bugün

yandaşların içine düştüğü hazin durumdur.

bir düşünün:

bir kişi var ki her bir şeyi pek iyi bildiğini iddia ediyor. konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor... hep konuşuyor. boş boş konuşuyor. kendisine bildiğini sandığı şeylerin doğrusunu anlatmaya çalışanlara "sizden akıl alacak değiliz. biz biliriz biiizzz" diye atarlanıyor. siyasete atılmadan önceki tek başarısı bir sucukçuda muhasebeci olmayı başarmak olduğu halde kendisini atatürk'ten, inönü'den büyük sanıyor, onlardan daha iyi bildiğini iddia ediyor. kibri cahil cesaretiyle tavan yapmış...

bir kitle var ki söz konusu şahsa bulunmaz hint kumaşı muamelesi yapıyor. ne istediyse veriyor. oy veriyor, güç veriyor... devletin tüm kurumlarını o şahsa emanet ediyor.

sonra?

sonrası malum, aynı kitle hem vatanı, hem de bu şahsı kurtarmak için yollara dökülmek, yüzlerce şehit, binlerce yaralı vermek zorunda kalıyor.

o kitlede zerre akıl olsa, "yahu hani her bir şeyi en iyi sen biliyordun? sana ne istedinse vermedik mi? işte devlet senin, neden gereğini yapamadın, neden bizim bunca sıkıntı çekmemize sebep oldun? vatanı uçurumun kenarına getirenlere yılların yılı destek veren, onlarla birlikte iş çeviren sen değil miydin? demek ki ehil değilsin, in aşağı, yok sana oy" demesi lazım gelmez mi?
Oy verdiklerinin işlerini doğru yapmayıp, görevlerini kötüye kullanmasının bir sonucudur.

Fabrika sahibi olup, genel müdür atadık diyelim. Basiretsiz genel müdürün işe aldığı elemanlar birlik olup, fabrikamı soymaya kalktı. Elbette ki gider fabrikamı kurtarırım. Ama genel müdürü kurtarmam. Kendi kendine kurtulmuşsa da bir dakika bile o koltukta oturtmam. "Belki bu da onlarla birlik. sonuçta onca haini işe alan o." diye düşünürüm.

düşünürüm yani.
yandaşların değil mantıklı bir cevap vermeyi, her zamanki hebele hübelelerini yapmalarına bile imkan tanımayan vahim durumdur.