bugün

kendi kurduğu rock grubundan atılacağını bilemezdi bi heves toparlarken o grubu olsun o yine yılmadı içinde kalanları yazmaı seçti sayesinde zevk alarak okuoruz köşe yazılarını school of rock filmine yaptığı övgüler bile bu filmi sevmeme sebep oldu
'fhm' adlı erkek dergisinin eski editörü
teşvikiye cafe de eli şeyinde oturur
köşesini okumadan önce yine ne yazmış acaba diye düşündüren fenerbahceli basın mensubu..
belestepe halka yasaklandığında yazdıkları ile gönlümü fethetmiş kişiliktir.
şöyle ki;

"Her yerde kavga çıkar, Beleştepe'de farklı renklere gönül vermiş sporseverler dostluk ve barış duyguları içinde kadrajın müsaade ettiği oranda zorlu mücadeleleri izlerdi. Beleştepe'de kavga çıkmazdı. Çünkü oradaki herkes mazlumdu."
birçok yazısında bakir oldugunu belirtir ama kastettiği aşk bakirliğidir
kendine has espri anlayışını yazılara döken,okutan güldüren,güldüren okutan sevilesi yazar.

akşam gazatesindeki yazıları için;

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=46969,,107
Vahşi güney, Bodrum!
mansur.forutan@aksam.com.tr



Geçenlerde Engin Ardıç yazmıştı sittin senedir neden Bodrum'a gitmediğini. Beton yığını, pespayelik, kalabalık ve statü edinme çabasının o pis enerjisinden söz ediyordu.

Ona hak verirken, bendenizin de gene sittin senedir Bodrum'a gitmediğini fark ettim.

En son 92' yılıydı. Çok iyi hatırlıyorum çünkü üniversiteden mezun olduğum yıldı. On beş yıldır neden oraya gitmediğimi düşündüm...

Sonuçta Bodrum yirmili yaşlarının başındaki birine pek baygınlık vermez değil mi?

Bakalım n'olmuş?...

Cebimiz para dolu, nasıl çok paramız olduğunu hatırlamıyorum. Okuldan bir arkadaşımla alemin hakkını vermek üzere Bodrum'a uzuyoruz.

Hatırladığım ilk şey, kalmaya çalıştığımız otelin sahibinin bizi aşağılarca karşılamasıydı.

Gözlerinde pis abazanlar gelip turist kaldıracaksınız bakışları vardı.Yok buraya kadar senin mah cemalini görmeye geldik... Her cümlesinde bize kopil muamelesi çekiyordu. Aslında kopildik. Tek fark, eğitimini tamamlamış kopillerdik.

Hiç unutmuyorum cebinden bir tomar dövizi çıkartıp, 'bu sene vahşi para kazanıyoruz' diyerek bütün zamanların en öküz hareketini yapmıştı.

ilk günden ezik büzük statüsüne sokmuştu bizi.

Otelin altındaki bara damsız olduğumuz için sokmaması ise ayrı bir iz bıraktı minik yüreklerimizde. Bu 'burada kalabilirsiniz ama duş alamazsınız'dan daha farklı değil

Geçenlerde bizim PENCERE ekinde bara giremeyen ünlülerin bir listesi vardı. Teoman falan kapıdan dönmüş. Bizimki daha acınası bir durum değil mi?

Kaldığımız otelin barına sokulmamamız bir insanlık ayıbı.

Orada neden kaldığımızı da hatırlamıyorum. Galiba her yer ful basıyordu.

Sokaklara attık kendimizi.

Aynı muamele hizmet sektörünün diğer alanlarında da gerçekleşti. Plajda şezlong vermediler, bara sokmadılar, yüzümüze bakmadılar falan...

Bir ara ingilizce konuşup gavur'a yatalım dedik ama yemediler. Her yolu denedik diyebilirim ama başaramadık.

Tüm istediğimiz iki manita yapıp üç beş gün takılmaktı ya. Fena abazan olduğumuzu da ayrıca hatırlıyorum.

Nasıl oldu bilmiyorum ama bir gece paçoz bir bara kapak atmayı başardık. Etraf kara kuru ve kavruk erkek dolu, üç beş de yabancı turist var.

Bir ara sözünü ettiğim erkek grubu yabancıları kuşatmaya aldı. Çaktırmadan erkek erkeğe dans ederek çemberi daraltmaya çalıştılar; kızlara iş olmanın raconu böyleydi o zaman her halde.

Yol yordam öğrenmek için gelişmeleri kaygıyla izledik. Geceleri otele döndüğümüzde de o hanzo otel sahibiyle yüz yüze gelirdik hep. 'Bu gece de aç kaldınız' diye kafa geçmesine alışmaya başlamıştık.

