bugün

az veya çok değildir.hastalık gözüyle bakılmamalı.yeniçeriler, fatihle ilgili malum muhabbetler dahildir aslında buraya.birde dönemine göre değerlendirilmelidir.yani normal kabul ediliyorsa günah keçisi aramak saçma olur.

lezbiyenlik

"Ey sevgili... Bugunlerde, yeni bir kadin turu ortaya cikti... Bunlara sevici (lezbiyen) diyorlar.

Eskiden boyle bir sey yoktu, hic isitmedik. Sevicilik, kadin milleti icin sanki kotu bir hediye... Birbirlerine gonul verip asik oluyorlar. Cimayi(cinsel iliskiyi ) taklit edip, hileye baglamislar. Zibik isimli bir alet kullaniyorlar.

Isin garibi, bu yola girenlerin hepsi temiz huylu, nazik, okuyup ilim-irfan sahibi olmus kadinlar. Kendi aralarinda gecinip gider, sevgilileri icin canlarini verir, birbirlerin ustune cikarlar. Baslarini cevirip bir baskasina hic bakmazlar."

(bkz: Enderunlu Fazıl)
(bkz: Zenanname)

oğlancılık
M. Zeki Pakal "Osmanlı Tarih Deyimleri" nden.

"Buna ek olarak yenicerilerin bugünkü anlamda escinsel olmadigi aslinda tam manisiyla heteroseksüell olup opportunist yani oportünizm, fırsatçılıga veya eyyamcılıga bagli olarak escinsel iliskileri tercih etmek zorunda kalmis olmalari söylenebilir. Bu yüzden yeniceriler günümüz zamanda serbest yasanan escinsell birlikteliginden farkli olarak sadece cok kadinimsi, bir kadini cok andiran genc erkekleri tercih etmislerdir. Özellikle devsirme yönteminin kaldirilmasindan sonra yeniceri ocagina yeni oğlanlar alinmadigi icin bundan sonra Yeniceriler bunun icin "civelek" adini verdikleri kiz gibi genc ve güzel olan gencleri disaridan secmeye baslar."

padişahlardan bir örnek daha:

"II.Beyazıd (Sofu Beyazıd diye de anılır.),1482 yılında oğlu Şehzade Şehişah'a 5 oğlan,5 cariye,iki yıl sonra da 10 oğlan 10 cariye gönderir.

Şehzade Mahmud'a da 6 oğlan,5 cariye gönderir."

(Harem,Ç.Uluçay,TTK Yayınları,sy:22)

minyatür örneği:

görsel

ayrıca aynı zaman diliminde yazılmış kaynaklar:

(bkz: hübanname)
(bkz: kabusname)
bir hastalık olarak oraya da bulaşmıştır ve vardır. yeniçeriler arasında görülmüş ilk; özellikle osmanlı'nın son döneminde almış başını yürümüş bu iş...

ama bu iş hakkında ileri geri atıp tutanların ruhu eşcinsel. divan edebiyatını falan karıştırıyor herifler; nerede bir dostluk, sevgi, muhabbet izi gösrseler, "aha, eşcinsel" diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar. (kendilerini mutlu ediyorlar.)

çetin altan, bu tür eşcinsel manyaklığının pirlerindendi. uğur mumcu falan hep aynı kafada adamlardı. gak desen eşcinsel, guk desen eşcinsel...

padişahlara kadar gitmez bu iş. hele fatih'in falan semtine bile uğramaz. (onun şeyhiyle halvetine böyle diyor ibneler ya, düşünün çirkinliği!)

bunları diyen birini görürseniz, alnına yapıştırın, hiç şaşmaz:

- göt oğlanı!
terbiyesizliğin bir yüzü de şudur: "oğlan" kelimesini gördüler mi, hemen eşcinsel anlarlar. arkadaş, oğlan kelimesinin o anlama gelmesi kaç senelik?

