bugün

gazeteci John Grogan'ın, 2006'da ABD'nin en çok satan kitabı marley and me'den uyarlanmış olan film.
hayvan sevgisi aşılayan film.
ömür törpüsü bir Labrador cinsi köpeğe bile insanın zamanla ne kadar bağlanabileceğini ailesinden bir birey olarak sayacağını ve ölünce ne kadar üzüleceğini anlatan filmdir.
filmini izleyenlere, lütfen bir de kitabını okuyun dediğim %100 gerçek olan hikayedir.
bir köpeğin ne kadar sorumluluk istediğini müthiş bir şekilde anlatıyor bu hikaye. ayrıca ülkemiz insanının, 2-3 kez çişini yaptı ya da çok ağlıyor diye geri verdiği köpek sahipcikleri adına da utandırıyor bence.
oldukça eğlenceli ve bir o kadar da duygusal, bir köpeğin aslında sadece 'köpek'ten daha fazlası olduğunu en güzel şekilde anlatan, seyredenleri ekran başında ağlatmayı başarabilen david frankel'in yönetmenliğini yaptığı film.
son zamanlarda izlediğim en güzel film. * filmin sonunda bildiğin gözlerim doldu.
* *
kitaptan uyarlanmış bir film. kitabın elimdeki baskısına göre 3 milyon satmış ve the sunday times bestseller olmuş. kategorisi komedi, drama ve aile olarak geçiyormuş. tam bir aile filmi diyebiliriz.

--spoiler--
sonunda da sağlam drama var.*
--spoiler--
Usta işi bir dram.Ağlattı lan film sonunda ağlatmakla da kalmadı mahvetti.
hatunun ısrarıyla izlediğimiz romantik komedi(!) film.
izledikten sonra "ulan keşke böyle bir köpeğim" olsa dedirten film.

ama biraz türk filmi gibi olmuş sonundaki dram aynı bizim filmler.
--spoiler--
http://sphotos-d.ak.fbcdn...175623678_937503565_n.jpg
--spoiler--
Gözyaşlarınızı tutamayacağınız filmdir.Birde köpeğiniz marley'e benziyorsa çok daha etkileneceğiniz filmdir.
3 gün kendime gelemedim.
sünnetimden beri ilk kez ağlamama sebep olan filmdir.

tamam arada gözlerim dolmuş olabilir ama hiç ağladığımı hatırlamıyorum bu filmi izleyene kadar.
henüz daha bitiremediğim 2 gündür izlediğim film. dram olacak belli köpekle arkadaşlık falan ele alınıyor. ama bana neden köpek sevmediğimi bir kez daha hatırlattı. lan bi yerinde dur hiperaktif çocuklar gibi. rahatsız oldum. kedi forever arkadaş. böyle ufak olacak bide. mır mır yatcak kucağında.
Filmi duygusal komedi olarak izlerseniz sizi eğlendirir ve yer yer de duygulandırır. Ama fazla bir şey bulamazsınız.
Filmi sanatsal olarak seyrederseniz göze batmayan ama çok da iğreti durmayan oyunculuklarıyla yine fazla bir şey bulamazsınız.
Filmi bir kaç defa seyrettim. Ama ilk kez dün gece başka bir gözle seyrettik. Kültürel bakış açısı farklılıklarıyla. Ve utanarak söylemeliyim ki batı dünyası ile aramızda kolay kolay aşılamayacak koskaca bir yarık olduğunu fark ettim. Bizim kültürümüzde hayvana bakış açısıyla batı dünyasının genelinin bir hayvana bakış açısı arasında o kadar çok fark var ki. Biz de eve alınan hayvan sadece bir hayvan olarak yaşamını sürdürüyor. Elbette yine seviliyor, yine değer görüyor ama yaptığı bir yaramazlık ya da hoş karşılanmayacak doğal bir davranışı onlar da çok farklı. Batı dünyasında eve giren bir hayvan artık o evin bir bireyi oluyor. ister etrafı kırsın döksün, ister pislesin. O artık evin gözardı edilemeyecek bir bireyi oluyor. Ebeveynlere göre çocuklarından en yaramazı, en laftan anlamayan; çocuklar içinse bir kardeş. Bu yüzden onlarda hayvanlar belediyeler tarafından telef edilmiyor, koltuğu kemirdi diye sokağa atılmıyor, bu yüzden onların sokaklarında başı boş dolaşan sokak köpeklerine rastlanılmıyor. Filmi bir kere bu gözle izlemeye başladığınızda bambaşka bir bakış açısına sahip oluyor, bir hayvanla aynı evi paylaşma deneyimine sahipseniz inanın utanıyorsunuz.
Filmi burnumuzu çeke çeke bitirdikten sonra bu açılardan irdeleyerek konuştuk eşimle biraz. Hayvan sevgisinden, hayvana karşı bakış açılarımızdan, hayvana karşı sorumluluklarımızdan bahsettik. Aslında eve hayvan kalmanın çocukları nasıl gerçek hayata ve onun sorumluluklarına hazırlamak anlamına geldiğini uzun uzun konuştuk. Sadece çocuklara değil her insana karşı karşılıksız ve insansı gözlemlere ve çıkarlara dayanmayacak bir sevgi paylaşımından ibaret olduğundan bahsettik. Çocuklara bir sorumluluk bilinci vermekte nasıl önemli bir rol oynadığını, nasıl hoşgörülü davranabileceğimizi bizlere öğreteceğine de değindik. Sonra "aslında eve bir hayvan almalı" konusuna geldik. Şöyle iyi olur falan derken eşim birden "Ben de çocuklar da kakasını temizlemem ama, çocukların köpek kakası temizlemesini istemiyorum" deyiverdi. Ve bir kez daha anladım ki biz konuşmamış sadece bir yokuşa karşı tırmanmaya çalışmışız, bu konuyla vuruşmaya gidiyoruz derken meğer kendimizle vuruşmuşuz. Ve her iki toplum kültürü arasında gerçekten kolay kolay aşılamayacak bir derin uçurum var.
Filmi seyretmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Ne sevimli bir köpeğin maceraları olarak, ne de duygusal bir olarak değil de sosyolojik olarak izleyin ve irdeleyin ama. Filmi seyrederken kendinizi Owen Wilson veya Jennifer Aniston'un yerine koyarak hangi olaydan sonra köpeği evden kovacağınızı samimi bir şekilde düşünün. O an sizin sadece tahammül sınırınızı değil insani bakış açınızla birlikte medeniyet seviyenizin de belirleyicisi olacak.

"Bir köpek için sizin zengin olup olmadığınızın önemi yoktur, eğitim durumunuzun önemi yoktur, zeki olup olmadığınızın da... Siz ona kalbinizi verirsiniz o da size kendininki...(filmden)"
Bilindik bir hikayeyi çok iyi işleyen iyi bir film. Amerikan toplumunun hayvanlara olan bakışı kıskandırdı. Köpek sahibi olanlar daha iyi anlayacaktır filmi.
ağlatmış film.

felçli bir kedimi uyutmak zorunda kalmıştım. hep onu hatırlıyorum.
Bir köpek sizi zengin ya da yoksul olsanız da sever, aptal ya da akıllı olsanızda. Bunu size kaç insan söyleyebilir.

görsel