bugün

o kadar iyi giden şeylerden sonra öylesine bir bitiş.. mutlaka okunmalı.
bitirildiği günün akşamına sizi ürtiker hastalığına yol açabilecek eser, şaheser, kitap vs.* *
bir gecede okuyup bitirdiğim, okuduğum süre boyunca durmadan ağladığım harika bir kitap. herkes okumalı, okutmalı.
lisede dil anlatım dersinde okutulan kitaplardan biri. Harikaydı. Zorla okudugum en güzel kitaplardan biriydi. Hocamız da cok zevkliydi nefes nefese, kuyucaklı yusuf bunlar gercekten güzel ve akıcı kitaplardı.
bir kez okumanın yeterli olmayacağı nadir kitaplardan biridir. bu yüzden değeri bilinmelidir. birbirinin taklidi yahut aynı cümlelerin tekrarından ibaret olan kitaplara benzemez. her cümleden ayrı bir tat alınır okurken. dünya klasiklerine abartılı övgüler yağdırıp, türk yazarlardan bihaber zatların özellikle okumaları gerekir.
--spoiler--
kadınlar sevilebileceği zaman sevmiyorlar, ancak tatmmin edilemeyen arzulara üzülüyor,kırılan benliğini tamir etmek istiyor, kaybeden fırsatlara yanıyor ve bunlar ona aşk çehresi altında görünüyordu.
--spoiler--
--spoiler--
niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?
--spoiler--
--spoiler--

--spoiler--

- Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.

- Zalimlik ve zavallılığın iştiraki hiçbir yerde bu kadar vazıh olarak gösterilmemiştir.

- Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısındakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkan var mıydı? Böyle bir adam, önünde bütün küçüklüğü ile çırpınan birine karşı taş gibi durmaktan başka ne yapabilirdi? Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?

- Gerçi etrafları tarafından anlaşılmayan, haklarında daima yanlış hükümler verilen insanların zamanla bu yalnızlıklarından bir gurur ve acı bir zevk duymaya başladıklarını biliyordum.

- insanlar birbirlerini ne kadar iyi anlıyorlardı... Bir de ben bu halimle kalkıp başka bir insanın kafasının içini tahlil etmek, onun düz veya karışık ruhunu görmek istiyordum. Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?

- "insanlardan itimadınızı çekip almakla belki haklısınız. Fakat bunun istisnaları yok mu? Olamaz mı? Unutmayın ki sizde bu insanlardan birisiniz...Yaptığınız nihayet manasız bir hodbinlik olabilir."

- Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?

- Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.

- "Evet aradığımı bulamayacağım...Fakat ne olur?"

- Öğleye doğru sıkıntımın azaldığını ve hayatı biraz pembe görmeye başladığımı fark ettim. Kendimi ne kadar manasız şeylerle üzdüğümü anlıyor, bütün kabahati hayalperestliğimde, kendi içime kapanıp kuruntu yapmamda buluyordum. Fakat artık değişecektim. Meslek kitapları dışındaki okumayı da azaltacaktım. Benim gibi bir eşraf çocuğunun mesut olmaması için ne sebep vardı?

- Yerimden fırlayarak boynuna sarılmak ve onu ağlaya ağlaya öpmek için müthiş bir arzu duydum. Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş...Ve ben bu anda başka hiçbir şey istemiyordum. Dünyanın en zengin adamıydım. Gözlerimle onu takip ederek mırıldanıyordum: "Sana teşekkür ederim...Teşekkür ederim!.."
uzun süredir okumak istediğim ama okul kütüphanesine bir türlü iade edilmediği için gidip kendime
aldığım ve ancak okumaya vakit bulduğum sabahattin ali'nin usta kaleminden çıkmış uzun öykü ya da roman.
romanda raif efendi ile maria puder arasındaki aşk hikayesini görebilmek ve duygulanmak pek mümkün.
ancak tabi sabahattin ali'nin kaleminden çıkınca bu öykü sizi düşündürecek ve duygulandıracak başka başka noktalar ile karşınıza çıkıyor.
burada raif efendi'nin pek çok aşk romanı havasında kuru bir aşk acısı çekmesinden ziyade insanlığını ve yaşama olan bağlılığını
sorgulaması, toplumumuz içinde birbirlerini tanıyamayan pek çok insanın arasında sadece bir insana olan bağlılığı ile yaşama sevincini
hissedip bu kısa birlikteliğin sonunda bütün yaşama amacını kaybetmesi ve makineleşen kendisini tüm dış dünyaya kapatan bir birey haline
gelmesi asıl vurucu noktasıdır sanırım romanın.
aslında bu roman bir aşk romanından öte bizi ve insanlığımızı kısaca insanı sorgulayan eleştirileriyle birlikte toplumcu ve bireysel yanları
bulunan çok yönlü bir eser. okurken raif efendi'nin kürk mantolu madonnası'na olan aşkı ile hüzünlenip, zaman içinde içine gömülen ve silinen
kişiliğine bakarak insanı sorgulmaya başlıyorsunuz.
romanın sonunda ise acı bir tebessüm bırakıyor insanda sadece ve kaç tane raif efendi gelip geçmiştir bu dünyadan diye düşünüyorsunuz.
insan ruhunu dinlendiren sabahattin ali'nin eşsiz romanı.