acemi oğlanlar ocağı falan gibi kurumlar vardır osmanlı'da. resmi kurumlar bunlar. mesela bugünkü jandarma teşkilatı falan gibi... yarın öbür gün jandarma kelimsesinde bir anlam kayması olursa, bütün jandarmalara... resmi kurum bu ya, ne alaka?

mesela fransızca'da garson vardır bizde oğlan gibi. al ülkedeki tüm garsonları "oğlan" ilan et...

bunların kafası budur.
osmanlı' nın çöküş döneminde ortaya çıkmış, devşirmeler vasıtasıyla yayılmıştır. şimdiki emo, apaci, tiki, gay ve bunlar gibi birçoklarının atalarıdır.
her dönemde olduğu gibi osmanlı'da da vardır.
bir toplumda hırsızda olur uğursuzda, bunlar var diye toplumun tümüne mal edilir mi?
(bkz: yazın avratlara kışın oğlanlara meylet)
ilk eşcinsel genelevi bursa'da açılmıştır.

Hayır ciddiyim.
sozlukteki escinsellerin an itibari ile hortlattigi baslik.
600 yıllık osmanlıda böyle durumlarım hepsini toplansa cumhuriyetin 50 yılında ki'nden az çıkar.

600 yıllık imparatorluk hatasuz olmaz lakin böyle eşcinsellik felan karalamaya çalışmaması lazım.
yahudi ve ermeni tebaalarda görülür.
Bu başlığın doğrultusunda araştırdığım osmanlıda oğlancılık tabirinin gerçek olma ihtimali.
cumhuriyet dönemi kadar yaygın değildir . eşcinsellik kötü birşeydir demiyorum . ama illa karşılaştırılacaksa şimdi eşcinsellikle ilgili sivil toplum örgütleri var . yani cumhuriyet döneminde daha yaygın .
(bkz: muhteşem yüzyıl sümbül ağa)
Padişahlsrın haydin havuza diyerek grup yapmalarıdır.
ibnelik o kadar modski adamlarda karma eğitim sistemine karşılar.
Şimdi bazı capsler:
Basılan bıyıklı osmanlı ecdadıhttps://pbs.twimg.com/media/BO_YqcSCAAADtA3.jpg
Dedesinin mezar taşını okuyamıyorum deyip osmanlıca öğrenen biri bunu tercüme ddebilir mi?https://pbs.twimg.com/media/BO_YqcSCAAADtA3.jpg
Alttaki pasifin elinde kumrumu var?!? Yoksa gavur izmir??!!?!?!
http://upload.wikimedia.o...picting_Homosexuality.jpg
Ve özlü sözümüzle bitirelim.
Yazın avratlara kışın oğlanlara meylet.
Inanmayan kabusname'yi okuyabilir.
osmanlı da eşcinsellik bugünkü türkiye'de ne kadar varsa o kadar vardır. paylaşılan bazı minyatürler irani. kabusname osmanlı sultanına yazılmış değildir kuhistan sultanı tarafından 1080-1100 arasında yazılmıştır. ilyasoğlu mercimek ahmet ise bir kez daha tercüme etmiştir. bazı dangalaklar kabusnamedeki oğlan meselesini zırt pırt dile getirmesine rağmen nedense tamamından bahsedilmez. işret içki içme meclisidir o zannetiğinizin işin değil.
Bir osmanlı vatandaşı olan vedat uşaklıgil'i akla getirmiştir.
tabiri caiz ise oğlancılık olarak bilinir.
Çoğunluğu hamam da bulunurdu oğlanların veya şöyle de denebilir eşcinsel bir ilişki yaşamak isteyen biri tellağın altına yatabilir veya üstüne çıkabilirdi.
Isterseniz deneyin, göbek taşına yatıp kese attırmadı iseniz bu durumu anlayamazsınız.
Bir rivayete göre yeniçerilerin evlenmeleri yasak olduğu için kendi cinslerine yaklaşımları bulunduğu deniliyor. Acemi ocağına yeni gelen bir erkek olduğunda sıraya girip merak etmişliği kadar varmış.
izn alub Cum’a namâzına diyu mâderden
Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
Dolaşub iskeleye doğru nihân yollardan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
-Nedim

Nedim, servi boylusunu zamanın eğlence mekanı olan Sadabad'a, eğlenmeye çağırıyor.. Gizli yollardan gitme teklifinde bulunuyor... Ancak ortada şöyle bir durum var:

servi boylusuna "Annenden cuma namazına diye izin al." diyor.

kadınlar cumaya gitmeyeceğine göre?