Gene bir gece adını unuttuğum o bara çöktük. Zaten başka bi yere de giremiyorduk. O gece abazan tanrıçasının yüzümüze gülmesi için ayin yaptık ve iki irlandalı iki manitayla medeniyetler arası diyalogu başlatmayı becerdik.

işler iyi giderken gene iki kara, kuru, kavruk dargelirli içeri girdi. Hemen oynamaya başladılar ve ben adamları tanıdım. Otelin yanındaki şantiyede amelelik yapıyorlardı ve Yaşar Alptekin gibi dans edebiliyorlardı. Ne ara öğrendin o figürleri ey insafsız?

Birkaç saat sonra...

Bizim kızlar amelelerle yiyişmeye başlar!

Dostumla göz göze geldiğimde ' bize buradan ekmek çıkmaz' konusunda hemfikirdik.

Gece odamıza döndüğümüzde zuladan paralarımızın tırtıklandığını fark ettik. Artık gitme vaktinin geldiğini anlamıştık.

Hesabı ödemeden tüydük!... Hödük hak etmişti bunu!

Ve bir daha da Bodrum'a gitmedik.

Çok vahşi bir yerdi Bodrum. Ve bizim savaşacak gücümüz yoktu. Tek istediğimiz iki manitaydı ve onları da amelelere kaptırmıştık.

Sanırım şimdi daha da vahşileşmiştir. Ve çok geçerli bir nedenim olmadığı sürece de oraya gitmeye niyetim pek yok...
gittiği yurtdışı rock festivallerini bize yazılarıyla yaşatabilen rocker yazar.
four four two dergisinin yayın yönetmeni, aynı zamanda çok iyi bir fenerbahçeli.
bir hıncal uluç regülatörü
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=54719,10,107
özellikle genç kızların, mankenlerin elinden tutmayı onları keşfetmeyi pek bir seven hıncal uluç ve sevgi pitirciği haşmet babaoğlu'na şu sıralar sağlam bir ayar veren, müzik bilgisi ve entellektüelliği ile ilgimi çeken akşam gazetesi yazarı. engin ardıç,serdar turgur ve oray eğinle beraber akşam gazetesi alma sebebim..
son yazdığı yazı ile hıncal uluç ve onun şişirme yazarı ayşe özyılmazel'e çok güzel bir ayar vermiş* olan akşam gazetesi yazarı. hıncal uluç yine hemen çevir kazı yanmasın moduna girecek o ayrı tabii.
akşam gazetesindeki müthiş yazar takımının dördüncü elemanı.her zaman yazı yazmaz;2-3 günde bir yazar.haftada ortalama 3 tane yani.serdar turgut,engin ardıç,oray eğin ve mansur forutanın olduğu günler akşam tadından yenmez.kendisi azeridir.dergicilikte oldukça profesyoneldir ve kariyeri de başarılarla doludur.geçmişte aktüel,fhm gibi dergileri yönetmiş,şimdi ise four four two'nun patronu olmuştur.en büyük hayali de kendi dergisini kurmaktır.kendisi çok sıkı bir rock müzik dinleyicisidir.eskiden arkadaşlarıyla birlikte grup kurmuş,sonra kendi kurduğu gruptan atılmıştır.

kendisi fanatik fenerbahçeli olup takımından "minik kanaryam" diye bahsetmektedir.aynı zamanda hizmetçisi dilber hakkında birçok yazısı vardır.onu "evegelenkadın" olarak nitelendirir.hatta yanlış hatırlamıyorsam evlerinin karşısındaki ayakkabı boyacısı hüseyin hakkında bile bie yazısı vardır.köşe yazarlığına sabah'ta başlayıp sonra akşam'a geçmiştir.hala da akşam gazetesinde yazmakta,boş zamanlarını teşvikiye cafe'de oturmakla geçirmektedir.
bildiğim kadarıyla kafasına göre sabah gazetesinde yazılar yazan şahsiyet.
akşam gazetesi yazarı.
(bkz: demokrasimiz hala demo tadında)
engin ardıç abimizle beraber yanına serdar turgut abimizide koyarsak akşam gzetesini okunur sağlam demokrat bir gazete yapan yazar. ama ayar verme üstadı engin abimizden öğreneceği çok şey var hala.
ahmet hakan'i pelin batu'yu götürürken yakalamış gazeteci.
facebookta fink atan gazeteci.
(bkz: kayboldum bulsunlar)
gördügü her mansur'u forutur, acimaz.*