bir kez okumak yetmez... 3-5 yıl sonra kitaplıktan çıkartıp bir daha okumak gerek.
bir çırpıda okuduğum kitaptır. önceleri isimden dolayı önyargıyla yaklaşsam da eşsiz buldum. yazar ruh tasvirlerini zirveye taşımış adeta.
aşkı, aşkın insanda uyandırdığı eşsiz duyguları inanılmaz bir gerçekçilikle, sanki bütün insanların zihinlerini okurcasına anlatan kitap. altını çizmekten kendinizi alamayacağınız, her biri özlü söz değerinde muhteşem cümleler bulacağınız kitaptır aynı zamanda.
her hatırladığımda ben ağlamalık hale sokan kitaptır. benim gibi bir duygusuzu bu hale sokmayı başardığı için sabahattin ali yi tebrik ediyorum.
--spoiler--
dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.
--spoiler--
üstüne daha birşey diyeyim mi sözlük?
aşk meşkten başka bir şey okayamayan türk kezbanının sabahattin ali'nin kişiliği üzerinden kendini entel hissetmesini sağlayan beyaz dizi romanı.
safi aşk romanı değildir, içi doludur.
kitaba ön yargıyla başlamış olmama rağmen bitirdikten sonra, daha önce okumaya başlamamış olduğum her saniye için kendime kızdığım kitaptır. bir defa okumanın yetmeyeceği, okurken içinde kaybolacağınız, inanılmaz kişilik tasfirleriyle kendine hayran bırakan bir sabahattin ali romanıdır. bu kitabı okuduktan sonra hala insanlara ön yargıyla yaklaşanlar varsa, kesinlikle zeka düzeylerinden şüpe duymak gerekir zira kitabın aşk romanı olmasının ötesindeki en çarpıcı gerçek bu.
okumaya başlamadan önce " bu ince bunu okuyayım" denilen fakat okumayı bitirdikten sonra ise " sabahattin ali bi 100 sayfa daha yazaydı iyi olurdu" denen bir romandır kendisi.

- " ahmet raif beyden etkilenmemek mümkün değil. "
https://fbcdn-sphotos-c-a...260814410_180267019_n.jpg

https://fbcdn-sphotos-e-a...57608877_1277313548_n.jpg
sondan bir önceki sayfasında raifin kızını trene binip giderken gördüğü anda gözyaşlarımı tutamadığım romandır.
hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim. ikinci defa oynayamam...
--spoiler--
Demek beni anlamaya çalışacaksın? Fena fikir değil...Fakat bana öyle geliyor ki, boşuna emek! Yalnız bazen iyi bir arkadaş olabileceğimi zannediyorum...Zaman gösterecek...Ufak tefek kavgalar edersem ehemmiyeti yok. Aldırmazsınız.

Şuna dikkat edin ki, benden herhangi bir şey istediğiniz gün her şey bitmiş demektir. Hiçbir şey anlıyor musunuz, hiçbir şey istemeyeceksiniz...Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için...Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil...Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki...Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek...Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz...Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz? Sizinle, bunun için dost olabileceğimizi zannediyorum. Çünkü halinizde o manasız kendine güvenme yok...Fakat bilmem...Ne kuzuların ağzından vahşi kurt dişlerinin sırıttığını gördüm...

Bana sakın darılmayın. Boş ümitlere kapılmamanız için sizinle apaçık konuşmak daha iyi olacak. Ama bana darılmayın. Dün yanınıza geldim. Beni evime götürmenizi istedim. Bugün beraber gezmeyi teklif ettim, ''Akşam yemeğini beraber yiyelim'' dedim. Adeta size musallat oldum. Fakat sizi sevmiyorum. Deminden beri hep bunu düşündüm. Hayır, sizi de sevmiyorum. Ne yapayım? Sizi belki hoş, hatta cazip buluyorum, belki de şimdiye kadar tanıştığım erkeklerin hepsinden ayrı taraflarınız olduğunu görüyorum, ama bu kadar. Sizinle konuşmak, birçok şeylerden bahsetmek, münakaşa, kavga etmek, Darılmak, tekrar barışmak, bunlar beni muhakkak ki memnun edecek.

Fakat sevmek? Bunu yapamıyorum. Şimdi ne diyip durup dururken bunları söylediğimi merak edersiniz. Dediğim gibi, başka şeyler bekleyerek ilerde bana darılmayanız diye. Size ne verebileceğimi şimdiden bildireyim ki, sonra sizinle oynadığımı iddia etmeyiniz: Ne kadar başka olursanız olun, gene erkeksiniz. Ve bütün tanıştığım erkekler bunu, yani kendilerini sevmediğimi, sevemediğimi anlayınca, büyük bir teessür, hatta hiddetle beni terk ettiler. Güle Güle. Ama niçin beni kabahatli zannettiler? Kendilerine asla vaat etmediğim, sadece kafalarında yaşattıkları bir şeyi vermedim diye mi? Bu haksızlık değil mi? Sizin de hakkımda aynı şekilde düşünmenizi istemem. Bunu da lehinizde bir nokta olarak kaydedebilirsiniz.