E servi boylunun cinsiyeti ne ola ki?
(bkz: oğlancılık)
Tanzimat dönemine kadar baya popüler olan bu durum bir elitlik göstergesi olarak kabul edilmiş medreselerde eğitim gören erkeklerin ilk gençlik çağlarında zamanla kendi cinslerine yönelmesi üzerine ' cahil erkek kadınlarla eğitimlisi erkeklerle birlikte olur' diye bir düşünceye bulanmışlardır. Hanlarda hamamlarda buna imkan sağlayan erkeklerin de varlığı sürmüştür.
osmanlı'da eşcinsellik konusu ile ilgili olarak düşülmesi gereken çok önemli bir not daha vardır.

Eşcinsellik batılılaşmanın ilk filizlerinden, yani tanzimat'tan sonra gizlenmeye, ayıp ve hakir görülmeye başlanmıştır. Ağzından salyalar saça saça, "avrupa'nın iyi yönlerini alalım ahlaksızlığını değil!" diyenlerin bu konuyla ilgili açıklamalarını merak etmekteyim.

ha eşcinsellik, ayıplanacak, hakir görülecek bir durum mudur? bence değildir. beni sinirlendiren osmanlı'daki eşcinsellik değil, ahlakçı geçinen müslim Osmanlıcıların bu konuyu görmezden gelmesi...
Gelibolulu Mustafa Ali on altıncı yüzyılda yetişen Ünlü Osmanlı tarihçisi. 1541 Gelibolu’da doğdu. Küçük yaşta tahsile başlayıp yirmi yaşında medreseden mezun oldu.

Mihr-ü Mah adlı eserini şehzade ikinci Selim’e takdim ederek divan kâtipliği vazifesine atandı. Daha sonra Şam beylerbeyi Lala Mustafa Paşanın divan kâtipliğine tayin edildi. Mustafa Paşanın Mısır beylerbeyi olması ile birlikte Mısır’a gitti. Bir süre sonra Mustafa Paşa, Mısır beylerbeyliğinden alınınca, Manisa’daki Şehzade Üçüncü Muradın musahipleri arasına girdi. Oradan Bosna Beylerbeyi Ferhat Paşanın divan kâtipliği vazifesine tayin edildi.

Sultan Üçüncü Murad Han devrinde Gürcistan beylerbeyliği ve divan kâtipliği görevlerinde bulundu.

Sultan Üçüncü Mehmed tahta çıktığı zaman mir-i miran rütbesiyle Şam valiliğine tayin edildi.

Son olarak kendisine Cidde emirliği verilen Mustafa Ali bu vazifesine Mısır ve Mekke yoluyla giderek hac farizasını yerine getirdi. 1600 senesinde Cidde’de vefat etti.

iyi bir şair olarak adını yazdırmasının yanı sıra şerh edebiyatımızda mühim yer edinmiştir. Sultan Üçüncü Murad’ın şiirlerinin şerhini yapmıştır. Nefi gibi bazı şairlere mahlas vermesi onun şiirimizin ustalarından olduğunun açık delilidir.

Asıl başarı alanı tarihtir. Künhü’l-Ahbar adlı tarih eserinde, sadece Osmanlı tarihini değil, Peygamberler tarihi, islam tarihi, Türk ve Moğol tarihini de anlatmıştır.

TOPLUMSAL KURALLARI YAZDI

‘’Künh-ül-Ahbar" en büyük eseridir. Diğer eserlerinden bazıları Heft Meclis, Nadir-ül-Maharib, Menâkıb-I Hünerverân, Âdab, Hülâsâtü’l-Ahvâ der-Letâfet ‘tir.

