuş. oyuncular doğu gırtlağına yakın konuşsaydı (en azından) gerçekliğin etkisi daha fazla olabilirdi.

bu film hala izlememiş olanlar için büyük kayıp. ölmeden önce mutlaka izlenmesi gereken filmlerden biri. geç kalmış sayılmazsınız. konu hala güncel, insanlar hala aynı çileyi çekmekte, aynı yaşam sıkıntısından muzdarip. mutlaka izlemelisiniz.

(8/10)