Bakın, gördünüz mü? Siz de bütün diğer erkekler gibi, her şeyi kabul eder görünerek her şeyi kabul ettirmek yolunu tutuyorsunuz. Yok dostum! Böyle yatıştırıcı laflarla meseleler halledilmiş olmaz. Düşününüz ki, bu mevzu üzerinde kendime karşı olsun, başkalarına karşı olsun, daima açık ve riyasız hükümler vermeye çalıştığım halde bir neticeye varamadım. insan, bilhassa kadın ve erkek münasabetleri o kadar karmaşık ve arzularımız, hislerimiz o kadar anlaşılmaz ve bulanık ki, hiç kimse ne yaptığını bilmiyor ve akıntıya kapılıp gidiyor. Ben bunu istemiyorum. Beni yüzde yüz doyurmayan, bana tam manasıyla lüzumlu görünmeyen şeyleri yapmak, beni kendi gözlerimde küçültüyor...Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. Niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor? Bunun üzerinde çok düşündüm. acaba bende anormal bir taraf mı var? dedim. Hayır, bilakis belki diğer kadınlardan daha normal olduğum için böyle düşünüyorum.

Hiçbir şeyi, kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim. Hiçbir zaman erkeklerin önünde kızarmadım ve onlardan bir iltifat beklemedim. Bu hal beni müthiş bir yalnızlığa mahkum etti. Kız arkadaşlarım benimle ahbaplık etmeyi ve fikirlerimi kabul etmeyi zevklerine ve rahatlarına aykırı buldular. Hoş tutulan bir oyuncak olmak, onlara insan olmaktan daha kolay ve cazip geliyordu. Erkeklerle de arkadaş olamadım. Aradıkları yumuşak lokmayı bende bulamayınca müsavi kuvvetlerle karşı karşıya gelmektense kaçmayı tercih ettiler. O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk bir erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve kibirli, fakat aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir. Bir kere bunları farkettikten sonra erkekleri sahiden sevebilmem imkansızdı. En hoşuma giden ve birçok hususlarda bana yakın olan adamların bile, küçük vesilelerle, bu kurt dişlerini göserdiklerini; her ikimize aynı derecede zevk veren beraberliklerden sonra, özür dilemeye, himaye etmeye çalışan, fakat aynı zamanda herhangi bir şekilde muzaffer olduğunu zanneden ahmakça bakışlarla yanıma sokulduklarını gördüm. Halbuki acınacak halde olan, zavallılıkları meydana çıkan onlardı. Hiçbir kadın, ihtiras halindeki bir erkek kadar aciz ve gülünç olamaz. Buna rağmen bu hallerini bir kuvvet tezahürü zannedecek kadar yersiz bir gururları vardır...
--spoiler--
güzel bir sabahattin ali eseri.
türk edebiyat tarihinin en abartılan kitabı belki de.

kötü kitap değil, bir kere muhteşem bir türkçe kullanımı var kitapta ancak ne anlatılan hikaye, ne kurgu, ne karakterler muhteşem diye adlandırılabilecek konumlarda değiller. romanın -ki buna roman demek pek doğru değil aslında bir çeşit novella(uzun hikaye) bu kitap- kadın karakteri daha derinlemesine incelmesi gerekidi fikrimce. tabii sabahattin ali bilerek kadın karakterin üzerinde pek durmamış ve ona gizemli bir hava katmak istemiş olabilir o ayrı. yalnız şunu çok açıkça söyleyebilirim ki bu kitaba hayatımın kitabı diyen adam hayatında doğru düzgün kitap okumamıştır. dünya tarihinde ilk 100' e zaten girmez o ayrı da en iyi türk romanları içinde bile ilk ona girmesi zor bu kitabın.
tüm bu yazdıklarım kitabın kötü olduğu anlamına gelmiyor ama kesinlikle bu kadar üzerinde durulacak, övülecek bir yapıt da değil bu kitap. muhtemelen insanlar kitabı okurken kendi aşık oldukları kişiyi o karakterin yerine koyup sabahattin ali' nin cümleleriyle aslında kendilerini anlattığı hissine kapılıp bu kadar seviyorlar bu kitabı.
ikinci bir ihtimal daha var ki o çok daha gerçekçi ve can acıtıcı; insanlar bu kitabı seviyor, çünkü bu kitap gerçekte bir halt olmayan, dikkat çekmeyen, önemsenmeyen insanlarda, kendilerinin keşfedilememiş bir cevher olduğu izlenimi uyandırıyor.
ah raif.. beni benden aldın. sabahattin ali harikulade bir insansın..