Sultan Üçüncü Murad Hanın isteği üzerine yazdığı Kavaidü’l-Mecalis adlı eserde çeşitli sınıf, sanat ve mesleklere mensup insanların nasıl hareket edeceklerini, nasıl giyineceklerini, kısacası topluluk içinde adaba uygun yaşamak için neler yapmak ve neleri bilmek gerektiğini anlatmıştır.

"Nushatü's-Selâtin" adlı eseri sosyal hayatla ilgilidir. Doğu dünyasındaki siyasetname geleneğinin bir örneği olan bu eser, padişahlara yol göstermek üzere yazılmıştır. Bu eser o devrin siyasi ve sosyal durumunu göstermesi bakımından önemlidir... Padişahın devlet idaresi sırasında yapması gereken işleri anlatır.

OĞLANCILIĞI ANLATTI

Osmanlı ve Padişahlar ile ilgili derin tecrübe ve bilgi sahibi olan Mustafa Ali’nin ‘’Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları’’ adında 2 cilt, muhafazakar Tercüman yayınlarından çıkmış olan kitabının sekizinci bölüm başlığı ‘’Bıyığı terlememiş ve sakalı çıkmamış olanlar takımını anlatır’’ tanımı ile büyük harflerle yazılmıştır.

Son günlerde tartışılmakta olan gündemdeki yerini sabitlemiş ‘’Muhteşem Yüzyıl’’ dizisinin kıyamet koparan harem sahneleri bir kenara, kitapta anlatılan o dönemin oğlancılık kavramını tüm çıplaklığı ile anlatmaktadır.

Bölümde o dönemde tüyü çıkmamış sakalı bıyığı çıkmamış oğlanların, cazibeli kadınlardan da çok ilgi gördüğü tercih edildiği anlatılıyor. Civanlarla arkadaşlık etmek aşikâr olmuş, çekinmeden oturak âlemlerinde yolculukta her yerde yanlarında dolaştırmaya başlamışlar, aynı dönemde ay yüzlü kadınları asla yanlarında taşımaz birlikte bulunmazlarmış.

Kitabın 59 ve 60. Sayfalarında bakın nasıl anlatılmış yaşananlar:

“Çünkü sevilen kadın bölüğünün namahremleri avan korkusundan gizli tutulur. Şimdi ise civanlarla arkadaşlık onlarla düşüp kalkma yolunda bir kapıdır ki bu kapı gizli, aşikâr hep açıktır.

Tüysüzler soyundan namert lokması olanların çoğu Arabistan piçleri ve Anadolu Türklerinin veled -i zinalarıdır, onların sürdüğü güzellik ve cazibe süresini hiçbir diyarın tüysüzleri sürmez.

Niceleri otuz yaşına varıncaya kadar güzel yüzünde gönlünde üzüntü olacak kıl görmez. Türk çocukları Arabistan’daki ele avuca sığmaz civelek çocuklar güzellik yönünden hepsinden kısa ömürlü olurlar.

20 yaşlarına vardıkları gibi rağbetten düşerler ve aşıkların işinden kalırlar. Ama içel civarları Edirne, Bursa ve istanbul'un ince bellileri her yönden kusursuzlukta ve güzellikte onlardan ileridir.

Güzelliği ve cazibesi eksik olanların ise çeke—çevire tazelikleri ve tatlı kılan naz ve cilve ile sevimli gösterir. Ama Kürt tüysüzleri, anadan—doğma evbaş olanların tecrübesine göre sağlıklı, yumuşak ve uysal imişler ve her ne teklif olunsa dinleyip yapmaları çok olurmuş. Hele bellerinden aşağısını kına ile boyatır, dizlerine ininceye kadar boyanarak kendilerini süslerlermiş.

Özellikle Çoğu ince—belli ve uzun—boylu olurlar. Kendilerini teslim ettikleri sırada her uzvuyla birlikte yumuşaklık gösterirlermiş. Sözün kısası görünüşte yumuşak davranmakta, aslında karşı durmakta içel güzellerinin çoğu inat ederlermiş.