(bkz: forutmak)
cok eglenceli bir yazar. sabah sabah yine guldurdu beni.
kafasına göre yazan yazarlar içinde en sevdiklerimden biridir. bir kere rockerdır dolayısıyla rock ile ilgili haber, kitap, film oldu mu anında yazar. mizah dergisine yazıyormuş gibi eğlenceli, espirili yazıları vardır. tavsiye ederim herkese. ayrıca savaş ay'ın rock ile ilgili saçma bir tespiti vardı şimdi hatırlamıyorum. kendisine bu işi savaş ay' mı kaldı diye mail atmıştım, bir gün sonraki yazısında değinmişti sağolsun.
akşam gazetesi köşe yazarıdır. yeni tanıştım kendisi ile, mükemmel bir anlatım tarzı, akıcı bir üslubu mevcut. okudukça " lan bu adam bizim yan komşu " tadında dinginleştirir insanı. helin avşar'la taşak geçiyor, ahmet hakan yan komşusuymuş manitası ile yakalamış gazeteden onu ispiyonluyor, küresel ısınmanın önemine cem yılmaz tadında dem vuruyor felan.

şiddetle tavsiye ediyorum kendisini. hatta;

senin ağzını yerim ben
bu zamana kadar nerelerdeydin sen

bir de yazısını ekleyelim ki fikir sahibi olunsun,

---spoiler---
içinde olunca fark etmesi zor oluyor. dışarıdan nasıl gözüküyor onu da kestiremiyorum ama galiba medya ve şov âlemi fena ajite olmuş.

yazarlar yazarlara, patronlar patronlara, sanatçılar sanatçılara velhasıl gücü gücüne yetene fena dalıyor bu aralar.

dürüst olmak gerekirse geri kalmayıp benim de dalasım var ama peder geçen yıl yasak koydu.

eğer birilerine dalarsan, kariyerinin bundan sonraki bölümünü ne sen ne patronun belirler; ben belirlerim demişti.

bizim peder şaolin rahibi gibi; rüzgar ekersen fırtına biçersin tadında dersler vermeye bayılır.

güzel de gerçek hayat böyle bir yer değil. yani çin kırsalında hayatımın sonuna kadar pirinç yiyen biri olarak yaşasam öğretiye sıkı sıkı bağlanırım.

daha önce söylemiş miydim, paris havaalanı’nda bir grup şaolin görmüştüm, büyük seçim hamburger mönü yiyorlardı.

şaolin bile lastik patlatıyorsa benim gibi biri nasıl karşı koyabilir ki?

hani sırtınız kaşınır da kaşıyamazsınız ya, aha işte böyle bir ruh halindeyim bugün.

daha doğrusu geçenlerde günaydın’da gördüğüm bir haber dellendirdi şu barış ve kardeşlik duygularıyla dolu minik kalbi.

trump’ın dairelerini helin avşar satacakmış... dünya emlak kralı donald trump’un miami sahilindeki dairelerinin türkiye temsilciliği artık onunmuş... yüzde ikiye razıymış... isviçre american college’da -bi’tür bursa kestaneşekeri fakültesi- işletme eğitimi gördüğü için de bu işin üstesinden gelirmiş...

bu denklemin rasyonel olduğunu varsayarsak, o zaman benim de nasa’dan falan bayilik alıp mars gezegeninde yüzde beş imarla arazi satıyor olabilmem gerek değil mi?

düşünsenize helin avşar arayıp en ucuzu 750 bin dolar olan evlerden satmak için randevu istiyor, hem de miami’de!..

sizi bilmem ama, beni ararsa ayrıntıları konuşmak için bildiğim iyi bir mantıcıya davet ederim.

allah aşkına kim helin avşar’ın satacağı evden alır ya?

bu ne biçim ekonomidir, adalettir, eğitimdir, sosyal güvenliktir?

gerçekten dellendim.

o zaman dilber de kuzey kore yapısı güdümlü füze rampası satsın. füzeyi ben hallederim. antalya’da tanıştığım emekli bir sovyet general nükleer denizaltı ister misin diye sormuştu. ne var bunda? donald amca, helin’e ev sattırıyorsa...

iddia ediyorum helin avşar bir tek ev satamaz!

ya da bana satsın. bu gaflet ve dalalet anımdan yararlansın...

ben talibim. köyde bağı satarım, iki de babam verse, biraz çalıp çırpsam, bir iki zula patlatsam denkleştiririm. gider emekli amerikalı anekdotu dinlerim, derede timsah taşlar bahçede rakun tepiklerim falan.

ohhh rahatladım...

beni üç beş ay idare eder bu...

artık ruhum huzur dolu!
---spoiler---
bir süredir yazılarını görmediğim yazardır. sabah gazetesinden sessiz sedasız ayrılmıştı acaba akşam'dan da mı aynı şekilde ayrıldı diye düşünmekteyim. aynı şeyler ebru drew için de söz konusu.