Buna göre bunların vuslat nimeti bu- yükler için vardır. Yanlarında gezen aşıklarını bahtsız ettikleri ve parasız pulsuz bıraktıkları meydandadır, derler. Ve iki gencin fırsat vaktinde birbirinden yararlanması, yahut birisi ötekini sarhoş edip üstüne çıkması, değmede mümkün olmayacak bir iştir, diye anlatıp söylerler.

Sözün kısası, ün almış güzel yüzlülere rağbet edip karşısında gümüş—servi endamlı. Uzun boylu, salınarak yürüyenleri kullanmak isteyenler Rumeli köçeklerinden şaşmasınlar. Kul cinsinin de Yusuf çehreli Çerkeslerinden ve Hırvat asıllıların nefesleri mis kokanlarından sakın usanıp bezmesinler.

Gerçi içel mahbuplarında da nazeninler olur lakin çoğu vefasız insanı üzmek isteyen cefacı güzellerdir. Onlara sahip olanların huzuru ve rahatı az bulunur. Ama Arnavut cinsi de gerçi âşıkların gönüllerini alırlar, bu kadar var ki gayet inatçı olurlar.

Ama Gürcü, Rus ve Görel cinsi, öteki esnafın gübresi gibidir. Onlara bakarak Macar soyundan olanlar, başka tayfaların tabiata uygun ve makbul olanlarıdır.

Gel gelelim, çoğu efendisine, hıyanet eder; düşüp kalkmalarından, davranışlarından her kişi onların çirkin yönlerini görür. Şaşılacak olan budur ki Mısır evbaşları Habeşlilere düşkündür. Araya soğukluk girer, her biri insanın samurudur, derler. Aslında yatak hizmetinde usta olurlarmış, yani esbap buhurlamayı, yatak ve yastık döşemeyi candan isterlermiş. Erkeğinde, dişisinde adamlık belli imiş: her ne semte görülürse uysal ve güzel davranarak yumuşaklık göstermeleri kolaymış.”

işte Mustafa Ali’nin ağzından Osmanlı’da oğlancılığın hangi boyutlara geldiğini, kadınlarla birlikte olmaktan daha fazla tercih edildiğini anlatan satırlar böyle. Muhteşem Yüzyıl dizisindeki aşk sahnelerine tepki gösteren islamcılar, Osmanlı resmi tarihçisi olan Mustafa Ali’nin bu satırlarını nasıl yorumlayacaklar bilemiyoruz. Ancak söz konusu kitabın muhafazakar Tercüman Yayınlarından çıktığı ve yayınevinin sahibi olan Ilıcak Ailesi’nden Nazlı Ilıcak’ın olayları protesto eden Milli Görüş’ün partisinden bir dönem milletvekili olması ise ayrı bir çelişki gibi duruyor.
Gelibolulu Mustafa Ali on altıncı yüzyılda yetişen Ünlü Osmanlı tarihçisi. 1541 Gelibolu’da doğdu. Küçük yaşta tahsile başlayıp yirmi yaşında medreseden mezun oldu.

Mihr-ü Mah adlı eserini şehzade ikinci Selim’e takdim ederek divan kâtipliği vazifesine atandı. Daha sonra Şam beylerbeyi Lala Mustafa Paşanın divan kâtipliğine tayin edildi. Mustafa Paşanın Mısır beylerbeyi olması ile birlikte Mısır’a gitti. Bir süre sonra Mustafa Paşa, Mısır beylerbeyliğinden alınınca, Manisa’daki Şehzade Üçüncü Muradın musahipleri arasına girdi. Oradan Bosna Beylerbeyi Ferhat Paşanın divan kâtipliği vazifesine tayin edildi.

Sultan Üçüncü Murad Han devrinde Gürcistan beylerbeyliği ve divan kâtipliği görevlerinde bulundu.

Sultan Üçüncü Mehmed tahta çıktığı zaman mir-i miran rütbesiyle Şam valiliğine tayin edildi.

Son olarak kendisine Cidde emirliği verilen Mustafa Ali bu vazifesine Mısır ve Mekke yoluyla giderek hac farizasını yerine getirdi. 1600 senesinde Cidde’de vefat etti.

iyi bir şair olarak adını yazdırmasının yanı sıra şerh edebiyatımızda mühim yer edinmiştir. Sultan Üçüncü Murad’ın şiirlerinin şerhini yapmıştır. Nefi gibi bazı şairlere mahlas vermesi onun şiirimizin ustalarından olduğunun açık delilidir.

Asıl başarı alanı tarihtir. Künhü’l-Ahbar adlı tarih eserinde, sadece Osmanlı tarihini değil, Peygamberler tarihi, islam tarihi, Türk ve Moğol tarihini de anlatmıştır.

TOPLUMSAL KURALLARI YAZDI

‘’Künh-ül-Ahbar" en büyük eseridir. Diğer eserlerinden bazıları Heft Meclis, Nadir-ül-Maharib, Menâkıb-I Hünerverân, Âdab, Hülâsâtü’l-Ahvâ der-Letâfet ‘tir.

Sultan Üçüncü Murad Hanın isteği üzerine yazdığı Kavaidü’l-Mecalis adlı eserde çeşitli sınıf, sanat ve mesleklere mensup insanların nasıl hareket edeceklerini, nasıl giyineceklerini, kısacası topluluk içinde adaba uygun yaşamak için neler yapmak ve neleri bilmek gerektiğini anlatmıştır.

"Nushatü's-Selâtin" adlı eseri sosyal hayatla ilgilidir. Doğu dünyasındaki siyasetname geleneğinin bir örneği olan bu eser, padişahlara yol göstermek üzere yazılmıştır. Bu eser o devrin siyasi ve sosyal durumunu göstermesi bakımından önemlidir... Padişahın devlet idaresi sırasında yapması gereken işleri anlatır.

OĞLANCILIĞI ANLATTI

Osmanlı ve Padişahlar ile ilgili derin tecrübe ve bilgi sahibi olan Mustafa Ali’nin ‘’Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları’’ adında 2 cilt, muhafazakar Tercüman yayınlarından çıkmış olan kitabının sekizinci bölüm başlığı ‘’Bıyığı terlememiş ve sakalı çıkmamış olanlar takımını anlatır’’ tanımı ile büyük harflerle yazılmıştır.

Son günlerde tartışılmakta olan gündemdeki yerini sabitlemiş ‘’Muhteşem Yüzyıl’’ dizisinin kıyamet koparan harem sahneleri bir kenara, kitapta anlatılan o dönemin oğlancılık kavramını tüm çıplaklığı ile anlatmaktadır.

Bölümde o dönemde tüyü çıkmamış sakalı bıyığı çıkmamış oğlanların, cazibeli kadınlardan da çok ilgi gördüğü tercih edildiği anlatılıyor. Civanlarla arkadaşlık etmek aşikâr olmuş, çekinmeden oturak âlemlerinde yolculukta her yerde yanlarında dolaştırmaya başlamışlar, aynı dönemde ay yüzlü kadınları asla yanlarında taşımaz birlikte bulunmazlarmış.

Kitabın 59 ve 60. Sayfalarında bakın nasıl anlatılmış yaşananlar:

“Çünkü sevilen kadın bölüğünün namahremleri avan korkusundan gizli tutulur. Şimdi ise civanlarla arkadaşlık onlarla düşüp kalkma yolunda bir kapıdır ki bu kapı gizli, aşikâr hep açıktır.

Tüysüzler soyundan namert lokması olanların çoğu Arabistan piçleri ve Anadolu Türklerinin veled -i zinalarıdır, onların sürdüğü güzellik ve cazibe süresini hiçbir diyarın tüysüzleri sürmez.

Niceleri otuz yaşına varıncaya kadar güzel yüzünde gönlünde üzüntü olacak kıl görmez. Türk çocukları Arabistan’daki ele avuca sığmaz civelek çocuklar güzellik yönünden hepsinden kısa ömürlü olurlar.

20 yaşlarına vardıkları gibi rağbetten düşerler ve aşıkların işinden kalırlar. Ama içel civarları Edirne, Bursa ve istanbul'un ince bellileri her yönden kusursuzlukta ve güzellikte onlardan ileridir.

Güzelliği ve cazibesi eksik olanların ise çeke—çevire tazelikleri ve tatlı kılan naz ve cilve ile sevimli gösterir. Ama Kürt tüysüzleri, anadan—doğma evbaş olanların tecrübesine göre sağlıklı, yumuşak ve uysal imişler ve her ne teklif olunsa dinleyip yapmaları çok olurmuş. Hele bellerinden aşağısını kına ile boyatır, dizlerine ininceye kadar boyanarak kendilerini süslerlermiş.

Özellikle Çoğu ince—belli ve uzun—boylu olurlar. Kendilerini teslim ettikleri sırada her uzvuyla birlikte yumuşaklık gösterirlermiş. Sözün kısası görünüşte yumuşak davranmakta, aslında karşı durmakta içel güzellerinin çoğu inat ederlermiş.

Buna göre bunların vuslat nimeti bu- yükler için vardır. Yanlarında gezen aşıklarını bahtsız ettikleri ve parasız pulsuz bıraktıkları meydandadır, derler. Ve iki gencin fırsat vaktinde birbirinden yararlanması, yahut birisi ötekini sarhoş edip üstüne çıkması, değmede mümkün olmayacak bir iştir, diye anlatıp söylerler.

Sözün kısası, ün almış güzel yüzlülere rağbet edip karşısında gümüş—servi endamlı. Uzun boylu, salınarak yürüyenleri kullanmak isteyenler Rumeli köçeklerinden şaşmasınlar. Kul cinsinin de Yusuf çehreli Çerkeslerinden ve Hırvat asıllıların nefesleri mis kokanlarından sakın usanıp bezmesinler.

Gerçi içel mahbuplarında da nazeninler olur lakin çoğu vefasız insanı üzmek isteyen cefacı güzellerdir. Onlara sahip olanların huzuru ve rahatı az bulunur. Ama Arnavut cinsi de gerçi âşıkların gönüllerini alırlar, bu kadar var ki gayet inatçı olurlar.

Ama Gürcü, Rus ve Görel cinsi, öteki esnafın gübresi gibidir. Onlara bakarak Macar soyundan olanlar, başka tayfaların tabiata uygun ve makbul olanlarıdır.

Gel gelelim, çoğu efendisine, hıyanet eder; düşüp kalkmalarından, davranışlarından her kişi onların çirkin yönlerini görür. Şaşılacak olan budur ki Mısır evbaşları Habeşlilere düşkündür. Araya soğukluk girer, her biri insanın samurudur, derler. Aslında yatak hizmetinde usta olurlarmış, yani esbap buhurlamayı, yatak ve yastık döşemeyi candan isterlermiş. Erkeğinde, dişisinde adamlık belli imiş: her ne semte görülürse uysal ve güzel davranarak yumuşaklık göstermeleri kolaymış.”

işte Mustafa Ali’nin ağzından Osmanlı’da oğlancılığın hangi boyutlara geldiğini, kadınlarla birlikte olmaktan daha fazla tercih edildiğini anlatan satırlar böyle. Muhteşem Yüzyıl dizisindeki aşk sahnelerine tepki gösteren islamcılar, Osmanlı resmi tarihçisi olan Mustafa Ali’nin bu satırlarını nasıl yorumlayacaklar bilemiyoruz. Ancak söz konusu kitabın muhafazakar Tercüman Yayınlarından çıktığı ve yayınevinin sahibi olan Ilıcak Ailesi’nden Nazlı Ilıcak’ın olayları protesto eden Milli Görüş’ün partisinden bir dönem milletvekili olması ise ayrı bir çelişki gibi duruyor.